
İnsanlığın birliği, halkların kardeşliği PKK’nin temel felsefesi ve ideolojik-siyasi duruşudur
PKK doğuş döneminde bir düşünce hareketiydi. Dünya için, Kürdistan ve Türkiye için bazı doğruları tanımlıyordu. Kelime halinde, cümleler halinde tanımlamalar yapıyordu. Birkaç ilkesi vardı ve onun peşinden gidiyordu. Dolayısıyla kendini var etme hareketiydi. Siyaset üzerinde, askeri mücadeleler üzerinde etkisi yoktu. Ama bu yaklaşım ve düşünceler Kürt gençliği ve aydınları içerisinde taraftar buldu, hızla kedisini büyüttü. Aydın gençlik hareketi oldu. Oradan kendini kadına, emekçiye, topluma taşımaya başladı ve böylece hızla bir toplumsal hareket haline geldi. 70’lerin sonunda neredeyse yeni bir isyan çıkaracak, ayaklanma çıkaracak konum kazandı. Hilvan-Siverek direnişleriyle öyle bir düzeye ulaştı. PKK kuruluşunun Kürt toplumuna, ulusal demokratik direniş çağrısı bütün toplumsal kesimlerden olumlu karşılık buldu.
Öyle ki, 12 Eylül askeri darbesinin en çok korktuğu, kendisine en fazla gerekçe yaptığı hareket oldu. 12 Eylül faşist askeri rejiminin zindanda ve dışarıda en çok saldırdığı, mücadele ettiği hareket haline o zamandan geldi. Mazlum, Kemal, Hayri, Ferhat yoldaşlar öncülüğünde 12 Eylül faşizmine 1982 Büyük Zindan Direnişiyle cevap verdi. Bu, tarihi bir direnişti. Zindan Direnişi, 12 Eylül askeri faşist rejimini, onun dayandığı inkâr ve imha sistemini, onun dayandığı iktidarcı-devletçi sistemi ve kapitalist moderniteyi ideolojik olarak yenilgiye uğratan bir kahramanlık direnişi olarak tarihe geçti. Büyük bir ideolojik zaferi ifade etti ve günümüze kadar da etkisi sürdü.
Bütün bu etkiler, 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımıyla gerilla örgütlenmesine ve direnişine dönüştü. Bir askeri eylem haline geldi. Buna göre örgütlendi, siyasi ortam ve gelişmeleri etkileyen, yönlendiren büyük bir siyasi güç oldu. Bu zamana kadar ağırlıklı Türkiye sınırları içerisinde siyasi etkide bulunan bir hareketti. Kuzey Kürdistan’da örgütlenmişti. 12 Eylül’den sonra dışarıya çıksa ve 15 Ağustos’a kadar dışarıdan Filistin-Lübnan sahasından güç ve destek alarak Güney Kürdistan’la, Doğu Kürdistan’la ilişkilenerek kendini gerilla mücadelesi haline getirse de, öz olarak mücadele sahası Kuzey Kürdistan’dı. Siyaseten etkilediği zemin Türkiye siyasetiydi. Türkiye siyasetini etkilediği oranda Türkiye’nin içinde yer aldığı NATO sistemini etkilemeye başladı. Fakat 15 Ağustos Gerilla Atılımından sonra siyasi ortam değişti.
Gerillaya “kılıç artığı” diyerek ezmek için saldırıya geçen 12 Eylül rejimi bunu başaramayınca 1985’ten itibaren sorunu NATO ve Avrupa’nın gündemine taşıdı. Ardından 1987’de NATO çerçevesinde bir özel savaş örgütlenmesine dönüştü. PKK’yi etkisizleştirmek için ilk büyük uluslararası operasyon da 1987-88’de örgütlendirildi. Olağanüstü Hal planlaması aslında böyle bir topyekun saldırı planlamasıydı. Bu saldırı planlaması Önderliğe, gerillaya, harekete karşı olduğu gibi; Türkiye sınırları içerisinde olduğu gibi, Irak’ı, İran’ı da içine aldı. Bunun Avrupa boyutu oldu. Artık dış siyaseti belirleyen bir güç haline geldi. 87-88 operasyonu ile PKK ve Önder Apo ilk defa TC sınırlarının dışına taşan bir siyasi etki kazandı. PKK’ye karşı mücadeleyi NATO üstlendi. Dolayısıyla PKK direnişi her ne kadar Kuzey Kürdistan’da gerilla savaşı biçiminde sürse de, NATO sistemine karşı bir mücadele olarak küresel düzeyde siyasi etki yapan bir konuma ulaştı, etki düzeyi açığa çıktı.
Benzer durum, 1992 Güney Savaşıyla daha kapsamlı bir plan haline getirildi. Orada Güney Kürdistan devletçiği oluşturuldu. Aslında ‘Çekiç Güç Operasyonu’ temelinde PKK’ye karşı küresel düzeydeki saldırı daha örgütlü hale getirildi. 90’lı yıllar boyuncu bu örgütlülük temelinde saldırı yürütüldü. 90’lı yıllarda PKK’ye ve onun gerillasına karşı saldırıyı organize eden, yürüten güç tümüyle NATO oldu. Her ne kadar PKK gerillası Türk ordusuyla Kuzey Kürdistan’da savaşsa da NATO siyasetini etkileyen bir savaş yürütmüş oldu. Bu küresel örgütlenme 9 Ekim 1998’de uluslararası komploya dönüştü. Doğrudan ABD öncülüğünde Önder Apo’yu hedefleyen ve yok etmek isteyen bir saldırı konumuna geldi ve 15 Şubat 1999’da İmralı sistemine varan bir saldırı düzeyi kazandı. Bugüne kadar da uluslararası komploya karşı bir direniş mücadelesi halinde devam ediyor.
Bu dönemde reel sosyalizm çözüldü, ABD ‘Yeni Dünya Düzeni’ni ilan etti. Kafkasya’da, Balkanlar’da, Afrika’da, Asya’da 20. yüzyılda 1917 Ekim Devrimi’ne dayalı olarak ortaya çıkan özgürlükçü, demokratik gelişmeleri tasfiye etmek için saldırılar yürüttü. Aynı dönemde PKK’yi de kontrol altına alıp daraltarak ezmek, tasfiye etmek istedi.
1990 başında Çekiç Güç Operasyonu, PKK’yi Kuzey Kürdistan’da kuşatma hareketiydi. 9 Ekim 1998 Uluslararası Komplosu, Önderliğin imhası temelinde, PKK’yi tasfiye etme saldırısıydı. Fakat bütün bunlar PKK’ye darbeler vursa da PKK, Kürt halkının gücüne dayanarak ve Önder Apo’nun tarzından güç alarak bu saldırılara karşı hep direndi. Önder Apo her ne kadar 15 Şubat komplosunu engelleyemediyse de İmralı sistemi içerisinde uluslararası komploya karşı mücadele geliştirme, direnme ve onu yenme gücünü, iradesini gösterdi. Hareket ve halk bu tutumu sahiplendi, destekledi. Önderlik, hareket, halk bütünlüğü sağlandı ve uluslararası komploya karşı büyük bir insanlık direnişi içerisine girildi. Komployu yürüten hükümetler, Ecevit başkanlığındaki koalisyon bu temelde boşa çıkartıldı. Bunun ardından ise AKP iktidara getirildi. AKP’nin saldırıları da boşa çıkartılınca, 23 Ağustos 2005 tarihli MGK toplantısında, tıpkı 90’ların başındaki gibi yeniden topyekûn savaş kararı alındı. AKP’nin topyekûn savaş saldırısına karşı da, İmralı’da Önderlik direnişi temelinde Özgürlük Hareketi’miz ve halk direndi; birliğini korudu, siyasi gücünü geliştirdi, gerektiğinde gerillanın aktif savunmasıyla demokratik siyasi mücadeleyi güçlü kıldı. Bu süreç çeşitli aşamalardan geçti ve 2010’a kadar geldi.
Bu dönemde özellikle 2009 yılında önemli gelişmeler yaşandı. 29 Mart Yerel Yönetim Seçimlerinde Kürt halkı siyasi çözüm zeminini güçlendiren bir siyasi tutum ortaya koydu. AKP, ortaya çıkan sonuçları Kürt sorununun siyasi çözümü lehine değerlendirmek yerine bunu, inkâr ve imha sistemi için büyük bir tehlike görerek, ‘açılım’ söylemi adı altında hileli bir saldırı politikası başlattı. Bu politika giderek yeniden topyekûn savaş konseptini uygulamaya götürdü. Siyasi soykırım operasyonlarıyla belediye başkanları tutuklandı. Demokratik siyasi hareketin il ve ilçe yöneticileri tutuklandı. DTP kapatıldı ve DTP Eşbaşkanlarına siyaset yasağı getirildi. Bunun sonucunda demokratik siyasi mücadelenin önü tıkatılınca, 1 Haziran 2010’dan itibaren yeniden silahlı çatışma öne çıktı. Bu mücadele dönemi “4. Stratejik Dönem” olarak tanımlandı ve Devrimci Halk Savaşı ile AKP’nin topyekûn özel savaş saldırısına karşı duruldu.
2011-2012’de Bakur’da yürütülen bu mücadele, Suriye’deki gelişmelerle birleşince 19 Temmuz 2012 Rojava Özgürlük Devrimi’ne dönüştü. Bu, inkâr ve imha sistemini büyük bir korkuya, telaşa düşürdü. Kuzey’de sözde “silahlar susacak fikirler ve siyasi yönüyle sorun çözülecek” diyerek ateşkes konumu yaratıp, fırsat oluşturma temelinde Suriye’deki DAİŞ-El Nusra gibi faşist çete gruplarını saldırtarak Rojava’daki özgürlük devrimini boğmak istedi. 2013-2014 bu saldırıyla geçti. Bu gruplar içerisinden DAİŞ güç kazandı. Güney Kürdistan’ı yıkmak için 3 Ağustos’ta Şengal’e, Kerkük’e ve Hewler’e saldırılar başlatıldı. Rojava Devrimi’ne dönük süreklileşen saldırılar, 15 Eylül 2014’te ise, tüm gücüyle Kobanê’ye saldırarak, Kobanê’yi ele geçirip Rojava Kürdistan’ını daha da çok parçalayarak Rojava Devrimi’ni ortadan yarıp ezerek tasfiye etmek istendi. Bu durum yeni bir direniş sürecini geliştirdi. DAİŞ faşizmine karşı Rojava Devrimi’ni korumak ve savunmak temelindeki etkili bir Kürt direnişi oldu.
DAİŞ, Ortadoğu halklarının başına bela olmuş faşist bir güçtü. Ortadoğu’daki dengeleri altüst etmişti. Dolayısıyla ABD vb. güçlerin Ortadoğu çıkarlarına, Ortadoğu’da yürüttükleri mücadeleye ve hedeflerine de ters düşüyordu. Onlar için de tehlike oluyordu. Dolayısıyla DAİŞ’e karşı mücadele aslında Hitler faşizmine karşı mücadele gibi herkesi ilgilendiren bir mücadele oldu. Hiçbir güç DAİŞ’in katliamcı saldırılarına karşı duramadı. Ne Irak devletinin gücü, ne KDP peşmergeleri, ne Suriye devletinin gücü; öyle ki hepsi yenildi ve başarısız kaldı. Dolayısıyla DAİŞ karşısında ayakta kalabilen Özgürlük Mücadelesi yürüten Kürt halkı oldu.
Bu durum Apocu bilinçle donanan Kürt insanının savaşçı gücünü ortaya çıkardığı gibi, tüm demokratik güçlerin DAİŞ faşizmi karşısındaki iradesini güçlendirdi. Buna dayanarak ABD vb. güçler DAİŞ’e karşı savaş başlattı, koalisyon oluşturdu. Bu büyük direniş Türkiye solunu da, devrimci-demokratik güçlerini de harekete geçirdi, canlandırdı. Türkiye’de yeni bir demokratik devrim hareketinin gelişimine neden oldu.
Yine bu direniş Güney Kürdistan’ı da olumlu etkiledi. Mevcut ulus-devletçi KDP zihniyetinin çözümsüzlüğüne karşı yeni bir demokrasi dalgası yarattı. Böylece DAİŞ faşizmine karşı direniş temelinde PKK öncülüğündeki Kürtlük bir özgürlük öncüsü, insanlık öncüsü, küresel düzeyde siyaset yapan güç haline geldi. Hiç kimsenin karşı duramadığı, geriletemediği bir ortamda insanlığın ve Ortadoğu halklarının başına bela olmuş DAİŞ faşizmini yenilgiye uğratarak, dünya demokrasi güçlerinin ve insanlığın öncü mücadele gücü kazandı. 1 Kasım 2014, Dünya Kobanê Günü ilan edildi ve Kobanê direnişi etrafında küresel demokrasi bloğu oluştu.
Böylece DAİŞ faşizmi karşısındaki PKK direnişi tüm demokratik güçleri, bütün halkları etkiledi. İnsanlık için yeni bir soluk, umut ve heyecan bilinç verdi. Dünyanın dört bir yanından; Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan gençleri çekip kendi saflarında savaştırır hale getirdi. Aynı zamanda faşizme karşı olan bütün siyasi güçleri devletleri de birleştirdi. ABD’den Rusya ve Avrupa’ya kadar birçok devlet gücünü kendi direnişi temelinde ortak savaş cephesinde bir araya getirdi. Bu kadar etkinlik kazandı. Böylece “21. Yüzyıl, Kürt yüzyılı olacak, demokrasi yüzyılı olacak; 21. yüzyıl Kürt özgürlüğü temelinde Demokratik Ortadoğu Devrimi’nin ve Dünya Demokratik Konfederalizmi’nin geliştiği yüzyıl olacak” iddiaları, söylemleri, sloganları DAİŞ faşizmine karşı direniş sonucunda bir gerçeklik haline geldi. Apocu Kürtlük, Rojava direnişi ve Rojava’da YPG-YPJ’nin kahramanca direnişi temelinde, dünya halkları ve dünyanın demokratik güçleriyle buluştuğu gibi, devletçi siyasetle de en geniş ilişki geliştiren bir konum kazandı.
Apocu Kürt’ün, büyük cesaret ve fedakârlığıyla yürüttüğü mücadele ile elde ettiği kazanımlar inkâr ve imha sistemini çok ciddi zorlamaktadır. TC Devleti ve AKP-MHP faşizminin bu kadar vahşi saldırısı da bunu engellemeye dönüktür. Demokratik Ulus çizgisi temelinde gelişen yeni zihniyeti ve pratikleşmeyi ulus-devletçi sistem engellemeye çalışmaktadır. AKP Hükümeti’nin 24 Temmuz tarihinden itibaren başlattığı vahşi ve çok yönlü saldırısını bu temelde değerlendirmek gerekir. AKP ve KDP ilişki ve ittifakının da altında bu yatmaktadır. Tabi bunda kısmen ekonomik çıkarların da etkisi bulunmaktadır, ama bir yandan da bu realite vardır. Gelişmelerin önü böylelikle alınmaya çalışılmaktadır.
PKK, Ortadoğu çapında en önemli siyasi aktördür
Bu bakımdan, 48 yıl önce küçük bir ideolojik grup olarak doğmuş olan PKK, bugün bütün dünya siyasetini etkileyen, yönlendiren bir güç haline gelmiş durumdadır. Kürt sorununun çözümü için Demokratik Ulus çözümünü dayatarak da demokratik bir Ortadoğu yaratma, dolayısıyla yeni bir dünya için insanlığa yol açma iddiasını daha çok güncelleştirmiş konumdadır. Çeşitli aşamalardan geçilerek ulaşılan bu önemli durum şimdi küresel düzeyde mücadele yürütülen kapsama ulaşılmıştır. Bu anlamda da artık PKK, bölgesel ve küresel düzeyde mücadele yürüten bir güçtür. PKK, Ortadoğu çapında en önemli siyasi aktördür. 48 yıl önce soykırımın eşiğine getirilen Kürtlük, PKK öncülüğündeki mücadeleyle böyle bir konum kazanmış bulunmaktadır.
PKK’nin, insanlık ve halklar açısından neyi ifade ettiğini şöyle ifade edebiliriz: Birincisi; Önderlik felsefesine, teorisine, ideolojisine bakarak tanımlamak, çözmek gerekir. İkincisi; geliştirdiği devrimci pratiğe, yaşama bakarak, ilişkilerine bakarak çözmek gereklidir. Önderlik felsefesi, teorisi neyi ifade ediyor? Yeni bir ulus tanımladı, “Demokratik Ulus zihniyet ulusudur” dedi. Dolayısıyla bütün halkları, ulusları içine alıyor. Öyle dil, din ayrımıyla insanları birbirine düşman ederek var etmeye çalışan bir hareket değildir. Tam tersine herkesi bir arada yaşatarak, kardeşleştirerek, bütün dinleri, dilleri bir arada yaşar kılarak; onları her birini bir renk, bir çiçek, bir zenginlik gören bir felsefenin, teorinin sahipliğini yapmaktadır. Bütün insanlığı bir arada tutmaktadır, kardeşliği geliştirmektedir. Zihniyeti budur, felsefesi böyledir.
Pratik olarak da PKK, bütün halklara açık bir örgüttür. Öyle dar Kürt milliyetçiliği hiçbir zaman yapmamıştır. Diğer milliyetçi Kürt örgütleri gibi olsaydı sadece Kürtlerden oluşurdu. Önderliğin, “Benim gizli ruhum gibiydi” dediği Haki Karer bir Karadeniz çocuğuydu. Kemal Pir hakeza öyledir. Bunlar PKK kuruluşuna öncülük etmiştir. Önder Apo’ya daha ortada bir grup bile yokken yoldaşlık, arkadaşlık etmişlerdir. PKK böyle doğmuştur. Kadına, gençlere ve halklara yaklaşımı böyledir. Dillere, kültürlere yaklaşımı böyledir. Önder Apo, her farklılığı bir insanlık zenginliği olarak görmüştür. Dolayısıyla Kürt halkının değerlerine, insanlığın ve bütün halkların değerlerine saygılı yaklaşmayı her zaman esas almıştır. PKK’yi halk içinde benimseten, geliştiren de bu olmuştur. Önderlik PKK için şöyle bir tanım getirmiştir: “İnsanlar ve toplum, PKK’lilerin ne söylediğine değil nasıl yaşadığına bakarak PKK’yi benimsedi ve ona katıldı.” Kürdistan’da bu böyle oldu ama bugün bütün dünyada da böyle olmaktadır.
Önder Apo’nun düşünceleri ve onunla donatılmış PKK, Kürt’ün varlık ve özgürlük hareketi olduğu kadar insanlığın da varlık ve özgürlük hareketidir. Bir sosyalist harekettir; toplumcudur. İktidar ve devlet sistemine karşı toplumun var olma hareketidir. PKK, kapitalist modernitenin maddiyatçılığına ve tüketimine karşı bir ruh, duygu, maneviyat hareketidir. Bir felsefedir, sanattır, edebiyattır, şiirdir, romandır. Tabi bir barış ve demokrasi hareketidir. Demokratik Özerlik çözümü bütün bu farklılıkların kendilerini özgürce örgütleyerek, demokratik sistem içerisinde birlikte var olma halini ifade etmektedir. Önder Apo bunları derinliğine tanımlamıştır.
Bu anlamda insanlığın birliği, halkların kardeşliği PKK’nin temel felsefesi ve ideolojik-siyasi duruşudur. PKK’nin faşizme karşı barış, özgürlük, demokrasi, birlik, insanlık ve kardeşlikten yana olma gerçeği ona direnme, savaşma ve kazanma ruhunu sağlattı. Önder Apo’nun felsefesiyle, ideolojisiyle, zihniyetiyle donananlar; bu temelde eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği esas alanlar bu cesaret ve fedakarlığı gösterdiler. Direnme gücünü ortaya çıkardı, örgütlendi ve mücadele etti.
Rojava’da geliştirilen, Arabı, Asurisi, Kürdü ile oluşturulan demokratik sistem, PKK’nin ve Önder Apo çizgisinin halklar açısından neyi ifade ettiğini göstermektedir. PKK’nin gençler ve kadınlar için ne değer ifade ettiğini; nasıl bir özgürlük ruhu, bilinci ve yaşamı olduğunu ortaya koymaktadır. Özgürlük Hareketi olma gerçeğini kanıtlamaktadır.
Bu anlamda söylenecek çok şey yoktur, çünkü pratik yaşam, özgürlük devriminin gelişimini zaten kanıtlamaktadır. PKK’nin; faşist güçlerin, inkâr ve imha sisteminin bütün karşı saldırılarına rağmen ayakta kalabilmesi ve giderek bütün insanlığa kendisini yayabilmesi işte bu özelliklerinden kaynaklıdır. Bu, PKK’nin halklar açısından insanlık için ne anlam ifade ettiğini en iyi gösteren gerçekliklerdir. PKK’nin özü budur. Bütün çarpıtmalara, saldırılara rağmen PKK gerçeği budur. PKK, faşizmin en çok saldırdığı hareket konumundadır. Ama faşizm ne yaparsa yapsın PKK bugüne kadar doğru bildiği yolda yürümüştür, bundan sonra da yürümeye devam edecektir. Şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla bundan sonra özgür insanlığın var oluşuna ve halkların Demokratik Konfedaralizm birliği içerisinde kardeşleşmesine öncülük edecek, katılacak ve dünyayı yaşanabilir bir dünya haline getirecektir. İnsanların ve halkların, farklılıkların kadın özgürlüğü çizgisinde yaşanabilir gerçek bir dünya haline getirecektir. İddiası budur. Bu iddiasını sonuna kadar da başarmakta kararlıdır.