PKK’NİN ENTERNASYONAL KARAKTERİ

 PKK, 1970’lerde Dünya Halklarının Devrimci Deneyimlerini Kürdistan’a Taşırmıştır.

 

Duran Kalkan

 Kuşkusuz diğer sorunları yanında her devrimin önemli bir sorunu da yerel, ulusal olanla genel, enternasyonal, yani uluslararası olanı teorik ve pratik düzeyde uygun bir dengeye kavuşturmaktır. Önemli rol oynamak kadar, başarılı olmak da böyle bir dengeyi doğru tutturmaya kesinlikle bağlıdır. Hiçbir muzaffer devrim kendisini dışından, çevresinden, bölgesel ve küresel düzeyde yaşanan mücadelelerden soyutlayarak, onlardan kopartarak dar, yerellik ve ulusallık içinde başarı kazanamaz. Bu tür yaklaşımlara dar-milliyetçi yaklaşım deniyor. Bunun tersi olarak kendi somutunu, yerel özelliklerini, ayırt edici yanlarını görmeden, bu temelde yaratıcı yaklaşım geliştirmeden ‘ben enternasyonalim ve uluslararası oluyorum’ diyerek sadece dışta, dünyanın değişik alanlarından olup bitenleri öğrenip tekrarlayan da elbette devrimci teori ve pratik geliştiremez. Genel devrimsel hareketlerde böyle ikiyönlü hatalı yaklaşıma sık sık rastlanmaktadır. Yerel ve ulusal kalan, dar-milliyetçi olarak değerlendirilirken, sadece dışarıda olanlarla hareket edenler de dogmatik, teorik kalan hareketler biçiminde değerlendirilmişlerdir. Bu gerçeklik ulusal, sınıfsal, cins çelişkileri gibi her türlü toplumsal çelişkiler temelinde gerçekleştirilen devrimsel mücadeleler açısından geçerlidir. Özellikle20. yüzyılın ulusal kurtuluş hareketlerinde dar-ulusalcı çizgi daha çok etkinlik göstermiştir. Bu açıdan ulusal özgürlük mücadelelerinin yerel ulusal darlığa düşmemeleri başarı kazanmaları açısından çok önemli ve dikkat edilecek bir husus olmuştur.

Genel özgürlük devrimleri için geçerli olan bu kural kuşkusuz Kürdistan Özgürlük Devrimi ve bu temelde PKK gelişimi açısından da geçerlidir. Kürdistan gibi parçalanmış, adı, kimliği yasaklanmış, katı bir inkâr ve imha sürecine alınmış bir ülke ve toplumun varlık ve özgürlük mücadelesi olarak PKK’nin de geliştirdiği mücadelede ulusal yanı ile uluslararası yanı oldukça doğru geliştirmesi zorunlu olmuştur. Kürdistan’daki diğer bütün ideolojik-politik eğilimlerden çok daha fazla PKK eğilimi, ulusal ile uluslararası arasında olan dengeyi en doğru ve etkili kuran bir hareket olmayı başarmıştır. Bu konuda Önder Apo’nun ulusal olan kadar, uluslararası olana da önem veren, değer biçen yaklaşımları, özgürlük ve demokrasi için üretilen her değere duyduğu derin saygı böyle bir teori ve pratiğin gelişmesinde belirleyici rol oynamıştır.

Bu çerçevede PKK Hareketinin enternasyonal karakteri üzerinde durmak, böyle bir yanının neden ve nasıl geliştiğini, günümüzde hangi boyutlara ulaştığını görmek oldukça önemli ve anlamlıdır. Hem PKK Hareketini doğru tanımak açısından hem de onun değişik bölgeler ve insanlık üzerindeki etkisini doğru anlamak ve mümkünse dünyanın değişik alanlarına PKK öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük Devriminin ortaya çıkardığı teorik ve pratik birikimini yayarak, yeni özgürlükçü ve demokratik gelişmelere yol açmak büyük önem ve anlam ifade etmektedir.

Bu noktada öncelikle PKK’de enternasyonalizmin neden ve nasıl var olduğunu daha somut bir biçimde tanımlamayla işe başlamak durumundayız. Evet, her devrimin ulusal olduğu kadar enternasyonalist olma zorunluluğu başarı kazanabilmek için vardır, ama Kürdistan gibi bir ülkede bunun daha farklı özellikleri söz konusudur. PKK’nin neden ve nasıl enternasyonalist olduğunu tanımlarken aslında iki neden ve bir sonuç üzerinde durmak bizce daha önemli ve öğretici olacaktır.

Birinci neden, PKK’nin ortaya çıktığı koşulların içerdiği temel özelliklerdir. 1970’lerin ortasının taşıdığı özellikler dünya genelinde bilinmektedir. Bu dönem sosyalizm ve ulusal kurtuluşçu hareketlerin küresel düzeyde en güçlü olduğu, dünyanın dört bir yanındaki tüm insanlığı etkilediği bir dönemdir. Aslında denebilir ki sosyalist ideolojinin de, ulusal kurtuluşçu çizginin de en son ulaştığı ülkelerden birisi Kürdistan olmuştur. Belki de sonuncusu bile denebilir. Böyle olması şaşırtıcı da değildir. Çünkü Kürdistan’a dayatılan imha ve inkâr sistemi gibi, yüzyıla yayılan soykırım rejimi gibi bir başka rejimin örneği dünyanın hiçbir yerinde bulunmamaktadır. Bu çerçevede kimliği yasaklanan, dünyadan tecrit edilen ve tüm küresel düzeydeki gelişmelerle bağlantısı kopartılarak, soykırım temelinde yok edilmek istenen bir siyasi-askeri sürecin varlığından söz ediyoruz. Bu nedenle de 20. yüzyılın ortalarında bütün insanlık sosyalist ve ulusal kurtuluşçu düşüncelerle donanır bu temelde örgütlenip eyleme geçerken, en geri toplumlar bile hızla bilinçlenip örgütlenerek büyük ulusal kurtuluş mücadeleleri verirken, Kürdistan’ın böyle bir sürecin uzun süre dışında tutulduğunu biliyoruz.

Ancak bu tecrit konumu 1970’lerin başlangıcından itibaren kırılıp aşılabiliyor. Bunun da birçok nedene dayalı geliştiği biliniyor. Bir tanesi ve en önemlilerinden birisi ABD öncülüğündeki kapitalist modernite sisteminin geliştirdiği yeni sömürgecilik sistemi oluyor. Aslında küresel sermayenin ve ona bağlı gelişen Türk tekelci sermayesinin daha fazla kâr elde edebilmek için Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürme talebi, soykırım rejiminin Kürdistan’a ve Kürt toplumuna dayattığı tecridin kırılmasında önemli bir rol oynuyor. Bununla birlikte küresel düzeyde gelişen devrimci hareketlerin giderek etkisini Kürdistan’a taşırmasının da rolünü görmeliyiz. 1968 Gençlik Devrim Hareketinin, buna dayalı olarak 1971 Türkiye Devrimci Gençlik Direnişinin derin etkileri kuşkusuz var. Bunlarla birlikte 1970’lerin ortalarında gelişen, dünyada zafer kazanan sosyalist hareketlerin Vietnam’da, Küba’da, Afrika’da muzaffer olan Ulusal Kurtuluş devrimlerinin yaygın etkisi var. Bunlar temelinde, Türkiye’de resmi ideoloji denen Kemalizm’in kırılarak çeşitli toplumsal kesimlerin kendi çıkarları doğrultusunda ideolojik-politik akımlar geliştirip, örgüt ve eyleme geçmeleri de Kürdistan’da ulusal özgürlük temelinde farklı akımların doğması ve mücadeleye yönelmesine yol açıyor. Bunun hem zemininin geliştiğini gösteriyor hem de söz konusu zemin üzerinde ortaya çıkan Kürdistan toplumsallığını etkiliyor.

İşte bu noktada PKK’nin de ortaya çıktığı, Kürdistan’da çeşitli ideolojik politik eğilimlerin, akımların orta sınıf temelinde doğup geliştiği bir dönem yaşanıyor. Tüm bu gelişmelerin yoğun bir etkisi Kürt aydınlaşması, kültürel soykırım temelinde gelişen Kürt aydın gençlik yapısı denen, ama aslında Türkleştirilmek, ulusal başkalaşıma uğratılmak üzere şekillendirilen toplumsal kesim üzerinde önemli bir etki düzeyi ortaya çıkıyor. Bu noktada önemli iki nedeni şöyle ifade edebiliriz. Birincisi, genelde böyle bir eğilim vardı. Yani küresel düzeyde sosyalist hareket, ulusal kurtuluş mücadeleleri çok etkindir, çok yaygındır. Dolayısıyla ulusal özgürlük ve demokrasi mücadelesi gibi bir yönelime düşüncede ve pratikte girenlerin bunun dışında kalması mümkün değildir. Kendi içinde çeşitli parçalılığı, ayrılığı içerse de PKK’nin ortaya çıktığı dönem itibariyle sosyalist düşünce ve pratik, yine ulusal kurtuluş devrimlerinin zafer kazanıcı yanlarını tüm halklar, ideolojik politik eğilimler üzerindeki etkisi başattır.

Dolayısıyla bütün yeni doğan hareketler bunlardan etkilenmek, bunları görmek durumundadır. Bunların dışında kalarak bir ideolojik-politik eğilim haline gelmek mümkün değildir. Bu temelde sadece PKK değil, Kürdistan ve Türkiye’de 1970’lerin başında ve ortasında doğup gelişen bütün ideolojik politik akımlar, bu çerçevede dünyanın dört bir yanında gelişen sosyalist ve ulusal kurtuluş hareketlerinin teori ve pratiğinden etkilenmişlerdir. Türkiye’deki sol-sosyalist hareket de etkilenmiştir. Özellikle Kürdistan’daki orta sınıfa dayalı yeni doğan ideolojik-politik gruplaşmalar da bundan etkilenmiştir.

Kısaca şunu ifade etmek istiyoruz. PKK’nin doğduğu dönemin koşulları ve özellikleri sosyalizm ve ulusal kurtuluş devrimleri açısından o kadar güçlü ve başattır ki sadece emekçi kesimlere dayalı ulusal ve sınıfsal hareketler değil, ortasınıf hareketleri de yani küçük burjuva kesimlere dayalı hareketler de, dahası egemen, feodal burjuva sınıfa dayalı hareketler de bu gelişmelerden etkisini şu veya bu biçimde taşımak, kendilerini onların bir parçası olarak tanımlamak durumunda kalmışlardır. Dönemin temel karakteri ve özelliği budur. Dolayısıyla böyle bir dönemde doğan bir hareket olarak PKK’nin de dünyanın değişik alanlarında, Avrupa’da, Doğu Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da gelişen sosyalist ve ulusal kurtuluş devrimlerinden etkilenmesi, onları incelemesi, onlarla maddi-manevi ilişki ve dayanışma içerisinde gelişme göstermesi çok doğaldır. Bunun dışında kalmak anormal olurdu, imkânsız olurdu. Dolayısıyla önemli bir nedenin 1970’lerin ortasında dünyada sosyalist ve ulusal kurtuluş hareketlerinin çok etkili, güçlü olması, ulusal kurtuluş devrimlerinin Afrika’da ve Doğu Asya’da büyük zaferler kazanmış bulunmasıdır.

Bu noktada etkilenme geneldir. Herkes bir etkilenme içinde olmuştur. Fakat PKK’nin dünyanın dört bir yanında yaşanan devrimci gelişmelerden etkilenme biçimiyle, reformist küçük burjuva milliyetçiliğinin ya da ilkel milliyetçi çizginin etkilenme durumları farklı olmuştur. Dünyanın dört bir yanındaki devrimci hareketlerden etkilenilmesi geneldir, ama buradan etkilenme biçimi ve çıkan sonuçlar farklı farklıdır. Örneğin ilkel milliyetçi çizgi tamamen kendisini ortama uydurmak, dünyada yaşanan devrimlerden dışlanmamak, sosyalist hareketlerden güç ve destek almak için pragmatik ve çıkarcı bir yaklaşımla kendisini sol sosyalist çizgide göstermeye çalışmıştır.

PKK teorik ve pratik düzeyde bütün bu hareketlerden yararlanmıştır. Hem Ekim Devrimi temelinde Sovyetler Birliğinde yaşanan gelişmelerden hem de Vietnam Ulusal Kurtuluş Devrimi öncülüğünde Doğu Asya’daki gelişmelerden, Mozambik, Gine gibi ülkelerin Ulusal Kurtuluş Devrimleri öncülüğünde gelişen Afrika Ulusal Kurtuluş Hareketlerinden, Küba Devrimi öncülüğündeki Latin Amerika Devrimci hareketlerinden, özellikle de 1968 Gençlik Devriminden herkesten daha fazla etkilenmiştir. Bunları teorik ve pratik olarak incelemiş kendisine miras olarak esas almıştır. Teorik-pratik gelişiminin temeli yapmıştır, ama bunlara mümkün olduğu kadar ezbere, dogmatik yaklaşmamaya çalışmıştır. Düşünce ve moral değer olarak onlardan çok şey almıştır.Onlara dayanarak özellikle Kürdistan gerçeğini, Kürt toplum gerçeğini, Kürdistan’a dayatılan soykırım gerçeğini anlamaya, çözümlemeye, bu çerçevede Kürdistan ve Kürt toplum gerçeğini yaratıcı bir çözümlemeye tabi tutmaya çalışmıştır. Bu konuda dıştan aldıklarıyla kendi gerçeğini anlama ve çözümleme çabası içerisinde olmuş, dünya halklarının ve ezilenlerinin kahramanca yürüttükleri mücadelelerin ortaya çıkardığı değerlere dayalı olarak Kürdistan ve Kürt toplumsal gerçekliğini aydınlatmaya, bu temelde bir özgürlük bilinci, teorisi, ideolojik-politik çizgisi ve bunlara dayalı özgürlük eylemi geliştirmeyi esas almıştır. Yani dıştan enternasyonalist olarak alış biçimi farklı olmuştur.

Bu çerçevede Kürdistan’da gelişen her hareket, dünyada neler olup bittiğini en azından bilmek, onlardan değişik biçimlerde de olsa bir şeyler almak durumundadır. İkinci neden ise, Kürdistan’ın tarihsel ve toplumsal gerçekliğidir. 19. yüzyılın başından itibaren Avrupa’da gelişen kapitalist modernite sisteminin baskısı altında kalan merkezi Osmanlı İmparatorluk yönetiminin Kürdistan’a daha çok vergi ve daha fazla asker için sürekli bir askeriharekât düzenlediğini, Kürdistan’daki Beylik otoritelerini kırarak onların elindeki ekonomik ve askeri gücü merkezi Osmanlı yönetiminin denetimine almak istediği biliniyor. Bu temelde de 19. ve 20. yüzyıllar boyunca Kürdistan’da sürekli dış saldırının, işgalin, baskının geliştiği ve buna karşı Kürdistan’ın değişik bölgelerinin direniş içerisinde olduğu, adına isyan denen kendini koruma direnişlerinin dönem dönem Kürdistan’ın tüm bölgelerinde yaşandığı bilinen bir gerçek oluyor. Bu durum,19. yüzyıl boyunca sürüyor ve 20. yüzyılınilk yarısına kadar da bu biçimiyle devam ediyor.Yüz elli yılı geçen bir süre boyunca böyle bir dış saldırı ve ona karşı bölgesel düzeyde direnişler yaşanıyor.

Bu çerçevede üzerinde durulması gereken birkaç husus var. Birincisi, söz konusu direnişler dardır, çok yereldir, aşiretsel ve bölgesel karakterdedir. Yani ulusal bilinçten yoksundur. Bu bakımdan da bir ulusal ruh, bilinç geliştirme ulusal çizgi haline gelme, dolayısıyla ulusal kurtuluş hareketine dönüşme özelliğine sahip değildir. İkincisi, bu direnişler sonuçta hep yenilmiş, ezilmişlerdir. En çok gelişenler bile sonunda işgalci, sömürgeci güçler tarafından kıstırılıp, ezilmekten kendilerini kurtaramamışlardır. Yakın dönem Kürdistan tarihi dıştan saldılar karşısında yerel, bölgesel düzeydeki direnmeler ve bu direnişlerin eziliş tarihi olmuştur. Böylece bin yıllara yayılan Kürt aşiretsel ve Beyliksel gelişmeler örgütlülüklerini kaybetmişlerdir. Kürt Beylikleri yenilip ezildikleri gibi Kürt aşiret toplumsallığı, Kürt kültürel ulusal gelişimi de söz konusu saldırı ve çatışma ortamında ezilip dağılmaktan, tahribatlar yaşamaktan kendini kurtaramamıştır.

Böyle bir yakın tarih zemin üzerinden ulusal bilinç, örgütlülük ve eylem geliştirmek, onun ulusal kurtuluş hareketini oluşturmak için elbette bir mirasa dayanmak zorunludur. Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketini örgütlemek için miras arandığında ders çıkaracak belli bir mücadele tarihi vardır. Her bölgede direniş olmuştur, ama hepsi ezilmiştir, yenilmiştir. Yenilginin, ezilmenin nedenlerini bulup ortaya çıkarmak için veri çoktur. Ama sadece yenilmeyi, ezilmeyi önlemek muzaffer bir ulusal kurtuluş hareketi geliştirmek için yetmemektedir. Bir de başarıyı getiren etkenleri, öğeleri görmek gerekiyor. Onları bilmek, öyle bir mirasa sahip olmak gerekiyor. Bütünlüklü bir ulusal kurtuluş hareketi geliştirebilmek için, zafer kazanan bir ulusal kurtuluş hareketi örgütleyebilmek için buna kesinlikle ihtiyaç vardır.

70’lerin ortasında PKK gibi bir hareket ortaya çıkmak isterken kuşkusuz başarıyı öngörüyor, başarılı olabilmesi için de kendisini başarıya taşıyacak bir tarihsel geçmişe, mirasa dayanması gerekiyor. Böyle bir miras arayışına girdiğinde yakın Kürdistan tarihi yenilgi ve ezilmeden öte bir şey sunmuyor. Ancak böyle bir tarih incelemesinde yenilmenin, ezilmenin nedenlerini bulabiliyorsun. Ama kazanmanın, başarmanın, zafer elde etmenin nedenlerini, gereklerini göremiyorsun. Böyle bir miras yoktur. Başarı mirasından yoksun olarak giren bir hareketin de başarı kazanması mümkün değildir. Yerelin, ulusal olanın tarihsel ve toplumsal düzeyde yenilgi ve ezilmeden öteye bir şey sunmadığı bir ortamda zafer kazanan bir ulusal kurtuluş hareketini teorik, ideolojik-politik, örgütsel ve eylemsel düzeyde geliştirebilmek için yeni dayanaklara, zaferi gösterecek miras dayanaklarına ihtiyaç vardır.

İşte kendisine zaferi esas alan bir hareket olarak doğan PKK, Kürdistan’ın yakın tarihinin içerdiği mirastaki söz konusu eksikliği, dünyanın dört bir yanında gelişen sosyalist ve ulusal kurtuluşçu hareketlerin kazandığı başarıları, zaferleri kendisine temel dayanak, miras yaparak gidermeyi esas almıştır. Bu bakımdan da ulusal düzeyi ele alıp değerlendirdiği kadar uluslararası düzeyi, dünyanın dört bir yanında gelişen sosyalist ve ulusal kurtuluş hareketlerini de esas almış, değerlendirmiş, incelemiş, onların derslerini çıkartarak o dersler temelinde kendisini yaratmayı ve yapılandırmayı öngörmüştür. Kürdistan somutunu çözümlediği ve onlardan çıkan derslere dayandığı kadar, dünyadaki sosyalist ve ulusal kurtuluşçu gelişmeleri de çözümleyip, oradan çıkan derslere de dayanmayı esas almıştır. Bu konuda özellikle başarı için, zafer için gerekli bütün bilinci, iradeyi, moral gücü, kendine güveni, iddiayı kesinlikle zafer kazanan ulusal kurtuluş ve sosyalist devrimlerden almıştır. Böyle bir mirasa dayanmaktan kaçınmamıştır. Bunlar Kürdistan’a özgü değil, Kürtlere ait değil diyerek diğer halkların geliştirdiği teori ve pratiği reddetmemiştir.

 

PKK, Başından Beri Halkların Kardeşliğini Esas Almıştır

 

Asya’da, Afrika’da, Amerika’da, Avrupa’da, tüm halkların, tüm ezilenlerin özgürlük ve demokrasi mücadelelerini kendi mücadelesi olarak görmüştür. Onları sanki Kürdistan’da gelişmiş mücadeleler gibi ele alıp, içerdiği derslerden yararlanmayı öngörmüştür. Eğer böyle yapamasaydı zaten zafer iddiasında olan bir hareket haline kesinlikle gelemezdi. Çünkü sadece Kürdistan zemini böyle bir düşünce, moral, değer ve pratiğin gelişmesine imkân vermiyordu. Kürdistan’da eksik olanı dünya halklarının mirasını kendisine esas alarak gidermek durumundaydı, bu da PKK’yi daha baştan ezilenlerin birliği, halkların birliği, kardeşliği anlayışına götürdü. Diğer halkları, Kürdistan halkının kardeşi olarak görmeye götürdü. Bütün dünya halklarının ve ezilenlerinin özgürlük ve demokrasi için yürüttükleri mücadelelere büyük değer biçmeye, saygıyla yaklaşmaya, onların ortaya çıkardığı değerleri kendisine temel almaya götürdü. Böylece PKK’yi dar milliyetçilikten uzaklaştırdı. Bu gerçeği çok iyi görüp anlamak gerekiyor. Doğuş döneminde PKK Kürdistan’dan az, dünyanın dört bir yanında halkların ve tüm ezilenlerin ortaya çıkardığı devrimci değerlerden çok daha fazla aldı. Kendi teorik, ideolojik, politik gelişimini kesinlikle buraya dayandırdı. Bundan uzak durmadı, kaçınmadı. PKK, enternasyonalist ruhu, bilinci, yaklaşımı, Kürt halkını dünya halklarıyla ve ezilenleriyle ortak, kardeş görme tutumu işte böyle gelişti.

Bu noktada da hem Kürt egemen sınıfının eğilimi olan ilkel milliyetçi çizgiden koptu, hem de Kürt orta sınıfının eğilimi olan reformist-küçük burjuva-milliyetçi çizgiden koptu. İlkel-milliyetçi çizgi kaba bir Kürtçülük geliştiriyordu. Reformist-küçük burjuva milliyetçiliği ise son derece dar, bencil, yereli öne çıkartan, Kürt’e ait olan her şeyi abartan, Kürt toplumundaki zayıflıkların hiç birisini eleştirmeyen bir yapıdaydı. Aslında zayıf ve geri olmasına rağmen diğer halklara karşı üstünlük tutumunu esas alan kof bir Kürt milliyetçiliğini savunan karakterdeydi. Onların hepsi dar milliyetçi çizgide kaldılar. Kürt’ün her şeyini doğru, olumlu, mükemmel gördüler ve diğer halkları hakir görmeye yöneldiler. Oysa diğer halklardan alınacak değerler çok fazlaydı. Kürt toplumunun ortaya çıkardığı tarihsel pratik ise yenilmişti, ezilmişti, başarılı olamamıştı, eleştiriye muhtaçtı.

Kürtlertoplumu, dünyada hiçbir toplumun kabul etmeyeceği bir inkâr ve imha sistemini, kültürel soykırım rejimini kabul eden duruma düşmüştü ya da düşürülmüştü. Doğrudan kendi isteğiyle böyle bir statüyü kabul etmemişti ama imha ve inkâr sistemi temelinde geliştirilen sömürgeci-soykırımcı saldırılar karşısında birlik olarak, bunun gerektirdiği bilinci, eylemi, örgütlülüğü geliştirerek onu yenilgiye uğratacak, ulusal özgürlüğü sağlayacak bir pratiğin de sahibi olamamıştı. Evet, saldırgan güç, yabancı egemenlik, dış saldırı, sömürgeci-soykırımcı sistem faşistti, vahşiydi, katliamcıydı, insanlık suçu işliyordu, ama en azından onun karşısındaki Kürt duruşu da kendi içinde parçalıydı, bilinçsizdi, örgütsüzdü, taktiksizdi, zayıftı. Bu zayıflığı nedeniyle yenilmişti. İşte bu gerçekliğin görülüp kabul edilmesi, buna göre bir eleştirel yaklaşımın gösterilmesi, mevcut durumun değerlendirilmesi yapılarak somut durumun kabul edilip hata ve eksikliklerinin bulunup giderilmesi gerekirdi.

İşte Önder Apo böyle bir yaklaşımı esas aldı. Kürdistan’a da, dünya gerçekliğine de bu temelde yaklaşım gösterdi. Diğer reformist-küçük burjuva-milliyetçi akımlar ise kof bir Kürt övgüsüyle yetindiler. Dar, yerel, ulusal olanı esas aldılar. Kürt milliyetçiliğini bu temelde geliştirmeye çalıştılar. Diğer önemli bir neden de buydu. Kürdistan’ın yakın tarihinde yaşananları, ulusal kurtuluş hareketi için zafer mirası oluşturmadaki zayıflığını, dışardan dünya halklarının ve ezilenlerinin özgürlük ve demokrasi mücadelesini başarılı derslerinden tamamlamak gerekliydi. Başka türlü zafer çizgisinde bir ulusal kurtuluş hareketi Kürdistan’da doğamazdı. PKK dar milliyetçiliği kırarak, enternasyonalist bir yaklaşımla tüm dünya ezilenlerinin ve halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelelerini kendi mücadelesi olarak görme, onların derslerini kendisi için temel ders olarak çıkartma yaklaşımını gösterdi. PKK enternasyonalizmi işte böyle gelişti.

Bu yaklaşım PKK’nin örgütlenme ve eylem çizgisinde ortaya çıktı. Örneğin reformist-küçük burjuva-milliyetçi akımlar Kürt toplumuyla sınırlı kaldılar. Kürt milliyetçiliğini esas aldıkları için sadece Kürtlerden oluşmuş bir grup ya da örgüt konumunda kaldılar. Oysa PKK daha baştan itibaren Kürt aydın gençliğini esas almakla birlikte kendi içerisinde Türkiyeli devrimcileri, giderek dünyanın başka alanlarından gelen devrimcileri rahatlıkla kabul etti. PKK’nin teorik anlayışı, ideolojik-politik çizgisi, örgüt yapısı buna açıktı. Dar bir Kürt övgüsüne, Kürt milliyetçiliğine dayanmıyordu. Tersine ezilenlerin ulusal ve sosyal kurtuluşunu, özgürlüğünü esas alıyordu. Dolayısıyla özgürlük ve demokrasi değerlerinde birleşen, böyle bir zihniyet temelinde örgütlenme ve mücadeleye yönelen herkes PKK ortamında yer bulma, katılma, mücadele etme imkânı ve fırsatı bulabiliyordu. PKK’nin düşünsel ve pratik ortamı buna açıktı. PKK ortamında hangi ulusal kimlikten olunursa olunsun katılıp devrimcilik yapmak için imkân ve fırsat bulmak mümkündü. Bu temelde Önder Apo daha ideolojik grup olmaya karar verdiği süreçte, bir ideolojik-politik çizgi haline kendisini getirirken Haki Karer ve Kemal Pir arkadaşlığıyla birlikte yürüdü. Onlarla birlikte ortak devrimci düşünce oluşturmaktan, ideolojik-politik çizgi geliştirmek için çalışma yürütmekten uzak kalmadı. Böyle bir ilişki içerisinde çalışarak Kürdistan’ın özgürlüğünü öngören ideolojik-politik çizgiyi geliştirdi. Daha Ankara’da ideolojik grup döneminde Kürt olmayan devrimcilere kendi bünyesinde yer verdi, Kürdistan’a dönüş ve partileşme sürecinde ise PKK ortamı tümüyle bu tür farklı uluslardan devrimcilerin katılıp mücadele ettiği bir zemin oldu.

 

PKK, 1970’lerde Dünya Halklarının Devrimci Deneyimlerini Kürdistan’a Taşırmıştır

 

Böyle bir yapı da olmasında PKK’nin teorik gelişiminin, ideolojik-politik çizgisinin buna açık olmasının payı var. Bu da 1970’lerin ortasında dünya halklarının devrimci deneyimlerini Kürdistan’a taşıyan bir hareket olmasından kaynaklanıyor. PKK gerçekten de Vietnam Devrimini, Küba Devrimini, Afrika Devrimlerini, Ekim-Rus Devrimini, Avrupa’daki 68 Devrimini, kendi devrimi gibi gördü. Sanki Kürdistan’da gelişmiş bir devrimci pratikmiş gibi esas aldı ve onları kendi pratiği olarak değerlendirdi. Onların derslerini çıkartarak, o zengin devrimci deneyimlerin derslerini alarak Kürdistan’ı tahlil etmeye, Kürdistan’da özgürlük düşüncesini ve eylemini geliştirmeye çalıştı. Onların Kürdistan’daki kolu, uzantısı oldu. Aslında uluslararası olanı alıp ulusala taşıdı. Kuruluş dönemindeki PKK’nin enternasyonalizmi böyleydi. Yani uluslararası devrimci teoriyi ve pratik deneyimlere dayanarak Kürdistan devrimci hareketini teorik, ideolojik, politik, örgütsel ve eylemsel çizgide oluşturdu ve geliştirdi. Böyle olduğu içindir ki bugün Kürdistan’daki gelişmeler dünya halkları tarafından, ezilenler tarafından bu kadar ilgiyle izleniyor.

DAİŞ faşizmine karşı, AKP-MHP faşizmine karşı yürütülen mücadele dünyanın dört bir yanında gençlik tarafından, kadınlar tarafından, tüm ezilenler tarafından dikkatle izleniyor, benimseniyor. Başlangıçta, doğuş döneminde dünya halklarının devrimci pratiklerinin derslerini nasıl PKK almışsa, şimdi PKK’nin devrimci pratiğinin derslerini dünyanın dört bir yanındaki halklar, ezilenler, kadınlar ve gençler alıyorlar. PKK mücadelesini kendi mücadeleleriymiş gibi görüyorlar. Çünkü 1970’lerin ortasında da PKK bütün dünya halklarının mücadelesini kendi mücadelesiymiş gibi görerek doğdu. Onları kopmaz bir parçası gibi gördü. Kardeşleşmeyi, enternasyonalist birliği ve dayanışmayı bu temelde oluşturdu. Onun için şimdi bütün halklar, ezilenler PKK deneyimini sanki kendi pratikleriymiş, kendi deneyimleriymiş gibi görüyorlar ve esas alıyorlar. PKK ortamına geliyorlar mücadele ediyorlar.

Böyle bir durumun gelişmesinde birinci durak olarak 1970’lerin ortasında sosyalist ve ulusal kurtuluş hareketlerinin bütün insanlığı etkileyen güçte olması ve diğer yandan Kürdistan’ın yakın tarihinde zafer kazanan bir direniş pratiğinin bulunmamasıdır. Bu nedenle dünya halklarının zafer kazanan deneyimlerinin derslerine ihtiyaç duyulması, PKK’nin de enternasyonalizminin ruhta, duyguda, teoride, ideolojik-politik çizgide oluşmasına, gelişmesine, şekillenmesine yol açtı. Önderliksel doğuş böyle oldu. PKK’nin ideolojik grupla partileşmesi bu esas üzerinde gelişti. Bu gelişmeyi özellikle Haki Karer ve Kemal Pir gibi Karadenizli devrimcilerin en önde Önder Apo’ya yardımcılık düzeyinde katılmaları, Kürdistan’da ulusal varlık ve özgürlük değerleri için kimsenin fazla mücadele edemez konumda olduğu bir ortamda özgürlük mücadelesinin öncü militanları olarak yer tutmaları da çok önemli bir rol oynadı. Öyle ki Önder ApoHaki Karer için “benim gizli ruhum gibiydi” dedi. Halklar arasındaki kardeşçe birliği işte bu esas üzerinde kurdu.

Kemal Pir gittiği her yerde Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin doğal önderi, eylemcisi olarak yer tuttu, rol oynadı, kabul ve değer gördü. Bu anlamda daha 70’lerin ilk yarısında PKK’nin zihniyet ve ideolojik-politik çizgi olarak gelişimi nasıl ki dünya halklarının ve ezilenlerinin devrimci değerleri üzerinde olduysa, Önder Apo böyle bir çizgiyi esas aldıysa, 70’li yılların ilk yarısında Haki Karer ve Kemal Pir gibi devrimcilerin PKK gruplaşması içerisinde öncü düzeyde yer alıp Kürdistan’ın dört bir yanında mücadele yürütmeleri de PKK’nin enternasyonal karakterini örgüt ve eylem alanında güçlendirdi, geliştirdi. Önder Apo’nun ortaya çıkardığı halkların kardeşliği ve birliği, ruhu, duygusu, teori ve ideolojik-politik çizgisi Haki Karer ve Kemal Pir’in PKK hareketine katılımında örgüte ve eyleme dönüştü, ete ve kemiğe büründü. PKK’nin düşüncesine uygun bir örgüt ve eylem yapısının oluşmasını sağladı. Böylece PKK, Kürdistan’daki diğer çizgilerden hem egemen sınıfa hem de orta sınıfa dayalı oluşan milliyetçi çizgilerden ayrı oldu. Onlardan koptu. Ayrı enternasyonalist bir özgürlük ve demokrasi çizgisi, bağımsızlık çizgisi olarak gelişme gösterdi. Kürt egemen sınıfının ilkel milliyetçi çizgisinden de, Kürt küçük burjuvazisinin reformist, teslimiyetçi, milliyetçi çizgisinden de ayrı bağımsızlığı ve özgürlüğü esas alan demokratik bir çizgide gelişme göstermesini sağladı.

 

PKK Kendisini Dünya Devriminin Bir Parçası olarak Gördü

 

PKK öncülüğündeki Kürdistan Ulusal Kurtuluş Hareketi ve devrimi dünya halklarının ve ezilenlerinin özgürlük ve demokrasi devriminin Kürdistan kolu olarak gelişti. PKK hep kendisini dünya devriminin bir parçası olarak gördü. Dünya halklarının özgürlük ve demokrasi devrimlerine karşı kendisini hep sorumlu hissetti. Kürdistan Özgürlük Devrimini geliştirerek dünya halklarının ve ezilenlerinin özgürlük ve demokrasi devrimlerine, sosyalist devrimlerine katkı sunmayı kendisine temel bir görev olarak bildi. Böylece yepyeni bir hareket, ulusal değerleri esas aldığı kadar enternasyonalist de olan, dünya halklarının ve ezilenlerinin devrimci değerlerini de esas ve temel alan bir özgürlük hareketi Kürdistan’da şekillendi.

Dikkatle incelenirse PKK’nin hem düşünsel hem de pratik duruşu diğer Kürt grup ve örgütlerinden bu yapısıyla temelde farklılık arz eder. Bundan dolayı hem egemen sınıf hem de ortasınıf milliyetçiliği PKK’yi neredeyse Kürt hareketi olarak bile görmemektedir. Enternasyonalist karakteri nedeniyle daha çok dış değerlerle gelişen hareket biçiminde değerlendirmektedir. Bu durum Kürdistan’da iki çizgi ayrışmasını çok belirgin bir biçimde ortaya çıkarmıştır. Bir,egemen sınıfın ve küçük burjuvazinin temsil ettiği dar Kürt milliyetçiliği, dünya halkları ve ezilenlerde kopuk, onları hakir gören, daha çok da egemen sınıf hareketlerine, iktidarcı, devletçi sisteme, kapitalist moderniteye dayalı olarak gelişen çizgidir. İkincisi ise PKK’nin temsil ettiği bağımsızlık ve demokrasi çizgisi, halk özgürlük eğilimidir. Bu çizgi ise kesinlikle her türü milliyetçiliğe karşı, ırkçı-şoven-egemen ulus milliyetçiliğine karşı olduğu kadar, dar-yerel Kürt milliyetçiliğine de karşıdır. Bu çizgi Kürdistan’ın varlığını ve özgürlüğünü iktidarcı ve devletçi sistemin dışında, kapitalist modernitenin dışında, dünya halklarının ve ezilenlerinin demokratik ve sosyalist hareketinin içinde, onun bir parçası olarak görüyor, bu çerçevede Kürdistan’da iki çizgi mücadelesi çok yoğun ve etkili bir biçimde yaşanıyor.

Önder Apo buradan yola çıkarak, “İki Kürt var” dedi. “Bir, PKK’nin temsil ettiği özgür Kürt. İkincisi ise milliyetçiliğin temsil ettiği fosilleşmiş Kürt. Bu iki Kürdü bir arada tutamazsın. Bu iki Kürt birbirine benzemez” diye tanım getirdi. Nitekim bunu son kırk yıllık devrimci pratik sürecinde net bir biçimde gördük. Devrimci pratiğin her ortamında bu iki Kürt duruşu birbirinden ayrıştı, farklılığını net ortaya koydu. Birbiriyle çelişti ve çatıştı. En son DAİŞ faşizmi karşısındaki direniş içerisinde gördük. Fosilleşmiş milliyetçi Kürtlük DAİŞ saldırıları karşısında korkup kaçarken, hiçbir varlık gösteremezken, halk özgürlük eğiliminin şekillendirdiği fedai özgür Kürt DAİŞ faşizmine karşı direnen, DAİŞ faşizmini dünyada yenilgiye uğratan, saldırganlığını durdurarak faşizmin iradesini kıran bir kuvvet olarak ortaya çıktı. Bu iki Kürt’ün farklılığı DAİŞ saldırıları karşısında mücadelede daha çok görüldü ve netleşti.

 

Paris Katliamının Uluslararası Alandaki Rolü

 

Bu çerçevede PKK’de enternasyonalist karakterin gelişmesi çerçevesinde tarihsel olarak bazı önemli duraklardan söz etmek lazım. Bunlardan bir tanesi 9 Ocak 2013 tarihinde gerçekleşen Paris Katliamının etkileridir. Paris’te Sara, Rojbîn ve Ronahî yoldaşların, üç Kürt kadın devrimcinin Türk MİT’i ve Fransız-Avrupa istihbaratının ittifakı temelinde katledilmesi olayıdır. Bunu, birçok çevre Rosa Luxemburg’un ve Karl Liebknecht’in katledilmesi gibi değerlendirdi. Paris’in göbeğinde, Kürdistan’da her türlü faşist-soykırımcı rejime karşı direnen, Kürt halkının en çok ezilen Kürt kadınlarının temsilcileri olarak Avrupa’da devrimcilik yapan üç kadına böyle planlı ve örgütlü saldırının yürütülmesi, vahşi bir katliamın düzenlenmesi başta Avrupa toplumları olmak üzere Asya’da, Amerika’da, Afrika’da birçok toplumsal kesimi, tüm ezilenleri ve özellikle de tüm kadınları ve kadın örgütlerini derinden etkiledi.

PKK gibi bir hareketin bu katliama karşı durması, katledilen devrimcilere sahip çıkarak onların anılarına mücadeleyi geliştirme çabası, katliamın hesabını sormak üzere davanın peşini bırakmaması bu durumu kuşkusuz daha fazla etkiledi. Sara, Rojbîn ve Ronahî yoldaşların anısına sahip çıkma,intikamlarını alma, katliamın hesabını sorma mücadelesi başta dünya kadınları olmak üzere tüm ezilenleri derinden etkiledi. Dört parça Kürdistan’da Kürt kadınlarını ve halkını daha çok mücadeleye çektiği gibi, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin ve Kadın Özgürlük Mücadelesinin uluslararası ilişkilerinin gelişmesi, enternasyonalizminin güç kazanması, Kürdistan’daki devrimci değerlerin hem teorik ve hem de pratik bakımdan dünyanın dört bir yanına yayılması ve tüm ezilenlerin elinde birer özgürlük ışığı haline gelmesine yol açtı.

Katliamın vahşeti ve katliama karşı mücadele tüm insanlığı, ezilenleri, özellikle de kadın ve gençleri derinden etkiledi. Bu etkileme ve bu etki üzerinde yürütülen çalışmalar da baştan itibaren dünya halklarının devrimci değerlerini alarak, onların derslerini çıkartarak Kürdistan’da devrimci teori ve pratik geliştirmeye çalışan PKK Hareketini, Kürdistan’da ortaya çıkardığı devrimci değerleri dünyanın dört bir yanına yayan, tüm ezilenler için özgürlük ışığı ve değeri haline getiren yeni bir gelişme sürecinin başlatılmasına yol açtı. Özellikle Önder Apo’nun uluslararası komploya karşı İmralı işkencehanesinde geliştirdiği üçüncü önderliksel doğuş ve paradigma değişimi temelinde tüm ezilenlere özgürlük ve kurtuluş ışığını gösteren yeni felsefesi, teorisi, ideolojik-politik çizgisi, stratejik ve taktik mücadele anlayışıyla da birleşince söz konusu pratik çabalar Kürdistan Devriminin küresel düzeyde yayılması, tüm ezilenler tarafından tanınır ve derslerinin esas alınır hale gelmesine yol açtı. Böyle bir yayılmada kuşkusuz Önder Apo’nun geliştirdiği tüm ezilenlere özgürlük ve kurtuluş yolunu gösteren felsefe ve teoriydi. İkincisi, bu temelde Kürdistan’da gelişen onbinlerce şehidin kanıyla sulanan devrimci mücadele pratiğiydi.

 

DAİŞ’e Karşı Direnişin Enternasyonal Boyutu

 

Bunlara dayalı olarak dış alanda yürütülen diplomatik çalışmalar, tanıtıcı çabalar da önemli rol oynadı. Böyle bir tanıtıcı çabada Paris Katliamının önemli bir etkisi oldu. 2013-2014 yıllarında Kürdistan Devriminin uluslararasılaşmasında önemli rolü, Paris katliamının etkisi ve bu temelde yürütülen devrimci çalışmalar oynadı. Ardından bunu daha da güçlendiren, pekiştiren yeni bir durak ya da yeni bir hamle DAİŞ faşizmine karşı Şengal’de, Kobanê’de, tüm Rojava ve Başurê Kürdistan’da yürütülen direnişler oldu. DAİŞ faşizmine karşı direniş de PKK gerçeğinin ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin, bu temelde Kürt halk varlığının tüm dünyaya taşırılmasında ve tanıtılmasında en büyük rolü oynadı. En çok yaygınlaşma DAİŞ faşizmine karşı mücadelede gelişti. Çünkü her ne kadar DAİŞ Ortadoğu’da yaratılan bir faşist saldırı hareketi olsa da aynı zamanda bir yandan Avrupa’da, Amerika’da, dünyanın dört bir yanında eylem yapan, toplumsal yaşama zarar veren bir karaktere sahipti, diğer yandan ise Ortadoğu’da geliştirdiği saldırılarıyla aslında herkesin çıkarlarına zarar veren bir rolün sahibiydi. Dolayısıyla DAİŞ faşizmi bir bölgesel faşist saldırıydı. Kuşkusuz en büyük tehdidi bölge halkları içindi. Belirttiğimiz çerçevede bu tehdidin küresel boyutu da vardı. Küresel düzeyde tüm insanları, toplumları, ezilenleri etkileme, zarar verme karakteri de vardı.

Bu bakımdan 2014 yılı ortasında ve Ortadoğu’nun merkezinde 3. Dünya Savaşı içerisinde dünya halklarının başına yeni bir faşist bela olarak salındı. Nasıl ki 20. yüzyılın ortasında Almanya’da Hitlercilik insanlığın başında bir bela olduysa, yine 20. yüzyılın ilk çeyreğinde savaşçı ve soykırımcı temelde gelişen ırkçı-şoven Türk milliyetçiliği bir faşist bela olarak ortaya çıktıysa, 2014 yılının ortasında da Ortadoğu bölgesinde, ama tüm insanlığın başına bela olarak DAİŞ faşizminin ortaya çıkartılması ve saldırtılması gerçekleşti. Tüm insanlığa, özgürlük değerlerine zarar veren bir yıkıcılıktı, katliamcılıktı, gericilikti, saldırganlıktı, öyle ki böyle bir faşist bela karşısında hiçbir güç varlık gösteremedi, karşı duramadı. Buna karşı durabilen, bu saldırganlığı durdurabilen, daha sonra da yıkıma ve yenilgiye götüren tek kuvvet PKK hareketi oldu. PKK’nin örgütlediği özgürlük gerillası bu direnişi gösterebildi.

Önder Apo’nun özgürlük felsefesi ve düşüncesiyle donanan fedai militan çizgi DAİŞ faşizmini durdurmayı ve yenilgiye uğratmayı başardı. Bu, 2014 Ağustos’unda Şengal’de oldu, Êzîdî Kürtlüğe karşı geliştirilen soykırımı Önder Apo’nun felsefesiyle donanan Kürdistan Özgürlük Gerillası önledi. Êzîdî Kürtlüğü soykırımdan kurtardı. 2014-2015 kışında DAİŞ faşizmine karşı büyük Kobanê Direnişini geliştirmeyi ve zafere taşıyarak DAİŞ faşizminin köklü bir yenilgi alıp gerileme ve yıkım sürecine girmesini sağladı. Bu temelde gelişen ve DAİŞ’i halkların başında faşist bir bela olmaktan çıkartmayı hedefleyen mücadele bugün devam ediyor. DAİŞ faşizmi karşısında insanlığı savunan, koruyan tek temel özgürlük değeri olarak Kürdistan özgürlük gerillası rol oynadı, mücadele yürüttü. HPG ve YJA-Star gerillaları, YPG-YPJ güçleri, YBŞ-YJŞ güçleri DAİŞ faşizmini günlük olarak darbeleyen ve yenilgiye götüren bir mücadelenin sahibi oldular. Böyle bir direnişin dünya üzerinde büyük etki yaptığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu, günlük olarak herkesin gördüğü, anladığı bir gerçeklik oldu. Böyle bir direnme gücü ve onun başarısı özgür Kürt gerçeğinin özgür insanlık için, dünya halkları için, tüm ezilenlerin kurtuluş mücadeleleri için nasıl büyük bir değer olduğu, öncü mücadele eden kuvvet olduğu açığa çıktı. Bu da şunu gösterdi: Böyle bir direnişi kesinlikle PKK’nin baştan itibaren şekillenen enternasyonalist yapısı gerçekleştirdi. Özgürlükçü fedai-militan çizgi böyle bir enternasyonal ruhun ve bilincin şekillenmesiyle oluştu. Bu temelde gelişen direniş ve onun başarısı özgür insanlığı günümüz faşist belasından koruyan, savunan bir mücadeleyi Kürdistan özgürlük güçlerinin yaratması, Kürdistan Özgürlük Hareketini, PKK’yi, Kürdistan Özgürlük Devrimi’ni tüm dünyaya tanıttı.

Şimdi dünyanın dört bir tarafında herkes Kürt gerçeğini anlamaya çalışıyor. Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin derslerini anlama ve özümsemek için çaba gösteriyor. Kürdistan özgürlük gerillasının DAİŞ faşizmi karşısında kazandığı zaferlerin oluşturduğu moral değerlerle coşku ve heyecan kazanıyor. Kendisini geleceğe güvenli ve cesaretle bakabileceği bir noktada görüyor. Bu da PKK devrimciliğinin Kürdistan’da yarattığı devrimci değerlerin küresel düzeye yayılmasını, uluslararası boyut kazanmasını, tüm ezilenlere yol gösteren, onlara büyük güç, moral, cesaret veren bilinç ve tarz aşılayan bir konumda olmasını sağlıyor.

70’lerin ortasında dünyanın dört bir yanında tüm ezilen halkların geliştirdiği özgürlük mücadelelerin devrimci değerleri nasıl Kürt genciğine ve aydınlarına büyük moral, güç, cesaret, irade ve bilinç verdiyse şimdi Kürdistan’da DAİŞ-AKP-MHP faşizmine karşı Kürt gençliğinin ve kadınlarının geliştirdiği büyük özgürlük mücadelesinin ortaya çıkardığı devrimci değerlerle dünyanın dört bir yanında başta kadınlar, gençler ve emekçiler olmak üzere özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten tüm güçlere moral, değer, cesaret, bilinç ve irade kazandırıyor. Dünya halklarından aldığını PKK ve Kürt halkı, bu biçimde dünya halklarına geri veriyor. Dünya halklarından aldıkları karşısındaki sorumluluğunu dünya halklarının özgürlük devrimine katkı yapma görevini bu biçimde yerine getiriyor.

 

Rojava Devriminin Enternasyonalist Karakteri

 

Bu durum dünyada büyük bir etki, coşku, heyecan yarattığı gibi gençleri, kadınları, devrimci militanları ve örgütleri daha fazla Kürdistan’a da çekiyor. Önemli bir çekim merkezi olma durumu var. Özellikle DAİŞ faşizmine karşı kendini savunan, ayakta tutan ve demokratik Suriye’nin temel bir dayanağı olarak rol oynayan Rojava Devrimi böyle bir çekim merkezi olma özelliğini daha çok sürdürüyor. Bugün Amerika’dan Avrupa’ya, Afrika’dan Asya’ya kadar tüm kıtalardan çok sayıda ulusa mensup kadınlar ve gençler Rojava’ya akmış bulunuyor. Rojava Özgürlük Güçlerine, YPG ve YPJ saflarına katılarak DAİŞ faşizmine karşı savaşta yer alıyor. Bu temelde savaşan enternasyonalist birlikler var. Kürdistan Özgürlük Devrimi’nin başarısının temel değerleri oldukları gibi, kendilerini Kürdistan’dan gelişen Dünya Özgürlük Devriminin militanı haline de getirdiler. Hala savaşan çok sayıda enternasyonalist militan var ve bu sayı azalmıyor. Gittikçe de artıyor.

DAİŞ faşizminden insanlığı kurtarmak için mücadele ettikleri gibi, Kürdistan Devriminin derslerini özümseyerek bu dersleri dünyanın dört bir yanına yayma görev ve sorumluluğunu da bu enternasyonalist militanlar taşıyorlar, üstleniyorlar, bu temelde pratik yapıyor, rol oynuyorlar.

Rojava Devriminin enternasyonalist karakteri bu temelde daha fazla gelişiyor ve rol oynuyor. Kuşkusuz bu karakteri ortaya çıkartan, böyle bir enternasyonalist çekim merkezi olmasını sağlatan iki boyut var. Kesinlikle tek boyutlu değildir. Birinci boyut DAİŞ faşizmine karşı direniş boyutudur. Bunun bölge halkları ve özgür insanlık için taşıdığı anlamdır. Ortadoğu halklarının, demokratik değerlerin ve özgür insan değerlerinin savunulmasını ifade ediyor. Faşizme karşı özgürlük devriminin geliştirip dünyaya yayılmasını ifade ediyor. Dolayısıyla bu büyük bir çekicilik olarak ortaya çıkıyor. Bir boyutunun bu olduğu tartışmasızdır. Fakat bununla birlikte ikinci boyut da Rojava Devriminin taşıdığı ideolojik-politik çizgi ve örgütleyip geliştirdiği, inşa ettiği yeni toplumsal yapıdır. Buna “Demokratik Ulus Yapısı” diyoruz. Böyle bir ulus inşası demokratik konfederalizm ya da demokratik özerklik çizgisinde oluyor. Önder Apo “Demokratik konfederalizm, sosyalizme giden en etkili yoldur” dedi. Evet, Kürt sorununun, dünyanın en ağır ve karmaşık sorununun çözüm arayışı içerisinde ortaya çıktı, Kürt sorununun çözümü için bir model, bir çizgi olarak tanımlanıp ortaya kondu. Yine Önder Apo, Kürt sorunu gibi en ağır ve karmaşık toplumsal sorun için çözüm içeren bu modelin “bütün toplumsal sorunların çözüm modeli olabileceğini” belirtti. Kadın özgürlük sorununun, bütün dinsel ve ulusal özgürlük sorunlarının, yine sınıfsal düzeyde sömürüye karşı demokratik mücadele sorunlarının çözüm yöntemi olabileceğini net bir biçimde ortaya koydu. Çünkü bu model özgür bireye dayanıyor.

Özgür birey, demokratik topluluklar içerisinde yer alıyor. Bireysel özgürlük, demokratik topluma, demokratik komünalizme dayanıyor. Demokratik toplulukların içinde var oluyor. Demokratik komünle birlikte gerçekleşiyor. Dolayısıyla özgür birey ve demokratik komüne dayalı demokratik toplum örgütlenmesini ifade ediyor. Her kimliğin kendi özgün örgütlülüğünü geliştirerek konfederal birliğe özgürce katılımını içeren bir demokrasiyi temsil ediyor. Bu yapısıyla her çelişkiyi çözmede, her sorunu çözüme götürmede rol oynayacak bir çözüm modeli, sistemi olarak ortaya çıkıyor. İşte bu yeni özgür birey ve demokratik komüne dayalı toplum inşası insanlar açısından, toplumlar açısından önemli bir çekim merkezi olma özelliği taşıyor. Yeni bir özgür birey ve özgür toplum yaşamını ifade ediyor. Özgür birey ve demokratik toplum gerçeğini yaratıyor. Her türlü bireyci, çıkarcı, sömürücü, baskıcı, hegemonik, iktidarcı ve devletçi egemenliğe ve toplumsal yaşama alternatif olarak özgür birey ve demokratik komüne dayalı yeni alternatif bir demokratik ulusun, demokratik toplumun şekillenmesini içeriyor. Bu da önemli bir çekim merkezidir. Herkes tarafından ilgiyle izleniyor.

Reel Sosyalizm pratiğinden sonra aslında demokratik sosyalist toplum haline gelmede en önemli deneyim olma özelliği taşıyor. Bunun da önemli bir çekiciliğinin olduğunu, yeni bir model olduğunu ifade etmemiz gereklidir. En az DAİŞ faşizmine karşı direniş kadar Rojava Kürdistan’da demokratik ulus çizgisinde geliştirilen demokratik toplum inşası çalışmaları da bir çekim merkezi olma, tüm insanlığın, devrimci güçlerin dikkatini çekme özelliğini taşıyor. Rojava’daki gerçekliği görme, gelişmeleri inceleme, anlama, Rojava Özgürlük Devriminin derslerini özümseyerek başka alanlara taşıma yönünde önemli bir çaba ortaya çıkıyor. Bu anlamda hem DAİŞ faşizmine karşı direnişin hem de Rojava’daki yeni toplumsal inşanın Kürdistan Özgürlük Devrimini dünyaya tanıtma ve taşıtma karakteri vardır. Bu da Kürdistan Devriminin enternasyonalist karakterini ifade ediyor.

Bu noktada sonuç olarak şunu değerlendirebiliriz. Bütün bu çabalar yeterli mi? Bu konuda başka neler yapılmalı? Kuşkusuz ortaya çıkan gelişmeleri ve bunun için harcanan çabayı küçümsememek ve görmezden gelmemek lazım. Çünkü ortada büyük bir gelişme var, çiddi bir çaba var. Bu, milyonlarca insanın emeğiyle oluyor, yüzlerce ve hatta binlerce insanın kan ve can vermesi temelinde gerçekleşiyor. Bu temelde Kürdistan’da yaşanan büyük gelişmeler var. Bu gelişmelerin gittikçe artan oranda dünyanın dört bir yanına yayılması, dünya halkları tarafından öğrenilmesi, özellikle de kadınlar ve gençler tarafından bu temelde bir bilinçlenme ve örgütlenmenin yaşanması ve birçok alanda benzer eylemlerin daha yaygın gelişmesi gerçeği var. Kürt halk varlığı, Kürdistan’a dayatılan soykırım gerçeği, buna karşı yürütülen özgürlük mücadelesinin pratik sonuçları, bu mücadeleyi yürüten Önderlik gerçeği olarak Önder Apo gerçeği, böyle bir mücadeleye öncülük eden parti olarak Parti gerçeği şimdi her zamankinden fazla ve doğruya yakın olarak dünyanın dört bir yanında daha fazla tanınıyor, yayılıyor. Daha çok kendisini bu biçimde küreselleştirmiş oluyor.

Bu öyle bir noktaya gitti ki 1 Kasım 2014 tarihinde “Dünya Kobanê Günü” olarak tanımlanan ve ortak mücadele yürütülen bir düzeye ulaştı. Bu sadece bir tanımlama olarak kalmadı. 1 Kasım 2014’te DAİŞ faşizmini protesto etmek, Kobanê direnişçileriyle dayanışmada bulunmak üzere dünyanın dört bir yanında yüzlerce destek eylemleri gelişti. Bu çok önemli bir düzeydi. Artık Kürdistan Özgürlük Devrimi bütün dünyada tanınır hale geldi, dolayısıyla çok değişik ideolojik-politik gruplar, partiler, örgütler Kürdistan Devriminin derslerini özümsemek üzere bir arayış ve çaba içerisinde bulunuyor.

Kürt halkı ve Kürdistan Devrimi açısından olduğu kadar bütün dünya halklarının özgürlük ve demokrasi mücadelesi açısından, özgür insanlık yürüyüşü açısından da bu gelişmeler önemli bir değer olma özelliği taşıyor.

Dikkat edilirse enternasyonalist karakterstatik bir durum değildir; dinamiktir, canlıdır, değişkendir, akışkandır, yaşamla ilgilidir, çalışmayla ilişkilidir. Baştan beri Önderlik ve Parti gerçeğimiz bu karaktere böyle yaklaşmıştır. Bugün ise bu karakterin küresel düzeyde başat hale gelmesi dünya halklarının ve insanlığın özgürlük yürüyüşünde önemli rol oynaması bakımından imkân ve fırsatlar her zamankinden fazladır. O halde söz konusu görevleri sahiplenmek, bu görevleri başarıyla yerine getirecek planlı ve örgütlü çalışmayı ortaya çıkartmak, bu sonuçların pratiğe dönüşmesi içinde doğru tarz, üslup ve etkin bir tempoyla çalışmak ve mücadele etmektir. Tüm devrimcilere düşen temel görev budur.