Kapitalist modernite kadar demokratik modernite de bir zihniyet ürünüdür...
Hakikat bütündür. Bu, oluşum dili olan farklılıkların birlikteliğidir. İnsan-doğa, birey-toplum, kadın-erkek biçiminde sıralayabileceğimiz bu ikilikler birbirini yaratan ve anlamlı kılan oluşumlardır. İnsanın insanlaşmasını evrenin oluşum süreci dışında ele alamayacağımız gibi toplumsallığın dışında da ele alamayız. “Tin’in kendini tanıma yolculuğu”, “Tanrının bilinme ve görünme arzusu”, ya da “evrenin özgürleşme istemi” olarak tanımlanan evrenin oluşum serüveni insanda çok daha farklı bir boyut kazanır. Bu, kendi bilincine, farkına varma ve toplumsallaşmadır. O ana kadar duygusal zekayla yüklü doğanın analitik zekayla buluşması bu gelişmeye yol açar. Duygusal zeka yanılma payı düşük ve anlık olaylarla ilgili olup insan dahil diğer tüm canlılarda bulunan zeka türüdür. İnsanı diğer canlılardan ayıran esas itibariyle onun analitik zekasıdır.
Analitik-Duygusal zekanın birlikteliğiyle büyük bir esneklik gücüne ulaşan insan zihni kendini ve toplumsallığını inşa eder. Klan bunun ilk formlaşması yani yaşam bulmasıdır. Kadın öncülüğündeki bu yaşamdaki kadın-erkek eşitliğini toplumsallığın zorunluluğunu ve animizm düşüncesini öğrenmeden, anlamadan hakikati doğru tanımlamak ve sürdürücüsü olmak mümkün değildir. Sürekli oluş halinde olan hakikat bu öz üzerinde şekillenip ilerler.
Şaman, yaşlı adam ve komutan ittifakıyla bu ilerleyiş durdurulmaya çalışılır. Tarih artık bu iki çizginin savaşımı olarak ilerleyecektir. Erkek egemenlikli sistem dualiteleri hiyerarşik kılan özne-nesne ayrımıyla yaşamı parçalayarak hakikati yok etmeye çalışır. Saldırıların ilk hedefi kadın olup onun şahsında ilk toplumsal yarılma yaşanır. Kadına karşı yürütülen savaşın yelpazesi insan-doğa, birey-toplum, beden-ruh… şeklinde genişleyerek sürdürülür. Yeni zihniyeti oluşturmada mitoloji, din, bilim ve felsefe adeta seferber edilir. Önderlik, mitolojiyi özne-nesne ayrımını insanlığın çocukluk dönemi olarak değerlendirir. Mitolojide tanrı ve tanrıçalar şahsında kadın ve erkek arasında müthiş bir savaş yürütülmekte. Direngen kadının yaratımlarını koruma erkeğin ise kadını ve toplumu iradesizleştirme savaşımı. İnsanın tanrıların dışkısından onlara hizmet için yaratılması, İnanna’nın 104 me’sinin çalınmasını ve Lilit’in cennetten kovulma serüvenini bunun dışında ele alabilir miyiz? Yaratıcı kadın Tiamat şahsında parçalanırken Athena şahsında ise erkekleşen (özünden koparılan) kadın tarih sahnesine çıkar. Doğanın canlı olduğu düşüncesi bu dönemde halen varlığını korumakta. Dinde, erkeğin kaburgasından yaratılan kadın motifi mutlak doğru olarak dayatılır “erkeğin sürülen tarlası” haline getirilirken tanrı-kul ilişkisiyle insan hiçleştirilir. “Kadın eksik yaratılmış erkek”, “doğa hükmedilmesi gereken cansız bir alan” evrenin dili olarak kabul edilen sayıların yaratıcı gücü olan bir-1 sayısının erkek kabul edilmesi gibi birçok filozofun öğretisinde kadın ve doğa-nesne dolayısıyla hükmedilmesi gereken iken erkek özne konumundadır. Kuşkusuz bunların hiç biri bilimsellik adına gerçeği tersyüz edememiştir. Descartes te insan dışındaki varlıklar cansız kabul edilir her türlü deneye tabi tutulurken doğa bir makine olarak ele alınmıştır. Doğa karşısında özneleştirdiği insanı da bu ayrıma tabi tutarak ruh-beden diye adeta parçalar. Erkek ruh kadın ise beden olarak tanımlanır. Bu anlamda Descartes’in öğretisinde farklılıklar karşıtlık temelinde sürekli bir savaş halindedir. Oysa ki varlık-yokluk, yaşam-ölüm, aydınlık-karanlık…ikilemlerinde olduğu gibi birbiriyle anlam kazanan bütünlüklerdir bunlar. Uygarlık sisteminin doruğu olarak tanımlayabileceğimiz kapitalist sistem bireyin ve toplumun hafızasızlaştırılması üzerine varlığını sürüdür. Bu, tarihsel ve toplumsal bilincin yok edilmesidir. Yani bireyin kendisi olmaktan çıkarılma hali. Dolayısıyla kapitalist sistem sadece toplumun değil bireyin de ölümüdür. Ölümü ilan eden ise insanın duygusal zekadan kopmuş analitik aklıdır. Tüm bunlardan toplumsal gerçekliklerin insan eliyle inşa edilmiş gerçeklikler olduğunu görüyoruz. Yani zihniyet büyük yaratıcı güçtür.
Kapitalist modernite kadar demokratik modernite de bir zihniyet ürünüdür. Bu zihniyet tarihsel toplum gelişiminden günümüze kadar bir hakikat savunuculuğu şeklinde gelmiştir. Bu hakikat mücadelesi Zerdüşt’te “İyi düşün, doğru söyle, güzel yap”, Sokrates’te “kendini bil”, Hallacı Mansur’da “Enel Hak” ve binlerce hakikat savunucusu günümüzde Önderlik’te büyük anlama kavuşmuştur.
Tüm insanlık değerlerine beşiklik yapmış Mezopotamya ve Kürdistan kapitalist modernitenin icadı olan ulus-devlet cenderesinde adeta bu gerçeğinden uzaklaştırılmış ve büyük bir soykırımla karşı karşıya kalmıştır. Bu soykırım günümüzde de farklı biçimlerde devam etmektedir. Önder Apo, tarihteki ve özellikle Ortadoğu’daki diğer hakikat arayışçıları gibi ve aynı mekanlarda bu gidişatı tersine çevirmek ve yanlış tarihi düzeltmek için büyük özgürlük yürüyüşü başlatmıştır.
Önder Apo ve PKK öncülüğünde son yarım yüzyıldır Kürdistan’da ve giderek Ortadoğu’yu da etkisi altına alan hakikat yürüyüşü 7000 yıllık devletçi-hiyerarşik sisteme karşı bir umut ve bir alternatif haline gelmiştir. Özellikle devletçi-hiyerarşik sistemin en zirvesini de ifade eden kapitalist modernite sistemine karşı Demokartik Modernite sistemini yani ahlaki-politik toplum inşasını bir kurtuluş yolu olarak tüm insanlığa sunmuştur. Bunun somut ifadesi olarak da ulus-devlet sistemine karşı demokratik ulus projesi başta Kürtler olmak üzere tüm halklar ve demokrasi güçleri tarafından tek çare olarak görülmekte ve sahip çıkılmaktadır.
PKK SAKİNE CANSIZ OCAĞI’NDAN