En önemli bir diğer veri de Türk devletinin batı Kürdistan'a Serkani üzerinden saldırmasıdır. AKP Paris’te katildir. Serekani’de...
Mazlum D. CİHAN
Ortadoğu değişirken Türk devleti gibi demokratik değişim istemeyenler bu süreci engellemek için halklara pervasızca saldırmaktadır. Libya müdahalesinin yarattığı çelişki ve çatışma ortamında Türk devleti Ortadoğu politikasında hâkimiyetini, özgünlüğünü ve özerkliğini tümüyle kaybederek taşeronlaşmıştır. Libya çıkar çatışmasında Türk devletinin en çok çekiştiği ülke Fransa olmuştu. Neticede Libya mücadelesinde petrollerin işletme hakkının önemli bir bölümünü Fransa ele geçirdi. Türkiye ise eskiden elinde tutuğu inşat sektöründe hâkimiyetini sürdürmeyi amaçlamıştır. Bu zımni anlaşmaya varılırken iki ülke arasında Paris katliamının yaşanmasına yol açan ortamda oluşturulmuştur. Ortadoğu’daki gelişmelerin hız kazandığı son üç yılda Fransa’nın Kürtler üzerindeki baskısını artırması tesadüf değildir. Libya savaşında tecrübe kazanan her iki ülke Suriye'de daha uyumlu çalışmayı çıkarlarına daha uygun bulmuştur.
Fransa ile Türkiye Suriye konusunda stratejik dost ülkelermiş gibi hareket ediyorlar. Bunun için Suriye de ortaya çıkacak sonuçlar her iki ülke için çok önemli olacaktır. Bu Türkiye’nin tercihi ile ulaşılan bir durum olmamıştır. Libya’da kaybedince buna mecbur bırakılmıştır. Bu zoraki dostluk sayesinde Türkiye Suriye’yi aldığında Fransa’nın ekonomik siyasi ve diplomatik çıkarlarını gözetecek. Bunun karşılığında Fransa’da Kürt özgürlük hareketine karşı mücadelesinde Türk devletine daha çok destek verecektir. Son üç yılda Fransa Türkiye ilişkilerinde olup bitenler bunu göstermektedir. Paris’te üç Kürt siyasetçinin katledilmesinin ortamı böyle hazırlanmıştır. Göz yumulmuştur. Ya da direkt işin içinde vardır. Ancak Fransa istihbaratının Türk katillerine yataklık etmesi olasılığı çok daha fazladır. Zaten böyle olmazsa Fransa bu cinayetleri en ince ayrıntısına kadar açığa çıkaracaktır.
Katillerin açığa çıkıp çıkmaması Türk devletinin Suriye'yi ele geçirip geçirmeyeceğine de bağlı olacaktır. Her iki devlet bir birine güvenmedikler için daha derinden bu katliamın kendilerine mal olmaması için hazırlık da yapmışlardır. Paris savcısının cinayete dönük açıklamasını Türk devletine “haddini bil, söylediklerimizin dışına çıkma, istediğimizi yap” açıklaması olarak okunursa daha doğru olacaktır. Fransa Suriye konusunda Türk devletinden aldığı sözlerin yerine getirilmesini istiyor. Kürt siyasetçilerin en son Suriye konulu bir toplantıya katılmak için Fransa’ya giden Adem Uzun’un tutuklanması ve daha da önemlisi üç Kürt kadın devrimcinin bu ülkenin başkentinde katledilmesi Libya işgalinden sonra yaşanan Türkiye Fransa ilişkilerinden kopuk ele alınamaz. Bu konuda dile getirdiklerimiz yapılmış anlaşmalara katılanların bilgilerine dayanmasa da yabana atılır görüşler değildir. Kürt sorununu ve Avrupalıların Kürtlere yaklaşımlarını az çok bilen herkesin varacağı sonuçlardır.
Şimdiki Ortadoğu Lozan’ın Ortadoğu’sudur. Lozan’ın Ortadoğu’su değişmesi gereken Ortadoğu’dur. Lozan’ın Ortadoğu'sunda Suriye Fransa’nındı. Süreçle kimi önemli konularda İran ve Rusya’ya kaptırmıştı. Fransa kaçınılmaz bölgesel değişim sürecinde Suriye’yi Rusya-İran ekseninden kopartarak hareket alanını genişletmek istemektedir. Fransa bu konuya hazırlıklıydı. Daha Ortadoğu bu haliyle gündem olmamışken Suriye'nin en önemli adamlarından Abdulhalim Haddam Fransa’ya kaçmıştı. Bu kişi uluslararası komplo sürecinde Suriye devleti adına Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’la görüşen kişidir. Esat ailesinin bazı üyeleri yıllardır Fransa’da yaşamaktadır.
Suriye, tarihsel, toplumsal, ekonomik, askeri sebeplerden kaynaklı batılı kapitalist güçlerin bundan sonraki Ortadoğu'ya yönelik saldırı ve işgalleri için önemlidir. 1999’dan sonra Ortadoğu'da yaşananlardan kapitalist merkezlerin çıkardığı sonuç işgal ve sömürüyü taşeron devletler yoluyla yapmanın daha karlı bir iş olduğudur. Bu sonuç AB ve ABD ile sıkı askeri siyasi ve ekonomik ilişkileri olan Türk devletini taşeron başı yapmıştır. Kırım Yahudisi Ahmet Davutoğlu Türkiye diplomasisi inşat sektöründe iş arayan taşeronlar gibidir. Bu taşeronluk karşılığında Paris’te görüldüğü gibi dünyanın her yerinde Kürt devrimcilerini katletme hakkı almıştır. Artık Türkiye büyük Ortadoğu projesi içinde kedisini kullandırtırken karşılığında yok saydığı düşman bildiği Kürtleri daha rahat katleden namert katil bir devlettir. Şimdiye kadar ulus-devlet politikaları gereği Kürtleri inkâr ve imha eden bu ülke, şimdi büyük Ortadoğu projesi içinde taşeron olarak yer alma karşılığında tetikçi, silah kaçakçısı ve kara para aklayan bir devlet olmuştur.
Bu konuda en önemli bir diğer veri de Türk devletinin batı Kürdistan'a Serkani üzerinden saldırmasıdır. Paris’te katildir. Serekani’de de katil, silah kaçakçısı ve Arap şeyhlerinin kara parasını aklayandır. Paris katliamından sonra Türk devletinin özellikle Suriye politikası ekseninde yürüttüğü-yürüteceği diplomasisini yakından izlemek gerekir.
Tüm bu değerlendirmelerden hareketle ileri çıkan şudur; Türk devleti, Kürt özgürlük mücadelesine karşı özellikle askeri boyut da yürüttüğü savaşta artık başkalarının tetikçisidir. Türkiye, Kürtlere karşı savaşta 5 Kasım 2007’den bu yana bilinen batılı devletler için çalışmaktadır. AKP böyle bir Türkiye’nin iktidarıdır. Ya da bu çizgiye çekilmiş bir iktidardır. Roboski’nin altında kalmasının sebebi de budur. Açık bir biçimde ne ben yaptım diyor ne ben yapmadım diyebiliyor. Çünkü ikisi de doğrudur. Türkiye teslim alındıkça Gülen cemaati ve AKP için iktidar alanı olarak Kürtlerin özgürlük mevzilerini geriletmek yapa bilirse ele geçirmek kalıyor. Bunun için de Kürtlere karşı TC, tarihinin en pervasız ve ahlaksız saldırıları AKP döneminde gelişiyor. Kendini pazarlama karşılığında başkalarından Kürtleri daha rahat katletme sözü almamış olsaydı M. Ali Şahin “Almanya’da da benzer cinayetler gelişe bilir” deme cesareti göstermezdi
İkinci iddia da şudur; Paris katliamından sonra batı Kürdistan'da çetelerin saldırıları yeniden yoğunlaşmış ise bu Türk devletinin Fransa ile vardığı anlaşmalar gereği gelişmektedir. YPG öncülüğünde batı Kürdistan’ın direnişi bu paralı çetelerle varılmak istenen hedefleri boşa çıkarmıştır. Bundan böyle AKP elindeki iki önemli silahını devreye koymayı deneyecektir. Birincisi Hizbi- Kontra yani 1990’larda Kürt yurtseverlerini satırlarla, tabancalarla arkadan yanaşıp infaz eden “Allah’ın Partisi” üyeleri içindeki katilleri Hizbullah’a resmi parti olma olanağı verme karşılığında kullanmak. İkincisi; Suriye'de şimdilerde Halep alanında hâkim olan çoğunluğu Suudi Arabistan ve Qatar’a bağlı Selefi’leri Kürtlere saldırtmak olacaktır. Erdoğan bunun için Qatar’a gitmiştir. Bundan sonra Rojava’da sadece Serekani’de değil diğer bölgelerde de Türk devleti doğrudan ve dolaylı saldıra girişecektir