Dünyanın birçok alanında kapitalist sistemin gaspçı yönelimlerine karşı halklar cephesinden...
Ruken GARZAN
Her açıdan yoğun ve kritik bir süreçten geçmekteyiz. Türkiye, Ortadoğu ve dünyada yaşanan gelişmeler yeni bir döneme girildiğine işaret etmektedir. Siyasi, askeri, ekonomik ve toplumsal açıdan tarihi gelişmeler yaşanmaktadır. Yüz yıllarca Ortadoğu’da oluşan dengelerin rotası ve ekseni sarsılmakta ve yeni bir dizayn aşamasına girilmiş bir süreç başlamaktadır. Dört yüz yıldan beri kapitalist modernitenin küresel hegemonyasına öncülük eden İngiltere, İsrail, ABD ve Almanya devletleri başta olmak üzere tüm kapitalist sermayeci güçler kısa ve uzun vadeli çıkarları ve iktidarları için tarihin binlerce yıllık kültürel varlıklarına ve toplumsal değerlerine karşı tasfiye ve imha amaçlı her türlü saldırı yöntemini devreye koyarak bununla topluma bir dizayn vermek istedi. İmha ve soykırım planının uygulandığı merkez ise Kürdistan ve Ortadoğu alanı belirlendi. Dolayısıyla son yüz yılların en kanlı, en zorlu savaşları bu topraklarda yaşanmıştır. Mezopotamya topraklarında yüzlerce ulus devlet iktidarının ve sermaye merkezlerinin oluşumunda, kesintisiz ve sistematik çatışma ve savaşların yaratılmasında küresel sermayenin belirleyici rolü vardır. İçinden geçtiğimiz yüz yılın böyle bir savaş ve çatışmalı sahnesine tanık olduğumuzu bir kez görüyoruz. Ancak karşı karşıya olduğumuz kapitalist sistem büyüme halinde olan kapitalist sistem değil, tam aksine, yarattığı kaos, kriz ve bunalımının girdabından çıkmanın çabasında olan bir kapitalist sistemdir. Dolayısıyla kapitalist sistemin içinde bulunduğu an, çağ itibariyle en zayıflamış halini yaşamakta ve ciddi bir çözülmenin içinde olduğu andır.
Afganistan, Irak, Suriye ve Türkiye üzerinden yapılan müdahaleler ve bu ülkelerde yaşanan siyasi, askeri, toplumsal, ekonomik ve kültürel kriz ve çıkmaz durum kapitalist sistemin ne kadar tıkandığını, ne kadar kaoslu bir durumda olduğunu göstermektedir.
Ekonomik kriz, yaşamsal sorunlar, ekolojik çöküntüler, kadın-erkek ve aile çevresinde büyüyen toplumsal sorunların geldiği nokta tarihin hiçbir dönemiyle kıyaslanamaz düzeydedir. Kapitalist sistem dünyanın her tarafında yarattığı toplumsal sorunların üstünü kapatmak için Ortadoğu başta olmak üzere her yerde toplumu çatışma ve savaşın içine çekmektedir. Buna göre her bir bölgenin kültürel, inançsal, ekonomik vb. farklılıklarını, zenginliklerini kendi çıkarları uğruna çatıştırarak toplumun sorunsallığı haline getirmektedir. Örneğin 2011 yılından itibaren DAİŞ’ın inançsal vs. gerekçelerle hızla gündeme girmesi ve meydana gelen çatışma, savaş, gasp ve topluma uygulanan vahşi katliamlar bu konseptin perspektifiyle gerçekleşmiştir. Yine dünyanın diğer bölgelerinde ortaya çıkan ırkçı, dinci, milliyetçi ve cinsiyetçi sorunların kaynağında da küresel sermayenin çıkarcı politikaları ve uygulamaları vardır. Gelinen aşamada kapitalist sistem, içinde olduğu derin çıkmazın farkındadır. Bundan dolayı kendi içinde reformlarla kendini yenilemenin arayışları içindedir. 2011 yılıyla birlikte Kürdistan ve Ortadoğu’ya yapılan müdahale bu konsept temelinde yapılmıştır. Bunu için büyük ekonomik yatırım ve projeler devreye koymasına rağmen bu tür yeni girişimler sistemi kurtaramadığı gibi daha da sorunlu hele getirmiştir.
Dünyanın birçok alanında kapitalist sistemin gaspçı yönelimlerine karşı halklar cephesinden önemli mücadeleler verilmektedir. Toplum yeni bir yaşamı kurmanın arayışındadır. Özellikle son yıllarda sistem karşıtı güçlerin bu yönlü mücadeleleri daha da kapsamlılaşmıştır. Ortadoğu başta olmak üzere Asya, Afrika ve Avrupa’nın birçok ülkesinde halk ayaklanmaları, protestolar, sivil toplum kuruluşlarının eylem ve etkinlikleri artarak devam etmektedir. Bu anlamda insanlar sisteme koşmayı değil, sistemin köleleştirici pençesinden kurtulmayı ve kopmayı gündemine almıştır. Bu açıdan ortaya çıkan gelişmeler önemli ve anlamlıdır.
Kapitalist sistemin sınırsız saldırılarına rağmen Kürdistan ve Ortadoğu’da Önder Apo’nun öncülüğünde gelişen demokratik sosyalist kadın özgürlükçü çizgimiz özgür yaşamın yaratılmasında geleceğin umut veren kaynağı olduğu gerçeğini bir kez daha açığa çıkmıştır. Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik komünalizim paradigmasını eksen alan özgürlük hareketimiz toplum bazında bilinçlenme, mücadele ve örgütlemede oldukça önemli adımlar atmıştır. Gelişen Rojava devrimi ve Bakur direnişinin ortaya çıkardığı ideolojik, siyasi ve askeri kazanımın sonuçları sistemin Kürdistan ve Ortadoğu projesini boşa çıkarmıştır. Bu durumdan ve ortaya çıkan tarihi gelişmelerden rahatsız olan uluslararası sermaye güçleri yeni bir komplo konseptiyle sürece ve gelişmelere müdahale ederek sürecin yönünü değiştirmek istediler. Sistem bu müdahaleyle yeniden Ortadoğu’yu, gelişmeleri denetimine almak istemiştir. Bu anlamda müdahalenin atılan ilk adımı Önderliğimize dönük atılmıştır.
Önderliğimiz İmralı’da ağır ve sistematik bir saldırının uygulaması altındadır. Yine ne ailesi ne avukatları, hiç kimseyle görüştürülmemektedir. Dışarıyla hiç bir şekilde ilişkilendirilmemektedir. Böylesi bir tutukluluk uygulaması ne dünyanın herhangi bir yerinde uygulanmış, ne de tarihte eşine rastlanılır bir uygulamadır. Bu durum tamamen Önderliğimiz şahsında özel bir uygulama olarak tasarlanmış ve uluslararası komplocu güçlerce belirlenmiş bir konsept tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla Önderliğimize karşı yapılan bütün baskı ve saldırılar soykırım amaçlı, ideolojik ve siyasi saldırılardır. Bu saldırıları İmralı’da Önderliğimize yönelik sadece bazı hukuki usullerin yerine getirilemeyişle ifade etmek yetersiz bir tanımlama olur. Yine Önderliğe karşı sergilenen yaklaşımları salt tecrit durumuyla da izah etmekle İmralı sistemini tam anlamıyla tanımlamamış oluruz ki İmralı’da sadece tecrit uygulaması değil, sistematik işkence ve özel savaş yöntemleri uygulanmaktadır. İmralı sisteminde Önder Apo şahsında Kürt halkına ve insanlığa karşı 21. yüzyılının en faşizan ve sömürgeci sistemi ve modernize edilmiş özel savaş programı uygulanmaktadır.
Önderliğimize dönük başlatılan bu savaş ve saldırı konsepti devam ettikçe bölgedeki halklara yönelik uluslararası sömürgecilik konseptine dayalı planlamanın devam etmesi demektir. Önderliğimizin tutsaklık durumunda ısrar etmek, Kürt halkına yönelik inkâr ve imha politikasında ısrar etmek demektir. Dolayısıyla İmralı sistemi çözülmeden uluslararası komplo konsepti de çözülemez. Önderliğimize karşı sergilenen izolasyon yöntemleri dahil tüm uygulamalar süreçle bağlantılı uygulamalardır. Önderliğimiz her şeyden önce bu sürecin nasıl gelişeceğini daha önce tanımlamıştır. Ortadoğu’nun, Kürdistan’ın hatta Türkiye’nin nasıl bir gelecek ve tehlikeyle karşı karşıya olduğunu savunmalarında ve görüşmelerinde açık ifade etmiştir. Önder Apo uluslararası güçlerin ve AKP hükümetinin çıkar amaçlı geliştirdikleri tehlikeli planına, imha ve soykırım zihniyetinin konseptine dikkat çekerek olası müdahalelere karşı herkesin tedbirli ve duyarlı olmasını istemişti. Önderliğimizin mücadelesini, varlığını, düşüncelerini hazmetmeyen, çıkarlarına karşı bir tehlike olarak gören uluslararası komplocu sermaye güçleri ve sömürgeci TC devleti Önderliğimizi her açıdan sınırlandırmak istediler. Bu anlamda Önderliğimizin geliştirmekte olduğu demokratik siyaset sürecine yeni bir müdahale yapıldı. Önderlik bilinçli olarak süreç ve gelişmeler dışında bırakıldı ve bırakılmaktadır. Özellikle kritik süreç ve dönemlerde Önderliğimize karşı böylesi müdahale konsepti devreye girerek sürece müdahale edilmektedir. Bununla demokratik sosyalist ve kadın özgürlükçü çizgi ve demokratik toplum paradigmasının Ortadoğu’ya ve topluma yayılmasının önü alınmak istenmektedir. Buna karşı her zamankinden daha fazla sürece katılarak, Önder Apo’nun çizgisini, demokratik ulus paradigmasını ve kadın kurtuluş ideolojisini daha güçlü örgütlemeli, eylemsel kılmalı ve toplumsallaştırmalıyız.
Bu temelde Önderliğimize karşı geliştirilen her türlü yönelimlere karşı büyük mücadele hamlesiyle cevap vermeliyiz. Dolayısıyla herhangi bir yerden bir şey beklemeden, öz irademiz ve halkımızın örgütlü iradesiyle mücadelemizi yükselterek karşılık vermemiz dâhilinde Önderliğimize ve halkımıza dayatılan ideolojik, siyasi, askeri ve kültürel saldırıları boşa çıkarmış olacağız. Bunun için daha fazla büyük örgütleyici, büyük eylemci, büyük mücadeleci olmamız gerekir. Dönemin görevleri hepimizden böyle bir siyasi, askeri ve örgütsel duruş ve pratik istemektedir. Bu temelde yapılacak her bir eylem ve gerçekleştirilecek her bir pratik adım Önder Apo üzerindeki baskıları kıracak, Önderliğimizin ve halkımızın özgürlüğünü kesinleştirecektir. Özellikle toplumsal alanda tüm kesimlerin katılacağı güçlü eylem ve etkinliklerin geliştirilmesi gerekir. Yine ideolojik, siyasi ve askeri alanlarda da çok yönlü eylem ve mücadele verilmesi gerekir. Böyle bir katılımla en anlamlı katılım tarzını yaratarak soykırımcı politikalara karşı Önderliğimizin özgürlüğünü sağlanır kılabiliriz.
Önder Apo bir belirlemesinde Türkiye’deki iktidar ve devlet gerçeğini, “Her üç milliyetçilik diğer tüm konularda birbirlerine karşı darbe yapıp kanlı mücadelelere girseler de, Kürt gerçekliği karşısında hep ortak tavır alırlar. Faşist rejimin ‘tunç yasası’ denen olgu budur. Bu yasayı tanımayan hiçbir güce sistem içinde yaşama ve siyaset yapma hakkı tanınmaz. Yıpranan, içte ve dışta desteklerinin önemli bir kısmını yitiren Beyaz faşist rejimin hem gizli desteği hem de yıpranmasının doğal sonucu olarak, AKP’nin Yeşil Faşist rejiminin önü, yolu açılmıştır. Nasıl ki CHP 1925-1940 döneminde Kürt direnmesi ve varlığının kanlı tasfiyeci ulus-devlet partisiyse, 2000’li yıllardan itibaren AKP de aynen ve daha da ağırlaştırılmış koşullar temelinde Kürt gerçekliğini ve Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmeyi amaçlayan ulus-devlet partisidir” ifadesiyle tanımlamaktadır. Önderliğimiz savunmalarında AKP’nin gerçeğini deşifre ederek AKP’ye üstü örtülü verilen yeni dönem rolünü tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Yani AKP’nin asıl görevi ve rolü dönemin yeni CHP’si rolünü oynama, oligarşik-faşist-Türk rejiminin hegemonik yapılanmasını onarma ve hakimiyetini sağlama temelinde belirlenmiştir. Dolayısıyla çürümüş ve yıkılmanın eşiğine gelmiş faşist CHP’nin deşifre olmuş yüzü ve taşıdığı iktidar geleneği AKP’nin iktidara getirilişiyle maskelenmiştir. Bu anlamda oligarşik-hegemonik TC rejiminin zihniyeti yenilenen iktidar partileriyle kamufle edilmek istenmiştir. Bu yöntem Türkiye’de iktidara gelen bütün partilerde denenmiştir. Gelinen noktada AKP’nin maskesi düşmüş, Erdoğan ve AKP’nin faşist, diktatör gerçekliği tüm çıplaklığıyla açığa çıkmıştır. 15 Temmuz darbesiyle bu gerçeklik bir kez daha açığa çıkmıştır.
Şimdi sistem bir yol ayrımındadır. İçinden geçtiğimiz süreç, var olan sorun ve krizli durumun geldiği yer ciddi bir değişim ve dönüşüme ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’de egemen sistem kendisini yenileyemez durumdadır. Dolayısıyla mevcut durumda AKP-Erdoğan şahsında temsil bulan Türk ulus-devlet zihniyeti ve yapılanması Türkiye tarihi boyunca en zayıf ve yıkılmaya yakın dönemini yaşamaktadır. Türk ordusu (NATO’nun büyük ordularındandır) kendi tarihinin dağılmış, en savaşamaz durumunu yaşamaktadır. Toplumsal, ekonomik, hukuk boyutlarında da alt-üst oluşlar yaşanmaktadır. Tüm bunlar bir kez daha gösteriyor ki darbelerle, OHAL süreçleriyle, inkâr-imha politikalarıyla, faşist-soykırımcı yönelimlerle topluma baskı kurmakla Türkiye’nin ve bölgenin ayakta tutulması mümkün değildir. Dolayısıyla iktidarcı-soykırımcı-faşist devlet anlayışının önünde tek bir seçenek kalmıştır. O da devlet zihniyetini, devlet yapılanmasını demokratikleştirerek köklü bir değişim sürecine girmesidir. Aksi takdirde darbeler ve OHAL süreçleri bile devletin ömrünü uzatamaz. Bu durumda zayıflayan, çözülmenin ve çöküşün eşiğine gelen devlet zihniyetidir. Gelişen ve büyüyen demokrasidir, demokrasi güçleridir.
Kürt halkına ve Özgürlük Hareketine karşı yürütülen savaşın giderek her yönüyle başarısız olduğunu, Kürt özgürlük mücadelesinin hamleci ve direnişçi çizgisi, amansız saldırılar altında var olma ve özgürlüğünü koruma yolundaki büyük yürüyüşünü sürdürmüştür. Yine Önder Apo’nun ve Özgürlük Hareketimizin öncülüğünde Kürdistan’da gelişen demokratik özerklik devriminin açığa çıkardığı siyasi, askeri ve toplumsal gelişmeler tarihsel önemdedir. Açığa çıkan gelişme düzeyini yeniden daha kapsamlı ve yaratıcı planlamalar temelinde örgütlendirilerek hayata geçirilmesi, hayati öneme sahip olmakla beraber tarihi hamlesel gelişmeleri de yaratacaktır. Özellikle halkın öz iradesini, öz eylemini, öz örgütlülüğünü yaygın ve aktif bir tarzda açığa çıkarmak ve gerçekleştirmek için demokratik özerklik devrim hamlemizi her yönüyle güçlü ve zengin yöntemlerle geliştirmemiz zorunlu bir ihtiyaç olarak kedisini dayatmaktadır. Aksi takdirde her açıdan sıkışan ve güçten düşen faşist sömürgeci Türk devleti ve işbirlikçi güçler halkımıza ve özgürlük hareketimize yaşama şansını bile tanımazlar. Önderliğimiz bu konuda bizleri defalarca uyarmış ve her türlü düşman saldırılarına karşı duyarlı, tedbirli ve yaratıcı olmamıza dikkat çekmiştir.
Demokratik özerklik sistemin inşası devrimci mücadele ve hamlelerle gerçekleşecek bir sistemdir. Devrimsel hamlemizin en aktif ve öncülük rolünü oynayan kadın ve gençlik örgütlemelerimizin öncülük görevleri bu süreçte de daha fazla öne çıkmaktadır. Bakur ve Rojava alanlarında bir kez daha görüldü ki düşman en fazla kadın ve gençliği hedeflemiştir. Egemen sistem güçleri kendine ait olmayı bilen ve özgürlük arayışındaki kadından korkmaktadır. Bu anlamda kadının gelişmesi, toplum içindeki öncülük ifadesi, demokratik toplumsallaşmadaki özgür ve iradeli kadın misyonu açığa çıktıkça devletin ve egemen sistemin zayıflamasını ve etkisizleşmesini beraberinde getirecektir.
Özellikle Rojava ve Bakur direnişinde kadın özgürlük mücadelemiz kadının öz savunma örgütünü ve eylemini gerçekleştirerek büyük fark yaratmış, Ortadoğu ve dünyaya devrimci, direnişçi kadının örgütlü iradesini ve özgür kimliğini açığa çıkarmıştır. Kuzey Kürdistan’da Sevi, Pakize, Axin, Ekin, Ruken, Berfin arkadaşların mücadelelerinde devrimci, direnişçi, özgür kadın iradesi ve kişiliği bir kez daha somutlaşmıştır.
Kadının fedai, direnişçi mücadelesi faşist Türk devletini ve onun işbirlikçi güçlerinin egemenlikli ve köleleştirici sistemini sarsmıştır. Kadın eksenli atılan her bir özgürlük adımı, açığa çıkarılan her bir iradi duruş, verili kadın kişiliğini, egemen erkek gerçeğini ve erkek egemen devlet sisteminin beş bin yıllık düzenini bozmuştur. İşte Cizre direnişindeki Axin yoldaşın azimli gerçeği, Sur direnişindeki Berfin yoldaşın fedailik gerçeği ve Sevi, Fatma ve Pakize yoldaşların teslimiyete, ihanete ve her türlü gericiliğe inat olarak devam eden direnişleri Kürdistan kadın özgürlük mücadelesinin dönem öncülüğünü kendi şahıslarında yaratmıştır. Demokratik özerklik direnişinde kadının öncü ve direnişçi duruşu sürece en güçlü bir şekilde cevap olmuş ve düşmanın tüm yönelimlerini boşa çıkarmıştır. Kadın özgürlük mücadelesinin çizgisel, ideolojik, felsefik hakikati devrim gerçeği içinde daha büyük kapsam kazanmış ve binlerce kadını saflara çekmiştir. Bu anlamda büyüyen ve yaygınlaşan kadın özgürlük mücadelemiz süreç itibariyle büyük ve kapsamlı görevlerle karşı karşıyadır. Zira özgür ve örgütlü iradeyle gelişen ve örgütlenen kadın hareketinin karşısında egemenlikli sistem de kendi döneminin en saldırganlaşan uygulamalarını devreye koymaktadır. Sistem bunun için fırsat aramaktadır. Bu nedenle egemen sisteme fırsat tanımadan en hızlı şekilde daha örgütlü daha bilinçli, daha iradeli, yaratıcı, koparıcı ve zengin yöntemlerin geliştirilmesiyle içinde olduğumuz dönemin sorumlukları yerine getirilebilir. Bu çerçevede önemli bir kararlaşma, örgütlenme tarzı ve temposuyla sürece katılmanın imkânları, her zamankinden daha fazla başarılı ve sonuç alıcı pratikleri ortaya çıkaracak düzeydedir. Örgütlenmiş, kazanmış ve özgürleşmiş kadınla “Xwebun”laşılır. Dönemin başarısı “xwebun”laşmakla mümkündür. Bunun için; daha fazla bilinçlenmek, daha fazla mücadeleci olmak, daha fazla başarıya kilitlenmek, daha fazla örgütlü olmak, daha fazla toplumsallaşmak gerekir. Bu temelde kararlaşmış ve bilinçlenmiş örgütlü bir kadın iradesi her türlü sorun ve problemi çözebilecek güçtedir. Bu temelde her şeyden önce sürece ve devrim görevlerine sahip çıkmak önümüzdeki dönem görevlerimizin başında gelmektedir. Özellikle Kürdistan’ın her tarafında yükselen devrim hamlesinde Berivan’ların, Beritan’ların ve Mizgin’lerin takipçisi olan Bakur ve Rojava devrim şehitlerimizin amaç ve istemlerini yerine getirmenin sorumluluğu hepimizin önünde durmaktadır.
Bu temelde önümüzdeki dönemde, devrim ve mücadele görevlerimizin daha fazla büyüdüğünün bilincinde ve sorumluluğunda olarak dönemin öncülük ve militanlık görevlerini tüm mücadele ve direniş alanlarında yerine getirerek Önderliğimizin ve halkımızın özgürlüğünü kesinleştirelim. Bu tarihi görevlerin verdiği sorumluluk temelinde tüm şehit yoldaşlarımızın anılarını yaşatma ve amaçlarını gerçekleştirmekle hareket edilirse en kısa sürede hedeflediğimiz başarı çizgisini yaşama geçireceğimize inanıyorum.