Halkımıza ve Demokratik Kamuoyuna!

Kürt Özgürlük Hareketi’nin Önder Apo özgürleşmeden, çözüm iradesi ortaya çikip ciddi adimlar atilmadan silahlari birakmasi mümkün değildir.

Türkiye'de 7 Haziran’da bir seçim yapilmiştir. Demokratik ülkelerde her seçim politikalarda yenilikler getirir. Türkiye'deki seçim de politikalarda yenilikler getirecektir. Özellikle önceki Hükümet döneminde tikanan ve toplumu olumsuz etkileyen konular üzerinde durulacak ve giderilmeye çalişilacaktir. Yürütme Konseyimiz de Türkiye'de yaşanan seçimler konusunda değerlendirmeler yapmiş, temel sorunlar çerçevesinde izlenmesi gereken politikalarin ne olmasi gerektiğini ortaya koymuş; yeni dönem için yapilmasi gerekenleri ve tutumumuzu netleştirmiştir.

Türkiye'nin temel sorunu demokratikleşmedir. Çünkü kronik sorunlari Türkiye'nin demokratikleşmemesinden kaynaklanmaktadir. Bu nedenle demokratikleşme ve demokratikleşme temelinde çözülmesi gereken sorunlara vurgu yapan HDP’nin oylari yüzde yüz artmiştir. Bu oy artişinin sadece Kürtlerle sinirli kalmamasi, oy artiminin çoğunluğunun Türkiye şehirlerinden ve birçok toplumsal kesimden olmasi, Türkiye toplumunun ve Kürt halkinin en temel beklentisinin demokratikleşme olduğunu ortaya koymaktadir. Mevcut statükoyu korumak isteyenlerin oyu ya eski düzeyde kalmiş, ya da AKP'de olduğu gibi büyük bir düşüş yaşamiştir. Bu gerçeklik, Türkiye'nin girmesi gereken kulvari göstermektedir. Bunun da demokratikleşme olduğu açiktir.

Kuşkusuz demokratikleşme derken de en başta da Kürt sorununun çözümü beklenmektedir. Alevilerin, farkli etnik ve inanç topluluklarin sorunlari, kadin ve gençliğin sorunlari, emekçilerin ve yoksullarin ciddi sorunlari da bulunmaktadir. Ancak tüm diğer sorunlara da doğru bir yaklaşim göstermek ve çözümü için adim atmak en başta da Kürt sorununda zihniyet değişimi yapmak ve çözüm için adim atmakla mümkündür. Çünkü şimdiye kadar Kürtler yararlanir diye demokratikleşme adimlari atmaktan kaçinilmiş, bu da tüm topluluklarin sorunlarinin çözülmemesine ve zarar görmesine yol açmiştir. Kürt sorununun çözümsüzlüğü tüm toplumsal sorunlarin çözümünde ayak baği olmuştur. Sadece iç politikada değil, diş politikada da tikanma etkeni olmuştur. Diş politika esas olarak Kürt karşitliği üzerine kurulunca, çikmazlarla karşi karşiya gelmek kaçinilmaz hale gelmiştir.

AKP iktidara geldiği seçim öncesi demokratikleşmeden söz etmiş, ancak 13 yillik iktidari boyunca kendine demokrat, kendine Müslüman olmak dişinda farkli toplumsal kesimlerin sorunlarini çözmek için ciddi bir adim atmamiştir. Kürt sorunu konusunda ilk önce “Düşünmezseniz böyle bir sorun olmaz” diyen Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti, Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesi gelişince sadece Kürtleri oyalamak ve Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşi mücadele etme argümanlari yaratmak için kültürel soykirimi engellemeyecek düzeyde dil ve kültür alaninda bazi gevşemeler yoluna gitmiştir. Kürt sorununun çözümünü değil de Kürt Özgürlük Hareketi'nin tasfiyesini hedefleyen politikalar izlemiş, bu politikalari da bugüne kadar birakmamiştir.

Önder Apo ve Kürt Özgürlük Hareketi AKP'nin bu oyunlarini bozmak ve Kürt sorununun çözümüne çekmek için çeşitli defalar tek tarafli ateşkesler yapmiş, çözüm projeleri sunmuştur. Oslo’da odluğu gibi görüşmeler yoluyla demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü doğrultusunda adim attirmak istemiştir. Bu görüşmeler sonucu Önder Apo 2011 seçimleri öncesi Hükümetin bilgisi dahilinde 9-10 maddelik bir deklarasyonu Hareketimize göndermiş, Hareketimiz çok ufak bir değişiklikle bu deklarasyonu kabul etmiştir. Ancak AKP Hükümeti ne 12 Haziran 2011 seçimleri öncesi, ne de seçim sonrasi bu deklarasyonu kabul ettiğini söyleyen ve pratikleştireceğini ortaya koyan herhangi bir adim atmiştir. Aksine 12 Haziran seçimleri öncesi Diyadin’de olduğu gibi askeri gerillanin üs bölgesi alanina sürmüş, burada 14 askerin ölmesi sonucu binlerce asker, yüzlerce gerillanin ölümüyle sonuçlanan iki buçuk yillik şiddetli bir savaş yürütülmüştür.

Önder Apo, 2012 sonrasinda halklarimizin çikarinin böyle bir savaşta olmadiğini görerek ilk önce çatişmasizliği sağlamiş, 2013 Newroz’unda Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü konusunda bir demokratik çözüm manifestosu yayinlamiştir. Bu deklarasyonla birlikte Hükümetin de bilgisi dahilinde üç aşamali bir çözüm plani sunmuştur. Hareketimiz gerilla güçlerinin önemli bir bölümünü Türkiye sinirlari dişina çekerek, önemli bir bölümünü de yola çikararak gerillayi geri çekme iradesi göstermiştir. Buna karşi AKP hemen Kürt sorununun çözümü için yasal ve anayasal çalişmalar yapmasi gerekirken, bir taraftan bu adimlari atan Önder Apo’yla görüşmeleri keyfi olarak zamana yaymiş, diğer taraftan “Cehenneme kadar yollari var” diyerek hiçbir adim atmayacağini ortaya koymuştur.

AKP Hükümeti iki yildir çatişmasizliği sürdürdüğümüz ortamda hem askeri amaçli karakol, baraj ve yollar yapmaya devam etmiş, hem de çatişmasizlik ortaminda özel savaşi, psikolojik savaşi arttirarak Özgürlük Hareketi'ni zamana yayilmiş biçimde tasfiye etmeyi hedeflemiştir. Önder Apo bu tehlikeli politikayi ve bunun kaçinilmaz olarak yol açacaği savaşi önlemek için 2014 Kasim’inda üç aşamali demokratik müzakere taslağini taraflara sunmuştur. Hareketimiz bu taslaği tümüyle kabul etmiştir. Ancak Hükümet yine oyalama ve zaman kazanma içine girmiş ve hiçbir adim atmamiştir. Bu durum ve Meclise sunulan baskici polis devleti olmayi hedefleyen iç Güvenlik Yasasi, çatişmasizliğin tümden ortadan kalkacaği bir gerilim ortami doğurmuştur. Bu durumu aşmak ve seçim ortamina Önder Apo'nun hazirladiği on maddelik çözüm taslağiyla girmek için Dolmabahçe Sarayi’nda bir mutabakat deklarasyonu yayinlanmiştir.

Dolmabahçe deklarasyonu, hem AKP, hem de HDP için seçime bağlayici bir demokratikleşme taahhüdüyle girmek anlamina geliyordu. Ancak kisa bir süre sonra Cumhurbaşkani Tayyip Erdoğan, Kürtlerin deyimiyle bir “Beko” gibi ortaya çikmiş, Dolmabahçe deklarasyonu da yanliş, 2015 Newroz’unda Önder Apo'nun sunduğu manifesto da yanliş, Kürt sorunu da yoktur, taraflar da yoktur, masa da yoktur, izleme heyeti de yoktur diyerek devletin çözüm politikalari olmadiğini ve imrali görüşmelerinin de kendileri açisindan bir değerinin bulunmadiğini açikça ilan etmiştir. Bu tür deklarasyon, manifesto yayinlamalar ve açiklamalar imrali’yi meşrulaştirmaktadir diyerek amaçlarinin çözüm değil, oyalama ve tasfiye olduğunu net bir biçimde ortaya koymuştur. AKP Hükümeti de seçim boyunca Erdoğan’in bu tutumunu benimseyen bir çizgi izlemiş, seçim kampanyasini da bu çerçevede yürütmüştür. Böylece AKP Kürt Özgürlük Hareketi'nin kendisine tanidiği demokratikleşme ve Kürt sorununu çözme politikasina, sabirli ve makul yaklaşimina olumlu karşilik vereceğine tasfiye politikasinda israrli olacağini göstermiştir.

Özgürlük Hareketimiz AKP'nin içeride Kürt halkina ve demokrasi güçlerine, dişarida ise Suriye ve Ortadoğu'ya yönelik savaş politikasi izleyeceğini görerek bu plani bozmak için tüm tahriklere ve provokasyonlara rağmen sabirli davranmiş, seçim öncesi AKP'nin provokasyon ve oyunlarini bozarak demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünün önünü açacak politikalarin ortaya çikmasina firsat tanimiştir.

7 Haziran seçimleriyle birlikte on yildir demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için adim atmayan; patinaj yaparak sorunlari ağirlaştiran AKP Hükümeti son bulmuştur. Bu, ayni zamanda AKP'nin oyalama politikalarinin son bularak demokratikleşme ve Kürt sorunu başta olmak üzere tüm sorunlarin çözümü için yeni politikalarin devreye girmesi anlamina gelmektedir.

AKP Hükümeti 13 yildir beklenti yaratma ve oyalama yapma politikasi izlemiştir. Yeni dönemde bu politikanin ve bu politikanin ortaya koyduğu uygulamalarin tekrar edilmesi, eski çikmaz politikalari sürdürmek olacaktir. Bu nedenle eskinin tekrari kabul edilemez. Artik doğrudan çözüme yönelik politika, adim ve uygulamalara ihtiyaç vardir. Hareketimiz AKP politikalarina, yöntem ve uygulamalarina karşi sabirli davranilmiş, yeterince şans tanimiştir. Sonunda bir çözüm politikalari olmadiği netleşmiş, o yöntemlerle bir sonuç alinamayacaği anlaşilmiştir.

Artik kamuoyuna açik ve şeffaf politika ve uygulamalara ihtiyaç vardir. Kuşkusuz Kürt sorununda Kürt Özgürlük Hareketi taraftir; Önder Apo da baş müzakerecidir. Kürt sorunu müzakereler ve Meclisin devreye girmesiyle çözülecek bir sorundur. Bu açidan ilk başta iki temel adimin atilmasi gerekir. Birincisi, Önder Apo'nun özgürlüğü başta olmak üzere müzakere koşullarinin hazirlanmasi, ikincisi bu müzakere temelinde Meclisin devreye girmesidir. Bu yaklaşim ve yöntem dişinda Kürt sorununun çözülmeyeceği AKP Hükümeti dönemindeki politika ve uygulamalardan ortaya çikmiştir. Kuşkusuz bu iki temel konu açisindan tahkim edilmiş ve taraflarin karşilikli uyacaği bir çatişmasizliğa ihtiyaç bulunmaktadir.

şu açiktir ki, Önder Apo'nun çabasiyla 2013’ün sonunda gerçekleşen çatişmasizliğa AKP Hükümeti hiçbir biçimde uymamiştir. AKP Hükümeti çatişmasizliği daha başlamadan bitirmiştir. Çünkü ateşkes ve çatişmasizlik taraflarin pozisyonlarini değiştirmeden çatişmasizliğin olduğu zamanlardaki gibi kalmayi gerektirmektedir. Yeni karakol yapma başta olmak üzere baraj ve yol gibi askeri amaçli çalişmalarin yürütülmemesini gerektirmektedir. AKP Hükümeti zamaninda bunlara uyulmadiği gibi, gerilla alanlarina tank, top, obüs atişlari sürekli yapilmiş, hava saldirilari için keşifler durdurulmamiştir. Dolayisiyla gerilla ve Özgürlük Hareketi'nin hiçbir bağlayiciliği ve taahhüdü olmayan ve her zaman misilleme hakki olan tek tarafli bir ateşkes sürdürülmüştür. Ancak tüm sabrimiza ve sorumlu yaklaşimimiza rağmen bu durum her an şiddetli çatişmalara yol açacak bir durumu ifade etmektedir. Bu açidan gerçek anlamda müzakere koşullarinin gerçekleştirilmesi ve çözüm için Meclisin devreye girmesi adimi için tahkim edilmiş bir ateşkes gereklidir. Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü için bu üç adimin atilmasi gereklidir.

şimdiye kadarki görüşme ve ilişki biçimi ve Önder Apo'nun esareti koşullarinda bir müzakere yürütülemez. Önder Apo'nun bulunduğu durumun ve ilişkiler ortaminda baş müzakereci rolünü oynayamayacaği netleşmiştir. Dolayisiyla artik sadece HDP Heyetinin Hükümetin keyfi belirlediği zaman içinde imrali’ya gidip geldiği, bazi görüş aliş verişlerin yapildiği bir durum sürecin var olduğu ve Kürt sorununun çözümünü sağlatacak müzakere sürecine geçildiği biçiminde gösterilemez. imrali’da görüşmelerin çözüm doğrultusunda sonuç almamasinin en temel nedeni, Önder Apo'nun konumunun değişmemesi ve özgür koşullarda müzakere yapmamasidir. Önder Apo'nun özgürlüğünü düşünmeyen bir politikanin çözüm için adim atmasi mümkün değildir. Önder Apo'nun esaret altinda tutulmasi Kürt sorunu konusunda zihniyet ve politikalarin değişmediğinin en açik ifadesi olmaktadir. AKP Hükümetinin politika ve uygulamalari bunu ortaya koymuştur.

Önder Apo, örgütüyle, tüm siyasi partilerle, Türkiye ve Kürdistan'daki demokratik kuruluşlar ve sivil toplum örgütleriyle, yazarlarla, sanatçilarla, toplumun birçok kesimini temsil eden şahsiyetlerle her an özgürce görüşme yapmadan baş müzakereci rolünü oynamasi ve çözüm için gelişmeler sağlamasi söz konusu olamaz. Avukatlarin bile görüşmediği, aile ve HDP Heyetinin gidişinin bile Hükümetin keyfinde olduğu bir ortamda çözüm için müzakere yapilamaz ve hiçbir sonuç alinamaz. Bu açidan Önder Apo'nun özgürlüğü ve özgürce her kesimle görüşmesi, Kürt sorununun çözümünün olmazsa olmazi olarak görülmeli ve gerekleri yapilmalidir. Bu konularin sağlanmadiği hiçbir görüşmeyi, ilişkiyi ve yaklaşimi çözüm süreci olarak kabul etmeyeceğimiz bilinmelidir. Eğer çözüm isteniyorsa; çözüm olmali deniyorsa halkimizin ve bizlerin böyle bir talepte bulunmasi makul ve çözüm için olmasi gereken koşullari ifade etmektedir.

Artik görüşmeler şeffaf olmalidir; Meclis devreye girmelidir. Bu açidan geçen dönem CHP’nin görüşmeler şeffaf olmali ve Meclis devreye girmeli yaklaşimini doğru buluyoruz. Çözüm ancak bu yaklaşim ve bunun gereklerinin yerine getirilmesiyle gerçekleşebilecektir.

Çözüm için muhataplar bu seçimde netleşmiştir. Bu seçimde Kürt halki çözümün Mecliste aranmasi gerektiğini ortaya koyduğu gibi, Önder Apo'nun baş müzakereci olduğunu, HDP’nin de bu konuda Mecliste görevini yaparak kolaylaştirici olacağini, Özgürlük Hareketi’mizin de mücadeleyi kirk yildir sürdüren, siyasal gelişmeleri bu noktaya getiren temel aktör olarak Kürt sorununun çözümünde taraf olduğunu kabul etmiş ve ortaya koymuştur.

Önder Apo, HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi'ni karşi karşiya koymak, birinin görevini diğerinden beklemek daha baştan Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarinda israr etmek anlamina gelecektir.

Kürt sorununun çözümünde rol alacak taraflarin rollerinin farkliliğini görmemek kötü niyetli olmaktir; çözüm yerine tasfiye politikasinda israr etmektir.

şunu açikça vurgulamaliyiz ki, gerillanin Türkiye'ye karşi silahli mücadeleyi birakma konusu ve bunun iradesi tamamen Özgürlük Hareketimize aittir. şunu herkes bilmelidir ki, HDP PKK'nin yasal partisi değildir. Zaten bileşimi bunu ortaya koymaktadir. Türkiye'nin demokratikleşmesini ve Kürt sorununun çözümünü isteyen çok farkli kesimler ve bireyler HDP içinde yer almaktadir. Dolayisiyla böyle bir çağriyi HDP yapamayacaği gibi, mevcut imrali koşullarinda bulunan Önder Apo’nun da böyle bir çağriyi yapmasi mümkün değildir. HDP’nin ve Önder Apo’nun “silah birak” çağrisi yapmasini beklemek ve bu yönlü dayatmalarda bulunmak çözümsüzlükte isrardir ve bunu da Özgürlük Hareketimizin kabul etmesi mümkün değildir. Bu tutumumuz ne Önder Apo'yu dinlememek, ne de HDP’nin politika yürütmesinin önünü almaktadir. Aksine Önder Apo ve HDP’ye bu dayatmalarda bulunmak Önder Apo'nun rolünü oynamasini ve HDP’nin demokratik siyaset yapmasini daha baştan ortadan kaldirmak anlamina gelmektedir. Bu açidan bu tutumumuz, Kürt sorunu gibi bir sorunda çözüm diyalektiğinin ve sürecin öyle olmayacağini bilmemizden ileri gelmektedir. Dünyadaki tüm deneyimler de bunu göstermektedir. Tayyip Erdoğan “IRA silahlari gömdü” diyerek demagoji yapmakta ve toplumu aldatmaktadir. irlanda sorununda sorunlarin çözümüne paralel olarak silahlar konusu gündeme gelmiştir.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin Önder Apo özgürleşmeden, çözüm iradesi ortaya çikip ciddi adimlar atilmadan silahlari birakmasi mümkün değildir. Gerillanin silahlanmasi ve Türkiye devletine karşi mücadele kararini HDP vermemiştir ki HDP’nin gerillaya Türkiye'ye karşi mücadeleyi biraktirma gibi bir rolü olsun! Önder Apo esaret koşullarindayken hiç kimse Önder Apo’ya silah biraktirma dayatmasi yapamaz, yapsa da kabul edilemez. Hiçbir gerilla ve gerilla komutani Önderlik özgür olmadan ve Kürt sorununda çözüm iradesi ve adimi ortaya konulmadan ne gerilla güçlerini Türkiye dişina çikaracaktir ne de silahli mücadeleye son verdiğini ortaya koyacaktir. Dolayisiyla mevcut durumda ve Kürt sorununun çözülmediği ortamda hiç kimse gerilladan silahli mücadelenin sonlandirildiği ya da silahlarin birakildiği biçiminde bir tutum beklememelidir.

Daha dün Amed sokaklarinda ve başka yerlerde halkimiza silahla saldiranlar ve katledenler varken, Kürt halkinin özgür ve demokratik yaşami için hiçbir güvence yokken Özgürlük Hareketinden silahlari birakmasini beklemek, halkimizin yaşaminin ve varliğinin celladina teslim etmesini istemek anlamina gelecektir. Bunu da hiç kimse Özgürlük Hareketinden isteyemez ve bekleyemez. Polis ve askerin gözü önünde çetelerin halkimiza saldirmasina göz yumanlarin, bunu Kürt halkini sindirme yolu olarak düşünenlerin gerilladan silah birakmasini istemesi ne ciddiye alinir ne de dikkate alinir.

Kuşkusuz HDP Kürt sorununun çözümünde ve Türkiye'ye karşi silahli mücadelenin birakilmasini sağlayacak çözüm sürecinde ve atilacak adimlarda rolünü oynayacaktir. Özellikle Kürt sorununun çözümünde Meclise düşen rol sürecinde sorumlu ve yapici bir rol oynayacaktir. Ancak HDP’ye PKK'ye silah birak çağrisi yap dayatmasi kesinlikle kötü niyetli bir yaklaşimdir ve HDP’nin demokratik çözümde oynayacaği rolün engellenmesi anlamina gelmektedir. Bunu da Kürt sorununda çözüm zihniyeti ve politikasi olmayanlarin yapacaği açiktir. Nitekim şimdiye kadar çözüm politikasi olmayanlar çözüm için adim atma yerine hep silahlari birakin dayatmasi yapmişlardir. Bu, arabayi atin önüne koşmaktir. Dolayisiyla yaklaşim birakilmalidir.

AKP Hükümeti zaten Kürt sorununda çözüm zihniyeti ve politikasina sahip değildi. Önder Apo ve Hareketimizin her defasinda sorumlulukla başlattiği ve sürdürdüğü çözüm süreci görüşmelerini ve adimlarini araçsallaştirdi; sadece seçim kazanma ve iktidarini sürdürme araci haline getirdi. Öyle ki, çözümsüzlüğü iktidarini sürdürme diyalektiği haline getirdi. AKP'nin bir çözüm politikasi olmadiğinin en temel kaniti, kendisi dişinda hiçbir partiyi, çevreyi ve toplumsal kesimi sürece katmamasidir. Kürt sorunu gibi çok önemli bir sorun ancak farkli siyasi kesimleri, çevreleri katmakla çözülecek bir sorun olduğu halde hiçbir zaman bunu düşünmemiş ve gereklerini yapmamiştir. Önder Apo ve Hareketimiz başta CHP olmak üzere birçok partiyi, çevreyi, toplumu, şahsiyetleri, demokratik kurum ve kuruluşlari demokratik çözüm sürecine çekmek istemişse de AKP Hükümeti hep buna karşi çikmiş, böyle bir duruma yanaşmamiştir. Zaten Önder Apo ve Hareketimizin attiği adimlar ve başlattiği süreç bir çözüm süreci haline gelememiştir; AKP'nin beklenti yaratma ve oyalama sürecinden öteye geçememiştir. Kuşkusuz Önder Apo ve Hareketimiz AKP ne düşünürse düşünsün politika, tutum ve adimlariyla toplumu, siyasi çevreleri ve devleti çözüme hazirlama konusunda önemli gelişmeler yaratmiştir.

Ancak gelinen aşamada toplum kesinlikle çözüm olmasini ve bu sorunun ortadan kalkmasini istemektedir. HDP’nin aldiği oylar tamamen bu iradeyi ortaya koymaktadir. Türkiye'deki siyasi çevreler ve devlette de bu sorunun çözülmesi gerektiği bilinci ve inanci açiğa çikmiştir. Dolayisiyla artik toplumu aldatmaktan öteye gitmeyen ve pratik bir sonucu olmayan çözüm sürecinden değil de çözümden ve çözüm adimlarindan söz etmek ve bunun gereklerini yapmak gerekmektedir. AKP'nin yaklaşim ve uygulamalari çözümsüzlük demektir. Artik bunu tekrarlamamak, çözüm zihniyeti, iradesi ve yeni bir politik yaklaşim göstermek gerekmektedir.

Hangi parti iktidarda olursa olsun, ister hükümeti tek başina kursun, ister koalisyon olsun, ortaya koyduğumuz gibi eskinin tekrarini dayatir; çözüm için ortaya koyduğumuz yaklaşimlari göstermez ve adimlari atmazsa bizim açimizdan yeni bir süreç başlamiş olmayacaktir. Hareketimiz önceki dönem ve yillarda üstüne düşen sorumluluklari fazlasiyla yerine getirmiş, ama karşiliğini bulamamiştir. Aksine Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetleri bu tutumlarimiz ve attiğimiz adimlari içeride ve dişarida savaşi sürdürme zemini ve firsati olarak görmüştür. AKP'nin tek başina Hükümet olmasi durumunda 7 Haziran sonrasi savaşi başlatma planlamasi bunun kanitidir. Erdoğan ve AKP Hükümeti hala kuracaği koalisyona içeride ve dişarida savaşi dayatan bir zihniyeti birakmamiştir. Çünkü Kürt sorununu çözmeyen AKP böyle bir savaş politikasi yürütecektir. Hareket olarak buna firsat vermek istemediğimiz için eskinin tekrarinin aşilmasi ve yeni politika ve adimlarin devreye konulmasi önemli olmaktadir.

Bunlar tahkim edilmiş ateşkes, baş müzakereci Önder Apo'nun özgürlüğü ve Meclisin devreye girerek üzerinde anlaşilan çözüm adimlarinin yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulmasidir. Kuşkusuz Kürt sorununun çözümü yaninda başta Aleviler olmak üzere ötekileştirilmiş etnik ve inançsal topluluklar ve sosyal kesimlerin de sorunlarinin çözülmesi gerekmektedir.

Tüm sorunlarin çözümü açisindan çoğulcu demokratik bir anayasaya ihtiyaç vardir. Türkiye'nin temel sorunlari eski anayasayla, bu anayasanin yamanmasiyla çözülemez. Ruhundan lafzina kadar köklü değişikliklere ve yeniden yapilmasina ihtiyaç vardir. Bunu da başta Kürtler, emekçiler, kadinlar, tüm etnik ve inanç topluluklarin katilimiyla gerçekleştirmek gerekmektedir. Türkiye'nin iç sorunlarini çözüp Ortadoğu'da yükselen bir güç haline gelmesi ve demokratikleşmeyle yeni Ortadoğu'nun şekillenmesinde belirleyici rol oynamasi ancak bu adimlari atmakla sağlanacaktir.

Bu temelde tüm siyasi partileri, demokratik kuruluşlari, basini, aydinlari, yazarlari, sanatçilari, kadinlari, gençleri, emekçileri, tüm etnik ve inanç topluluklarini sorumluklarini üstlenmeye, özgür ve demokratik Türkiye'yi yaratmaya, tüm sorunlarin çözümünü sağlamaya çağiriyoruz.