Akademi

“Herkes Kendini Yenileyecek”

alkımız açısından meşru savunma ve bu temeldeki devrimci halk savaşı meşruiyetini ve hayatiyetini korumakla birlikte; demokratik...

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi

Önderliğimizin başlatmış olduğu “Demokratik Kurtuluş Ve Özgür Yaşamı İnşa” süreci devletin, Türkiye ve Kürdistan kamuoyunun gündemine oturmuştur; dünya ve Ortadoğu gündemini de önemli oranda etkilemektedir. Bölgesel ve ulusal düzeyde yürütülen tüm tartışmalar bu eksende gelişmektedir. Atılan tüm adımlar değişik güçlerin kendilerini bu süreç karşısında yeniden konumlandırmalarına dönüktür.

Ancak sürecin tarihselliği, içeriği, ne getirip ne götüreceği yeterince anlaşılamamıştır. Hem süreci destekleyen, hem de karşı çıkan güçler Önderlik projesini gerektiği gibi anlamış olmaktan uzaktır. Aynı sorun halkımız ve kadrolarımız için de geçerlidir. Dost çevreler Önderliğe ve hareketimize duydukları güven temelinde sürece desteklerini ifade ederlerken; karşıt çevreler ulus devletçi, ırkçı, milliyetçi reflekslerle hareket etmektedirler.

Önderlik Hamlesi bölgede ve Türkiye’de bu biçimde karşılanırken; küresel hegemonik güçler daha derinlikli okuyarak ona göre yaklaşım belirlemeye çalışmaktadır. Başta ABD, İngiltere ve İsrail olmak üzere sistemin hakîm güçleri, Önderliğin geliştirdiği hamlenin tarihselliğini, sistemselliğini, alternatif olmasını anlamış gözükmektedir. ABD Başkanı Barack Obama’nın İran’ı tehdit etmesi ve ardından İsrail’i ziyaret etmesi, İsrail’in Mavi Marmara olayı nedeniyle alışılmadık bir biçimde Türkiye’den özür dilemesi, Suriye’de muhalefetin daha fazla desteklenmesine yönelik adımların atılması, Irak ve Güney’deki gelişmelerin hemen hepsi Önderliğin hamlesini karşılamak, başlattığı süreci kendi lehlerine çevirmek amacına dönüktür. Bu kapsamda ABD dışişleri bakanının bir ay içinde iki kez Türkiye’yi ziyaret etmesi, Suriye Krizi ve İran’la sınırlı ziyaretler değildir.

Hegemonik güçler Önderlik hamlesinin Türkiye’de başarıya ulaşmasının başta Ortadoğu, giderek dünya çapında yol açacağı gelişmeleri öngördükleri için karşı hamle geliştirme arayışı içindedir. Önderliğin süreci hızlı ilerletme konusundaki ısrar ve çabası bu çerçevede daha iyi anlaşılmaktadır. Buna rağmen gerek devlet, gerekse demokrasi cephesinden Önderlik hamlesine yaklaşım geleneksel ölçüleri aşmamıştır. Özellikle demokrasi cephesi açısından hakîm olan beklentili duruştur. Önderlikle devletin görüşmeleri temelinde sorunun bir hal yoluna konacağı beklentisi oldukça yaygın görünmektedir.

Bu duruş birçok tehlikeye açıktır. Her şeyden önce sürecin eskisinden daha yoğunluklu bir mücadele süreci olduğu gerçeğinden uzaktır. Süreç tüm zamanlardan daha yoğunluklu, istikrarlı, yaratıcı ve sonuç alıcı, her zamankinden daha tempolu, somut ve ufuk açıcı olmayı gerektirmektedir. Bu anlamıyla sürecin, dayanakları, özgünlükleri, araç ve yöntemleri, yine taşıdığı riskler ve yanlış yaklaşımlar boyutlarında anlaşılır bir biçimde kavranması bir ihtiyaç olarak gündemleşiyor.

Kapitalist hegemonik güç odakları her ne kadar Önderliğin başlattığı süreci desteklediklerini, Önderliğin adını anmadan “PKK’nin başlattığı ateşkesi selamladıklarını” içeren mesajlar yayınlasalar da, süreç karşısındaki esas duruşlarını henüz net olarak ortaya koymamışlardır. Örneğin, ABD’nin durumu net değildir. Almanya ve Fransa hala karşıt durumundadır. ABD’nin tutumunun netleşmesine bağlı olarak durumları netleşecektir.

Bölgesel güçlere gelince; İran bu süreçten oldukça rahatsızdır. Uluslararası alanda çok zorlanmaktadır. Şimdiye kadar sistemle olan hegemonya çekişmesini, sistemle savaşını hep kendi toprakları dışında sürdüren İran, Suriye’den sonra sıranın kendisinde olduğunu bilmektedir. Rojava halkımızın hareketimizin öncülüğünde Esat rejimine destek olma yerine devrimini gerçekleştirmesi, ardından Önderliğin başlattığı süreç; İran’ın kaygılarını artırmıştır. Süreci “PKK Türklerle anlaştı, bana karşı savaşacak, Rojava’da yaptığını İran’da da yapacak” mantığıyla değerlendirebileceği uzak bir ihtimal değildir. Dolayısıyla sürece nasıl bir tepki göstereceği de belli değildir. Direkt müdahaleler geliştirebileceği gibi uzantıları üzerinden müdahale olasılığı da bulunmaktadır. Yakın zamanda gelişen Suriye rejiminin Halep ve Qamişlo’daki saldırıları ve Dicle Üniversitesindeki olaylar düşündürücüdür.

AKP, Gülen Cemaati, yandaş medya ve çeşitli çevreler Önderlik hamlesi temelinde İran’ı kaygılandıracak spekülasyonlar geliştirmekte, algı yaratmaya çalışmaktadır. Bu süreçle birlikte “PKK’nin İran-Suriye ekseninden ABD-Türkiye-İsrail eksenine geçtiği” türünde özel savaş propagandası geliştirmektedirler. PKK küresel kapitalist hegemonik güçlerin ya da bölgesel statükocu güçlerin ekseninde yer almamaktadır. Tersine, ikisine karşı da halklarımızın demokratik seçeneğini geliştirmeyi esas almaktadır. Halklarımızın farklılıkları temelinde eşitlik, özgürlük ve gönüllü birlikteliğini esas alan Üçüncü Taraf olduğumuz tüm güçler tarafından bilinmektedir. Ancak yine de böylesi propoganda çalışmaları sürmektedir.

Önderliğimizin başlattığı süreç ve çözüm anlayışımız hiçbir güce karşı olmadığı gibi hiçbir bloka bağlanmayı da içermez. Özgün ve farklıdır. Daha şimdiden birçok gücün süreç karşısındaki tutumunu pozitif olarak etkilemektedir.

Rojava’da tüm provokatif girişimlerine ve dağıttığı milyonlarca dolara rağmen umduğunu bulamayan, sınır kapılarını kapatarak halkımızı açlıkla terbiye etmeye çalışan KDP ise, hem Rojava ve Kuzey’de, hem de Güney’de giderek daralmaktadır. Merkezi Irak yönetimiyle de ciddi sorunlar yaşayan KDP olumsuzlukta derinleşmektedir. Çıkarlarını her şeyin üstüne koyduğu bilinmektedir. Desteğini ilan etmiş olsa da yeni süreçten rahatsız olduğu ve özellikle de savaşın sona ermesini istemediği bilinmektedir. Gerillanın geri çekilmesini hem Rojava, hem de Güney’de kendisi için tehlikeli görmektedir. Türkiye’nin PKK ile barış yapması halinde işbirlikçi konumunun sarsılacağını ve birçok avantajını yitireceğini düşünmektedir. Türkiye’nin Rojava sınır kapılarını açması ya da Rimêlan petrollerinin kullanıma açılması şimdiden KDP’nin korkulu rüyası gibidir. Rojava’ya dönük provokatif yaklaşımları, Ulusal Kongre çalışmaları karşısındaki tutumu, AKP ve İran ile yoğunlaştırdığı görüşme trafiği süreç karşısında tedirginliğini ve arayışlarını göstermektedir.

AKP’nin süreç karşısındaki muğlâk ve belirsiz duruşu, yine her türlü provokasyona açık tutumu da soru işaretleri yaratmaktadır. Görüldüğü kadarıyla çözüm için hiçbir ciddi hazırlığa sahip değildir. Gerillanın geri çekilmesi bu gerçekliği iyice açığa çıkaracak, üzerindeki kamuoyu baskısını artırarak AKP’yi çözüme dönük adımlar atmak zorunda bırakacaktır. Bu nedenle de geri çekilmeyi en çok AKP istememektedir. Kamuoyunda geri çekilmeyi karşılıksız, teslimiyet tarzında sağladığı algısını yaratarak burdan seçimlere oy devşirmeye çalışmaktadır.

Özetle süreç çeşitli riskleri içermekle birlikte dayanakları güçlüdür. Öncelikle Önderliğimiz başlattığı bu hamleyi hayatının hamlesi olarak değerlendirmekte, İmralı sürecinde yürüttüğü on dört yıllık direnişi başlattığı hamleye hazırlık ve “Isınma süreci” olarak tanımlamaktadır. Savunmalarında ve Görüşme Notlarında 21.yy ile 20.yy.ın kapsamlı karşılaştırmasını yapan Önderliğimiz içinde bulunduğumuz 21.yy.da toplumsal sorunların çözümünde siyasal çözüm yöntemlerinin öne çıktığını, halkların demokratik siyaset olanaklarının arttığını belirtmektedir.

Halkımız açısından meşru savunma ve bu temeldeki devrimci halk savaşı meşruiyetini ve hayatiyetini korumakla birlikte; demokratik siyaset olanakları ve iradesi gelişmiştir. Halkımız kırk yıllık direnişimiz içinde demokratik siyasetle sonuç alabilecek olgunluğa ve iradi güce ulaşmıştır. Egemen güçlerin şiddete dayalı yöntemlerden vazgeçtikleri söylenemez. İşlerine geldikçe yoğunca kullandıkları bilinmektedir. Ancak içinde bulunduğumuz çağda ağırlık siyasal çözüm yöntemlerine kaymaktadır. Önderliğimizin bu durumu değerlendirerek demokratik siyaseti merkezine alan demokratik uygarlık çözümünü dayatması ve Türk devletini buna çekmesi daha şimdiden birçok kazanımı beraberinde getirmiştir. Demokratik modernite adına bölgesel ve küresel etkileri muazzam olacak tarihsel bir hamle geliştirmektedir.

Bu hamlede İmralı sürecinde ulaştığı ideolojik derinlik ve arılık temel güç kaynağıdır. Önderliğimiz sistemin zihniyet krizini en yoğun yaşadığı bir süreçte hamle yapmakta, bunu da en başta ideolojik gücüne dayandırmaktadır.

Dolayısıyla hamlenin anlaşılması, anlatılması ve uygulanmasındaki zorlanmalar, yine süreç karşısında yaşanan tereddütler ve kaygılar ancak Önderlik ideolojisinin derinlikli kavranması temelinde aşılabilir. Bu konuda hazırlıksız, birikimsiz, imkansız ve kavrayışsız olduğumuz söylenemez. Önderliğimiz on yıldır bu hamlenin alt yapısını hazırlamakta, zihniyet esaslarını kavratmaya çalışmaktadır. Bu tarihsel süreci duyumsar, anlar ve asgari düzeyde bile hakkını verebilirsek Önderlik hamlesinin büyük dinlerin yakaladıkları evrensel etki düzeyine ulaşması işten bile değildir. Bu da Önderliğimizin “Tabana kadar zihniyet değişiminin olması gerekir” emrini yerine getirecek düzeyde örgütlenme ve eylemselleşme görevlerini yerine getirmeye bağlıdır. Bu temelde ajitasyon-propaganda ve ideolojik mücadelenin yaşamın her anına ve alanına yaygınlaştırılması bu süreçte en acil görev durumundadır. Unutulmamalıdır ki başarının onuru kadar başarısızlığın da vebali bizlerin boynundadır.