Sur’da Kaybeden AKP-IŞİD’dir

Oradaki sokaklarda barikat kurulduğu için bu derecede pervasızca saldırmadılar, binalar, evler tesadüfen ...

Şiyar Amed

 

Silopi ve Cizre’de olduğu gibi Sur’da kaybeden yine AKP’dir; çünkü AKP yaptığı bu katliam ve yıkımla gerçek yüzünü açığa vurmuş, genelde Kürt halkını özelde Sur halkını ilelebet kaybetmiştir.

Sur’un hedef seçilmesi sadece askeri bir stratejinin ürünü değildir. Elbette bu boyutu da vardır fakat Kürdistan’ın kalbi Amed ise Amed’in kalbi de Sur İçi’dir. Siyasi anlamı bu şekilde ifade edilebilir. Tarihi-kültürel doku yönüyle taşıdığı değer ve anlam ise bir diğer sebeptir. Sokakları-evleriyle baştan başa bazalt taşlardan yapılmış ikinci bir kent dünyada yoktur.

 Gerçekten de siyasi-tarihi-kültürel açıdan taşıdığı değerle dünyada bir benzeri bulunmayan kenttir Sur İçi.

Sur İçi sadece tarihi yapıların bolluğuyla değil inançların kardeşçe bir arada yaşamasıyla da tanınır. Şark Islahat Planı ve güncel uygulamalarına rağmen Sur’da camilerle kiliseler yan yana bu demokratik kültürü yaşatıyordu. Müslüman, Hristiyan, Ermeni, Süryani toplulukların Sur İçi belediyesi öncülüğünde kurduğu ortak meclis olan Kırklar Meclisi bile AKP-IŞİD’in neden Sur’u hedef aldığını göstermeye yetmektedir. Bu vahşet Hitler Almanyası bombalanırken bile yapılmadı; İngilizler Köln’deki büyük Dom kilisesini ve diğer insanlık miraslarını vurmadı.

Oradaki sokaklarda barikat kurulduğu için bu derecede pervasızca saldırmadılar, binalar, evler tesadüfen isabet alıp yıkılmadı; daha baştan itibaren Sur İçi’nde büyük bir yıkım gerçekleştirmeyi kararlaştırmışlardı. Böyle olmasa zaten tank gibi ağır savaş silahlarını devreye koymazlardı. Bu tank-top stratejisiyle bir de “psikolojik yıkım” gerçekleştirmek gibi bir dertleri vardır.

IŞİD uyguladığı vahşeti internet üzerinden tüm dünyada gösterime sunarken amacı insanlığı ve insanca yaşama dair tüm umutları çökertmekti. Başaramadı. Şimdi AKP “psikolojik üstünlük” kazanma adına her türlü vahşi uygulamayı yapıyor. Korku ve dehşet stratejisiyle sonuç alacaklarına inanmış görünüyorlar. Fakat çok kötü yanılıyorlar. Bir kere bu yöntemleri uygulamakla baştan kaybetmiş oluyorlar, çünkü insanlık karşısında faşist-katliamcı-soykırımcı bir kimlikle anılacaklardır. Ayrıca, istedikleri sonuca ulaşmaları da mümkün değildir. Kürt halkı korkunun-dehşetin her türlüsünü yaşamış ve deyim yerindeyse artık bunlara karşı bağışıklık kazanmış bir halktır. Çok köklü kültürel ve moral değerlere sahip olan halkımızın bu zulüm makinasını da parçalayacak gücü vardır.

Buna rağmen iki konuda uyarıcı olmak gerekiyor:

Birincisi, Sur halkı, AKP oyunlarının bittiğini düşünmemeli, dikkatli olmalıdır. Yıkılıp viraneye çevrilmiş olsa bile hiç kimse evini, arsasını, bir tek taşını bile savaş fırsatçısı AKP-IŞİD rantçılarına kaptırmamalı, satmamalıdır. Hangi adla yaparlarsa yapsınlar imar oyunlarına ve hilelerine karşı uyanık, tedbirli ve kesin tavırlı olunmalıdır. Öz yönetim adına Sur’da kahramanca direnenlerin aziz anıları her tavırda yaşatılmalı; her sokağında, her taşında onların kutsallığı görülmeli ve sahip çıkılmalıdır. Ve unutulmamalı ki bu direniş AKP’nin iddia ettiği gibi bitmiş değil, yeni başlamaktadır.

İkincisi, ister Rojava’da, ister Avrupa’da veya ülke içinde, nerede mücadele yürütürsek yürütelim AKP ile Türkiye Cumhuriyetini özdeşleştiren yaklaşımlardan kaçınmak gerekir. Bu tutum AKP’ye hiç hak etmediği payeler biçmek olduğu gibi, tüm Türkiye’yi karşıtımızmış gibi görmeyi de doğurur. Böyle bir realite yoktur. AKP’nin özdeşleştiği yapı Türkiye Cumhuriyeti değil IŞİD’dir.

AKP’nin IŞİD ile ilişkisini tüm dünya biliyor. Devlet olanaklarını kullanarak bu ilişkiyi gizleyen ve reddeden AKP Kürtlere karşı uyguladığı terörle aslında IŞİD örgütünün ta kendisi olduğunu; silahsız-savunmasız çocuk ve kadınları katletmesiyle, kentleri tank-top atışlarına tutmasıyla ve insanlık mirası sayılan binlerce yıllık tarihi yapılara saldırmasıyla IŞİD ile tamamen aynı zihniyete sahip olduğunu kanıtlamıştır. Böylece adının sadece AKP değil AKP-IŞİD olarak anılması gerektiğini de göstermiştir.

Bir de tüm zengin yöntemleriyle mücadeleyi yükseltme çağrısında bulunmak gereği vardır ki sadece Türkiye’nin ve Kürtlerin değil Ortadoğu’nun kaderi söz konusuyken tüm direniş çeşitlerini, yöntemlerini ve tutumlarını görünür kılmak kadar bunun birliğini de sağlamaya ihtiyaç vardır.

AKP-IŞİD çete tarzı saldırılarıyla kendilerine hizmet etmeyen herkesi düşman kategorisine alıp imha etmeyi göze almıştır; buna gücünün yetip yetmemesi ayrı bir mesele fakat bu amaca kilitlenmiş durumdadırlar. Dolayısıyla her insan AKP-IŞİD’in hedefindedir. Buna karşı her insanla ittifak yapılabilir.

IŞİD’e karşı nasıl ki Rojava’da geniş bir ittifakla başarılı bir mücadele geliştirdiysek aynı şekilde Türkiye’nin dört bir yanında AKP’ye karşı başarılı bir mücadele yürütülebilir. AKP’ye hizmet eden herkes IŞİD ile aynı saflardadır; AKP’ye hizmet eden herkes Kürt çocuklarının, gençlerinin, kadınlarının katledilmesinden sorumludur. Bu anlamda Türk ve Kürt devrimcilerinin, AKP’ye hizmet eden herkesi çok boyutlu olarak hedefine koymuş olması gayet anlaşılır bir durumdur. AKP-IŞİD vahşeti başka türlü durdurulamaz.

AKP-IŞİD şebekesinin Türkiye Cumhuriyetinin başında olmasına sadece Kürtlerin değil diğer Türkiye halklarının da razı olması mümkün değildir. AKP’nin uyguladığı politikalar yüzünden, Ankara sokakları adeta Şam-Halep sokaklarına dönmüştür. Ayrıca Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hiç kimse uluslararası camiada Türkiye adını AKP-IŞİD kadar karalayamamıştır. Bunun önüne geçecek en temel güç HDP’dir. HDP’nin Türkiye partisi olmadığını ısrarla öne çıkaran AKP’nin Türkiye ve Cumhuriyet ile ne alakasının olduğu ortaya konulmalıdır.

Cumhuriyet sadece Türk halkının değil Kürtler başta olmak üzere tüm Türkiye halklarının değeridir; bugün Cumhuriyete sahip çıkmak AKP-IŞİD örgütüyle mücadele etmekten geçiyor. Fakat CHP başta olmak üzere kendini Cumhuriyetçi ve ilerici sayan birçok çevre, şovenizmin ve algı operasyonlarının etkisiyle, tarihin en haklı ve meşru mücadelesini yürüten Kürtleri “terör” kavramıyla anarak AKP-IŞİD ekmeğine yağ sürmektedir.

AKP-IŞİD gücünü ayakta tutan işbirlikçi Kürtler ile CHP’nin ve özellikle de onun çevresindeki Alevilerin oynadığı rol kesinlikle aynı olamaz, olmamalıdır; CHP Cumhuriyetin bu kritik sürecinde Kürtlerin yanında yer almalıdır. Eğer M. Kemal Atatürk’ün Kurtuluş Savaşından ders alınacaksa, ilk hamlesinin Kürtlerle ittifak kurmak olduğu hatırlanmalıdır. Bunun için CHP’ye yapılan çağrılar anlamlıdır fakat her şeye rağmen buna yanaşmayan bir CHP’de, kendisini gerçekten ilerici ve demokrat olarak görenlerin artık bir saniye bile kalmaması gerekir.

Öte yandan Türkiye’nin radikal devrimci örgütleri Kürtlerle ittifak yapmıştır, tarihi bir hamledir, hayırlı olsun. Dileriz ki aynı ittifak düzeyi AKP-IŞİD örgütünden rahatsız olan, Türkiye’nin tüm demokrasi yanlılarınca da sağlanır.

  1. yüzyıl Kürtlerin, kadınların, tüm ezilenlerin ve tüm halkların yüz yılı olacaktır. AKP-IŞİD gibi gerici yapıların bu yüzyılda yerleri yoktur, tıpkı Moğollar gibi güçleri konjonktüreldir ve dengelere dayalıdır; bir süre sonra silinip gitmeleri tarihin kesin emridir. Bunu hızlandırarak tahribatlarını en aza indirmek için birliğimiz önemlidir.