Halkımıza ve Kamuoyuna!

Özellikle tüm siyasi çevrelerin, inanç gruplarının, Kürdistan’da yaşayan diğ...

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı

14.06.2013

Önder Apo’nun İmralı’da yürüttüğü diyalog ve gündemleşen çözüm süreci bugün itibarıyla önemli ve kritik bir noktaya gelmiş bulunmaktadır. İkinci aşamanın başladığı bu noktada tüm Kürt halkını temsil eden bir platformun sürece dahil olması çok önemlidir. Bu tarihsel süreçte "Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı"nın toplanacak olması değerli bir gelişmedir.

Özellikle tüm siyasi çevrelerin, inanç gruplarının, Kürdistan’da yaşayan diğer halkların ve Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcilerinden oluşacak olan bu ulusal-demokratik birlik konferansının, bir tür demokratik yasama organı gibi bir işlev görerek Kürt halkının demokratik çözümdeki perspektifini netleştirmesi sürece önemli bir katkı sunacaktır. “Kürt tarafı nasıl bir çözüm istiyor, amacı nedir, anayasal düzeyde nasıl bir değişimi istemektedir” gibi konularda konferansın çözüme ilişkin bir proje açığa çıkarması, bunu diyalog sürecine ve kamuoyuna sunması önemli olacaktır. Açık ki bu konferansın, bir çözüm konferansı olarak, çözümün sonuna kadar çalışmasını sürdürmesi, aralıklı bir biçimde toplantılar yaparak çözüm sürecindeki gelişmeleri değerlendirmesi, sürecin başarısı için Türk devlet tarafı ile Kürt tarafının yapması gerekenleri tespit edip gündeme sunarak sürece dahil olmasıyla demokratik çözümde önemli bir güç haline gelecektir. Bu çerçevede gelişecek olan konferansın halkımızın geleceğinin belirlenmesinde önemli bir rol oynayacağına inanıyor, Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’na başarılar diliyoruz.

Önder Apo’nun çağrısı temelinde hareketimizin ve halkımızın büyük bir bağlılık ve fedakarlığı ile gündemleşen Demokratik Çözüm Süreci’nin gelişmesi için Kürt tarafı üstüne düşen tüm sorumlulukları yerine getirmiş olmasına rağmen bugüne kadar Türk tarafının sorumluluklarının gereğini yerine getirmediği açıkça ortadadır. Sürecin ruhuna ters düşen birçok uygulama ile birlikte en son Roboskî Katliamı ile ilgili sürdürülen davanın varmış olduğu düzey de bunun açık bir göstergesidir. Her yönüyle bilinçli bir şekilde gerçekleştirilen bir katliam olduğu açık olmasına rağmen, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “taksirle ölüme sebebiyet vermek” gerekçesi ile görevsizlik kararı alması ve dosyanın askeri savcılığa havale edilmesi, yapılan katliamın üzerinin örtülme çabasından başka bir şey değildir; katliamın sorumlularını gizlemeye ve hesap sorulmasının önüne geçmeye dönük bir tutumdur. Kürt halkının ve insanlık vicdanının bunu kabul etmesi asla mümkün değildir. Çözüme dönük Önderliğimizin, hareketimizin ve halkımızın bütün samimi çabalarına rağmen bugüne kadar ciddi bir adım atmayan AKP hükümetinin sürece gayrı ciddi yaklaşmasının bir ürünü olarak Roboskî Katliamı’na ilişkin savcılığın almış olduğu bu karar, çözüme dönük sağlıklı bir zihniyetin ve tutumun oluşmadığını da ortaya koymaktadır.

Bugün, Gezi Parkı Direnişi etrafında gelişen toplumsal refleks ve mücadele önemli bir düzey kazanmıştır. 18 gün boyunca halkların ve demokrasi güçlerinin sergilemiş olduğu direniş, şehit ve yaralı vermiş olmasına karşılık başarı kazanmış ve önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bu, Türkiye demokrasi tarihinde yeni bir sürecin başlangıcı niteliğinde değerli bir gelişmedir. AKP hükümetinin tekçi, otoriter, baskıcı, dediğim dedik uygulamalarına ve toplum yaşamına müdahale girişimlerine karşı gösterilen bu demokratik tepki ve çıkış Türkiye gençliğinin ve toplumunun geleceğe nasıl yöneleceğini ortaya koymaktadır. Bu olumlu ve önemli bir durumdur. Bu zeminin oluşmasında Kürdistan halkının yarattığı mücadele geleneği, Kürt halkının etkili katılımı ve Önder Apo'nun geliştirdiği yeni sürecin büyük rolü vardır. Gelinen bu aşamadan itibaren önemli olan bu toplumsal mücadele düzeyini yeni bir aşamaya taşımak ve ortak mücadele esprisini güçlü kılacak Türkiye demokrasi güçleri ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin ortaklaşması temelinde Türkiye’yi demokratikleştirme mücadelesinde daha etkili bir performansa ulaştırmaktır.

Rojava Kürdistan’da halkımızın gerçekleştirdiği devrimsel hamle önemli kazanımları ortaya çıkarmıştır. Halkımızın sağladığı bu başarı ve elde ettiği kazanımları hazmedemeyen çevreler kirli ittifaklar oluşturarak değişik düzeyde saldırılar geliştirmektedirler. Özellikle en son kendini Özgür Suriye Ordusu olarak tanımlayan bazı silahlı grupların Kürdistan bölgesine saldırısı ve Efrîn bölgesini kuşatma çabalarıyla birlikte Türk devlet güçlerinin de Efrîn’in Cindirêsê ilçesine bağlı Mele Xelîl Köyü’ne saldırması dikkat çekici bir durumdur. Görülüyor ki, Türk devleti kendisine bağlı çeteci güçlerle Rojava’daki halkımızın kazanımlarına dönük saldırı politikasından vazgeçmemiştir. Ama YPG güçlerinin ve halkımızın bu kirli ittifak ve komplolara karşı göstermiş olduğu kararlılık, cesaret ve direniş tarihsel değerdedir. Bugün Efrîn halkının saldırılar karşısında gerçekleştirdiği direniş, insanlık ve haysiyet dolu çok değerli bir duruştur. Herkes bilmeli ki Efrîn halkı yalnız değildir. Tüm Kürdistan halkının Efrîn’deki kahramanlık direnişiyle dayanışma içinde olması en temel bir yurtseverlik ve insani görevdir.

Efrîn’de yurtsever Kürt halkı kuşatmaya ve zorbalığa karşı tarih yaratan bir direniş sergilerken, Güney Kürdistan Federe Hükümeti’nin 3 bin kişilik bir peşmerge gücüyle sınırı tutmuş olması yurtseverlik ve Kürtlükle bağdaştırılamaz bir durumdur. Rojava’daki halkımız zor koşullara rağmen gelişen çeşitli saldırılara karşı direnirken, Güney Kürdistan Federe Hükümeti de kendi cephesinden baskı kurmak ve hizaya çekmek amacıyla böyle bir tarza başvurmamalıdır. KCK olarak Güney Kürdistan Hükümeti’ni Rojava üzerinde kurulmak istenen ablukaya destek olmamaya, bir an önce sınırdaki ablukayı kaldırmaya ve Rojava halkının saldırılar karşısında yürüttüğü kahramanlık direnişiyle dayanışmaya çağırıyoruz