Bu sorunsallık durumunu teşkil eden temel nedenlerden ilki olarak, öncülük sorunu en üst düzeyde...
Ruken GARZAN
Rojava devrimiyle birlikte Ortadoğu ve dünyada önemli bir süreç başlamıştır. Bu süreç kendisiyle beraber siyasi ve askeri anlamda yeni gelişmeleri de doğurmuştur. Rojava Devrimi Ortadoğu’da egemen olan yüz yıllık statüleri kırmıştır. Ortadoğu’da uluslararası hegemonik güçler tarafından hem uzak tarihte hem de içinden geçtiğimiz yüzüncü yılda siyasi, askeri, ekonomik vb. boyutlarda büyük bir istikrarsızlık yaratılmıştır. Gerçekleştirilen istikrarsız ve krizli politikalar ile Ortadoğu’daki halkların yaşamına, doğasına, kültürüne ve toplumsallığına müdahale edilmiştir. Bu müdahaleler ile toplumsal hafızada zihniyet ve duygular üzerinde büyük tahribatlar yaratılmıştır. Ortadoğu’da yaşayan halklar her açıdan dışarıdan yapılan müdahalelere karşı direnmiş, baskılara boyun eğmemiştir. Ortadoğu’daki halklar bütün baskılara rağmen toplumsal yaşamını sürdürmekten vazgeçmemiş, topluluklar arası ortaklaşma, paylaşma ve dayanışma ruhunu yaşamın bir gereği olarak sürdürmüştür. Toplumlar, duygu ve düşünce dünyasındaki kültürel, inançsal, manevi ve ahlaki değerler ile yaşamayı tercih etmiştir. Ama yaşamış olduğu yoksulluk, savaşlar ve acılar onu oldukça zorlamış ve yıpratmıştır. Dolayısıyla Ortadoğu toplumu yeni doğan öncüsünü, kurtarıcısını yeniden yaratmanın arayışında iken, böylesi bir anda demokratik ulus eksenli gelişen Rojava Devrimi’ni doğurmuştur. Bu anlamda Rojava Devrimi Suriye ve Ortadoğu’daki halklar için yeni bir doğuş ve varoluş anlamını taşımaktadır.
İki yüzyıl boyunca Ortadoğu toplumu büyük sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Çok ciddi sosyal ve siyasal sorunlar ile uğraştırılmak istenmiştir. 19. ve 20. yüzyılda emperyalist güçler tarafından Ortadoğu toplumuna ulus devlet zihniyetinin tekçi, “parçala ve yönet” politikası yaygınlaştırılarak dayatılmıştır. Nitekim Suriye, Irak, Türkiye vb. ülkelerde yaşanan sorunlar bu politikaların doğurduğu sonuçlar olarak ortaya çıkmıştır. Ortadoğu’da uygulanan politikalarla halkların kültürel ve yaşamsal dokusuna müdahale edilmiştir. Ortadoğu toplumu her zaman dışsal baskılara karşı direnmiş bir toplum olarak varlığını ayakta tutmuş olsa da buna rağmen kaybetmekten kurtulamamıştır. Sürekli direniş ve mücadele içinde olmasına rağmen başarılı sonuçlara ulaşamamıştır. Kapitalist güçlerin egemenlikçi, devletçi baskılarına karşı güç getirememe gibi sebepler gerekçe olarak belirtilse de asıl neden bu olmamaktadır. Asıl nedenin toplumun kendi içinde siyasi, askeri ve toplumsal olarak yaşadığı sorunlar olmaktadır. Ortadoğu’daki kriz ve kaosun temel nedeni toplumunun kendini çağın diyalektik gelişimine göre yenileyememesidir.
Bu sorunsallık durumunu teşkil eden temel nedenlerden ilki olarak, öncülük sorunu en üst düzeyde yaşanmaktadır. Toplumun tüm kesimleri son yüzyıllarda öncülük ve kendi iradesini özgürce geliştirme sorunlarını ciddi anlamda yaşamıştır. Hep başkaları, özellikle de batılı güçler tarafından yönetilmiştir. Başsız bir gövdeye verilen rol neyse, bu dönemde Ortadoğu toplumuna da böyle bir rol verilmiştir. İkincisi, siyasi, askeri ve toplumsal boyutlarda ortak örgütlenme, ortak politika belirleme ve ortak bir güç oluşturma sorunlarını her dönemkinden daha fazla yaşamıştır. Üçüncü ve en önemlisi ise, kadına karşı uygulanan yanlış yaklaşımın doğurduğu sorunlar olmaktadır. Ortadoğu’da kadına yaklaşım sorunu ve sapması Ortadoğu’nun kör düğümünü oluşturmaktadır. Ortadoğu toplumu zihniyet anlamında en büyük kaymasını kadına ve onun yarattığı değerlere yaklaşım sorununda yaşamıştır. Ortadoğu toplumunun yaşam kaynağı, öncüsü, üreticisi konumunda olan kadının yaşamın bütün alanlarından alıkoyulması, dört duvar arasına alınması, erkeğin insafına ve aklına mahkûm edilmesi sorunu, Ortadoğu’da yaşanan bütün sorunların kaynağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla Ortadoğu’da kördüğüm haline gelen bu üç temel sorun yani, öncülük, örgütlenme ve kadın sorunu Ortadoğu’nun en zayıf halkası olarak Ortadoğu’yu ve toplumunu dış müdahalelere açık hale getirmiştir. Önder APO savunmalarında Ortadoğu’nun yaşadığı krizli dönemini tarihsel ve güncel yönleriyle kapsamlı çözümlemiş, içinde bulunduğumuz ve gelecek Ortadoğu’nun nasılına ilişkin çözümleyici, aydınlatıcı paradigmasal perspektifler sunmuştur.
Artık Ortadoğu halklarının yaşadığı sorunlar patlama noktasına gelmiştir. Özellikle 2000li yıllarla birlikte halkın kendi sorunlarını çözme arayışı büyüyerek artmıştır. 2011 yılında Mısır’da, Tunus’ta, Yemen’de, yine Suriye ve Irak’ta patlak veren sorunlar, halklara dayatılan despotik ve katliamcı zihniyetin uygulamalarına karşı ortaya çıkan bir sonuçtur. Biriken problemler, yansıtılan mezhep, etnik-ulus ve cins sorunları gibi sorunlarla toplumda önü alınamaz bir çatışma ve savaş gerçeğini ortaya çıkarmıştır. Gerçekleşen halk ayaklanması bu sorunlara cevap olma arayışını ve niteliğini taşımıştır. Ancak egemenlikçi güçlerce yapılan müdahalelerden dolayı sorunların yönü ve boyutları değiştirilerek toplumun talep ve istemleri bastırılmıştır. Bu temelde toplumsal ayaklanma ve başkaldırılar bastırılmıştır. Ardından gelişen sorunlar daha da derinleşmiş, kaos-kriz ortamı artmış, yoksulluk, açlık problemleri toplu ölümlerle sonuçlanmıştır.
Bu dönemde uluslararası küresel güçler bir kez daha devreye girerek El-Nusra, DAİŞ, Ehral-el Şam gibi çete gruplarını yaratarak Ortadoğu toplumunu yeniden kriz, sorun ve kaoslu bir ortamla yüz yüze bırakmak istemişlerdir. Bu amaçla Suriye ve Irak’ta başta olmak üzere Ortadoğu’ya “dizayn verme” adına Ortadoğu’nun yeni projesi devreye konulmuştur. Bu bakımdan Ortadoğu’daki halklar krizli, savaşlı, çözümsüz bir ortamın içine sürüklenmiştir.
Rojava Devrimi tam da bu kaosun ve çıkmazın yaşandığı bir ortam ve anda ortaya çıkmıştır. Rojava Devrimi geçirdiği her bir yılına büyük yenilikler, zaferler ve başarılar sığdırarak ilerlemiş ve Ortadoğu’daki halkların umudu haline gelmiştir. Rojava Devrimi şahsında hem uluslararası güçlerin krizli ve çözümsüz projeleri boşa çıkmış, hem de Ortadoğu’daki rejimlerin statükocu dengeleri ve iktidarları yıkılmıştır. Bu anlamıyla Rojava Kürdistan’ında verilen direniş ve var olma mücadelesi gerek Suriye’de, gerek de Ortadoğu’da olsun bir Önderliksel hareket olarak ortaya çıkmıştır. Rojava Devrimi Ortadoğu’da yıllardır yaşanan öncülük sorunlarına da cevap olma niteliğini taşımaktadır. Yine öz iradeye dayalı örgütlü, ortak bir birlikteliğin örneğini sergilemiştir. Önder Apo’nun ideolojik, felsefik ve paradigmasal perspektiflerini esas alan Rojava Devrimi, Ortadoğu’daki tıkanmış, kördüğüm haline gelmiş bütün sorunlara köklü çözüm olma yolunu göstermiştir. Bu anlamıyla Rojava Devrimi tarihi olduğu karar güncel sorunlara da büyük yanıt olmuştur. Ortadoğu ve dünyada yaşayan özgürlük arayışındaki tüm halklara büyük umut vermiştir.
QSD’nin kuruluşu ve ilanı oldukça önemlidir. Suriye’de yaşayan tüm halkların böylesi bir savunma gücüne ve birlikteliğine ihtiyacı vardı. Suriye’de toplumun savunulmasında ciddi anlamda bir boşluk yaşanmıştır. Toplumun tüm kesimleri savunmasız bırakılmış, DAİŞ çetelerine, çeteleri yaratan güçlerin barbarlığına terk edilmişti. YPG ve YPJ güçleri tüm imkânsızlıklara rağmen büyük fedai ve direniş ruhuyla hareket ederek ilk başlarda Rojava Kantonlarında hamleler başlatmış ve DAİŞ çetelerinin saldırılarını boşa çıkarmıştır. Rojava’ya karşı başlatılan saldırıları aşma ve kendini savunma temelinde Kürt halkı yediden yetmişe YPG-YPJ savunma birliklerine katılarak DAİŞ’e karşı direnmiştir. Bu anlamda örgütlenerek savaşan Kürt halkının özgür örgütlü birlikleri olan YPG-YPJ direnişi, nicelik ve nitelik bakımından büyük kapsam ve derinlik kazanarak başarılar sağlamıştır. YGP ve YPJ’nin istikrarlı, başarılı, iddialı ve güven verici direniş tarzına dönük duyarlılık ve ilgi büyümüş, YPG ve YPJ saflarına katılım artmıştır.
2012-2013 yılları bu anlamda yoğun geçen yıllar oldu. Rojava halkına ve onun direnişçi güçlerine karşı amansız saldırılar gerçekleşti. Burada Rojava’daki direnişe ömür biçilmişti. DAİŞ’e sınırsız ve ölçüsüz bir şekilde destek verilmiş, Rojava’daki halkımızın katliamdan geçirilmesi hedeflenmişti. Bir katliam ve soykırım planına dayalı saldırlar başlatılmıştı. Rojava halkı ve onun savunma birlikleri bu komployu boşa çıkarmıştı. Ama değerli bedeller ve büyük kayıplar da vermişti. Ceza, Mebruka, Tılberek ve Kobani’de büyük kayıplar verildi. Yüzlerce YGP ve YPJ’nin değerli, fedakâr, direnişçi savaşçısı ve komutası şehit düştü. Saldırılar, şiddetli çatışma yoğunluğu 2014 yılının güz aylarına kadar aralıksız devam etmiştir.
28 Ocak 2015 Kobani’nin kurtuluşuyla birlikte Rojava Devrimi tarihe yeni bir sayfa daha açmıştır. Kobani’deki direnişle birlikte Rojava Devrimi’nin mücadelesi ile direnişi tüm dünyaya ve Ortadoğu’ya yayılmıştır. Kürdistan’ın dört parçasından ve dünyanın birçok yerinden kadın-erkek yüzlerce genç YPG-YPJ öncülüğündeki Rojava direnişine katılarak kahramanca savaşmışlardır. Rojava ve Kobani direnişinde YPG-YPJ güçleri, hareket tarzında göstermiş oldukları savunma, savaş ve saldırı taktikleri ile savaştaki disiplinli ve örgütlü tarzlarıyla başarılı hamleler ortaya çıkarmışlardır. Bu anlamda Rojava Devrimi Suriye, Ortadoğu ve Kürdistan’daki halkların savunmasını layıkıyla gerçekleştirmiş, tarihi kazanımlara imza atmıştır. Suriye’de yaşayan Kürtler, Araplar, Türkmenler, Çeçenler, Dürziler, Süryaniler ve diğer etnik kimlik ve kültürleri yaşayan halklardan binlerce kişi Rojava’daki kahramanca direnişin yarattığı zaferlerden büyük moral ve güven almış, Rojava savunma birlikleriyle birlikte yürümeyi tercih etmiş ve özgürlük mücadelesinde yer almak istemiştir.
QSD’in gelişmesinde ve örgütlenmesinde YPG direnişinin yarattığı kazanımların rolü büyüktür. YPG ve YPJ’nin QSD’nin oluşumunda da öncülük düzeyinde rolü belirleyici öneme sahiptir. Rojava ve Kuzey Suriye’de devrim ve direniş cephesi büyüdükçe devrimin büyük ihtiyaçları da ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çerçevede Rojava’nın savunma güçleri varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama mücadelesinin savunma stratejisinde önemli adımlar atmış ve güçlü hamleler yaparak başarılı sonuçlar elde etmiştir. Gire Spi, Kobani ve Heseke’nin kurtuluşu başta olmak üzere Rojava ve Kuzey Suriye coğrafyasında binlerce köy, kasaba ve yerleşim alanları işgalci, faşist DAİŞ çetelerinin elinden alınmış, bu yerlerin tümü güvenlikli koruma alanları olarak sağlama alınmıştır. Bu yerleşim alanlarından göçe zorlanan halklar tekrar yerlerine dönerek Rojava savunma güçlerinin güvenliğindeki alanlarda yaşamlarını yeniden sürdürmektedirler.
QSD böyle bir zeminde inşa edilmiş ve kendi kuruluşunu ilan etmiştir. Suriye ve Rojava’da yaşayan tüm halkların ve toplulukların katılımından oluşan Demokratik Suriye Güçleri öz savunma ve meşru savunma ilkeleri temelinde bir örgütlenmeye gitmiştir. Rojava ve Suriye’de yaşayan tüm halkların demokratik, eşit ve adil hakları çerçevesinde toplumu savunacağına dair yönetmeliğini oluşturan QSD güçleri, demokratik ulus paradigması çerçevesinde demokratik federasyonunun inşasında savunma alanı olarak üzerine düşen görevi gerçekleştirmekle sorumlu olduğunu belirtmiştir. Bu temelde önüne koyduğu stratejik ilke ve ölçülerle savunma güçlerini örgütleme ve mevzilenmeye devam etmektedir. QSD’nin örgütlenmesi ve mevzilenmesiyle birlikte DAİŞ’e karşı yeni hamleler başlatılmış, bu hamlelerde önemli başarılar sağlanmıştır. DAİŞ çeteleri ve destekçileri Kuzey Suriye’de QSD örgütlenmesini yenilgiye uğratmak için hem içeriden hem de dışarıdan tekrar saldırılar yapmıştır. Gri Spi ve Kobani hattında gelişen saldırılar demokratik Suriye güçlerine karşı yapılmış saldırılardır. Gerçekleştirilen saldırılara rağmen DAİŞ, demokratik Suriye güçlerinin direnişi karşısında kaybetmekten kurtulamamıştır. Bu anlamda QSD güçleri büyümüş, gelişmiş ve kapsam kazanmıştır. DAİŞ çeteleri ve sömürgeci faşist güçler dağılmış ve çözülmeyle yüz yüze kalmıştır.
QSD’nin gerçekleştirmiş olduğu Hol, Tişrin ve Şedadi hamleleri süreci ile hem Suriye ve Rojava’da yaşayan halklar için, hem de Kürt halkı için önemli moral ve güç kaynağı olmuştur. Halklar içinde QSD güçlerine karşı güven artarak büyümüştür. Halk QSD güçlerinin olduğu alanları güvenilir alanlar olarak görmektedir. Zira QSD’nin oluşumunda halka bağlı olma ve saygı duyma, yaşama ve savaşa ilkeli, ölçülü ve disiplinli katılma, politik ahlaki ölçüleri esas alma var. Yine QSD’nin içinde politik-ahlaki ilke ve ölçülere uymayan, halkın değerlerine saygı gösteremeyen ve hata yapanlara karşı da tutum takınma, hesap sorma ve yaptırıma tabi tutma mücadelesi verilir. Halk bu ölçülere, yaşam duruşuna güvenerek QSD’ye inanmış ve QSD’nin olduğu alanları da güvenilir alanlar olarak bilmiştir. Yani QSD’nin çizgisini tanımış ve bilerek tercihini yapmıştır. QSD ve QSD alanları halka güven, moral ve güç veren alanlardır. Egemen güçlerin, rejim ordusunun, DAİŞ çetelerinin, katliamcı güçlerin ahlak dışı, talancı, tecavüzcü, çirkin uygulamalarıyla defalarla karşılaşmış, bu güçlerin çirkin ve katliamcı gerçeğini tanımıştır. Kendi isteği ve iradesiyle tecavüzcü, katliamcı güçlere karşı savaşan Demokratik Suriye Güçlerinin cephesinde yer almaktadır.
Katliamcı ve faşizan güçlere karşı QSD’nin attığı her bir adım, sağladığı her bir başarı hamlesi Suriye ve Rojava’daki halklar tarafından büyük bir umutla karşılanmıştır. Esas olarak QSD’yi başarılı kılan temel ölçü savaşta ve yaşamda her şart altında esas aldığı ilke ve ölçülerdir. Bu anlamda yarattığı her bir başarısı halklar tarafından sahiplenilmektedir. QSD’nin sergilediği başarılı pratiklerinden dolayı toplum içinde hızla gelişmiş ve gelişmektedir. QSD, önüne hedef olarak koyduğu savunma stratejisine göre ilerlemesi temelinde önümüzdeki dönemde sadece Suriye’de değil, tüm Ortadoğu’da önemli roller üstlenerek demokratik Ortadoğu savunma gücünün inşasında öncülük edebilir.
QSD’nin 9 Aralık 2015’te ilan edilen Demokratik Suriye Meclisi açısından da rolü önemlidir. Demokratik Suriye Meclisinin savunma gücü QSD’dir. Rojava ve Suriye’de savunma gücü olmazsa ne demokratik Suriye Meclisi gelişebilir, ne de halkların yaşamı ve örgütlülüğü güvence altına alınır. Bu anlamda QSD dönemsel değil, süreklilik arz eden rol ve misyona sahip bir savunma gücü olarak hep var olmak durumundadır. QSD’nin bu tarihi başarılarını hazmetmeyen güçler QSD’nin yarattığı gelişmeleri çarpıtarak dünyaya ve kamuoyuna yansıtmaktadırlar. Öncelikle şu bilinmelidir, QSD örgütlülüğü bir projedir. Ulus devlet eksenli geliştirilen militarist ordulara ve her türlü gaspçı güçlere karşı gelişen alternatif demokratik savunma gücüdür. Dolayısıyla milliyetçi, dinci, cinsiyetçi zihniyetin ürünü olan kurum ve kuruluşlar, ulus devlet anlayışını egemen kılan tüm güçler, QSD karşıtıdırlar. Bunun için Demokratik Suriye Güçlerinin gelişmesini, örgütlenmesini engellemek ve dağıtmak için her türlü yönelimin içindedirler. Türk ve İran devletleri bu saldırıları devreye koyan güçlerin başında gelmektedirler. Bu her iki sömürgeci devlet de askeri, siyasi, ekonomik ve diğer tüm güçlerini Rojava ve Kuzey Suriye’deki devrimsel kazanımları tasfiye etmek için devreye koymuştur. Bu devletler, QSD’nin Tişrin barajı ve Şedade hattını kurtarma hamlelerini tasfiye etmek için onlarca komplo konseptini devreye koymalarına rağmen sonuç alamamışlardır. Türk devleti-AKP hükümeti bu alanları DAİŞ ve El Nusra gibi çetelerin elinde ve denetiminde tutmak için bütün devletin gücünü seferber etmesine rağmen başaramamış, büyük bir boşluğa düşmüştür. AKP ve Erdoğan hükümeti-devleti bu alanların YPG ve QSD güçlerinin denetimine girmesine büyük bir öfke ve saldırıyla karşılık vermiştir. Türk devletinin YPG ve QSD’nin direnişi ve başarılı savaş taktikleri karşısında göstermiş olduğu tüm çabaları sonuçsuz kalmış, çizilmiş yüz yıllık siyasi ve askeri sınırları ve statüleri de sarsılarak yıkılmanın eşine gelmiştir.
Bu süreçte Demokratik Suriye Federasyonunun kuruluşu başta Suriye’de olmak üzere Ortadoğu’da atılan en anlamlı ve tarihi bir adımdır. Ortadoğu’da var olan toplumsal sorunlar, krizler, savaşlar, katliamlar gün gittikçe artmaktadır. Sorunlar ancak böylesi tarihi stratejik bir yapılanmayla düzelebilir. Şimdiye kadar çözüm olma adına bu sorunlara birçok kez müdahaleler yapıldı. ABD, AB, BM gibi güçlerin Ortadoğu’ya sık sık müdahaleleri gerçekleşti. Dış müdahaleler sorunları çözmemiş, tersine sorunlar daha da derinleşerek içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Irak, Afganistan ve Suriye’deki krizli durumun geldiği nokta, yapılan müdahalelerin gerçek yüzünü açıkça ortaya koymaktadır.
Gelinen aşamada kimi restorasyon faaliyetleri ve kimi değişiklikler yapılarak Ortadoğu’daki beş bin yıllık uygarlık sisteminin sorunları çözülemez. Bu bakımdan yapılan dışsal müdahale ile ancak yeni hegemonik odaklar ve dengeler yaratılır. Nitekim yapılmakta olan müdahalelerin biçimleri, diplomatik ilişki ve ittifak dengelerinin geldiği düzeyin ortaya çıkardığı sonuçları bunu net olarak göstermektedir. Özellikle Cenevre görüşmelerinde de pragmatist, dengeci yaklaşımlar açığa çıkmıştır. Bu çerçevede Ortadoğu’ya müdahale adıyla yapılan tüm girişimler gelecek bir demokratik Ortadoğu ve demokratik Suriye tasarlanmasından ve yapılanmasından uzak bir müdahaledir.
Önder Apo’nun demokratik Suriye Federasyonuna ve demokratik Ortadoğu konfederasyonu sistemine yönelik sunmuş olduğu proje ve perspektifler Suriye’deki ve Ortadoğu’daki sorunlara büyük çözüm olma niteliğini taşımaktadır. Demokratik-ekolojik-kadın özgürlükçü toplum inşasının gerçekleşmesi de gelişen perspektiflerin doğru ve yerinde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu perspektifler ışığında gelişen Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu yapılanması kendi içinde değiştirici, dönüştürücü ve dinamik bir güce sahiptir. Bu sistemin yenilikçi, yaratıcı ve inşacı yönünün olması itibariyle Suriye’de ve Ortadoğu’da bir “ilk” olma anlamı da ifade etmektedir.
Demokratik yapılanmalar her zaman toplum ve halklar tarafından gerçekleştirilir. Demokratik federalizmin yapılanmasını da topluluklar, kurumlar ve çevreler gerçekleştirebilir. Devletçi ve egemen zihniyetten kopmayan tüm federatif yapılanmalar devletçi zihniyete ve akla hizmet eder. Bu durumda gelişecek olan federatif yapılanmaların ne demokratik yönü gelişir ne de adil ve eşit sisteme geçebilir. Demokratik federatif sistem, halkların, toplulukların yerelde kendi kendini yönetme sistemidir. Toplumsal, siyasal, ekonomik, hukuksal ve diğer yaşamsal boyutların tümünde demokratik, eşit ve özgür şartlar temelindeki prensipleri esas alan bir sistemdir.
Federal sistem yapılanması uzun yıllardan itibaren dünyanın birçok ülkesinde resmi olarak uygulanan bir sistemdir. Söz konusu ülkelerin yapılanmasında genel olarak federatif yönetim biçimi öngörülse de kendi içinde farklı biçimlere de ayrışmaktadır. ABD, Almanya, İsviçre, Avusturya, Arjantin, Hindistan, Meksika, Rusya ve daha birçok ülkenin idari modelleri federatif modellerdir. Federal yapılanma toplumun demografik, siyasi, sosyolojik ve askeri özgünlüklerine, koşullarına göre değişebilir. Buna göre iç örgütlenmesi birlik, örgüt, kurum, kanton, bölge ve eyalet bölümleri biçiminde tanımlanır. Özcesi yerel özerlik ve özgün birimlerinin idari yapılanmanın tanımıdır.
Yukarıda belirttiğimiz söz konusu ülkelerdeki federatif yapılanmaların kendi içinde demokratik ilkeleri işletmekten ziyade merkeziyetçi ve anti-demokratik yönleri öne çıkmaktadır. Dolayısıyla bu ülkelerin federatif yapılanması tıkanmış ve birçok yerde sorun yaratan bir boyut almış durumdadır. Örneğin ABD’de, yine federatif idarenin olduğu birçok ülkede anti-demokratik ve adil olmayan uygulamalar vardır. Mevcut durumdaki federatif yapılar kapitalist modernitenin liberalizmini ve ulus devlet modelini esas alan yapılardır. Her ne kadar federatif bir yönetim gerçeği yaratılmış olsa da devlet ve iktidar erkinin merkezde tutulduğu bir yönetim gerçeği açığa çıkmıştır. Dolayısıyla kendi içinde bir tıkanma ile yüz yüzedir.
Suriye’de geliştirilen Kuzey Suriye Demokratik Federasyon modeli alternatif bir sistemdir. Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu hem bölgedeki statükocu rejimlerin idari yapısını hem de kapitalist modernist zihniyetle gelişen ulus devlet merkezli yapıları reddeder. Bu anlamda hedef ve amaçlarını programlamış ve demokratik federasyonun temel ilkelerini belirlemiştir. Bu temelde demokratik ulus eksenli demokratik toplum inşasını hedeflemektedir. Toplumun tüm kesimlerini demokratik, eşit, özgür haklarda geliştirmektedir. Merkezi üniter yapıların yerine demokratik federal yapılanmayı esas alır ve toplumu bu temelde geliştirir. Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu kendi içinde demokratik özerk alanları oluşturur. Toplumsal ve bölgesel alanda demokratik federasyonun yönetim biçimlerini geliştirir. Ekonomi, toplum, güvenlik, sağlık, eğitim, savunma gibi alanları demokratik çerçevede geliştirir.
“Kadın özgürlüğü demokratik federasyonunun özünü ifade eder” ilkesinden hareketle kadına ait bütün yaşam alanlarında demokratik, eşit ve özgür bir katılımı esas alır. Yaşamın her alanında eşit oranlı katılımı geliştirir. Aile ve toplum içinde özgür iradeye dayalı özgür eş yaşamı geliştirir. Kadın ile ilgili kararları kadınlar alır, ilkesini tanır. Her iki cinsin temsili üzerinden eşit temsil ilkesini her alanda geliştirir. Kadının özgün örgütlülüğünü özerk bir çerçevede kabul eder. Demokratik federasyon sistemi demokratik meclisler, komünler, kooperatifler temelinde örgütlenir. Meşru savunma anlayışını esas alır. Her toplumun meşru savunma gücünü tanır. Uluslararası ve bölgesel ilişki ve ittifak politikasında ahlaki-politik ölçüleri esas alır. Yanı sıra diyalog, barış ve ilkeli uzlaşma prensiplerini geliştirir.
Sonuç olarak Demokratik Kuzey Suriye Federasyonu, Demokratik Ortadoğu Konfederasyonu’nu hedef alır. Böyle bir program ve hedefe sahip olan Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu Kürdistan-Rojava’da sergilediği devrimci performansıyla Suriye’de ve Ortadoğu’da devrimsel gelişmeleri yaratabilecek öncülüğe sahip olduğunu göstermiştir. Kürt halkı artık bilinçli ve iradeli bir düzeye ulaşmıştır.
Kürt halkı ve devrimci halkların Ortadoğu’da ve Kürdistan’da gösterdiği demokratik, değiştirici, dönüştürücü, yenilikçi tarz ve duruşla en istikrarlı, başarılı ve kazanımcı pratikler sergilemiştir. Bundan sonra da Önder Apo hakikati ve şehitler çizgisinden aldığı bilinç ve iddiayla geleceğin özgür ve demokratik Kürdistan’ını ve Ortadoğu’nun demokratik toplum inşasını başarıyla tamamlayacaktır