
Tarihsel Toplum Gelişiminde Kahramanların Önemli Bir Rolü Vardır Bugün 28 Mart, Ulusal Kahramanımız, komutanımız olan Agit Yoldaşın şahadetinin 35. Yıldönümü.
Duran Kalkan
Tarihsel Toplum Gelişiminde Kahramanların Önemli Bir Rolü Vardır
Bugün 28 Mart, Ulusal Kahramanımız, komutanımız olan Agit Yoldaşın şahadetinin 35. Yıldönümü. Ulusal kahramanlarımız Mazlum ve Agit Yoldaşlar şahsında tüm kahramanlık dönemi şehitlerimizi, özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşların, halkımızın kahramanlık gününü kutluyoruz.
Tarihsel toplum gelişiminde kahramanların, kahramanlıkların önemli bir rolü, işlevi, yeri var. Bunu biliyoruz. Kendi bağrından kendilerini temsil eden kahramanlar yetiştirmeyi bilen toplumların çeşitli topluluklar, halklar, uluslar haline geldiklerini ve günümüze kadar var olmayı, yaşamayı başardıklarını da biliyoruz. Kahramanlar yaratamayan topluluklar kendilerini tanımlayamıyorlar. Özelliklerini geliştiremiyorlar ve başka topluluklar içerisinde erimek zorunda kalıyorlar. Bu da bilinen bir gerçek oluyor.
Kuşkusuz tarihsel gelişme toplumsallık temelinde oluşuyor. Kitleler belirliyor. Fakat toplumsal yapılanmada insan topluluklarının ahlaki ölçü ve özellik kazanmasında da öncü çıkışlar, komutanlıklar, önderlikler bu çerçevede de belirleyici bir rol oynuyor. Tarihin kahramanlar tarafından yazıldığı da söyleniyor. Hatta tarihsel toplum gelişiminde kahramanların rolü, konusu tartışmalara bile yol açıyor. Çeşitli zamanlarda kitleler ve toplumlarla kahramanlar arasındaki tarihsel bağ, ilişki her zaman bir tartışma konusu olmuş bulunuyor. Fakat bazı yaklaşımlar saptırıcıdır, kuşkusuz bunlar doğru değildir. Bunları karşıtlaştırmak veya aynılaştırmak, bu temelde rol, önem sıralaması aramak başlı başına doğru olmayan bir yaklaşımdır. Gerçek olan tabi öncü, önder çıkışları, kahramanlıkları toplumların yarattığıdır. Bunlar toplumların ihtiyacı temelinde, var olmanın ve özgür yaşamanın gereklerine uygun olarak çıkış yapıyor. Kuşkusuz toplumsal şekillenmede bu tür çıkışlar çok önemli rol oynuyor. Hatta belirleyici derecede rol oynuyor. Her kahramanca çıkış eğer etkili olabilirse yeni toplumsal ahlakın ilkelerini, ölçülerini ortaya çıkartıyor. Dolayısıyla birey ve toplum şekillenmesini belirleyen rol oynuyor. Topluma yeni, ahlaki, politik ölçüler kazandırıyor, ilkeler kazandırıyor. Devrimsel değişim düzeyinde yeni toplumsal gelişmelere yol açıyor. Bunları tarihsel toplum gelişiminde hemen hemen her alanda, her toplum düzeyinde görüyoruz, biliyoruz, öğreniyoruz.
Kürt toplumu açısından da halklaşma döneminin kahramanı, sembolü olarak Devrimci Kawa anılıyor. Yeni bir Newroz’u yaşadık, yeni bir Newroz yılına girdik. Newroz, Demirci Kawa’nın öncülüğünde Asur’un yenildiği, Dehak diktatörlüğünün yok edildiği, başta Kürtler olmak üzere Mezopotamya halkları için özgürlüğün önünün açıldığı bir süreci ifade ediyor. Böyle bir direniş, zafer, özgürlük günü oluyor. Bunun yaratıcısı olarak Demirci Kawa efsanesi bugüne kadar canlı bir biçimde yaşayarak gelmiş bulunuyor. Önder Apo bunu “halklaşma döneminin büyük mücadelesi” olarak tanımladı. “Halklaşma döneminin uzun, yüz yıllara yayılan Med’ler mücadelesinin zafer kazanan dönemi” olarak ifade etti.
PKK Yeni Önderliksel Çıkışın Örgüte Ve Eyleme Dönüştüğü Güçtür
Önderliksel çıkışın uluslaşma döneminde geç de kalmış olsa Kürt uluslaşmasının zorluklar yaşadığı, soykırımla karşılaştığı, yok olma ve tarihten silinme tehlikesi içinde bulunduğu bir dönemde tüm zorlukları göğüsleme, engelleri aşma temelinde yeni bir kahramanlık çıkışının olduğu tartışma götürmeyen bir gerçektir. PKK böyle bir kahramanlık çıkışının, yeni önderliksel çıkışın örgüte ve eyleme dönüştüğü güç oluyor. Ulusal kahramanlık döneminin görevini yaratan örgütlenme ve eylem gücü olarak ortaya çıkıyor. Faşist-sömürgeci-soykırımcı saldırı altında Kürt toplumunun tarihten silinmek istenmesine karşı Önder Apo’nun çıkışının Kürt varlık ve özgürlüğünü PKK gibi bir örgüt ve eylem gücüyle yaratmasının ne kadar önemli olduğu, kritik bir tarihsel süreci ifade ettiği, sonuç itibariyle de tarihin gidişatını değiştiren, nasıl önemli bir gelişme ortaya çıkardığı açıktır.
Her ne kadar sömürgeci-soykırımcı sistem tersyüz etmeye çalışsa da kendisini Kürt milliyetçiliği olarak tanımlayan o zayıf düşünceler farklı tanımlar getirmeye çalışsalar da Kürt varlık ve özgürlüğünün korunmasında, geliştirilmesinde sömürgeci-soykırımcı saldırının kırılıp etkisiz kılınmasında Önder Apo’nun ve PKK’nin çıkışının belirleyici bir rol oynadığı tartışma götürmeyen bir gerçektir. Bu daha çok yeni ve canlı olarak yaşanıyor.
Önderliksel çıkışın, PKK mücadelesinin bu biçimde gelişmemiş olması durumunda bu geçen son 40-50 yıllık tarihsel kesit içerisinde dayatılan kültürel soykırım sonucunda Kürtlüğün bir halk ve ulus olarak yok olmayı yaşayacağı, artık bir canlı topluluk olma özelliği taşıyamayacak, bir tarihsel kültür birikimi olarak kalacağı açık bir gerçekti. Bunu bu biçimde kesinlikle bilmek, anlamak lazım. Bunu değiştirmeye dönük her türlü yaklaşımı aslında boş bir yaklaşım, dahası suçluların kendi suçlarını maskelemek için gösterdikleri bir çaba olarak anlamak, değerlendirmek gerekiyor.
Bu soykırımcı güçler açısında da böyle, soykırıma karşı doğru duramayan, mücadele edemeyen, varlık gösteremeyen her türden Kürt milliyetçiliği açısından da böyle. Aslında birbirlerini beslediler. Toplumu uzun sürelerle aldattılar. Gerçekte ise yok oluşu geliştirdiler.
Kürt Milliyetçiliğinin Esas Rolü Kürt Varlık ve Özgürlük Mücadelesini Zayıflatmaktır
Bu temelde baktığımızda Kürt milliyetçiliğinin rolünün tarihsel olarak aslında Kürtlüğe dayatılan çok vahşi saldırganlığın soykırımcı yok etme çabasının çok boyutlu, her alanda yürütülmesinin ortaya çıkardığı zorlukları, travmaları gidermek, yumuşatmak, can çekişmeyi biraz kolaylaştırmak için uydurulmuş bir yaklaşım, geliştirilmiş bir eğilim olduğunu görüyoruz. Aslında Kürt milliyetçiliğine oynatılmak istenen tarihsel rolün bundan öteye geçmediğini, Kürt varlığı ve özgürlüğü konusunda her hangi bir rol oynayamadığını, yenilmekten, kaybettirmekten, can çekişmeyi kolaylaştırıcı rol oynamaktan öteye bir anlam ifade etmediğini çok net görüyoruz. Bu bakımdan Önder Apo ve PKK çıkışının tarihsel rolünü, misyonunu şu veya bu biçimde karartmaya çalışan, kendine rol biçmeye, yer tutmaya çaba harcayan, Kürt varlığı ve özgürlüğü mücadelesinde kendisinin de olumlu bir yerinin, rolünün olduğunu iddia edip dayatma çabasında olan bütün yaklaşımların, her türlü milliyetçi eğilimin bir yalan olduğu, Apocu özgürlük çıkışını zayıflatmak, boğmak için beslendiği, geliştirildiği, esas rolünün ise Kürt varlık ve özgürlük mücadelesini zayıflatarak sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete hizmet etmek olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Bunu böyle açık bir şekilde tanımlamalıyız. Bunda herhangi bir tereddüt kesinlikle olmamalıdır. Bazıları Kürdistan’ın parçalanmışlığına dayanarak söz konusu soykırımcı yok oluş dayatmasının sadece Kuzey Kürdistan’da etkili olduğunu, dolayısıyla Kuzey Kürdistan’daki durumun tüm Kürtlüğe mal edilemeyeceğini de söylemeye çalışıyorlar. Bu tür anlayışların, yaklaşımların da aslında kendi suçunu örtbas etmek isteyen Kürt milliyetçiliğinin uydurma çabaları olduğunu bilmemiz lazım.
Bir defa söz konusu sömürgeci-soykırımcı saldırılar sadece Kuzey Kürdistan’a yöneltilen bir saldırı değildir. Çok iyi biliyoruz ki Kürdistan’ın dört parçasındaki halk varlığına, her türlü yurtsever, özgürlükçü gelişmeye karşı tıpkı Kuzey Kürdistan’daki gibi her zaman katliamcı, soykırımcı saldırılar dayatılmıştır. 20. yüzyılın başından itibaren Güney Kürdistan’a yöneltilen saldırıları da biliyoruz. Doğu Kürdistan’a yöneltilen saldırıları da biliyoruz. Bunlar canlı gerçekler. Bu parçalarda yaşananların da Kuzey Kürdistan’dan yaşanandan hiçbir farkının olmadığını, benzer sömürgeci-soykırımcı saldırıların geliştirildiğini, dolayısıyla ortaya çıkartılmak istenen sonucun aynı ve tümünün sömürgeci-soykırımcı bir saldırı olduğunu çok net olarak görüyoruz. Bunun dışındaki yaklaşımların hepsi bir tarihsel çarpıtmayı ifade ediyor. Bilinç karartmasını ifade ediyor. Maksatlıdır. Onlara inanmamak, aldanmamak lazım. O halde farklı Kürdistan parçalarındaki gelişmelerin birbirinden çok bir farkı yok. Tersine aynılık, benzerlik içeriyor.
Kuzey Kürdistan’daki gelişmelerin bütün Kürdistan üzerindeki etkisini de hafife almamak lazım. Kuzey Kürdistan’da ortaya çıkacak sonuç aslında tarihsel olarak Kürt varlığının ne olacağını, nasıl şekilleneceğini belirleyecektir. Bu yarım asra yakın süren mücadele bu gerçeği açıkça ortaya çıkardı. Tarihsel gelişmenin böyle olduğunu da biliyoruz. Güncel olarak yaşadığımız mücadelenin de bu temelde somutlaştığı net bir biçimde ortadadır.
O nedenle öyle Kürdistan parçalarının birbirinden çok ayrı olduğunu, düşmanın, sömürgecilerin öldüğünü düşünmemek gerekiyor. Hele hele Amed’de, Van’da, Botan’da yaşanan gelişmelerin bütün Kürdistan ve Kürt toplumu üzerindeki etkisinin öyle zayıf, hafif kalacağını sanmanın, söylemenin büyük bir yanlışlık olduğu da ortadadır. Tersine belirleyiciliği vardır. Zaten Kuzey Kürdistan’da doğup gelişen PKK ruhunun, bilincinin, eyleminin dört parça Kürdistan’a, dünyanın dört bir yanındaki Kürtlüğe bu kadar çok yayılması, etkide bulunması da bu gerçeği net bir biçimde gösteriyor. Önemli bir kısmı öyle bilinçli, örgütlü bir çalışma olarak gelişmiyor. Doğal bir etkileme, doğrudan bir yayılma olarak ortaya çıkıyor. Bu ta baştan beri öyle oldu. Aslında bu mücadele partinin kuruluşu ve ilk eylemlerini geliştirmesinden itibaren etkisini diğer parçalara, yurtdışına hemen duyurmaya, yaymaya başladı. Bunu Avrupa üzerinde gördük, diğer parçalardaki duyarlılıkta ve daha sonra yaşanan gelişmelerde gördük. Bir defa bu gerçeği tarihsel olarak doğru anlamak, tanımlamak, tereddütsüz benimsemek gerekiyor. Bu noktada her hangi bir tereddüt olmaması gerekiyor.
Ortadoğu’daki Bütün Kavmiyetçi-Milliyetçi Yaklaşımlar Kapitalist Modernite Sisteminin Bir Ürünüdür
Sömürgeci-soykırımcı sistemin yaratımı olan Kürt milliyetçiliğinin bilinç bulandırma yaklaşımlarına kesinlikle aldanmamak, itibar etmemek, tersine bunu aslında yok oluşu dayatan sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasetin beslediğini, onun bir uydurması ve dayatması olduğunu çok iyi bilmek lazım. Ortadoğu’daki bütün bu kavmiyetçi-milliyetçi yaklaşımların Ortadoğu’yu ele geçirmek isteyen kapitalist modernite sisteminin bir ürünü olduğu, bilinç olarak da eylem olarak da o güçler tarafından Ortadoğu’ya yayıldığı, dayatıldığı biliniyor.
Kürdistan’ı bölüp parçalayan sömürgeciliğin, Kürt toplumuna soykırımı dayatan sistemin de bu kapitalist modernite sistemi olduğunu iyi biliyoruz. Dolayısıyla diğer bütün milliyetçilikler gibi Kürt milliyetçiliğini üretmeye çalışanın da bu sistem olduğunu, bir yandan böyle dar-milliyetçi zihniyeti ortaya çıkartırken diğer yandan bölünmeyi, çatışmayı dayatıp bunlar üzerinden Ortadoğu’da yayıldığı, hâkimiyet sağladığı, kapitalist modernitenin küresel hegemonyasını böyle bir ideolojik-askeri saldırıya dayalı olarak gerçekleştirdiği bilinen bir gerçektir. Bu bakımdan da Ortadoğu’da ve Kürdistan’da yaşananlar konusunda bilincimiz net olmalı.
Kürt uluslaşması konusunda da bilincimiz net olmalı. Ulus-devlet ideolojisinin Kürt uluslaşmasında etkili olamadığı, başarı kazanamadığı, sonuç alamadığı açık bir gerçek. Aslında öyle siyasi-askeri, hatta ideolojik düzeyde çok ciddi bir etkinliği de yoktu. Böyle bir etkinlik kazandıysa, onu da özgürlüğe, eşitliğe dayalı olarak PKK’nin geliştirdiği ideoloji büyük ölçüde yarattı. Toplumda bu kadar etkinliğe PKK’nin varlığı ve çabasıyla ulaştı.
Tabi o tarihsel olarak yaşanan, tüm dünyada var olan düşünsel gelişmenin bir sonucuydu, Kürdistan’a yansımasıydı, diğer halkların, ulusların deneyimlerinden yararlanarak Önder Apo’nun, PKK’nin Kürdistan’da da gelişme yaratmak istemesinin bir sonucuydu. O da bir yerde doğal bir durumdu. Anlaşılır bir durumdu. Farklı bir yaklaşımın olması, sadece zor değil, aslında imkânsızdı. Yine de Önder Apo bu durumu en çok eleştirel karşılayan, onu bir gelişme etkeni yapmak isterken bile çok yönlü, ciddi bir eleştiriden geçirerek birçok yanını atan, tersine yeni ideolojik arayışları demokratik ulus olarak somutlaşan düşünsel gelişmelerin ilk izlerini, köklerini daha o dönemden yaratan bir gelişmeyi de ifade etti. Bunu da böyle ifade etmemiz gerekli.
Bir soykırım sürecinde olan Kürt toplumsal varlığını özgürlük temelinde geliştirmeye, güvence altına almaya çalışan bir hareket, çıkış olmadı, ondan öte kapitalist modernitenin temel dayanağı olan milliyetçiliğin artık her türünün barutunun bittiğini, toplumlar için, halklar için, ezilenler için hiçbir gelişme yaratamayacağını, ona karşı kadın özgürlüğü ve toplumsal ekoloji temelinde demokratik toplum paradigmasıyla demokratik uluslaşmanın esas alınması gerektiğini ortaya çıkartan, böyle bir dönemecin yaşanmasını, gerçekleşmesini ortaya çıkartmasını sağlayan bir hareket oldu. Önder Apo eskiyi sentezleyerek ezilenler için yeni bir düşünceyi, kurtuluş ideolojisini bu temelde yarattı. Bu önemli bir durum. Kürtler açısından olduğu kadar tüm insanlık, halklar açısından da önemli bir rolü daha şimdiden oynuyor. Önümüzdeki süreçte de çok daha fazla rol oynayacağı görülüyor.
İşte Kürtler açısından kahramanlık dönemi, ulusal kahramanlık dönemi bu biçimde, bu temelde gelişmiş bulunuyor, yaşanıyor. Tamamen Önderliksel çıkışta kendisini sembolize ediyor. PKK’de örgüte ve eyleme dönüşüyor. PKK’nin örgütsel ve eylemsel gelişiminin önemli dönemeçlerinin olduğu biliniyor. Bu dönemeçler kahramanca çıkışlarla ifade ediliyor, sembolize ediliyor.
Kahramanlık Çizgisi Zindan Direniş Çizgisine Hayat Verdi
İşte bu kahramanca çıkışlarından bir tanesi 12 Eylül faşist-askeri rejiminin sömürgeci-soykırımcı saldırılarına karşı zindan direnişi olarak gelişme gösterdi. Böyle bir direnişi de 1982 Newroz’unda Mazlum Doğan Yoldaş gerçekleştirdi. Bu direniş zindanda yok edilmek istenen PKK’nin ve dolayısıyla Kürt varlığı ve özgürlüğünün yaşatılmasını, geliştirilmesini, gerçekleştirilmesini sağladı, yok edilemeyeceğini ortaya koydu. Söz konusu sömürgeci-soykırımcı saldırı karşısında varlık ve özgürlük mücadelesinin ruhunu oluşturdu, çizgisini belirledi. Cesaret ve fedakârlık düzeyini ortaya çıkardı. Gerçekte bir kahramanlık çizgisi olarak şekillendirdi.
Böyle bir ruhu, düşünceyi, tutumu örgüte ve eyleme dönüştürmeyi de dağda gelişen gerilla hareketi, gerilla direnişi sağladı. Böyle bir gerilla direnişinin ortaya çıkışına, gelişimine öncülük eden, komuta eden Mahsum Korkmaz, Agit Yoldaş oldu. Sömürgeci-soykırımcı saldırganlığa karşı zindanda gelişen varlık ve özgürlük ruhunu, bilincini gerilla temelinde örgüt ve eyleme dönüştürmede öncülük etti, komuta etti. Apocu çizginin zindandaki gerçekleşmesini dağda gerillaya dönüştürdü. 15 Ağustos 1984 Eruh eylemine komuta ederek böyle bir kahramanca yaşam sürecinin, eylem sürecinin, direniş ve diriliş sürecinin ilk adımını attı. Başlangıcını ortaya çıkardı. Zindan Direniş Çizgisinin ete kemiğe bürünmesini, topluma taşınmasını, örgüte ve eyleme dönüşmesini sağladı, onun önünü açtı. Böylece Apocu özgürlük çizgisini ete kemiğe büründürdü. Yaşanır ve gerçekleşir hale getirdi. Önderliksel çıkışı örgüt ve eyleme dönüştürerek bir kahramanca duruş, yaşam, mücadele süreci haline getirdi.
Böylece Mazlumlarla, Agitlerle başlayan, Beritanlarla, Zilanlarla gelişen büyük bir kahramanlık yürüyüşü var oldu, yaşandı. Günümüzde de bu tüm topluma yayılmış olarak yine kahraman gerilla öncülüğünde devam ediyor. Kürt demokratik uluslaşmasını yaratan yegâne güç bu oluyor. Kürt toplumuna dayatılan sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaseti ciddi biçimde darbeleyen, ona yok oluşu gösteren, Kürtler için özgürce var oluştan başka bir yolun olmadığını kanıtlayan gerçeklik budur. Bunun Kürt toplumunda önemli bir gelişme, yenilenme, özgür birey, demokratik toplum olma yönünde güçlü bir gelişme ortaya çıkardığı, esas olarak toplum tarafından benimsendiği açık bir gerçek.
Mazlum Direnişçiliği Çağdaş Kawa Direnişçiliğidir
Yine demokratik düşünce, sosyalist-demokratik güçler, tüm ezilenler, kadınlar, gençler, halklar tarafından benimsenen doğru bulunan gerçekliğin bu olduğu da gittikçe daha fazla ortaya çıkıyor. Mücadelenin dünyaya yayılması, tüm ezilenlerin, Kürt halkının yürüttüğü bu kahramanlık mücadelesine büyük ilgi duyduğunu, önemsediğini, desteklediğini, onunla birlik olduğunu net bir biçimde gösteriyor.
Halklaşma döneminin Demirci Kawa efsanesi ne ise, demokratik uluslaşmada Önderliksel çıkış, PKK-PAJK varlığı, onları ifade eden Mazlumlar, Agitler, Zilanlar aynı anlamı ifade ediyorlar. Onun için Önder Apo Mazlum direnişçiliğine “Çağdaş Kawa” dedi. Bu nedenle Agit arkadaşın şahadet günü “Ulusal Kahramanlık Günü” olarak tanımlandı, kararlaştırıldı.
Bu kahramanca bir yürüyüş mücadelenin zirve yaptığı, tek yaşam olarak kendisini kanıtladığı, zaferi belirlediği bir noktayı ifade ediyor. Bu temelde gerçekten de on binlere varan kahramanca yürüyüşün, direnişin ortaya çıkartıldığı, kahramanlık çizgisinin bugün Kürt toplumunda temel çizgi haline geldiği, Kürt gençliğinin tamamen böyle bir çizgiyi benimseyip yürüdüğü, bu mücadeleyi bu şekilde yürüttüğü açık bir gerçek. Kahramanlık süreci böyle bir tarihsel süreç oluyor. Bu gelişme temelinde Kürt varlığı ve demokratik uluslaşma gerçekleşiyor. Sömürgeci-soykırımcı dayatmalar bu temelde kırılıyor. Gerçekten yeni ahlaki ilke ve ölçüler doğuyor, gelişiyor. Yeni bir özgür birey, demokratik toplum oluşuyor. Önderlik ilke ve ölçüleri temelinde yeni bir yaşam şekilleniyor.
Böyle bir mücadele ile kahramanlık hareketi temelinde köklü, devrimsel değişimler yaşanıyor. Kürt insanı ve toplumu yeniden şekilleniyor, bu şekilleniş çevreyi, komşu halkları, Ortadoğu’yu, insanlığı gittikçe daha fazla ve derinlikli bir biçimde etkiliyor. Dar, ulusal, yerel bir hareket olmanın çok ötesinde rol oynuyor. Neden? Çünkü şimdiye kadar var olanı Kürdistan’da tekrarlamıyor. Sadece Kürt toplumu için bir yaşam yolu, iktidar, egemenlik kaynağı oluşturmuyor. Tam tersine siyasi-askeri boyutundan öteye esas olarak büyük bir felsefi ve ideolojik boyutu var. Kadın özgürlüğü temelinde yeni bir özgürlük ölçüsü geliştiriyor. Birey için, toplum için yeni bir özgürlük ahlakı geliştiriyor, ilkeleri ve ölçüleri geliştiriyor. Yeni bir yaşam, yeni bir birey, toplum, yeni bir dünya alternatifini ortaya çıkartıyor.
PKK’nin Başarısı Tüm İnsanlığın Başarısı Olacak
İktidar ve devlet sisteminin beş bin yıllı aşkın süredir ortaya çıkardığı bütün sorunlara çözüm getiriyor. Bütün çelişkileri çözüyor. Baskı ve sömürünün ortadan kaldırılmasının, paylaşımcı, demokratik, eşit bir yaşamın var olmasının yolunu, yöntemini gösteriyor. Bu bakımdan da tabi sadece Kürtler açısından değil Önder Apo ve PKK’de somutlaşan Mazlumlarla, Agitlerle, Zilanlarla temsil edilen bu kahramanlık düzeyi sadece Kürtler açısından değil, bir kahramanlık çıkışı olmanın da ötesine geçiyor. Bir halklar kahramanlığı, tüm ezilenlerin kahramanlığı, insanlık için özgür, demokratik yeni bir yaşamı yaratmayı temsil eden, sembolize eden bir kahramanlık haline gelme yönünde ilerliyor. Bu açık bir gerçek.
Şu da görülüyor: PKK’nin başarısı, dolayısıyla Kürt kahramanlık hareketinin başarısı, Kürt demokratik uluslaşmasının başarısı başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenlerin başarısı olacak. Başta Ortadoğu halkları olmak üzere tüm insanlığın başarısı olacak. Bunun dışında bir başarının olmayacağı daha şimdiden net bir biçimde gözüküyor. Belli ki ya hep birlikte başarı olacak ya da hiç olmayacak. Ulusal kahramanlık diye ifade ettiğimiz, tanımladığımız, yeni yaşam ilkesini ve ölçüsünü ifade eden özgür-demokratik yaşamın, doğru yaşamın yolunu gösteren kahramanca çıkışların ulusal sınırları aşarak tüm bölgeye ve dünyaya yayıldığı, tüm insanlığı etkisine aldığı bir çıkış haline geldiği görülüyor. Böyle olması tabi görev ve sorumlulukları daha çok ağırlaştırıyor. Zorlukları çoğaltıyor, engelleri büyütüyor, mücadeleyi daha derin, kapsamlı ve uzun soluklu hale getiriyor. Bu bir gerçek ama birincisi bunun dışında bir sonuç gözükmüyor, çıkış yolu yok. Dar bir alanda gerçekten özgürce bir yaşamı inşa etmek ve hep öyle kalmak mümkün gözükmüyor. İkincisi zorluğu ve engeli çok olsa da zorlu bir mücadeleyi içerse de böyle bir gelişme doğru olan, heyecan veren bir sonuç almayı, başarı kazanmayı içeren bir gelişme oluyor.
Geçen yüzyılda dar alanda böyle gelişmelerin sağlanacağını öngören, sadece kendisi için cennet yaratmaya yönelen düşüncelerin başlangıçta biraz etkileri, belli başarılar olsa da uzun soluklu olmadıklarını, dolayısıyla varlıklarını uzun bir sürece yayamadıklarını, yani uzun ömürlü olamadıklarını, kısa sürede kazanımlarını da kaybederek yenilgiye uğradıklarını gördük. Dolayısıyla oradan da çıkaracağımız temel ders olarak Kürdistan’daki özgürlükçü gelişmenin sadece Kürtlerle ve Kürdistan’la sınırlı tutulmaması, tersine tüm bölgeye ve dünyaya yayılması için her türlü zorluğu göğüsleyen, engeli aşan bir çaba içerisinde olmak başarı için zorunlu ve gerekli oluyor. Başka türlü kalıcı başarı yaratmanın mümkün olmadığı açık. Günümüzde bu da son derece net bir biçimde açığa çıkmıştır.
Peki, nedir bu yeni, özgür, demokratik yaşamın ilke ve ölçüleri, özellikleri? Yaşanan yeni Kürt kahramanlık dönemi nasıl bir ahlaki ölçü ortaya çıkartıyor? Politik-ahlaki gelişme yaratıyor? İşte bunları, Önderlik gerçeğini, PKK yürüyüşünü, parti ilke ve ölçülerini incelemede görüyoruz. Onları var eden bu kahramanlık yürüyüşünün esas sahipleri olan şehitler gerçeğini irdelemede, incelemede buluyoruz. Mazlumların, Agitlerin, Zilanların duygularını, ruhlarını, davranışlarını, yaşam felsefelerini, ideolojik ilke ve ölçülerini anlayarak, özümseyerek, kendimizi bunlar temelinde yeniden yaratarak yaşar kılıyoruz. Bunun başka da bir yolu yok.
Bu bakımdan böyle genel değerlendirmeler yapmaktan çok aslında böylesi süreçlerde bu ilke ve ölçüler üzerinde durmak, bunu var eden şehitler gerçeğini kendi somutunda anlamaya, özümsemeye çalışmak, onları değerlendirmek çok daha önemli, anlamlı ve geliştirici olacak.
Kimdir Mazlum Doğan? Nedir Mazlum direnişçiliği? Hangi özellikleri taşıyor? Doğru anlaşılması ve yaşanması nasıl gerçekleşir? Agit kişiliğinin temel ölçü ve özellikleri neler? Kendisini böyle bir öncülükte nasıl var etti, somutlaştırdı? Nasıl duydu, nasıl düşündü, nasıl davrandı, yaşadı ve bu gerçeklerin ortaya çıkartılmasını sağladı, bu yeniliklere öncülük etti, yenilikleri ortaya çıkartmaktan korkmadı, ürkmedi, dar-tutucu-geri çeken olmadı, tam tersine başkalarının yaptığını tekrarlamayıp yeni şeyler yapan olma cesaretini ve fedakârlığını gösterdi? İşte bu ve benzeri soruları sorabilmek, bu sorular temelinde somut cevaplar vermek daha doğru olacaktır. Çünkü genel değerlendirme olmaktan çıkartarak söz konusu kahramanlık ölçülerini somutlaştırmak bununla mümkün olur. Böyle genellemeci ilkeler değil, günümüzde herkese ruh veren, irade kazandıran, bilinç aşılayan, yaşama ve mücadele etme gücüne herkesi sahip kılan canlı gerçekler bunlar. Bizim de tanıdığımız, yaşadığımız, içinde yer aldığımız canlı gerçeklikler oluyor.
O halde aslında bu somutluk içerisinde, canlılık içerisinde bu kahramanlık kavramının içini doldurmak daha doğru, gerçekçi ve anlaşılırdır. Daha fazla gelişme yaratır, soyut olmaktan çıkartarak kendisini somutluğa, yani yaşanılabileceğini, uygulanabileceğini göstermektir, buna kavuşturmaktır. Tabi bu açıdan somutta değerlendirmek lazım. Nasıl bir felsefeyle, duruşla, anlayışla, ölçüyle böyle bir öngörüye, iradeye, bilince ve fedakârlığa sahip oldular? Nihayetinde söz konusu kişilikler de bu toplumun içinden doğan, toplumun yarattığı insanlardır. Bizden birileriydi. İçimizden çıktılar. Bizim gibiydiler. Öyle bir tanrı vergisi değillerdi. Onlar da insandılar. Canlı varlıklar olarak yaşamak için doğdular, büyüdüler. Yaşam tutkunuydular, yaşamak istediler. Doğru yaşamı aradılar ve bu tutkuyu, istemi ve arayışı yeni yaşam ilke ve ölçülerinde somutlaştırdılar. Kendileri yeni şeyler buldular. Dikkat edilirse verili olanı, başkalarının geliştirdiğini ve yaşanır kıldığını tekrarlayan değil de, ön açan, yenilik yaratan, yeni yaşam ilke ve ölçülerini ortaya çıkartma bilincini ve iradesini gösteren kişilikler oldular.
Mazlum ve Agit Gerçeği Özgür Yaşama Giden Karar Gerçeğidir
Peki, bunu neyle yaptılar? Gerçekten de hiçbir şey kolay olmadı, kendiliğinden gerçekleşmedi, bir ilahi vergi değildi. Her şeyi duyarak, anlayarak, düşünerek, en fazla da sorumlu yaklaşarak büyük bir çaba ve emekle, mücadele ile ortaya çıkardılar. Her şeyden önce kendi duygularıyla, düşünceleriyle, nefisleriyle, anlayışlarıyla mücadele ettiler. Kendilerine dayatılan yanlışları bulup gidererek kendilerini doğruya çekmeye çalıştılar. Egemen sistemin topluma verdiği yanlışları bulup onlarla mücadele ettiler. Var olanla, verili olanla Kürtlere dayatılan sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaset ile yaşamın olmayacağına, olacaksa bir yaşamın, özgürce olacağına karar kıldılar. Önder Apo bunu böyle tanımladı, ifade etti. Mazlumlar, Agitler, Zilanlar herkesten önce ve herkesten fazla bu gerçeği kavradılar. Bu gerçeğe ulaştılar. Kendilerini bu gerçeklik temelinde ikna edip yeniden oluşturdular. Dolayısıyla böyle kahramanca çıkışların sahibi oldular. Böyle büyük bir özgürlükçü duruşu ve yaşamı geliştirdiler.
Devrimciliğe adım atışları, yönelimleri, devrimci mücadele içindeki yürüyüşleri böyle oldu. Bir kahramanlık hareketi içinde kahramanlık çizgisinin gereklerine göre yürüdüler ve bu çizgiye en büyük katkıyı yaptılar, çizginin sembolleri haline geldiler. Temsilcileri haline geldiler. Bu her şeyden önce büyük bir anlam gücüyle oldu, bilinçle oldu. Gerçekten bunlar Önder Apo’nun geliştirdiği özgürlük çizgisini çok derinden anlama, özümseme, onunla bütünleşme ile oldu. Yine tabi bu temelde böyle bir bilinçle yaşamanın ortaya çıkardığı bütün zorluk ve engellemelere karşı kahramanca mücadele etmenin cesaretini, fedakârlığını, iradesini ortaya çıkartarak oldu.
Öyle basit değerlendirmemek lazım. Her zaman şu soruyu sormalıyız: 12 Eylül’den önce binlerce tutuklu vardı. Sömürgeci-soykırımcı saldırı karşısında özgür yaşamın nasıl olması gerektiğini derinden görerek böyle bir yaşamda büyük bir cesaret ve fedakârlıkla karar kılan neden Mazlum Doğan oldu? Yüzlerce militan vardı, eğitim görmüştü, gerillacı olmak, bir biçimde mücadele etmek istiyordu, fakat dağda gerilla yürüyüşüne 15 Ağustos atılımına komuta eden, birilerinin yürüttüğü bir hareket içinde yer alan değil de hareketi örgütleyip başkalarını yürüten neden Mahsum Korkmaz oldu? Bunlar nasıl oldu? Doğru anlamak için bu soruları sormamız lazım. Hem demokratik ulus kahramanlığının nasıl oluştuğunu doğru ve yeterli bir biçimde anlamak hem de bu temelde özeleştiri verip kendimizi düzeltmek, eğitmek, böyle bir kahramanlık çizgisine katılıp onun başaran militanı olmak açısından bu soruları kendimize her zaman sorup onlara doğru ve yeterli cevaplar vermek için bu gereklidir. Başka türlü olmaz.
Mazlum Doğan bir gün şöyle söyledi: “Anıttepe’deki evde Haki arkadaş benimle hiç ara vermeden dört saat konuştu. Konuşmasını bitirdiğinde durdum, ‘hepsine katılıyorum’ dedim ve Apocu oldum, yürüdüm.” İşte bu kadardır. Ondan sonrasını hiç eğip bükmedi. Şuram eksik, buram hatalı, yürüyebilir miyim, yürüyemez miyim, Apocu olmalı mıyım, olmamalı mıyım, demedi.
Önder Apo da “bu iş bir karar işi” dedi. Mazlum Doğan da “kararı böyle verdim” dedi ve o karar bir kahramanca yürüyüş kararıydı ve hep öyle yürüdü. En başta başlayacaksak oradan başlamalıyız. Şu kadar ayak sürüdük, bu kadar tereddüt yaşadık, şöyle etkilenmelerim oldu, şeklinde bir şey Mazlum Doğan yaşamında, kişiliğinde yoktur. En başta buradan bir sonuç çıkartabiliriz. Çok öğretici bir gerçeklik. Önder Apo ‘partimizin bilinç hamuruydu’ dedi.
Demek ki zindan direnişine, bir bütün olarak 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı yürütülmesi gereken mücadele çizgisinin bilincine herkesten önce Mazlum Doğan’ın ulaşmış olması bir tesadüf değildir. Bir anda, bir vahiy gelerek, ilham oluşarak, birileri söyleyerek olmamıştır. Tersine partinin bilinç hamuru biçiminde ifade edilecek bir bilinç yoğunluğu, bilinç düzeyi, böyle bir doğruyu, gerçeği ortaya çıkarmıştır.
Devrime Mazlumca Yaklaşmak Gerek
Demek ki doğru iş yapabilmek için öyle bir bilinç hamuru olmak gerekiyor. Bilgi edinmekten, onları bilince dönüştürmekten, Önderlik çizgisini anlamak ve özümsemekten korkmamak lazım. Ona dar yaklaşmamak gerekli. Sınırlı katılmamak lazım. Bu tür dar ve sınırlı yaklaşımlarla bu iş olmaz ama doğru katılım da yeterli katılım da mümkün. Mazlumca bu işlere katılmak da mümkün. Bu da bir insan duruşu, insan işi, hiçbirimiz diyemeyiz ki bu insanüstü bir durumdu. Farklı bir durumdu. O farklılık bizde yok, dolayısıyla biz de böyle olabiliriz.
“Bizim duruşumuz da çizgimiz de anlayışımız da kabul görmelidir. Buna da yer verilmeli” diyemeyiz. Böyle bir durumu tabi ki parti kabul etmiyor. Doğru değil. Çünkü öyle demek düşmanın dayattığı sömürgeci-soykırımcı yaşamın şu veya bu biçimde etkisi altında kalmak, onu bir biçimde sürdürmek demektir. Onlardan kopamamak demektir. Ona alternatif bir yaşamı bütünlüklü olarak oluşturamamak demektir. İşte orta yolculuk budur, arada kalmak budur. Bu tabi kabul görmez. Mazlum çizgisi bunu kabul etmiyor.
Mesela o DDKD’nin ismi daha sonra PPKK oldu. Sonradan gelişen bu isim benzerliği nedeniyle Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi onların programıyla PKK’yi yargılamak istedi. Çünkü PKK’nin programı ve tüzüğü ellerinde yoktu. Onunla yargılamak istediler. O kadar arkadaş içerisinde Mazlum Doğan bunu reddetti. ‘Bu bizim programımız değil’ dedi. Bunun üzerine hâkim ‘nasıl değil, işte PKK programı’ deyince ‘ben katıldığım partinin programını bilmeyecek kadar bilinçsiz, geri birisi miyim?’ dedi. ‘Nasıl bir programa katıldığımı bilmiyor muyum, o kadar habersiz sürüklenmiş birisi miyim? Bu bizim programımız değildir, bu programla bizi yargılayamazsınız, neyle suçluyorsanız suç isnadınızı getirin’ dedi.
Gerçekten mahkemenin biraz etkinliği olsaydı, buradan tüm davaları düşürebilirdi. Çünkü örgütsel yargılama bakımından yargılamak isteyenlerin ellerinde hiçbir şey yoktu.
Neyi söylemek istiyorum? Daha o zamandan Mazlum yoldaşın katılımının nasıl olduğunun bilinmesi açısından söylüyorum, çünkü bu önemli. Şimdi değil programı, örgütlerin adını bile doğru bilmiyorlar. Doğru telaffuz edemiyorlar. Çoğu arkadaşın kendi kimliklerinden haberi yok. Neye katıldığını bilmiyor. İşte bir yere katılmış ve gidiyor! Hem her şeye katılmış, hem hiçbir şeye katılmamış!
Demek ki gerçek böyle değil, böyle olmuyor. Böyle bir duyarsızlıkla tabi ki kahramanlık çizgisine doğru katılma ve başarıyla mücadele etme gerçekleşmez. Bunları doğru olanı öğrenmek, doğruları ortaya çıkartmak için belirtiyoruz. Doğruları ortaya çıkartmayı, öğrenmeyi somutluk üzerinde yapmak iyidir. Gerçekten de Mazlum kişiliğinin özellikleri nelerdi? Hataları, eksiklikleri yok muydu? Eleştirilmediler mi? Var idiyse ne kadardı, nasıldı? Hata ve eksikliğe nasıl yaklaşıyorlardı, doğruya nasıl yaklaşıyorlardı? Önderlik gerçeğine yaklaşımları nasıldı? Arkadaşlarla ilişkileri nasıldı, göreve yaklaşımları nasıldı, günlük çaba ve emekleri nasıldı?
Mazlum Doğan Yoğun Bir Çabanın, Emeğin, Akışkan Bir Yaşamın Sahibiydi
Önderlik Mazlum için “günde 500 sayfa kitabı etüt ederdi” dedi. Mazlum Doğan böyle okuyordu. 500 sayfayı sadece okumuyordu, ondan not da çıkarıyordu. Kanun defteri gibi üst üste yığılmış, hepsi doldurulmuş üç, dört tane not defteri vardı. Öyle bir çalışma temposu vardı. Çaba harcıyordu. Boş zaman geçirmiyordu. Durmuyordu. Boş sohbetçi değildi. Okuyordu, inceliyordu, not çıkarıyordu, anlamaya çalışıyordu. Bilgi edinmeye çalışıyordu. Tartışıyordu. Bildiklerini anlatıyordu, başkalarının bildiklerinden bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu. Yani yoğun bir çabanın, emeğin, akışkan bir yaşamın sahibiydi.
Yeni şeyleri öğrenmek, onlardan ders çıkartmak, onları başkaları ile paylaşmak, bu temelde kendini eğitmek, başkalarının eğitimine, yoldaşların eğitimine katkı sunmak günlük yaşamının, çalışmasının önemli bir parçasıydı. Daha o zaman ortada hiçbir bilinç yokken bile bir sabah oturup yazdı ve akşam Hilvan direnişi üzerine bir kitabı incelememiz için önümüze koydu. Biz o zaman birlikte bir yayın komitesiydik. Bir günde bir kitap yazılabilir mi? Ben tanığım işte Mazlum Doğan yazdı. Bir broşür ortaya çıkardı. Böyle bir düşünce yoğunluğunun ve çalışma temposunun sahibiydi. Böyle olmaz, dememek lazım. Yaklaşımlarımızı bunun karşısında sorgulayalım.
Evet, Mazlum Doğan yayın komitesinde çalışıyordu. Ama parti çalışması yapıyordu. Örgütsel sorunlarla ilgiliydi, askeri sorunlarla ilgiliydi, kaç tane eylem planlanmasına ve kararlaştırılmasına öncülük etti, katılım gösterdi. Hiçbir zaman ben ideolojik çalışmalarla sorumluyum, askeri işler beni ilgilendirmez demedi. Mazlum Doğan çizgisinde bütün görevlere sahip çıkma vardı.
Örgütsel ölçüleri işletmede dikkatliydi, duyarlıydı, eleştireldi, özeleştireldi, daha o zamanlarda yayın komitesine Önderlik somut eleştiri yapıyordu ama Önderlik eleştirisi dışında Merkezi Koordinemiz yayın çalışmalarındaki bazı hataları açıktan parti nezdinde eleştirdi, hemen özeleştirel yaklaşım gösterdi. Doğrudur, diye sahip çıktı ve düzeltmeyi öngördü. Öyle “kabul etmiyorum, benim yaptığım doğru, her şeyi ben bilirim” demedi. Kuşkusuz birçok husus daha belirtilebilir.
Şunu yapmamak bir eksiklik olmuştur: Bu günler açısından söylemek lazım. Gerçekten de madem ulusal kahramanlar, diyoruz. Çok somut, gerçekçi, doğru olmayan hiçbir bilgiye ve övgüye yer vermeyen biyografilerimiz olmalıydı. Daha doğru ve iyi tanımalıydık. Ulusal kahramanlarımız kimler? Özellikleri, ölçüleri nelermiş? Nasıl yaşamışlar, olaylar karşısında nasıl davranmışlar, yeni yaşamın, devrimci kahramanlığın ilke ve ölçülerini nasıl oluşturmuşlar. Bunları görebilmeliydik. Bunları yapamamış olmak ciddi bir eksiklik. Bizim gibi bir hareket açısından çalışmalara hala yüzeysel yaklaşıldığını, işlerin köklü ele alınmadığını ortaya koyuyor. Hala da ‘yaşamın olacaksa kahramanlık çizgisinde olacak, yoksa olmayacak’ kararına tam ulaşılamadığını gösteriyor. Eğer öyle olmasaydı bu kahramanlık çizgisini ifade eden yaşam ölçülerini, ilkelerini net bir biçimde ortaya koyan çok fazlasıyla materyallerimiz olurdu. Her şeyden önce bunları yapardık. Bunlar üzerinde yoğunlaşırdık. Çalışmalarımızı buna göre planlardık.
Tabi yapamamış olmamız eksikliktir. İşe daha baştan zayıf yaklaştığımızın görüntüsü, göstergesi oluyor. Aslında düzeltmek lazım. Kahramanlık çizgisine doğru karar kılmış, onunla doğru yürüyen bir hareket olmak bunları yapmakla mümkün. Bunu bilmemiz gerekli. Yoksa yapılamaz değildir. Ama kahramanlık çizgisini nasıl anladığımızın, nasıl ele aldığımızın somut göstergesi aslında bu oluyor. Bir özeleştiri olacaksa, düzeltme gelişecekse buradan başlamak gerekli. Yoksa eğer ortada somut veri olmazsa diğeri muğlaklığa ve herkesin kendine göre anlamasına yol açıyor. Bireyciliğin kapılarını sonuna kadar açıyor. Herkese, doğruyu kendi bildiği gibi ortaya koyma, gösterme imkânı veriyor. Önderlik ve parti gerçeğini, kahramanlık çizgisini revize etme imkânı ve fırsatı ortaya çıkartıyor.
Hâlbuki bunları en aza indirmek lazım. Bireylerin elinden bu fırsatları, imkânları almak gerekli. Toplumun, gençliğin, kadınların doğruları, gerçekleri görüp kendilerini herhangi bir yanlışa savrulmadan eğitebilmeleri, doğru bir özgürlük çizgisine girip eyleme geçebilmeleri için bu temelde kendilerini eğitmeleri gerekli. Partinin bu eğitim imkânını, fırsatını, onlar için yaratması gerekli.
İşte burada eksikliklerimiz var. Dikkat edelim gerçekten yıllardır söz ediyoruz, karar alıyoruz. Aslında hiç de teşebbüs edilmemiş, bunlar hiç düşünülmemiş değil. Düşünülüyor, konuşuluyor, teşebbüs ediliyor, kararlaştırılıyor, planlanıyor ama uygulanmıyor. Defalarca kararlaştırıp planlama yapılmasına rağmen hiçbirinden sonuç çıkmamıştır.
İlkeleri, ölçüleri, hakikati, sahipleri şahsında somutlaştırmada, ifadeye kavuşturmada zayıflığımız var. Neden böyle oluyor? Gerçekten anlamak lazım. Bu soru tartışma konusudur. Gerçekten anlamıyor muyuz? Öyle bir durum olabilir. Biz bu işten korkuyoruz, kaçıyoruz. Çünkü ifade edebilmek zordur. İfade edebilme o gerçekliğe ulaşmış olmayı, o temelde yaşamayı ister. Eğer bunu yapamıyorsak, karar verip planlayıp pratikleştiremiyorsak o halde demek ki bizde zayıflık var.
Diğer yandan bireyci yaklaşımlar etken olabilir, kendine göre anlama, dolayısıyla birçok kendine göre anlayış çatıştığı zaman ortaya tabi bir çalışma çıkmaz, çalışmama çıkar. Bizim durumumuz böyle oluyor. Bu işlerin yapılmasını gerekli görüyoruz. Bunun böyle ortaya konması, görünmesi zor değil, bunu bize yaşam dayatıyor, pratik dayatıyor ama yapılmasına sıra geldiğinde yapamıyoruz. Neden? İşte farklı yapımlar var. Farklılıklar çatışınca denge yaratıyor. İşin yapılmasını engelliyor. Bu da yine kendimize göre yaklaştığımızın, bireyciliğimizin bir göstergesi oluyor. Böyle görmemiz lazım.
İş Yapmamanın Gerekçesi Olmaz
Örgütlü çalışmada böyle istikrarlı, düzenli, disiplinli bir örgüt sistemi içinde olamamak da bunlara yol açıyor. Birçok neden sıralanabilir ama sonuçta neden sıralamak gerekçe yaratmaya dönüşüyor. Tabi doğru değil, mesele yapılmayanın nedenlerini bulmaya çalışmak değil de yapar olmaktır. İş yapmamanın gerekçesi de olmaz, raporu da olmaz. Rapor yapılan görevlerin ifade edilmesi demektir. Bir şeyleri yapan, çalışan, başaran, rapor verme gücü, hakkı kazanmış olur. Yoksa iş yapmamanın ya da doğru ve başarılı iş yapmamanın raporu olmaz. Yani biyografik çalışmaları yapamamış olmak gerçekten eksiklik.
Mazlum kişiliği neydi? Zindanda, dışarda, nerede, nasıl çalıştı? Yaşama yaklaşımı nasıldı? Çalışmaya yaklaşımı nasıldı? İdeolojik-siyasi-askeri-örgütsel çalışmalarında durumu neydi? Birdenbire olmadı. Haki Karer’i dinledikten sonra 1982 Newroz’una kadar Mazlum Doğan o karar temelinde, o çizgide, o tempoyla yürüdü, yaşadı. Öyle herhangi bir sendelemesi, şu ya da bu yaklaşımı olmadı. Kongre’de de nerede olduğunu, ne yaptığını Önderlikten sonra en çok bilendi, olduğu her yerde de bir tutum sahibiydi. Düşünce ve çözüm gücüydü. İradeydi. Öncüydü. Öyle sıradanlığı hiçbir zaman kabul etmedi.
Benzer özellikler tabi Mahsum Korkmaz Yoldaş’ta da var. Zaten partiye katılmasında, mücadelede böyle yer almasında en çok katkıyı Mazlum arkadaş sunmuştu. O dönem Batman’daki çalışmaları sürecinde Agit arkadaş katıldı.
Sonuç gösterdi ki doğru katılmış, kendisini mücadeleye katanı doğru anlamış, o doğrular temelinde de yürüdü. Benzer özellikleri çoktu. Tabi farklı özellikleri de çoktu. Yüzde yüz aynı değil ama temel ölçülerde, özelliklerde benzerlikler çoktu. Örneğin, çalışan, inceleyen, anlamaya çaba harcayan, okuyup öğrenmeye, öğrendiğini anlamaya çalışan, düşünen, yoğunlaşan, bunun için araştıran, tartışan özellikler Mazlum arkadaş kadar olmasa da Agit arkadaşta da vardı. Askeri alanda özellikle savaş sorunları, mücadele sorunları üzerinde en çok yoğunlaşan, düşünendi. Daha çok düşünen, daha dikkatli hareket eden, gerektiği kadar ama çözümlemek üzere söz söyleyen, sakin, böylece çevreyi rahatsız etmeyen, olduğu yerde hep başkalarının da ihtiyaç duyduğu çözüm yüklerini omuzlayan bur tutum sahibi oldu. Elinde hazır hiçbir şey yoktu. Neyin nasıl yapılacağı da bilinmiyordu. Her şeyi yaratıcı yaklaşımla ortaya çıkartmak, icat etmek, yaratmak gerektiğini bildi. Bu nedenle imkân az, tecrübe yok, engeller var, demedi. Az imkânı iyi değerlendirmeye çalıştı. Tecrübe yokluğunu, yaratıcılıkla deneme, sınama ile tecrübe oluşturarak giderdi. Engellere karşı mücadele etti. Onları anlamaya çalıştı. Bu temelde ideolojik-örgütsel-askeri sorunlara bütünlüklü olarak yoğunlaştı.
O dönemde genel olarak bu işler zor işler, tehlikeli işlerdi. Herkes de bunu görüyordu. Fakat birilerinin bu görev ve sorumluluklara sahip çıkması, bunların yapılmasına öncülük etmesi gerekir, dendi ve bu gerekliliğin sahipleri olmak üzere de yüründü. İşte Agit Yoldaş bu yürüyenlerin başında oldu.
Diğer yürüyüşçüler de böyle oldular. Bunu kendi içinde tartışanlar; başka yoldaşlarıyla tartışan, örgütle, Önderlikle paylaşanlar; yazılara, raporlara dönüştürenler de az değildi. Ama burada önemli olan neydi? Tarihsel olarak yeni şeyler yapılması gerektiğini görmek, anlamak, bu görev ve sorumluluğu başkalarına bırakmadan üstlenmekti. Bedeli ne olursa olsun, sonucu ne olursa olsun, zorlukları ve engelleri nasıl oluşursa oluşsun görev ve sorumluluğu üstlenip başarmak için yürümek, mücadele etmekti. Bunda en küçük bir kaygı, tereddüt, zayıflık göstermemekti. İşte Agit arkadaş da öyle yürüdü.
Yapılamayanı Başarmak Gerekiyordu
Bir gerilla yoktu. Gerillaya yürümeye çalışan Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Sinan Cemgil, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının daha ilk adımı attıklarında neyle karşılaştıkları görülmüştü. Bu biliniyordu. Yürüyemediler. Düşman vurdu, ezdi. Bir tecrübe oluşmamıştı.
Ortaya çıkan neydi? Düşmanın vurup saldıracağı, asla kolay kolay izin vermeyeceğiydi. O halde ezilmemek lazımdı. Yenilmemek gerekiyordu. Sonunun ne kadar tehlike arz ettiği ortadaydı. Bütün bunları bilerek işe girmek ve yapılamayanı başarmak gerekiyordu. Bu anlayışla, bilinçli zorlukların, engellerin, tehlikenin üzerine yürüdüler. Bedelini de ödediler, onun gerektirdiği cesaret ve fedakârlığı gösterdiler ama birbirlerine bayrağı devrederek yenilmez bir kahramanlık çizgisini, yürüyüşünü, eylemini ortaya çıkardılar. İşte burada bireycilik yoktur. Kollektivizm var, komünalizm var, ortaklaşmanın en ileri düzeyi var. Birlikte yarattılar. Bu da parti komünalizmi oldu. O nedenle kahramanlık çizgisini kişilere mal edemeyiz. Bunu nasıl ayrıştıracağız ki? Kahramanlık çizgisini kimse bireycileştiremez. Bunun yapılamayacağını en net biçimde gösteren aslında bu kahramanlık çizgisinin yaratıcılığıdır, gerilla yürüyüşüdür.
Agit Yoldaş Halkımızın Kahramanlık Döneminin Sembolüdür
Dikkat edilirse birey yürüyüşü yoktur. Bir topluluğun yürüyüşü vardır. Komünal yaşam, kolektif bir yürüyüş vardır. Bayrakların elden ele devredilerek yüksekte tutulması, zafer çizgisinde yürütülmesi vardır. Kişiler böyle kolektif bir yürüyüş içerisinde büyük anlam, değer ifade ediyorlar. Yer tutuyorlar. Onu sembolize ediyorlar. Önder Apo Agit Yoldaş için “halkımızın kahramanlık döneminin sembolü” dedi. Kahramanlık döneminin kendisi, demedi. Tek kahramanı demedi. Bir kahramanlık dönemini yaşıyor. Demokratik ulus olma sürecinin kahramanlık dönemi, binlerce, on binlerce kahramanı var. Onların öncüsü, komutanı, sembolize edeni. Ama yürüyüş kolektiftir. Yürüyüş ortaktır. Bu gerçeği bilmek lazım.
Peki, neden sembolize ediyor? Demek ki en çok temsil eden o, en çok katkı sunan o, komuta eden o. Agit Yoldaş gerçekten de öyle oldu. Kimsenin öne geçemediği dönemde öne geçme cesaretini ve bilincini gösterdi. Kimsenin yeniyi yaratamadığı dönemde yeninin yaratıcısı oldu. İrade zayıflıklarını gideren yüksek irade haline geldi. Zayıf sorumlulukları aşan yüksek bir sorumluluk duygusu oldu. Tarihsel gelişmenin doğru yolunu Önderlik çizgisi temelinde herkesten fazla gören ve o çizgiye kendisini tümüyle katan oldu. Bunun için de öncü oldu. Önde yürüdü. Yeninin yaratıcısı oldu. Yeninin yaratılmasına, Önder Apo’nun başlattığı kahramanlık çizgisinin somutlaşmasına en çok katkı sunanlardan oldu. Onun için de bu yeni kahramanlık yürüyüşünün, yeni özgürlük ahlakının sembolü oldu. En çok katkı sunanı oldu. Sembolize etmek bu anlama geliyor. Tabi çizgiyi bu temelde doğru anlamak için onu yaratan ilke ve ölçüleri doğru bilince çıkartmak lazım.
Bunları nasıl yaptı? Zorluklar, engeller karşısında nasıl davrandı? Duyguları neydi, ruh hali nasıldı, düşünceleri nelerdi, davranışları nelerdi? Agit arkadaşın pratiği var, günlükleri de var. Aslında daha fazla da vardı ama bazı şeyler tam gün yüzüne çıkartılamadı.
Bütün bunlarda en çok üzerinde durduğu konu, yaklaşım konusudur. Görevlere sahip çıkma durumudur. En çok eleştirdiği ruh hali bu ruh halidir. Yeni durum, mücadele karşısında doğru ve yeterli katılıp katılmamada taşınan tereddütler, ruh hali, ikirciklik, zayıflıklar sorunudur.
O halde başarıyı nerede görüyor? Demek ki bütün bunların aşılmasını öngören doğru katılımda görüyor. Bu tür ruhsal, bilişsel, davranışsal yetersizliklerin başarısızlık yaratacağını, sorun olacağını, hareketi zayıflatacağını daha o zamandan, ilk adımlar atılırken bile tespit ediyor. Eleştirisi bunlar üzerinedir.
Demek ki kendi yürüyüşünün sağlamlığını da bu eleştirilerden çıkardığı özeleştiri temelinde gerçekleştiriyor. Yoksa öyle hazır bir şey yok. Gerçekten de zorluk herkes için vardı. Agit arkadaş için de vardı.
Bütün Zorluk ve Engellemelere Rağmen Doğruyu ve Başarıyı Agit Yoldaş Yarattı
Hiçbir ayrıcalığı yoktu. Öyle başka insanlardan üstünlüğü yoktu. Önder Apo hep şöyle dedi: “Toplumun en zayıf olanı bendim, bunları yaptım.” Gerillaya yürüyenler açısından da fizik olarak birçok bakımdan üstünlük değil de eksiklik olarak tanımlanacaksa Agit arkadaş için tanımlanabilirdi.
O kadar çok yürüyebilecek durumda değildi, kilosu kimseden fazla değildi, büyük, heybetli fiziğe sahip değildi. Agit arkadaştan çok daha güçlü olan birçok kişi vardı. Fakat bütün bunlara rağmen öncü Agit oldu. Doğruyu ve başarıyı Agit Yoldaş yarattı.
Nasıl yarattı? Demek ki iş bunlarla olmuyor. Sağlam durarak, kendini tutku düzeyinde bu işe katarak, aklın gücünü iyi kullanarak, cesur ve fedakâr yaklaşarak, her şeyden çok da tabi derin bir tarihsel sorumluluk bilincini edinerek bunları yaptı. Doğrunun bu olduğuna, yaşanacaksa sadece böyle bir yaşama yaşam denebileceğine tereddütsüz inandı. Bağlandı, katıldı. Dolayısıyla da gerçekleştirdi. İşin özü bu. Ötesi yoktur.
Böyle bir pratik yürüyüşte büyük hatalar yapmadı. Küçük hatalar olduğu zaman rahatlıkla telafi etmeyi bildi. Hatalar karşısında özeleştiri yapamayan, düzeltmeyen bir konumda olmadığı gibi, böyle bir durumu başkalarına, örgüte yük olarak da bırakmadı. Uzatmadı, süreçlere yaymadı. Anında gördü. Pratik içinde düzeltti. Çoğu zaman yaptığı hatayı yanındakiler anlamadılar, görmediler bile. Onların anlamasına, görmesine fırsat vermeden, zaman bırakmadan düzeltmeyi bildi. Doğru yürüyüş bu. Devrimci yürüyüş böyle gerçekleşiyor.
Tüm bu boyutlarıyla ulusal kahramanlık çizgisinin temel özellikleri neler? O çizginin militanı nasıl olunur? Bu çizgide başarıyla nasıl yürünür? Sorularına yeterli cevap vermemiz lazım.
Ulusal kahramanlık günü, haftası bizden bunu istiyor. Ulusal kahramanları anmak kesinlikle bu temelde bir özeleştirel sorgulama yapmayı, kendini düzeltmeyi bilmekten geçiyor. Başka türlü bir doğru anma ve anlama olamaz.
Bu ulusal kahramanlık gününde, haftasında parti olarak, halk olarak böyle bir sorgulamayı derinden yaşıyoruz. Yoğun tartışmalar var, anmalar var. En önemlisi buradan çıkan sonuçlar temelinde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen ‘Özgürlük Zamanı’ hamlemizi başarıya götürmek için dört parça Kürdistan ve dünyanın dört bir yanında gençlerin, kadınların, halkımızın ayağa kalkışı var. Büyük mücadelesi ve yürüyüşü var. İşte bu gerçeklik 8 Mart’tan Newroz’a büyük bir zirve yaptı.
Sözümüz Pratiğimiz Olacak
Gerçekten de 2021 Newroz’u yeni bir Newroz olmayı, özgürlüğün zaferini kesinleştirmeyi bildi. Bu Garê direniş zaferiyle oldu. Newroz’un yaratıldığı zeminde bir kere daha 2021’de yeni bir özgürlük ateşi zafer çizgisinde yakıldı. Bu çok önemli. Bütün bunlar neyi gösteriyor? Tarihten doğru ders çıkartıldığını, Önderlik çizgisinin, PKK gerçeğinin, Mazlum, Agit, Zilan çizgisinin doğru anlaşılmaya çalışıldığını, bu temelde büyük bir çabanın yürütüldüğünü ortaya koyuyor. Bu kesin. Ulusal kahramanlık çizgisinde bir özeleştiri geliştirildiğini söz konusu eylemlilik bize net bir biçimde gösteriyor. Yoksa böyle bir eylemsel gelişme olmazdı. Newroz yeni bir direnme ve zafer zirvesi olmazdı. Ama bütün baskılara, saldırılara, zorluklara rağmen tarihin en görkemli Newroz’u, 2021 Newroz’u kutlandı. Kürdistan’da da öyle oldu. Dünyanın dört bir yanında da insanlık Newroz özgürlük ve direniş bayramıyla tanıştı. Daha fazla tanıdı. Kürt toplumunun geliştirdiği değerler, yarattığı kahramanlık çizgisi, ortaya çıkardığı direnme ve özgür yaşam ölçüleri tüm ezilenlere her zamankinden daha fazla ulaştı. Onlara yol gösterir, destek verir, öncülük eder hale geldi. Bundan daha iyisi olamaz. Daha güzeli olamaz.
Şu çıkıyor ortaya: Demek ki kahramanlık çizgisinde yürünüyor. Önder Apo’nun açtığı ulusal kahramanlık çizgisinde Agitlerin, Mazlumların, Zilanların yarattığı kahramanlık çizgisinde kararlılıkla yürünüyor. Böyle yürüyen bir halk var. Kadınlar ve gençler var. Yürüyüşlerini kendi sınırlarını aşarak, bütün ezilenlere mal ediyorlar. Bir özgür insanlık yürüyüşü haline getiriyorlar. Zaferi burada görüyorlar. Bu doğru, iyi bir yürüyüş. Tarihi bir gelişme. Bunu doğru anlayıp sonuna kadar sahip çıkarak saptırmadan bu yürüyüşü ilerlettiğimizde zafer kazanacağımız kesindir. Çünkü ulusal kahramanlık çizgisi zafer çizgisidir. Demirci Kawa’da da öyleydi. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’da da öyle gerçekleşti. Agit, gerilla yürüyüşü de bir zafer yürüyüşüydü. Zilan yürüyüşü zaferin en büyüğünü yarattı. Zaferin mutlaka sağlanacağını net bir biçimde ortaya koydu.
Bu gerçeklerin doğru anlaşılması ve bu çizgide kararlılıkla yürünmesinin Kürdistan’da, Ortadoğu’da, dünyada tarihi gelişmelere, büyük zaferlere yol açacağı kesin. Bizim hedefimiz bu. Kahramanlık çizgisini doğru anlamanın gereği de budur. Kahramanlarımıza vereceğimiz doğru cevap da ancak böyle olur. Bu cevabı şimdiye kadar halk ve hareket olarak verdik. Bundan sonra da en küçük bir gerileme, zayıflama göstermeden büyük bir çabayla, gayretle vereceğiz ve kahramanca süren bu özgürlük yürüyüşünü mutlaka zafere taşıyacağız.
Bir 28 Mart’ta ölümsüz komutanımız Mahsum Korkmaz Yoldaşın huzurunda vereceğimiz en kesin ve net söz bu olabilir. Her zaman diyoruz, sözümüz pratiğimiz olacak. Pratiği daha yaratıcı, çok yönlü kılarak ve başarılı hale getirerek de sözümüzün gereğini her zaman yerine getireceğiz. Bütün çabamız, yoğunlaşmamız bu tarihi sözün gereğini başarıyla yerine getirmek olacak.
Bu temelde bir kez daha Mahsum Korkmaz Yoldaş’ı, onun şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor, Önderliğimizin, halkımızın, yoldaşların kahramanlık gününü kutluyor, yeni mücadele yılında bu temelde üstün başarılar diliyoruz.
28.03. 2021