Basına Ve Kamuoyuna

Önderliğimizin başlattığı bu barış ve demokratik çözüm aşaması Newroz’da milyonla...

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı

30.03.2013

Kamuoyunun da çok yakından takip ettiği ve bildiği gibi Reber APO, 2013 Amed  Newroz’unda okunan mesajıyla Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu halklarının kardeşlik, barış ve özgürlük mücadelesinde tarihi bir dönemeci ifade eden yeni bir sürecin başlangıcını ilan etmiştir. Önder APO’nun başlattığı bu süreç, Özgürlük Hareketimiz açısından yeni bir siyasal mücadele süreci olduğu kadar, Türkiye ve Ortadoğu halkları açısından da stratejik ve tarihi bir aşamayı ifade etmektedir.

Önderliğimizin başlattığı bu barış ve demokratik çözüm aşaması Newroz’da milyonlar tarafından sahiplenilmiş ve büyük bir coşku, umut ve kararlılıkla karşılanmıştır. Hareketimiz tarafından da Reber APO’nun manifesto niteliğindeki bu tarihi açıklamasına olumlu cevap verilmiş, gereklerinin yapılacağına dair kararlılığımız kamuoyuyla paylaşılmıştır. Bu temelde sürecin gerçek anlamda onurlu ve demokratik bir çözüme evrilmesi amacıyla Hareketimiz tarafından 23 Mart’tan itibaren ateşkes ilan ettiğimizi yaptığımız açıklama ile deklere etmiştik. Bu kararımız temelinde güçlerimizin üzerine imha amaçlı operasyonlar yapılmadığı sürece güçlerimiz tarafından ateş edilmeyecektir. Ancak Hareket ve halk olarak Önderliğimizin başlattığı bu sürece olumlu karşılık verip, somut pratik adımlar attığımız halde, AKP Hükümeti tarafından henüz bu adımlara denk düşen nitelikte somut adımların atılmaması ve aynı zamanda geliştirilen dil ve üslubun buna uygun olmaması da kamuoyunda çeşitli kaygı ve tartışmalara neden olmaktadır.

Başbakan Erdoğan’ın bir televizyon kanalında yayınlanan bir programda güçlerimizin silahlarını bırakarak sınır dışına çekilecekleri yönündeki açıklamaları inanıyoruz ki, ilgili tüm taraflarca dikkatle izlenmiştir. Her şeyden önce Erdoğan’ın kullandığı dil ve üslup sanki her şey tek taraflı ve kendi inisiyatifinde gelişebilecekmiş gibi yanlış ve olumsuz bir algı yaratmaktadır. Oysa süreç tek taraflı değil, Önderliğimizle devletin yaptığı görüşme ve müzakereler sonucunda karşılıklı adımların atılmasıyla ancak gelişebilecektir. Erdoğan’ın iddia ettiği tarzda bir geri çekilme durumu Hareketimizin gündeminde değildir. Devlet tarafından gerekli adımların atılması, bu temelde yasal ve olumlu bir zeminin yaratılması sonucunda güçlerimizin geri çekilme durumunun gündeme gelmesi mümkün olacaktır. Bunun için gerilla güçlerimizin ikna olabileceği somut bazı pratik adımların atılması sürecin kalıcı ve sağlıklı gelişebilmesi açısından zorunludur.

Ayrıca Erdoğan’ın Kürt sorununun ismini bile anmadan sürekli “terör“ ve “terörist“ kavramlarını kullanması Hükümetin süreç karşısındaki samimiyeti ve ciddiyeti konusunda kuşku ve soru işaretleri yaratmaktadır. Bu biçimde egemen sömürgeci kompleksin yansıması olarak açığa çıkan zihniyet ve üslubun barış ve çözüm sürecine hizmet etmediği açıktır. Bu tür üslup ve yaklaşımlar terk edilmek durumundadır.

Türkiye devleti mevzuatında her tutuklu ve hükümlünün televizyon, havalandırma vb. haklardan yararlanma durumu vardır. Önderliğimizin bu haklardan on dört yıl gecikmeli olarak yararlanmasını Erdoğan’ın sanki Önderliğimizden bir şeyler alma karşılığında izah etmesi ve bunu bir lütuf olarak yansıtması belirtmek durumundayız ki, ne sürecin ruhuna denk düşmekte, ne de politik ahlakla bağdaşmaktadır. Bir başbakanın aslında son derece insani ve doğal bir hak olan televizyon izleme vb. bazı durumları suiistimale açık bir zihniyetle yorumlayıp tepki yaratacak algılara neden olması ne başbakan olma konumuyla ne de bu hassas ve kritik sürecin ruhuyla örtüşmemektedir. Zira içine girilen süreç bütün bunların ötesinde halklarımızın geleceğini doğrudan belirleyecek kadar önemli bir süreçtir. Ortada Kürt sorunu ve Türkiye'nin demokratikleştirilmesi gibi tarihi önemde ciddi bir sorun varken, çözümü geliştiren bir tutumun esas alınması ve buna uygun tarihsel bir sorumlulukla yaklaşılması sürecin olumlu yönde gelişmesi açısından önemlidir.

Sömürgeci TC devleti, dünyanın gözü önünde Roboski’de açıkça bir insanlık suçu işleyerek 34 Kürdü hunharca katletti. Katliamın faillerini açığa çıkarmak göreviyle oluşturulan İnsan Hakları Komisyonunun failleri ortaya çıkarması gerekirken, AKP devletini aklamayı esas alarak hareket etmesi ve katliamda kasıt yok yönündeki açıklaması ikinci bir katliam anlamına gelmektedir. Özellikle AKP’nin oylarıyla mecliste bu raporun kabul görmesi bu hukuksuzluk ve katliamın doğrudan AKP Hükümeti tarafından gerçekleştirildiği gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu açıdan Roboski katliamının hesabı sorulmadan devletin bu tarihi sorumluluk altından çıkması mümkün değildir. Kürt halkının, Türkiye’deki demokratik, yurtsever ve aydın çevrelerin bunun hesabını sormaya devam edeceği açıktır.

Sömürgeci Faşist Türk devleti, bundan 41 yıl önce Kızıldere’de Türkiye devriminin öncülerinden Mahir Çayan ve arkadaşlarını katletti. Gözünü kırpmadan Türk ve Kürt halkının kardeşliği ve özgürlüğü uğruna ölüme giden ve büyük bir direniş mücadelesi yürüten Mahir Çayan ve arkadaşları gerçek halk önderleri ve Türkiye yurtseverleri olmanın onurunu her zamankinden daha çok bugün bize yaşatmaktadırlar. Türkiye devriminde tarihi bir dönemeç olan Mahir Çayanların bu direnişleri ve özgürlük mücadelesine olan inançları Hareketimizin de çıkışına ışık tutmuştur. Mahir Çayanların bu mücadeleleri bugün Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde daha fazla somutluk kazanmaktadır. Reber APO her fırsatta onların anılarına bağlılığın gereği Kürdistan Özgürlük Mücadelesini geliştirdiğini ve mücadelemizin anılarını yaşatma temelinde sürdürüldüğünü ifade etmiştir. Onların direnişi ve gerçek halk kahramanı olmaları bugün de tüm devrimci yurtsever mücadelenin yolunu aydınlatmaya devam etmektedir. Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da başta Mahir Çayanlar olmak üzere 1971’deki Türkiye devrimci direniş ruhuna ve tüm devrim şehitlerine bağlı kalacağımızı, başlattıkları mücadeleyi halkların kardeşliği ve özgür gelecek temelinde zaferle taçlandıracağımızı belirtiyoruz.