Halklarımıza ve Kamuoyuna!

Bu saldırılar gerillanın çatışmasızlık konumunda bulunduğu zamanda gerçekleşmiştir...

14.Aralık.2013

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı

 

Bêmal Tokçu’nun katledilmesiyle Gever’de polisin işlediği cinayetler üçe çıktı. Bêmal’ın ailesine ve tüm Kürt halkına başsağlığı diliyoruz. Bu cinayetleri işleyenlerden mutlaka hesap sorulacaktır. AKP hükümeti Türkiye ve Kürdistan'da polislerin işlediği cinayetleri normalleştirmiş bulunmaktadır. Polis cinayetlerinin hiçbiri yargılanmıyor; katilleri cezalandırılmıyor. Bundan cesaret alan polisler rahatlıkla insanların üzerine kurşun yağdırmaktadır. AKP hükümetinin uygulamalarının 1990’lı yıllardaki tek farkı, o yıllarda on on öldürülürken, şimdi iki iki, üç üç öldürerek Kürt halkını sindirme politikası izlemesidir. Türk basını da, siyasileri de bu cinayetler üzerinde durmayınca kısa sürede yeni cinayet haberleri gelmektedir. Türk basınının bu cinayetler karşısındaki sessizliği 1990’lı yıllardaki suç ortaklığının sürdüğünü göstermektedir. Basın, devletin özel savaş merkezinin verdiği talimatlara uyarak özellikle Kürdistan'daki cinayetleri görmezlikten gelmektedir.

Gever’de bir provokasyon varsa bu provokasyonu yapan halka kuşun sıkanlardır. Kürtleri baskı ve şiddetle susturmak isteyenler bu saldırıları yapmaktadırlar. Bu baskılara ve cinayetlere sessiz kalınarak bu baskıları ve cinayetleri durdurmak mümkün değildir. Zaten zalimlerin ve katliamcıların amacı Kürtleri suskun kılıp boyun eğmeyi sağlamaktır.

AKP hükümeti polislerin saldırarak Kürt insanlarını öldürmesine sessiz kaldığı gibi hem suçlu hem güçlü olarak her seçim öncesi “Teröre başvuruyorlar” diyerek kendi yüzünü gizlemeye çalışıyor. Türkiye kamuoyu ve halklarımız da bilmektedir ki, Kürt Özgürlük Hareketi defalarca seçim öncesi çatışmasızlığı sağlayarak AKP hükümetine adım atma fırsatı tanımıştır. Ancak AKP hükümeti her seçim sonrası çözüm için adım atma yerine, kendisinin güçlendiğini düşünerek askeri ve siyasi saldırılarını arttırmıştır. Bu yalın gerçekliğe rağmen her seçim öncesi “Eylemlere başvuruyorlar” demesi, AKP hükümetinin yalana dayalı psikolojik savaşı fazlasıyla kullanan bir özel savaş hükümeti olduğunu ortaya koymaktadır. Bu psikolojik savaş yalanlarıyla hareketimiz ve halkımızı hareketsiz bırakmayı ve kendi saldırganlığını örtmeyi amaçlamaktadır.

Bu saldırılar gerillanın çatışmasızlık konumunda bulunduğu zamanda gerçekleşmiştir. Zaten Türk devleti başından beri çatışmasızlığı çiğneyen bir tutum içindedir. Yeni karakolların yapılması, eskilerin tahkim edilmesi, kültürel soykırım ve askeri amaçlı barajların, yolların ve havaalanlarının yapılması çatışmasızlığı ortadan kaldırma eylemleridir. Ancak savaş amacı olanlar bu tür çalışmaların içinde olurlar. Bu durum gerillaya karakol, baraj, yol ve havayolları yapımına eylem yapma hakkını vermektedir. Özellikle sivillere yönelik saldırı ve cinayetlere karşı gerillanın misilleme hakkı bulunmaktadır. Çatışmasızlık, bir tarafın suskun kalması, diğer tarafın askeri hazırlık yapması ve saldırması değildir.

Halkımız ve Türkiye kamuoyu Türk devletinin bu saldırılarla çatışmasızlık ortamını ortadan kaldırdığını görmelidir. Türk devleti bu cinayetlerle çatışma zeminini canlı tutmaktadır. İşte provokasyon da, şiddet politikasıyla Kürt halkının özgürlük umudunu ezme politikası da budur. Türkiye kamuoyu ve halkımız bu gerçekleri görmeli, hükümetin bu politikalarına karşı tutumunu net ortaya koymalıdır. Bu cinayetlere ve hükümetin cinayetleri normalleştiren tutumuna karşı koymadan Türkiye'de ne demokratikleşme sağlanır ne de Kürt sorunu demokratik çözüme kavuşur. Devletin ve hükümetin mevcut politikalarına karşı koymadan şimdiye kadar sürdürülen çözümsüzlük politikalarına son verilemez. Bu nedenle demokrasi güçlerine ve kamuoyuna önemli görevler düşmektedir.

Halkımız kesinlikle bu cinayetlere sessiz kalmamalıdır. Bu cinayetlerin normalleşmesine izin vermemelidir. Yoksa bu cinayetler devam eder. Bu nedenle halkımız her yerde sokaklara çıkarak Gever’deki cinayetleri protesto etmeye devam etmelidir. Hükümetin bu cinayetleri gerçekleştirenleri cezalandırması istenmelidir. Kürt halkı bu cinayetlere karşı tepkilerini ortaya koyarken, Başbakan’ın her gün her yerde tek millet, tek vatan, tek bayrak ve tek devlet zihniyeti ve söylemi de protesto edilmelidir. Çünkü çözümsüzlüğün sürmesini sağlatan ve cinayet işleyenleri teşvik eden bu zihniyettir; bu söylemdir. AKP hükümeti ve Türk devleti bu zihniyet ve söylemleri bırakmadan da Kürt sorununu çözmek mümkün değildir.

Hükümet bilmeli ki bu saldırılar ve cinayetler çatışmasızlık ortamını ortadan kaldırmakta ve misilleme hakkını doğurmaktadır. Bu nedenle hükümet dar seçim hesaplarını ve oyalayıcı tutumlarını bırakarak Önder Apo'nun ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin adımlarını ciddiye almalı ve kısa sürede anlamlı ve derin müzakere için demokratik iradesini ortaya koymalıdır. Çatışmasızlık ortamının kalıcı hale gelmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümünün sağlanması ancak böyle mümkün olur.