
Duran Kalkan
Özgürlük Ateşi Kürdistan’ın Her Yerinde
Bugün Newroz, yeni bir gün, yeni bir bahar; bu temelde yeni bir Newroz yılına giriyoruz. Başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşların, halkımızın, kadınların, gençlerin, tüm ezilenlerin Newroz'unu kutluyoruz.
Yeni Newroz yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese üstün başarılar diliyoruz. Büyük Newroz Şehitlerimiz Mazlum Doğan, Zekiye, Rahşan, Bêrîvan, Ronahî, yine Sinan, Navdar, Serhat Yoldaşlar şahsında tüm özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.
Hareket ve halk olarak 2021 yılı Newroz'unu, 2633. Newroz bayramını her zamankinden daha hazırlıklı, umutlu ve mücadeleci bir temelde karşılıyoruz. Gerçekten bu Newroz Garê direniş ruhu ve zaferiyle, 8 Mart özgürlük ruhuyla, ‘Özgürlük Zamanı’ Hamlesi ile kutlanan yeni bir Newroz oluyor. Gerçek anlamda bir hamle Newroz’u oluyor, Önder Apo’ya özgürlük Newroz’u olarak yaşanıyor. Coşku, heyecan, umut ve hareketlilik bakımından önümüzdeki süreç açısından umutlarımızı, iddiamızı, irademizi çok daha güçlü kılan bir Newroz olarak yaşanıyor.
Bütün engellemelere, saldırılara, baskılara rağmen dört parça Kürdistan’da dünyanın dört bir yanında halkımız, kadınlar, gençler, işçi-emekçiler, tüm ezilenler meydanları dolduruyor. Büyük bir umut ve coşku ile Newroz kutlaması yapıyor. Coşku, heyecan en üst düzeyde. Talepler, sloganlar son derece net. Bayram havasında bir özgürlük mücadelesi yaşanıyor.
Mücadele, bu temeldeki Newroz kutlamaları ulusal sınırları, hatta bölge sınırlarını da aşarak tüm dünyada kutlanan, tüm ezilenler için umut ve heyecan kaynağı olan bir bayram haline geliyor. Newroz’un halk özgürlük bayramları çerçevesinde tarihin en eski özgürlük günlerinden, bayramlarından biri olduğu ifade edilirdi. Şimdi dünyada en çok kutlanan, tüm kesimlerin bayramı haline gelen, tüm ezilenlere coşku, heyecan, irade veren bir gün, bir bayram haline geliyor. Kürdistan’da yanan özgürlük ateşi dalga dalga tüm bölgeye, dünyaya, tüm ezilenlerin bulunduğu yerlere bu temelde yayılıyor. Bu bakımdan bu Newroz açısından yeni şeylerin olduğu söylenebilir.
Newroz Engellenemez, Durdurulamaz Bir Özgürlük Ruhudur
Gerçekten de Newroz’un engellenemez, durdurulamaz bir özgürlük ruhu, özgürlük talebi, coşkusu, heyecanı olduğu yaşanılanlar temelinde açık bir biçimde görülüyor. Newroz’un herkes kesime hitap ettiği, herkeste heyecan uyandırdığı, bir avuç faşist-soykırımcı dışında en geniş kesimleri birleştirdiği, aynı duyguyu, ruhu yaşar hale getirdiği açık bir biçimde görülüyor, yaşanıyor. Büyük bir iddia, irade, mücadele azmi, kararlılığı olduğu da Newroz meydanlarındaki duruşta açıkça kendini gösteriyor.
Her şeyden önce böyle bir durum neyi ifade ediyor ona bakmak lazım. Yeni yıla, yeni Newroz yılına nasıl girildiğini, dolayısıyla olası gelişmelerin nasıl olabileceğini bize açıkça gösteren bir durum oluyor. Newroz kitleselliği, coşkusu, iradesi, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen ‘Özgürlük Zamanı’ Hamlemizin bu yeni Newroz yılında sürekli gelişerek, yayılarak, derinleşerek süreceğini ve zafere yürüyeceğini ispatlıyor, kanıtlıyor. Bunu insan bir biçimde söyleyebilir.
Eylül’de hareketimizin başlattığı, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen direniş hamlemizin gerçekten de bir zirve yapmasını ifade ediyor. Milyonlarca insan günlerdir büyük heyecan içerisinde sokakları dolduruyor, meydanlara akıyor. Bugün Amed başta olmak üzere Rojava’da, yurtdışında, Başûr’da, Rojhilat’ta tüm halkımız en büyük eylemini yapıyor. Bir referandum gibi ulusal tutumunu ortaya koyuyor. Özgürlük istemini herkese gösteriyor. Özgürlük iradesi olarak Önder Apo’yu sahipleniyor.
Yine Kürtlerle ilişkilenmiş bütün demokratik, sosyalist güçler, kadınlar, gençler gerçekten de aynı ruhu, heyecanı yaşıyor. Bütün engellere rağmen bu büyük kalkış durdurulamıyor.
Geçen yıl bu virüs bahanesiyle, biraz da oldubittiye getirilerek kutlamaların engellenmesi sağlanmıştı. Bu yıl toplumun geçen yıldan çıkardığı dersle hazırlıklı olması sonucunda ne yasak, baskı, engelleme, kapatma girişimleri, ne virüs, tehdit, yasakları, ne de başka hiçbir şey böyle bir kalkışı durduramadı. Hareket ve halk olarak yediden yetmişe; kadın-erkek, genç-ihtiyar her yerde direniş halindeyiz. İmralı direnişi, özgürlük iradesi herkesi ortak bir direnişe çekiyor.
İşte zindanlar yüz günü aşan bir açlık grevi direnişi içerisinde. Efrîn'den Xakûrkê’ye gerillanın kahredici vuruşları her gün gelişerek sürüyor. Dünyanın dört bir yanında da Newroz coşkusu yaşanıyor. Bütün bunlar bize önümüzdeki sürecin nasıl olacağını, ne tür saldırılarla karşılaşılırsa karşılansın hareket ve halk olarak onlara karşı nasıl bir mücadele ve direniş içerisinde olunacağını açıkça gösteriyor.
Bir defa bu Newroz’un ilk adımlarına bakarak bu tespiti yapabiliriz. Bu yeni Newroz yılı her zamankinden daha kapsamlı, geniş, sonuç alıcı bir mücadele yılı olacağını daha şimdiden herkese, hepimize net bir biçimde gösteriyor.
Peki, bu duruma nasıl gelindi? Tersi beklenirken böyle bir durum nasıl ortaya çıktı? Kuşkusuz onu da doğru anlamak ve değerlendirmek gerekli. Çünkü hiçbir şey kendiliğinden olmuyor. Durup dururken böyle bir ayağa kalkış, coşku, heyecan, irade, direniş yaşanmıyor. Tabi bunları geliştiren, yaratan değerler var.
Aslında bütün bunların hiçbirisinin olmaması için, tam bir baskı, sindirme ve ezilmenin yaşanması için faşist-soykırımcı güçlerin bölgesel ve küresel düzeyde geliştirdikleri ittifaklarla uzun bir süredir çok yoğun ve planlı bir saldırı içinde olduklarını biliyoruz. Onlara kalsaydı, onların istemleri, talepleri, çabaları sonuç verseydi kuşkusuz bu görkem, bu coşku, bu kitle hareketi, böyle bir Newroz kalkışı yaşanmayacaktı. Tüm bu baskı, yasaklama, engelleme çabalarına karşın böyle bir sonuç ortaya çıktı ve gelişti.
Hiçbir Baskı, Terör Özgürlük Mücadelesini Durduramaz
Bu neyi gösteriyor? Eğer doğru bir duruş, tutum olursa, direniş iradesi gösterilirse hiçbir baskı, terör, yasaklama özgürlük mücadelesini durduramaz. Özgürlük taleplerinin yerini alamaz. Tam tersine öfkeyi, tepkiyi daha çok büyütür. Mücadeleyi daha çok alevlendirir. Önder Apo, ‘Bir saldırı eğer beni öldürmezse daha çok gelişmeme hizmet eder’ dedi. Bu Newroz’da da bu gerçeği açıkça görüyoruz.
Eğer özgürlük çizgisinde örgütlü-mücadeleci-iradeli duruş olursa, bu öncü düzeyinde de gösterilirse o zaman hiçbir baskı, terör, yasak, saldırı, katliam özgürlük mücadelesinin gelişimini engelleyemez, durduramaz. Tam tersine onu daha çok büyütür, daha çok yayar. Özgürlük iradesinin, mücadelesinin daha çok gelişmesine, öfkenin, tepkinin daha da büyümesine hizmet eder.
Nitekim bu Newroz bize şunu gösteriyor: Aylardır, yıllardır tam bir küresel ve bölgesel ittifak halinde her türlü yöntem kullanılarak sürdürülen faşist-soykırımcı saldırıların bırakalım halkın özgürlük iddiasını, iradesini, talebini zayıflatmayı, engellemeyi, tam tersine onları daha çok eğitmiş, bilemiştir, daha çok birleştirmiştir. Daha mücadeleci, daha cesur ve fedakâr kılmıştır. Doğru mücadeleci duruş, baskıyı, terörü, zorluğu, engeli, acıyı mücadelenin daha çok örgütlenmesine ve geliştirilmesine dönüştürmeyi bilmiştir. Bunu net görüyoruz. Her halde bu Newroz’dan çıkarılacak en büyük ders bu oluyor.
Çünkü Newroz öncesi gerçekten de tam bir hesaplaşma vardı. Herkes elindeki kozu ortaya koymuştu. Eteğindeki bütün taşları çıkarmıştı. Neyi varsa, ne yapabilecekse bunları harekete geçirmişti. Bu anlamda 2021 Newroz’u bir referandum gibi oluyor.
Geçen mücadele sürecine de Kürdistan’da benzer durumlar çokça yaşandı. Gerçekten bu Newroz da böyle bir özellik taşıyor. ABD’den Avrupa’ya, Rusya’dan İran’a AKP-MHP faşizmine her türlü desteği verme temelinde yıllardır hareketimizin imha edilmesi, ezilmesi için bir saldırı sürdürülüyor. AKP-MHP faşizminin tüm soykırımcı saldırıları değil görmezden gelme, sessiz karşılama; bu saldırılara el altından ya da açık olarak her türlü destek bu güçler tarafından veriliyor.
Bu anlamda faşist-soykırımcı cephenin yapmadığı saldırı kalmamıştır. İmralı’da Önder Apo üzerinde faşist baskı, işkencenin, tecridin en üst düzeye çıkarılması, zindanlarda baskıların geliştirilmesi, topluma karşı tam bir baskı, tutuklama, katliamın geliştirilip sürdürülmesi ve bu saldırıları HDP’yi kapatmaya kadar götürme, milletvekilliklerini düşürme, gerillaya karşı her türlü ittifakı oluşturarak en ileri teknik güçle imha saldırını sınırın içinde olduğu kadar dışında da yürütme, kısaca yapabileceği her şeyi faşist-soykırımcı gücün yapma durumun gerçekleştiği açık.
Buna karşı biz de direniş hamlesi içerisinde olduk. ‘İşgale, Faşizme, Tecride Son; Özgürlüğü Sağlama Zamanı’ sloganı etrafında Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen topyekûn bir direniş hamlesini Eylül’den itibaren gündeme getirdik. Gerillanın 2020 yazında Heftanîn’de yürüttüğü ‘Cenga Heftanîn’ Devrimci Hamlesini devam ettirmek, genelleştirmek ve daha ileri götürmek, sonuç alıcı kılma temelinde böyle bir hamleye giriştik.
Gerilla Heftanîn’de yürüttüğü devrimci hamleyi bununla birleştirdi. Kadın ve gençlik hareketlerimiz hamleyi sahiplendi ve genelleştirdi. Böylece 2021 Newroz'unu topyekûn Devrimci Halk Savaşı direnişi temelinde ‘Özgürlük Zamanı’ Hamlesiyle karşıladık.
Şimdi Newroz’un referandum olması şu anlama geliyor; toplumun bütün bunlar karşısında tutumu ne olacak? Merak edilen, görülmek istenen, beklenen aslında buydu. Karşıt güçler yapabileceklerini azami düzeyde ortaya koymuşlardı. Amaçlarını başarmak için kendilerini en üst düzeyde seferber etmişlerdi. Bu yaptıklarının Kürt toplumu üzerinde etkisi ne olmuştu? İşte Newroz bu soruya cevap veriyor. Gerçekten faşist-soykırımcı saldırı etkili olmuş, toplumu ürkütmüş, sindirmiş, korkutmuş, dağıtmış, kaçırtmış mı? Yoksa özgürlük mücadelesi, devrimci direniş etkili olarak toplumu daha çok bilinçli, örgütlü kılıp özgürlük mücadelesine daha fazla sevk mi etmiş? Şimdi bu sorulara meydanlarda, sokaklarda, Newroz kutlamalarında yaşananlara bakarak cevap veriyoruz.
Evet, henüz büyük Newroz kutlamalarını göremedik. Bugün yaşayacağız. Fakat derler ya ‘perşembenin gelişi çarşambadan belli olur.’ Evet, aslında bugünün nasıl olacağı dünden belli oldu. 20 Mart’ta İstanbul’da, Türkiye’nin, Kuzey Kürdistan’ın onlarca kentinde, yine Avrupa’nın onlarca kentinde, Rojava’nın birçok kentinde, Merîvan’da, Başûr’da yaşananlar, bugün, 21 Mart’ta Amed’te, dört parça Kürdistan ve dünyanın dört bir yanında nelerin yaşanacağını hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde bizlere net ve açık bir biçimde gösterdi.
Kürt Halkı Bir Kere Daha Önder Apo Etrafında Kenetlendi
Bir kez daha Kürt halkı net tutumunu ortaya koydu, kararını verdi. Bir referandum daha yaptı ve her zamankinden daha fazla tutumunun özgürlükten yana olduğunu, Önder Apo’nun etrafında birleştiğini, her türlü zorluğa, engele karşı özgürlük için en büyük cesaret ve fedakârlıkla mücadele edeceğini net bir biçimde gösterdi. Bunda her halde hiçbir tereddüt, şüphe yoktur. Bu sonucun farklı bir biçimde gösterilmesini hiçbir şey değiştiremeyecektir.
O halde böyle bir sonuç kuşkusuz önümüzdeki sürecin siyasetlerini şu veya bu düzeyde etkileyecek. En azından faşist-soykırımcı güçleri daha yeni tedbirler almaya, daha yeni arayışlar, yöntemler geliştirmeye, daha farklı faşist-soykırımcı saldırılar geliştirmeye, yürütmeye yöneltecek. Belki içlerinden bazılarını yeniden düşünmeye, Newroz’da ortaya konan özgürlük iradesini anlamaya, mümkünse ona biraz saygılı yaklaşmaya yöneltebilecektir. Ama tabi en büyük etkisi özgürlük mücadelesi saflarında olacaktır. Çok açık ki bundan sonra kadınlar, gençler, halk, dostlarımız mücadeleye Newroz’un ortaya çıkardığı büyük irade, direnme ruhu ve umuduyla, onun coşku ve heyecanıyla daha çok sarılacak, daha fazla mücadele edecek, daha çok seferber olacak, daha cesur ve fedakâr davranacak. Zindanıyla, gerillasıyla, kadın-gençlik örgütleriyle İmralı direnişi etrafında daha çok birleşecek, daha fazla bilinçlenecek, daha örgütlü olup ‘Özgürlük Zamanı’ Hamlemizi zafere taşımak için daha çok seferber olacak. Bu tartışmasız bir gerçek.
Bu 2021 Newroz’u, böyle bir mücadeleyi yürütmenin önündeki bütün psikolojik engelleri, maddi-manevi engelleri yıkan bir Newroz oluyor. Her türlü karamsarlığı, kötümserliği, iradesizliği, umutsuzluğu, tereddüttü ortadan kaldıran, yok eden bir Newroz oluyor.
Özel psikolojik savaş kapsamında faşist-soykırımcı terörle geliştirilen o pasifikasyonun tüm izlerini kırıyor, parçalıyor. Dolayısıyla büyük, daha büyük bir hamlenin, başkaldırının önünü açıyor. Adımlarını başlatıyor. Yolunu döşüyor. Bu tartışma götürmez bir gerçek.
Böyle bir duruma nasıl ulaşıldı? Kuşkusuz en zor ortamlarda, en ağır saldırılar karşısında umutsuzluğa, karamsarlığa, tereddütte düşmeden, her türlü bedeli ödemeyi göze alarak büyük bir cesaret ve fedakârlık gösterme temelinde sabırla, inatla, iradeyle yürüten mücadele sonucunda böyle bir düzey ortaya çıkartıldı. İmralı’da tarihte eşi görülmeyen baskı ve işkencenin bu ağırlaştırılmış tecrit temelinde sürdürülmesine karşı, her türlü zorluğu göğüsleyerek Önderlik, hareket, halk olarak gösterdiğimiz kararlı duruş, büyük direniş, cesaret ve fedakârlık bunu yarattı.
Baskılar karşısında ürkmeyen, korkmayan, yılmayan, tehditler karşısında geri adım atmayan, tersine bunları özgürlük amacında daha çok bilenmenin, daha büyük öfke, kin, nefret oluşturmanın zemini yapan tutum bu gelişme düzeyini ortaya çıkardı. Bunlar temelinde gelişen büyük mücadele buna yol açtı. Kuzey Kürdistan’da, kentlerde, dağlarda gerillanın, öz savunma güçlerimizin yürüttüğü büyük mücadele, düşmana en zor koşullarda vurduğu darbeler böyle bir gelişmenin öncülüğü yaptı, önünü açtı.
Her türlü baskı, terör, tutuklamaya rağmen kadınların, gençliğin, halkın baş eğmez direnişleri, tutumları böyle bir düzeyin ortaya çıkmasının temellerini oluşturdu, zeminini döşedi. Her türlü saldırıya karşı Rojava’da, Başûr’da, Rojhilat’ta yürütülen mücadele bunu hazırladı.
Tabii en önemlisi Medya Savunma Alanları'nda gerillanın ağır bedeller ödese de mücadeleden vazgeçmeyen, her türlü saldırı karşısında kahramanlık düzeyinde ortaya koyduğu cesur ve fedakârca direniş bunu yarattı. Bütün parçalarda halkın direnişçi ruhu, tutum geliştirmesi, sürdürmesi bunun öncülüğünü yaptı.
Sonucu Belirleyen Halk Eylemini Öncünün Direnişi Ortaya Çıkartır
Bu noktada kuşkusuz geçen yıl Heftanîn’de ortaya konan irade, her türlü saldırıya rağmen düşmanla kıyasıya savaş, düşman saldırıları karşısında geri çekilmeyen, alanı boşaltmayan, ağır bedeller ödemesine rağmen direnmekten, mücadele etmekten geri adım atmayan, dolayısıyla düşmanın tam hâkim olarak benzer örneği bütün Medya Savunma Alanları'na yayma hedef ve planını boşa çıkartan direniş, bugünkü gelişmelerin öncülüğünü yaptı, zeminini hazırladı.
Biliyoruz böyle bir direnme ruhunun sonucu olarak Şubat ortasında Garê direniş ve zaferi gelişti. Garê’de Şoreş Beytüşşebap Yoldaş öncülünde gösterilen kahramanca direniş, zafer yaratan direniş tüm bu coşkunun, heyecanın, umudun, iradenin ortaya çıkmasını sağladı. Bir kıvılcım gerçekten de bozkırı tutuşturdu. Küçük bir alanda bir dağ zeminindeki bir grup gerillanın direnişi Kürdistan’ın dört parçasına, dünyanın dört bir yanına yayılan büyük bir özgürlük kalkışı, ruhu, mücadelesi haline geldi, özgürlük iradesi haline geldi.
Devrimci teoride ‘Devrim kitlelerin eseridir’ denilir. Kuşkusuz sonucu halkın mücadelesi, iradesi, tutumu, iddiası belirler. Özellikle de cesaret ve fedakârlığı, mücadelede sonucunu belirler ama son aylarda yaşadıklarımız bize bir kere daha net bir biçimde gösteriyor ki halkı da öncü direniş harekete geçirir. Halka, kitlelere devrimci bilinci, ruhu, iradeyi, enerjiyi öncü direniş verir, kazandırır. Sonucu belirleyen halk eylemini öncünün direnişi ortaya çıkartır.
Öncüsüz hiçbir şey olmaz. Öncü direniş olmadan hiçbir şey gerçekleşmez. Şimdi bu Newroz’da bunu bir kere daha görüyoruz. İşte gerçekten Garê bir dönüm noktası. Nasıl ki bundan önceki 10-15 yıl için Zap bir dönüm noktası olduysa, şimdi önümüzdeki siyasi-askeri süreç açısından da Garê gerçekten bir dönüm noktası olacak.
Bu temelde yapılan değerlendirmeler var; 'Garê’den önce-Garê’den sonra' diyorlar. Evet, böyle bir siyasi-askeri sürecin yaşanacağı anlaşılıyor. Garê’den önce neydi? AKP-MHP faşist diktatörlüğünün özel savaş kapsamında Türkiye toplumu, dünya siyaseti üzerinde yürüttüğü çalışmalar sonucunda şuna inanılıyordu; Baskıyla, terörle, katliamlarla, tutuklamalarla Kürtler korkutulabilir, sindirilebilir, PKK ezilebilir, dağıtılabilir, tasfiye edilebilir, gerilla ezilebilir, gerillaya katılım durdurulabilir.
Artık ‘salak mı diyelim!’ ne denilirse densin, Süleyman Soylu diye gözü dönmüş azılı bir faşist var; Özel Harp dairesinden yetişme, babası komünizmle mücadele derneklerinin kurucularındanmış. Yani çekirdekten bir kontrgerillacı. Öyle yetiştirilmiş, inandırılmış. Kendisinden önceki yapılanlara hiç bakmadan, anlamadan, böyle dolduruşa getirilmiş, o faşist ruhla saldırılıyor; işte ‘şurayı engelledik, bir kişiyi durduk, bir kişi kaçırdık, sonuç alıyoruz’ diye yıllardır Türkiye toplumunu ve insanlığı engellemeye, kandırmaya çalışıyor.
Böylece bunların etkisiyle birçok çevre aslında inanmıştı. Bunu kabul etmemiz lazım. AKP-MHP faşizminin bu kadar açık soykırımcılığına rağmen dünya siyasetinin tavır almaması, tam tersine her türlü siyasi-psikolojik-askeri desteği vermesi buna inandıklarını ortaya koyuyor, gösteriyor. AKP-MHP faşizminin bu temelde sonuç alacağına, kendilerinin de bunun üzerinden kazanç sağlayacaklarına inandıkları için böyle davrandılar, davranıyorlar.
Gerçekten yine toplumsal düzeyde, devrimci-demokratik cephede, yani üzüntü içinde de olunsa birçok çevre bu faşist-psikolojik-özel savaşın propagandalarına inanmıştı. Kaygılar en üst düzeydeydi. Dahası o düzeyde inanmayanlar da bile tereddüt oluşmuştu.
Şöyle bir hava vardı; devrimci-demokratik cephede, hatta Kürt cephesinde bu hava çok net bir biçimde hissediliyordu; İşte artık PKK ile olmuyor, PKK’nin devri geçti! Bundan sonrasında PKK ve onun çizgisi etkili olmayacak! Dolayısıyla bir beklenti, tereddüt, başka şeylere kulak kabartma, farklı arayışlar içerisine girme gibi tutumlar, durumlar, duruşlar, PKK’yi çok dikkate almama, siyasi değerlendirmelerde, hesaplarda PKK, onun gerillasının, kadın ve gençlik mücadelesinin sonuçlarını çok hesaba katmama gibi tutumlar, durumlar açık bir biçimde yaşanıyordu. Bunları bütünlüklü olarak çok açık bir biçimde tartışmazsak, dile getirmezsek de pratikte yaşananlardan net bir biçimde bunu görüyorduk.
Yani hareket olarak da tartışmalarımızda son dönemlerde en çok ne üzerinde durduk; Kötümserlik, karamsarlık, negatif üslup ve benzerleri, bu ne anlama geliyordu? Umutsuzluk anlamına geliyordu. Zafere dair, başarıya dair umudun kırılması, azalması, zayıflaması, bir tereddüt içine düşme anlamına geliyordu. İçimize kadar özel-psikolojik savaşın propaganda etkileri bu düzeyde yayılıyordu.
Önder Apo ve PKK Olmadan Kürdistan ve Ortadoğu’da Hiçbir Mücadele Sonuca Gidemez
İşte Garê bütün bunları kırdı. İçimizdeki karamsarlığı, kötümserliği, umutsuzluğu, tereddütten başlamak üzere PKK’yi hesaba katmayan, artık yeni süreci Önder Apo’suz ve PKK’siz değerlendirmeye, planlamaya yönelen, PKK’siz siyaset yapmaktan da öteye Kürt siyaseti oluşturmaya doğru, adımlar atan, yönelim içerisinde olan bütün anlayışlar, tutumlar yerle bir edildi, mahkûm edildi.
Açık bir biçimde onların yanlışlığı ortaya kondu. Garê’ye dair konuşurken boşuna Önder Apo’suz ve PKK’siz siyaset yapacağını düşünenlerin büyük yanılgı içinde olduklarını söylemedik. Bu çok açık bir biçimde hissediliyordu. Çok değişik düzeylerde gizli-açık yapılıyor, yeni şeyler geliştiriliyordu. Garê direnişi ve zaferi bunların hepsini yerle bir etti. PKK’siz, KCK’siz, Önder Apo’suz bir Kürt varlığının, özgürlüğünün, dolayısıyla Kürt siyasetinin söz konusu olamayacağını, Kürt siyasetinin bunlarsız şekillenemeyeceğini, bunları hesaba katmayan hiçbir siyasi yaklaşımın Kürdistan ve Ortadoğu’daki mücadelede başarılı olamayacağını net bir biçimde ortaya koydu.
Bu çok önemli bir durum. Dolayısıyla özel-psikolojik savaşın ortaya çıkardığı bütün yanılgılar, yanıltmalar, irade kırmalar tersine çevrildi.
Şimdi Garê’den sonraki süreç neyi ifade ediyor? Önder Apo’nun ve PKK’nin çözüm gücünü, öncülük düzeyini, siyasi-askeri mücadelelerdeki belirleyiciliğini ortaya koyuyor. Bütün karamsarlıklar, kötümserlikler yıkılıyor. Umutsuzluklar, tereddütler aşılıyor. İşte bu büyük coşku, heyecan, umut, irade, cesaret ve fedakârlık böyle ortaya çıkıyor.
8 Mart meydanlarını dolduran kadın iradesi, Newroz meydanlarını dolduran halk iradesi bu temelde gelişiyor.
Tabii birçok güçte siyaseten bunu hesaba katacak. Faşist-psikolojik-özel savaşın söylemlerine eskisi gibi inanmayacak. Politik tutumunu ona göre belirlemeyecek. Çünkü onun doğru olmadığını, dolayısıyla orada bir gelişmenin olamayacağını, kendileri için bir kazanç-çıkar gelemeyeceğini gördüler. Dolayısıyla yeni arayışlara girecekler. Siyaset sahnesi yeniden şekillenecek. Kartlar yeniden karılıyor, daha fazla karılacak. Kozlar yeni yerlerine yeniden yerleştirilecek. Yeni politikalar, planlamalar, yeni arayışlar ortaya çıkacak. Bu siyaset alanında da böyle olacak. Askeri alanda da böyle olacak.
Yanlış anlaşılmasın, her şey özgürlükçü olacak, demokratik olacak, her şey iyi ve güzel olacak demek istemiyoruz. Kötülük yapmak isteyenler de yeni tür kötülükler bulmaya çalışacaklar. Onun arayışına girecekler. Şimdiye kadar yaptıkları kötülüklerle sonuca gidemediler. Gidemeyecekleri netleşti.
O halde devam etmek istiyorlarsa kendilerini yenilemeleri lazım. Yeniden kararlaştırmaları, planlamaları, örgütlemeleri gerekli.
Yaşanan Newroz Garê Newroz'udur
Tabi özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütmek isteyenler de kendilerini yeniliyorlar. Yenileyecekler. Demokratik siyaset yürütenler daha umutlular. Daha cesaretliler. Bu temelde de hareket edecekler. Ediyorlar. İşte bunun temeli de ortada. Garê’yi böyle değerlendirmek, böyle bir kesit olarak görmek lazım. Siyasetteki gelişmeler, toplumsal harekette yaşananlar bize bu gerçeği açık bir biçimde gösteriyor.
8 Mart Kadın Özgürlük Direnişi bunun ilk referandumu oldu. En çok ezilen, en derin özgürlüğü isteyen kesim olarak kadın mücadelesi söz konusu gelişmeler içerisinde nasıl bir yer tuttuğunu, bu gelişmelerden nasıl etkilendiğini, kendini hangi düzeye getirdiğini, ideolojik mücadelede, kitlesel mücadelede, siyasi-askeri mücadelede nereye geldiğini bu 8 Mart’ta herkese bir kere daha net gösterdi, ilan etti.
Newroz Kürtler açısından, Kürt Özgürlük Mücadelesi açısından böyle bir sürecin zirvesi oluyor. Gerçekten de bir Garê Newroz’u yaşanıyor. Garê direnişi ve zaferi ‘Özgürlük Zamanı’ direniş hamlemizin zafer adım oldu. Bu hamlenin fazla gecikmeden mutlaka zafer kazanacağını dost-düşman herkese gösterdi. Dolayısıyla da bu Newroz kutlamaları özgürlük zamanı hamlemizin zafer düzeyinde gelişimini ifade ediyor. hamleyi zirveye taşıyor.
Garê’de başlayan zafer yürüyüşü, ortaya konan zafer iradesi bütün Newroz kutlamalarına, dört parça Kürdistan ve dünyanın dört bir yanındaki Newroz eylemlerine yansıyor. Bu irade, coşku, heyecan bu temelde ortaya çıktı. Bunun için gerçek bir Garê Newroz’u yaşanıyor diyoruz. Bu Newroz Garê direniş ve zafer ruhunun zirve yapması oluyor diyoruz. Bu temelde hamlemiz gerçekten de Mart ayı itibariyle önemli bir zirve yapmış bulunuyor.
Kahramanlık ayı, büyük direniş ayı, her gününde böyle direnişler var. 8 Mart’la başlayan büyük bir kitle yürüyüşü Newroz’la doruk yapıyor. Ulusal Kahramanlık Haftamız başlıyor. 28 Mart Ulusal Kahramanlık günü, bu yürüyüş devam edecek. 30 Mart Mahir Çayan ve arkadaşlarının şahadetinin yıldönümü, 1 Nisan’a Botan direnişine ve 4 Nisan’a gidecek. Bir Mayıs’a kadar AKP-MHP faşizmini yıkmayı, çökertmeyi hedefleyen büyük bir hamlesel yürüyüş tüm mücadele cephelerinde sürecek. Bunu net söyleyebiliriz. Öncesi bunu hazırladı. Bugün Newroz’da yaşanan gelişmeler bu işin burada bitmeyeceğini, tereddütsüz devam edeceğini ortaya koydu. Bu temelde de önümüzdeki süreçte devam edecek. Hiçbir biçimde bu engellenemeyecek.
Böyle bir büyük yürüyüşü engellemek için hiçbir saldırı yetmeyecek, psikolojik savaş oyunları da daha çok alevlendirici olacak. Örneğin Önder Apo’ya ilişkin o MHP faşistlerinin ortaya attığı iddia güya karamsarlık, kötümserlik, tereddüt yaratacakken bu büyük direnme ruhunun, pratiğinin ortaya çıkışına etki yaptı. İşte HDP’yi kapatma davası; sözde korkutma, tereddüt, ürkütme, dolayısıyla Newroz katılımını azaltma etkisi yapacakken, kendilerine göre Garê direnişinin zaferinin ortaya çıkardığı o büyük coşkuyu, iddiayı, iradeyi, zafer ruhunu zayıflatacakken tam tersine öfkeyi ve tepkiyi büyüttü. Faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete, onun saldırılarına karşı direnme ruhunu, cesaretini, fedakârlığını geliştirdi. Görülüyor ki devrimci direniş olursa faşist saldırıları, özel savaş saldırıları, psikolojik savaş saldırıları ters etki yapıyor.
Bu özel savaş, böyle bir savaştır. Yöntemini doğru seçmek kadar, zamanını doğru seçmek de önem taşıyor. Doğru seçilmezse her an tersine dönebilir. Sahibine vurabilir. Özellikle gerçekleri açığa çıkartan ve ısrar eden bir devrimci mücadele var olursa psikolojik savaş girişimleri çoğunlukla sahiplerini vurur. İşte şimdi Garê direniş ve zafer ruhu ile gelişen bu büyük mücadele her türlü özel-psikolojik savaş saldırılarını tersine çeviriyor. Sahiplerinin ayağına dolanıyor. Sahiplerini vuran girişimler haline getiriyor.
Sözde demokratik siyaseti kapatma tehditleriyle, milletvekilliklerini düşürme tehditleriyle, katliam tehditleriyle, tutuklamalarla korkutacaklarını, sindireceklerini sanıyorlardı, mevcut Newroz neyi ortaya koyuyor? Newroz kutlamaları her şeyin tersine olduğunu, tam tersine mücadelenin daha çok geliştiğini, daha çok kesimin özgürlük ve demokrasi mücadelesinde birleştiğini, Newroz etrafında en geniş demokratik ittifakın olduğunu, bir de cesaret ve fedakârlığın çok daha büyüdüğünü ortaya koyuyor.
Bazı HDP yöneticileri, 'Newroz meydanlarında cevap vereceğiz' dediler. Gerçekten de isabetli yaklaştılar. Mevcut tutum tüm faşist-soykırımcı saldırıların boş olduğunu, kırıldığını, aslında söz konusu saldırılarla faşist-soykırımcı rejimin çöküşünün hızlandığını net bir biçimde gösterdi.
Geldiğimiz nokta bu, tabi bu önemli bir durum. Şimdi böyle bir duruma nasıl gelindi, hangi duruşlar, anlayışlar, tutumlar, düşünceler, çizgiler, pratikler buna yol açtı? Nasıl bir cesaret ve fedakârlıkla bu düzey yaratıldı? Sabırla, mücadeleyle, iddiayla, iradeyle her koşulda özgürlük ve demokrasi mücadelesinde sarsılmaz bir sağlam duruşla ortaya çıktı. Kısaca neler bu gelişmelerin temeli oldu, kazandırdı, neler kaybettirdi, düşmana umut verdi, hatta güç verdi? Tabii bunların iyi bilinmesi lazım. Ortaya çıkan sonuca bakıp kendimizi kaybedemeyiz. Sanki kendiliğinden olmuş gibi böyle bir gelişmede herkes aynı düzeyde rol oynamış gibi yaklaşamayız. Öyle yaparsak birincisi haksızlık olur, ikincisi bundan sonrasını doğru yürütemeyiz. Çünkü doğru değerlendirmemiş oluruz.
Newroz Çizgisi Zafer Çizgisidir
O nedenle birincisi; bu duruma nasıl gelindiğinin iyi anlaşılması lazım. İyi analiz edilmesi gerekli. Gerçekten de burada adaletli yaklaşım lazım. Sezar’ın hakkını Sezar’a verme misali doğru ile yanlışı, geliştiren ile kaybettireni ayırt etmemiz gerekli. Kaybettirenleri mahkûm etmek gerekiyor. Bir düzeltme, yenilenme, yanlışların, hataların açığa çıkartılıp mahkûm edilmesi, Newroz doruğunda yeni bir adalet terazisinin kurulup Newroz özgürlük ateşi çizgisi çerçevesinde bir değerlendirmenin, yargılamanın, sorgulamanın, doğru-yanlış ayırımının yapılması şart. Bu olmazsa bu gelişmelere doğru yaklaşmamış oluruz. Neyin kazandırdığını, neyin kaybettirdiğini ayırt etmezsek kaybetme etkenlerini ortadan kaldıran, kazanma etkenlerini geliştiren, büyüten, hâkim kılan bir tutumun sahibi olamayız.
Dolayısıyla birincisi; adaletli davranmamış oluruz, ikincisi; bundan sonrasını doğru yürütemeyiz. Bundan sonrası için daha fazla hata yapan, eksiklik gösteren, dolayısıyla kazanılmış başarıyı kaybetme noktasına düşüren bir tutum sahibi haline gelebiliriz.
Yani tehlike var. Büyük bir gelişme, coşku, heyecan var diye kendimizi kaybetmemeliyiz. Zafer sarhoşluğu içine girmeyelim. Baş dönmesi yaşamayalım. İyi analiz edelim. Gerçekten de buraya neyle gelindi? Bundan sonrasının nasıl yürütüleceği sorusuna doğru ve yeterli cevap verebilmek için ve bu cevabı vermeden önce buraya nasıl gelindiğinin sorusunu sormamız ve doğru-yeterli cevaplar vermemiz gerekiyor. Bu çok çok önemli.
Bu anlamda Newroz çizgisi her zaman bir sorgulama çizgisidir, bu nedenle bir zafer çizgisidir. Özgürlük çizgisidir. İdeolojik ve askeri anlamı ve değeri var. Her türlü özgürlükçü anlayış ve pratiğin kendisini sorgulaması gereken bir çizgi duruşu. Bunu Mazlum Doğan direnişçiliği çok daha fazla bu hale getirdi. Önder Apo, “Parti Mazlum’dur” dedi. Büyük zindan direnişçiliği hareketimizin ideolojik-pratik çizgisini ortaya çıkarttı, büyük zindan direnişçiliği Newroz direnişçiliği temelinde şekillendi.
O halde Newroz durumu, Newroz direnişi, Newroz’da ortaya çıkan deyip geçmememiz lazım. Newroz’un coşkusu ve heyecanına kendimizi kaptırarak onun ideolojik-askeri içeriğini, derinliğini, sorgulayıcılığını görmezden gelmememiz gerekiyor. Tam tersine coşkuyu, heyecanı yaşamak kadar, tabii eleştiri-özeleştiri temelinde kendimizi sorgulayıp düzeltmemiz gerektiğini de, yani bu temelde bir iç mücadeleyi yürütmemiz gerektiğini de bilmemiz lazım. İç sorgulayıcılığı da geliştirmemiz lazım.
Gerçekten de Newroz çizgisinde özgürlük ideolojisine ve zafer çizgisine ne kadar katılıyoruz, ne kadar zayıf yaklaşıyoruz, Mazlum direnişçiliğinin neresindeyiz, ona nasıl katılmışız, ne kadar yürütüyoruz? Aslında bu sorular temelinde bugünkü Newroz’da ortaya çıkan durumu anlamamız, kendimizi sorgulamamız gerekli.
Buna göre de mevcut gelişmeyi ne ortaya çıkardı? Hangi tutum ortaya çıkardı? Özellikle yakın geçmişte söylenen sözleri, gösterilen tutumları, yapılan pratikleri irdelemeliyiz. Ne kadar karamsar, kötümser, umutsuz, iradesiz, geriye çeken, bölen, parçalayan, sorun yaratan tutumlar, anlayışlar çıktı? Nasıl bir ruh hali yaşadık, hangi anlayışlara sahip olduk? Umudumuz, inancımız, irademiz ne durumdaydı? Bu anlamda ne kadar kararlı ve mücadeleci olduk, dolayısıyla bugünün ortaya çıkmasına katkıda bulunduk? Ne kadar engelleyici olduk, ya da seyirci olduk? İşte bunların ayrıştırılması lazım. Gerçekçi bir biçimde özeleştirel sorgulamayı bu temelde yapmak gerekli.
Bunu bütün partimiz yapmalı, hepimiz, tüm yoldaşlar yapmalı, bütün halk yapmalı, demokratik siyaset, kadın ve gençlik örgütleri, Devrimci ve Demokratik Güçler yapmalı, tabi bu temelde dünya siyasetini sorgulamalıyız.
Yoksa bu amansız mücadelenin büyük önem arz eden doğru derslerini çıkartarak yeni Newroz yılının mücadelesine taşıyamayız. Gerçekten de bu sonucu ortaya çıkartan mücadele süreci tarihimizin en ağır mücadele süreciydi. En bütünlüklü mücadele süreciydi. Düşman uluslararası komplo temelinde son derece planlı, örgütlü bir biçimde her türlü teknik imkânı kullanarak gerillayı ezmek, PKK’yi yenmek, Kürt Özgürlük Hareketi'ni dağıtmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
MHP Lanetlenmiş Bir Partiydi
MHP iktidar oldu. MHP yürütüyor bu işleri. Tuhaf bir durum var. Bu MHP Türkiye’de lanetlenmiş bir partiydi. İpliği pazara çıkmış bir güçtü. Türkiye için ne büyük bir tehlike olduğu çok iyi bilinen bir güçtü. Kürtler zaten baştan düşmandılar. Kürt soykırımını düşünce ve pratikte gerçekleştirmek için ortaya çıkartılmış bir partiydi.
Şimdi böyle bir parti ne olduysa özel savaşın ırkçı-şoven milliyetçi, Kürt düşmanı propagandalarının toplum üzerinde geliştirilmesi sonucunda iktidara getirildi, Türkiye’yi yönlendiren, sözü dinlenen, Türkiye’nin siyasi çizgisini belirleyen güç haline getirildi. Bu çok tehlikeli bir durum. Sanki normal bir iktidar varmış, MHP’nin iktidarda olması normalmiş gibi bir durum ortaya çıkartıldı. Bu çok yanlış, çok tehlikeli. En tehlikeli bilinç saptırması, özel savaşın ırkçı-şoven milliyetçilik temelinde içte, yine özel savaş temelinde dışta bilinç saptırması böyle ortaya çıktı.
Şimdi faşist şef Devlet Bahçeli’nin açıklamaları dinleniyor, sözleri dinleniyor. Yani öyle bir çizgi, öyle bir kişi ki Hitler’e rahmet okutacak düzeydedir. Hitlerciliğin yine bir anlamı vardı. MHP çizgisinin Hitler faşizmini çok çok geride bırakan bir soykırımcı-savaşçı-katliamcı saldırganlık olduğu tartışma götürmeyen bir gerçek. Bu bakımdan 5-6 yıldır böyle bir güç saldırıyor. 24 Temmuz 2015 saldırısı aslında AKP-MHP ittifakının geliştirdiği bir saldırıdır. ABD ile kurulan ittifak temelinde yürütülen bir saldırıdır. KDP ile kurulan ittifak temelinde yürütülen bir saldırıdır.
22 Temmuz 2015’te ABD-AKP anlaşması oldu. MHP ile o hükümet kurma süreçlerinde anlaşmayı geliştirdiler, KDP ile de o süreçte yürüttükleri görüşmelerde anlaşma sağladılar. Bu ittifak kendisini nerede ortaya koydu? 26 Ağustos 2016 tarihli Cerablus işgal saldırısının başlatılmasında ortaya koydu. Bu işgal TC işgali değildir. İşgali bugünün ABD başkanı, KDP’nin genel başkanı, AKP-MHP ittifakı ile birlikte Ankara’da başlattılar. Birlikte karar verdiler, yürütüyorlar. Bu gerçekleri hiçbir zaman unutmayacağız. O gün bugündür de böyle bir ittifak temelinde gerillanın ezilmesi, PKK’nin yenilgiye uğratılması için özel savaş kapsamında AKP-MHP faşizminin yapmadığı saldırı kalmadı. Uygulamadığı faşist-soykırımcı terör, katliam, işgal kalmadı. Gerçekten de bu geçen süreci doğru anlamak lazım. Düşman ne tür planlamalar yaptı, nasıl bir saldırı içerisinde oldu, nasıl bir bütünlük halindeydi? Bu sorulara doğru cevap verebilmeliyiz.
İşte geçen süreçte bunlara karşı yürütülen bir direniş var. Bugün Newroz’da doruklanan direniş tüm bu saldırılara karşı yürütülen direniş oldu. Bu saldırılar etkili oldular. Katliam yaptılar, ürküttüler, korkuttular, karamsarlığı, ajanlığı geliştirdiler. Satın almayı, işbirlikçiliği geliştirdiler, ihaneti geliştirdiler. Yani kendilerini başarılı kılmak için hiçbir hukuk ve ahlak kuralı tanımadan her şeyi yaptılar.
Geçen mücadele süreci deyip geçmemek lazım. Böyle bir saldırganlık yürütüldü ve direniş bütün bunlara karşı sürdürüldü. Newroz’da doruklanan, Garê’de zafer kazanarak 2021 yılı Newroz’unu, 2633 yıl önce Garê doruklarında yanan Newroz ateşi gibi zafer ateşi haline getiren Newroz kutlamalarının zirvesi böyle bir direnişin zirvesi olarak ortaya çıktı, çıkıyor.
İşbirlikçilik Faşizmin Korucusu ve Öncüsüdür
O halde bunların dersleri önemlidir. Burada her şey aynı olmadı. Herkes aynı sözü söylemedi, aynı tutumu göstermedi. Aynı davranış içerisinde olmadı. Aynı siyasi-askeri mücadele içinde bulunmadı. Faşist-soykırımcı saldırganlığın ağır dozajı toplum içinde de, toplum içinde de, siyaset içinde de, devrimci hareket içinde de, özgürlükçüyüm diyen kesimler içerisinde de çok farklı tutumlar, eğilimler, anlayışlar ortaya çıkardı. Mücadelelere sahne oldu.
İşbirlikçilik, ihanet ne kadar saldırı yürüttü. Böyle bir faşist-soykırımcı planlı saldırı karşısındaki direnişin en büyük bir parçasını işbirlikçi ihanete karşı yürütmek zorunda kaldık. Çünkü faşist-soykırımcı saldırının koçbaşı, korucusu, öncüsü, işbirlikçilik ve ihanet oldu.
Şunu bir kere daha gördük; sömürgeci-soykırımcı faşist diktatörlüğe karşı mücadele işbirlikçi-ihanete karşı mücadeleden ayrılmıyor. Onunla etle-tırnak gibi iç içe. Çünkü işbirlikçilik, ihanetle faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaset etle-tırnak gibi bir bütün, iç içeler ve birlikte saldırıyorlar. Birlikte planlıyorlar.
Kısaca geçen dönemin dersleri önemli. Ağır bir mücadele süreci yaşadık. Ağır bedeller ödedik. Büyük şehitler verdik. Bu sürecin kazanılmasını her şeyden önce Önder Apo’nun İmralı’daki insanüstü direnişi sağladı. O duruş, o tutum tarihin en ağır baskı ve işkencesi karşısındaki devrimci, özgürlükçü duruş faşist-soykırımcı saldırganlığın iradesini kırdığı gibi, tüm hareketimize, halkımıza, Devrimci ve Demokratik Güçlere doğru, devrimci, özgürlükçü, insani duruşun nasıl olması gerektiğini gösterdi, öğretti, önümüzü aydınlattı.
Tabii bu sonucu binlerce şehit vererek sağladık. Bu zirveyi kahraman şehitlerimizin mücadelesi yarattı. Her biri gerçekten de bir insanlık abidesi, özgür ve demokratik doğru yaşam gerçeği, insanca nasıl yaşanacağının net bir biçimde ortaya konulması oldu. En zor ortamlarda, en az imkânlarla büyük mücadeleler verilerek, yürüterek bu kazanımı ortaya çıkardılar. Gerillamızın tüm zorluklara rağmen kahramanca yürüttüğü direniş, dağda-şehirde düşmana darbe üstüne darbe vuran tutumu, tabii kadın ve gençlik hareketlerimizin ülke içinde ve dışında geliştirdikleri sarsılmaz mücadele, ısrarlı, kararlı mücadele dostlarımızın gücü, desteği buna yol açtı.
Fakat böyle bir süreçte büyük kahramanlıklar gördük. Zorlukların nasıl aşıldığına, yenildiğine tanık olduk. İnsanlık erdeminin nasıl büyük olduğunu, neleri yürütmeye kadir olduğunu gözledik, tanık olduk. Ama alçakça ihanetlere, teslimiyete, işbirlikçiliğe de tanık olduk. Her türlü kaçkınlığı, karamsarlığı, umutsuzluğu da gördük. Küçük burjuva ukalalığını, bireyciliğini, maddiyatçılığının ağır zarar verici tahribatlarına da şahit olduk. Hepsini yaşadık.
O halde demek ki bu gelişmeyi bazı anlayışlar, tutumlar, fedaice mücadeleler ortaya çıkardı, yarattı. Bunun önünde sadece AKP-MHP faşizminin saldırıları değil, ondan öte işbirlikçi-ihanetin her türlü karamsar, kötümser, umutsuz, küçük burjuva bireyci ruh hallerin, anlayışların engelleyici tutumları vardı. Dolayısıyla doğru olanları anlamamız, benimsememiz, özümsememiz gerekiyor. Gelişmeleri engelleyen, zarar veren anlayışları, ruh halleri, tutumları da şiddetle eleştirip mahkûm etmeliyiz. Hareket ile yurtsever toplum zemininden silip atmamız gerekiyor. İdeolojik mücadeleyi, sınıf ve cins mücadelesi temelinde böyle bir süreçte çok daha etkili bir biçimde geliştirmek gerekti. Eleştiri-özeleştiri sorgulaması olmalı. Bu olmadan siyasi-askeri mücadelede yapılanlar, onun doğruları-yanlışları yeterli bir biçimde anlaşılamaz ve doğrulara sahip çıkılarak yanlışlar aşılamaz. Bu husus önemli. Bunu yaptığımız zaman tabi geleceğe kendimizi daha iyi hazırlamış oluruz. Daha donatmış oluruz.
Tarihin Gidişini Değiştirecek Sonuçlar Ortaya Çıkabilir
Burada şunu da söylemekte fayda var; hareket olarak biz böyle kritik bir süreçte bir yandan Garê zaferini ortaya çıkartacak bir siyasi-askeri pratik içinde olurken, bir taraftan da ideolojik-örgütsel mücadele, eleştirel-özeleştirel sorgulamayı ileri düzeyde geliştirdik. Hata ve eksikliklerle doğruları ortaya çıkardık. Eleştiri-özeleştiri ile kendimizi düzelttik. Yeni süreci değerlendirdik. Garê’de ortaya çıkan sonuçlar temelinde değerlendirdik. Bu temelde yaşanacak olası gelişmeleri ve bunu değerlendirerek bu çerçevede yürütmemiz gereken görevleri açığa çıkarıp karar ve plan haline getirdik.
Hareket olarak Garê’de zafer kazanan, Newroz’da 'Özgürlük Zamanı' Hamlesini doruğa çıkartan bir pratik duruşla yetinmiyoruz. Aynı zamanda önümüzdeki yılı ve yılları kazanmanın iradesini, kararlılığını, Önderlik ve şehitler gerçeğindeki doğru çizgisini ortaya çıkartmış, kendisini yeniden kararlaştırmış ve planlamış olarak bu Newroz’u karşılıyoruz, yeni Newroz yılına giriyoruz.
Bu bakımdan da örgütlü, hazırlıklıyız. Herkesin de buna göre kendini sorgulayıp hata ve eksikliklerini aşarak hazırlıklı ve örgütlü hale getirmesi lazım. Çünkü büyük gelişmeler olabilir. Çok yoğun mücadelelere girebiliriz. Tarihin gidişini değiştirecek gelişmeler ortaya çıkabilir. O gelişmeleri sağlayacak mücadeleler yaşanabilir. O halde hazırlıklı olmalıyız. Herkes, herkes kesim hazırlıklı olmalı. Sonunda niye böyle oldu, ne oluyor, bize önceden söylenmemişti, hazır değiliz dememeleri için, gelişmeler önünde engel oluşturan pozisyona düşmemeleri için, gelişmeleri geriye çeken, olayların arkasından sürüklenenler konumuna düşmemeleri için bunlar gerekli.
Böyle yapmayanlar, kendilerini yenilemeyenler her türlü olumsuzluğu yaşayabilirler. Bu ihtimal vardır. O halde bunu yaşamak, öyle bir olumsuzluğa düşmek istemiyorlarsa şimdiki durumu doğru değerlendirecekler, kendilerini mevcut gelişmeleri doğru anlama temelinde örgütleyecekler, eğitecekler, düzeltecekler, hata ve eksikliklerini aşacaklar, yeniden kararlaştırıp planlayacaklar. Gerçekten de önümüzdeki süreç çok büyük gelişmelere gebe görünüyor. Önü açıktır. Mevcut durumda hızlı gelişmeler de ortaya çıkabilir.
Şubat ortasından bu yana yaşananlar yeni bir sürece işaret ediyor. Garê direnişi böyle bir süreci başlattı. Görülüyor ki 8 Mart ve Newroz kutlamaları, böyle bir sürecin gelişimi önünde hiçbir gericilik engel oluşturamıyor. Onların hiçbir baskısı, terörü engel oluşturmaya, durdurmaya, ya da çarpıtmaya yetmiyor. Çünkü bu geçen bir aylık süre içerisinde AKP-MHP faşizminin özel savaş kapsamında yapmadığı kalmadı. Şengal'i tehdit ettiler, Rojava’ya sürekli vurmaya çalışıyorlar. Önder Apo üzerinde baskıyı arttırdılar. Tehdidi arttırdılar. Tutuklamaları en ileri düzeyde yürütüyorlar, milletvekilliklerini düşüyorlar. HDP’yi kapatmaya kadar işi götürdüler.
Direniş Kazandırır
Böyle bir süreç ne zaman gelişmişti? 2009’da gelişmişti. 5 Kasım 2007 Bush-Erdoğan anlaşması ardından Medya Savunma Alanları'na Aralık ortasında başlatılan saldırılar Şubat sonunda Zap operasyonuna dönüşmüştü. Zap’ta yenilgi aldılar. Ardından İmralı baskısında yenilgi aldılar. Ardından 29 Mart yerel seçiminde yenilgi aldılar. Ondan sonra 14 Nisan 2009’da siyasi soykırım operasyonları olarak tanımladığımız süreci, demokratik siyaseti bastırma ve sindirme sürecini başlattılar. Bunu İmralı’daki 17 Kasım darbesine götürdüler. 11 Aralıkta da DTP’yi kapattılar. Tayyip Erdoğan, ‘Başa dönüyoruz, sil baştan yapıyoruz’ demişti. Yani İttihat ve Terakki’ye dönüyoruz. CHP’ye dönüyoruz, doksana dönüyoruz demek istedi. O temelde de aslında bugüne kadar gelen saldırı sürecini başlattılar.
Şimdi de öyle görülüyor ki 2020 planlamaları boşa çıkıyor. Bunun başarısına çok inanmışlardı. Her halde Amerika desteği, biraz İran desteği, özellikle KDP’nin çok ölçüsüzce verdiği destek onları çok umutlandırmıştı. 2008’de Zap’ta başlayan saldırıda alamadıkları sonucu, Medya Savunma Alanları'nı işgal etme sonucunu bu sefer Heftanîn’den başlayarak alabileceklerini hesaplamışlardı. Buna göre de bir planlama, zamanlama yapmışlardı. Bölge, dünya siyasetinden güç, destek alarak, onun gidişatına göre kendilerini uyarlayarak bunu geliştirmişlerdi.
İşte ‘Cenga Heftanîn Devrimci Hamlesi’ bu planı bozdu. Hatası, eksikliği olabilir, içinde eleştirilebilir. Ne kadar bu planın farkındaydı, ona göre direndiği de sorgulanabilir ama ne olursa olsun sonuç ortada, önemli olan sonuçtur. Sonuç bu planı daha ilk noktasında başarısız kıldı, durdurdu. Heftanîn’den öteye adım atma imkânı bırakmadı. Çünkü Heftanin’de sonuç almasını engelledi. Bu çok çok önemliydi. Ardından ‘Özgürlük Zamanı’ Hamlesi Eylül’de başlatılınca faşist-soykırımcı diktatörlük büyük panik içerisine girdi. Telaşla sağa sola saldırıp bu durumu tersine çevirmek istediler.
Şengal bu noktada öyle anlaşılıyor ki zayıf halka olarak görüldü. Irak’ı zorladılar, ABD’den güç aldılar. İşte bir Şengal anlaşması çıkardılar. Oradan bazı saldırılar geliştirerek Heftanîn yenilgisini ve 2020 planlamasının boşa çıkartılmasının sonuçlarını engellemek istiyorlardı. Yenilginin üzerlerinde yaratacağı etkiyi durdurmak, Heftanîn yenilgisinin sonuçlarını tersine çevirmek istediler. Başarılı olamadı. Şengal'e de çeşitli biçimlerde baskı yaptılarsa da hala çatışmalı, tartışmalı durum sürüyor.
Şengal pratiği de gösteriyor ki direnildiğinde kazanılıyor. Yeter ki gerçekten direnme gücü gösterelim. O irade de cesarette olalım. Saldırılar gündeme gelince korkmayalım, ürkmeyelim, erkenden pes etmeyelim, geri çekilmeyelim. Biraz bedel istese de onu verme gücünü, cesaretini, fedakârlığını gösterelim. Öyle bir durumda kazanma mümkündür. Gelişme sağlanabilir. İçinde bulunduğumuz koşullar bunun için imkân ve fırsat sunuyor. Kürt varlığı ve özgürlüğü mücadelesi yürütmek için de imkân ve fırsat sunan uygun bir askeri-siyasi fırsat var. 3. Dünya Savaşı koşulları, Ortadoğu’da yaşanan çelişki ve çatışmalar, dünyanın yaşadığı durum, kapitalist modernite sisteminin krizi, kaosu, bunun ortaya çıkardığı çelişki ve çatışma, Kürt Özgürlük Mücadelesi'ni yürütmek için eskiden daha fazla imkân ve fırsat sunuyor. Bu gerçeği görelim.
Bunu görüp böyle iradeli davrandığımız, zorluklara karşı direnmeyi, saldırılar karşısında bedel ödemeyi göze aldığımız durumlarda ve aldığımız oranda kazanmayı mümkün kılıyor. Rojava’daki durumları bunun için eleştirdik. Bir kere daha bu temelde neyi, neden eleştirdik, yanlış nerede yapıldı? İyi görülmesi, doğru yapılması, doğru ve yeterli bir özeleştirel yaklaşım gösterilerek anlayış ve tutum düzeltmesinin sağlanması lazım. Meseleyi bir bireysel mesele, iyi-kötü meselesi haline getirmemek, onur meselesi yapmamak lazım. Dolayısıyla yanlışta ısrar etmemek, yanlışı ortaya çıkartıp aşma gücünü, erdemini kesinlikle göstermek, hatayı düzeltmeyi bilmek gerekli.
Şimdi bu süreçlerde yaşadıklarımız bize bunun mümkün olduğunu, doğrunun böyle olduğunu ortaya koydu. Son noktayı bu süreçte Garê direnişi koydu. Ne çıktı ortaya? Direnmek kazandırıyor. Bedel ödeme göze alınır, zorluklara karşı direnme göğüslenirse her koşulda mücadele edilebilir. Gelişme, kazanıp yaratılabilir. Bunu engellemek için faşizm her saldırıyı yaptı. 1 aydır AKP-MHP faşizmi yapabileceği her türlü tehdidi, saldırıyı, pratiği geliştirdi. Yeniden Şengal'i gündeme getirdi, Rojava’ya saldırıyorlar, tehdit çok. Her an şuraya buraya saldıracağız diyorlar. Ama sonuç tutmuyor.
Mevcut sistemde 2008’deki Zap’tan çok daha fazla bir sarsılma vardır. O Zap’taki durum ordunun siyasi gücünü kırmıştı. Türk ordusunun yargılanmasına, Genel Kurmayın hapse atılmasına, teröristlikle suçlanmasına kadar giden süreç aslında Zap’taki savaşla açıldı.
Şimdi Garê’deki savaş AKP-MHP iktidarının, Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli yönetiminin benzer bir biçimde düşürülmesine, çökertilmesine, yargılanmasına kadar gidecek gelişmelere yol açabilir. Ona açıktır. Onu ifade etmek istiyordum. Bunu önlemek için başvurulan girişimler tutmuyor.
Diyorlar işte AKP-MHP faşizmi seçim yapacak. MHP seçimde meclis dışı kalmasın diye seçim barajını düşürecek. Çünkü MHP barajı aşamıyor. Diğer taraftan HDP’nin milletvekillikleri AKP’ye geçsin diye kapatacaklar, böylece yeniden AKP-MHP hükümeti kurulacak. Öyle bir seçim ve öyle bir hükümet bugünkü hükümetten ne kadar güçlü olacak, içerde etkisi ne kadar fazla olacak, bu etki dışarıda ne kadar olacak? Kuşkusuz bugünkü kadar bile olmayacak. Bunu insan net söyleyebilir.
Şimdiye kadar hiç olmazsa seçimden çıktık, herkes seçime girmişti diyerek iç ve dış kamuoyunu etkiliyorlar. O durumda hiç etkileyemeyecekler. Diyecekleri hiçbir şeyleri olmayacak. Tersine her şeyin faşist diktatörlüğü ayakta tutma temelinde antidemokratik olarak örgütlendiği, geliştirildiği herkes tarafından kabul edilecek. Bu da mevcut rejimin daha çok tecrit olmasını, içte ve dışta daralmasını getirecek ki o koşullarda bu rejime karşı ideolojik-siyasi-askeri mücadeleyi geliştirmek, Devrimci Halk Savaşını kırda, ovada, şehirde büyütmek, kitle hareketliliğini geliştirmek ve faşizmi yıkmak daha çok imkân dâhilinde olacak. Devrimci eylemin önü daha çok açılacak. Faşist saldırganlık daha az destek bulacak.
Türkiye’de Faşizmin Yıkılması Ekim Devrimi Kadar Sarsıcı Olacak
Mevcut durumda AKP-MHP faşizminin yaşadığı gerçeklik budur. Artık bu yönetimin yıkılma, aşılma süreci başlamıştır. Merkez Karargâh, 'Garê sonun başlangıcı oldu' dedi. O değerlendirme doğrudur. Artık sona gidiş başlamıştır. Yani artık her an çökebilir, çöküşü gerçekleştirebilecek bir anti-faşist demokrasi mücadelesini örgütleme, geliştirme ihtiyacı var. Bunu birlik halinde geliştirme, birleşik mücadele düzeyini ortaya çıkartma, kadın-gençlik örgütlülüğü temelinde kitlelerin serhildanını, direncini faşizme karşı geliştirmek kadar kırda, ovada, şehirde faşizme öldürücü darbeler vuran silahlı direnişi geliştirerek faşist saldırganlıktan hesap soran, topluma umut veren, irade veren, toplumu mücadeleye çeken bir öncülüğün de geliştirilmesine ihtiyaç var. Bunlar yapılıp asgari düzeyde geliştirilirse her an AKP-MHP faşizmi çökertilebilir.
Türkiye’de mevcut durumda AKP-MHP faşizminin çökertilmesi, sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu ve dünyada sarsıcı bir siyasi etki yapar. Ne Türkiye’nin içi, ne de Ortadoğu ve dünya AKP-MHP faşizminin çöküşüne hazırlıklıdır. Daha doğrusu mevcut sistem kendi içinde bir alternatif yaratmış değildir. Bu çöküş Devrimci ve Demokratik alternatifi Türkiye’de gündeme getirecektir ki bunun Kürdistan için, bölge için, dünya için en az Ekim Devrimi kadar sarsıcı etkisi olacak. Bunu görelim, bunun için bütün çelişkilerine, çıkar çatışmalarına rağmen küresel kapitalist modernite güçleri gene de destek veriyorlar. Mevcut rejimi şu veya bu biçimde ayakta tutmaya çalışıyorlar. ABD’si de böyle yapıyor, Avrupa’sı da böyle yapıyor, Rusya’sı da böyle yapıyor. Dikkat edilirse biraz konuşuyorlar, faşizm sarsılınca da yeniden güç veriyorlar, destek veriyorlar. Bunu açıktan yapıyorlar, gizliden yapıyorlar. İstatistikler var; mevcut TC hükümetine en çok karşıt olanlar, eleştirenler, bu geçen yakın süre içerisinde Türkiye’ye en çok silah satışı yapmışlar. Avrupalılar da yapmış, Amerika’sı da yapmış, Rusya’sı da zaten yapıyor.
Yani sistem hazırlıksızdır. Daha doğrusu alternatifsizdir. Devrimci-demokratik dayatma, yeni alternatif oluşturmasına fırsat vermedi. Kendi çözümünü gerçekleştirmek istiyor. Bunu engellemek için rejime kısmi destek veriyorlar. Fakat çelişkileri de büyük, çıkar çatışmaları da fazladır. Öyle çok uzun vadeli destek vererek ayakta tutmaları zordur. Mücadele ile AKP-MHP faşist diktatörlüğü yıkılabilir. Destek vermezlerse zaten kendiliğinden çökecek. Öyle bir yaşama gücü yok. Fakat mevcut destekler bile asgari düzeyde yürütülecek bir devrimci-demokratik mücadelenin zafer kazanmasını engelleyemez. Faşizmi ayakta tutamaz. Dağda, ovada, şehirde asgari düzeyde yürütülecek bir gerilla mücadelesi, demokratik siyasetin direnci, kitle serhildanını, kitle şiddetini ortaya çıkartan bir kitle eylemciliği kesinlikle AKP-MHP faşizmini çökertir, yıkar.
Zaten Hamlemizin temel hedefi de budur. Türkiye Devrimci ve Demokratik Güçleri ile geliştirdiğimiz ilişki-ittifak temelinde, yine Kürdistan güçleriyle oluşturduğumuz ilişki ve ittifaklar temelinde yürütmeye çalıştığımız mücadelenin temel hedefi de böyle bir sonucu elde etmek. Yani AKP-MHP faşizmini yıkıma götürmektir.
Diğer güçler açısından böyle bir süreçte ne denebilir? ABD’deki gelişmeler biraz derinden sürüyor. Gerçekten işleri çok derinden mi ele alıyorlar, yoksa çok fazla umut, beklenti yarattılar ama yapabilecekleri çok büyük bir yenilik yok, onun için gizliden gizliye bazı şeyler mi yapıyorlar. Hala yeni şeyler yapacakmış gibi bu beklentiyi, umudu, canlı tutmaya mı çalışıyorlar insan çok anlamıyor. Henüz netleşmiş değil.
Fakat mevcut ABD yönetiminin söz konusu beklentileri karşılayacak bir performansı görünmüyor. Türkiye’ye dönük bazı eleştirileri Avrupa üzerinden geliştirdiler. Yine Birleşmiş Milletler üzerinden geliştirdiler. Onlar ABD politikalarının sonuçları olarak değerlendirilebilir. Fakat dikkat edilirse bir ileri düzeye gitmedi. Örneğin; Avrupa Birliği ciddi bir yaptırım geliştiremedi. Hala tartışıyor. Tehdit ediyor, ABD engelliyor, diyorlar. Yani bu düzeyde tutulmasını, daha ileri götürülmemesini ABD istiyor, diyorlar.
Şimdi ABD-Türkiye rahatsızlıkları var. Biraz da kişisel oldu. Trump yönetimiyle anlaştılar. Bu yönetimi tümden görevden attılar. Şimdi bunlar göreve gelince biraz kendilerinin görevden atılmasının sorumlusu olarak Türkiye’yi de görüyorlar. Biraz o temelde de karşıtlıkları var. Kişisel durumlar mevcut yönetimde de rol oynuyor gibi.
Benzer durum Rusya ile çelişkilerinde de yaşanıyor. İlginç, ABD’nin başkanı Biden Putin’i 'katil' olarak ilan etmiş. İşte Putin ile çatışmasının da altında ABD seçimlerine müdahale, Trump’a Rusya’dan gelen destek olduğu söyleniyor. Eğer bütün bunlar doğruysa ve böyle yaklaşılacaksa işin içinde kişisel faktörler olacak, hatta daha fazla rol oynayacak gibi diyebilir insan. O zaman Trump siyasetinden farkı ne? Çok fazla bir farkı olmayacak.
Yok, ondan öte yeni bir ABD-Rusya gerginliği gelişecek, yeniden çatışma olacak diyenler var. Özellikle Türkiye cephesi, Türkiye’nin o AKP yandaşları böyle büyük bir umutla alkış çırpıyorlar. ABD-Rusya çarpışacak, bize ABD cephesinde yer açılacak diye.
O çok zor. O duruma düşmek biraz zordur. Rusya’nın öyle bir politik tutumu henüz gözükmüyor.
Artık dünya 1930’ların, 1940’ların, 1950’lerin dünyası da değil. Bir Avrupa vardı. Savaşlarda çökmüştü. ABD’den umut beklediler. ABD öyle devreye girdi. Şimdi bir Çin var mesela. Bütün dengeleri altüst ediyor. Avrupa 20. yüzyıldaki gibi tahrip olmuş değil, evet o tahribatın ortaya çıkardığı iradesizliği tümden aşamadı ama dünya savaşlarının sonrasındaki gibi bir Avrupa da yoktur.
O nedenle iki güç dünyaya hükmedecek, yeniden iki kutuplu dünya ortaya çıkacak beklentileri ham hayaldir. Mevcut dünya gerçekliğine uymuyor.
Diğer yandan söz konusu dünya savaşında da çok çıkış görünmüyor. ABD-İran ilişkileri nasıl olacak netleşmedi. Trump’ın ortaya çıkardığı durum biraz değiştirildi.
Kısaca şu söylenebilir; netleşmiş, stratejik planlamalara oturmuş devlet politikaları olmadığı gibi bu düzeyde ittifaklar da yok. Çok yönlü bir çelişki ve çatışma var. Çıkar çelişkisi, çatışması sürüyor.
Suriye üzerinde yeni bir çatışmalı durum gelişir mi diye tartışıyorlar. İhtimal dışı değildir. İnsan mutlak olur diyemez ama ihtimal dışı da tutmamak lazım. ABD’nin İsrail, Avrupa ve Birleşmiş Milletler üzerinden ortaya koyduğu bir tutum var. Ortadoğu’yu bölüp parçalamak istiyorlar. Bu stratejiden vazgeçmiş değiller. Bunu fırsat buldukça adım adım geliştirecekler. O nedenle ABD Suriye’nin bölünmesini adım adım yaratmaya çalışıyor. Son Rusya-Türkiye-Katar ittifakı ve açıklaması sanki ABD’nin Avrupa ve BM üzerinden Suriye’ye dönük açıklamalarına bir cevap oluşturma anlamına geldi. Suriye’nin birliği, mevcut yönetimin birliğini öne sürdüler. Bu bir gerginlik ve çatışma etkeni. Bu güçler mevcut politikalarını derinleştirirlerse Suriye’de yeni çatışmalı bir süreç gelişebilir de.
Günde İki-Üç Defa Politika Değiştirebilen Bir Dünyada Yaşıyoruz
Burada diğer görünen bir nokta İran oluyor. İran dışlanır gibi. Eski Astana görüşme formatının dışına atılmış durumda. İran buna karşı 3. bir inisiyatif geliştirmeye, ne Rusya-Türkiye-Katar ittifakının ne de ABD-Avrupa-İsrail ittifakının politikalarının uygulanmayacağı bir sonucu Suriye’de çıkartma arayışları var.
İsrail-ABD-Avrupa ittifakının istediği gibi Suriye’nin bölünmesini engellemek ama Rusya-Türkiye-Katar ittifakının istediği gibi eski düzen bir birliğin de olmayacağını görmek, böylece bir tür uzlaştırma. Fırat’ın Doğusundaki özerk yönetim ile Şam yönetimini bir biçimde uzlaştırarak birliği koruma ve bu temelde inisiyatif geliştirme yönünde bir arayışı, çabası var. Bu ne kadar gerçekleşir, gelişme sağlar bilemiyoruz.
Öyle bir siyaset dünyasında yaşıyoruz ki her gün politika değişmiyor! Eskiden öyle imiş, Lenin diyordu, her gün taktik değiştirilebilir. Bu politika değişikliği anlamına geliyor. Günde 2-3 sefer politika değiştirilebilen bir dünyada yaşıyoruz. O kadar hızlı. ABD ve Rusya'nın Suriye’ye mevcut yaklaşımı karşısında İran da 3. bir yaklaşım gösteriyor. Şengal’e Heşdi-Şabi’yi gönderdi, Irak’taki Türkiye varlığına karşı bir açıklama yaptı. Fakat hemen sonrasında İran dışişleri bakanı Türkiye’ye gitti. Bu sefer görüşmeler yapıyorlar.
Karşıtlığının ömrü bir haftalık, hemen yeni bir uzlaşma, o karşıtlıktan karşılıklı yeni bir çıkar sağlatacak bir uzlaşmaya varma arayışları var. O nedenle çok değişken, çok kararsız, stratejik değil. Böyle temelli taktik yaklaşımların bile gösterilemediği, günübirlik politikaların çok fazla etkili olduğu bir dünyadayız. Mevcut siyaset dünyasının bir boyutu budur.
Tabii arkada herkesin bir ideolojik ve stratejik yaklaşımı var. Onları göz ardı etmemek lazım. Kapitalist modernite sistemi bir sistemdir. Bunları tartışırken sistem gerçeğini asla unutmamak gerekli. Onun ideolojik duruşunu unutmamak lazım. Sistem içerisinde tabii ABD’nin bir duruşu var. ABD-İsrail-İngiltere üçlüsünün sistemi yönetmede stratejik yaklaşımları var. Yeni dünya düzeni demişlerdi. Planlıdırlar. Devlet politikasıdır. Bunları yürütmeye çalışıyorlar. Onları elbette görmek lazım ama güncelde politika çok günübirlik yaklaşımlarla da sürüyor. Çok hızlı, çok değişken, o nedenle Suriye’nin bir çatışma etkeni olma durumu devam ediyor.
Irak’ta öyledir. ABD, Trump yönetimi altında İran’ı dayatıyordu. Şimdi mevcut yönetim onu çok geliştirmeyecek gibi görünüyor. En azından mevcut durum böyle. Değişmedikçe de böyle gidecek gibi. Geriye Türkiye’deki çatışmaların durumu kalıyor. Böyle olursa Türkiye’deki çatışmalı durum daha fazla derinleşebilir. Söz konusu 3. Dünya Savaşı pratiği küresel ve bölgesel güçler, ilişki ve çelişkileri bu süreçte Türkiye’deki çatışmalı durumun daha fazla gelişmesine zemin sunabilir, fırsat verebilir. Bu böyle değerlendirilebilir.
ABD şimdiye kadar önledi, Rusya destek verdi. ABD İran’ı öne çıkarmak istiyordu. Rusya’nın da Suriye üzerinden ABD ile bir anlaşması vardı. Bu durumlar azalıyor. ABD’nin İran’a dönük yaklaşımı, dolayısıyla Rusya ile yakın geçmişteki ittifakı azalır gibi. Biden-Putin çatışması bunu biraz ortaya koydu. Çok eskisi gibi olmayacak. Böyle olursa bütün bunlardan biz ne sonucu çıkartabiliriz? Türkiye yakın geçmişte, geçen yıllardaki gibi bir destek bulamayacak. Türkiye içindeki çatışmaları yakın geçmişte olduğu gibi dış güçler engelleyemeyecekler. O nedenle AKP-MHP faşizmini yıkacak mücadeleyi geliştirme zemini fazladır.
Faşist diktatörlükte bunu görüyor. Kuşkusuz tüm gücünü kullanacak, kendisine dönük demokrasi mücadelesinin güçlenip gelişmesini önlemek, yıkılmaktan kurtulmak için, ama zaten şimdiye kadar gücünü kullandı. Gücünün büyük kısmı dışarıdan geliyordu. Askeri desteği vardı, muhalefete destek verilmiyordu. Şimdi AKP-MHP ittifakına verilen o destekler azalacak.
Örneğin AİHM Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın bırakılması için karar aldı. Avrupa Birliği, Amerika destek verdi. Buna karşı AKP yönetimi HDP’yi kapatma kararı aldı. Çatışmalıdırlar. Karşıtlıkları bu düzeye kadar ulaştı. Dolayısıyla dışarıdan daha az destek buluyor. İçte de daha çok daralmıştır. Saldırı imkânlarını zaten yakın geçmişte fazlasıyla kullandı. Dolayısıyla daha çok kullanacağı bir şey yok. Hatta gücü azalmıştır. Çılgınca saldırılar yapabilir. O tehlike var. Ama öyle yeni güç ittifakları oluşturması, yeni güçleri devreye koyması, yeni saldırılar yapabilmesi mümkün değil, tersine artık devrimci-demokrasinin daha çok birlik olması, örgütlenmesi, faşizmi yıkacak demokratik eylemliliğin çok daha etkili, süreklilik arz eden, faşizmi yıkmaya yönelen düzeyde gelişmesi gerekiyor. Yeni sürecin özelliği bu.
Temel Hedefimiz AKP-MHP Faşizmini Yıkmaktır
Biz yeni Newroz yılında bunları tabii yapacağız. Hem Kuzey Kürdistan’da hem Kürdistan’ın diğer parçalarındaki gücü AKP-MHP faşizmini yıkma mücadelesine sevk edeceğiz. Baş düşmanımız AKP-MHP faşizmi, temel hedefimiz AKP-MHP faşist diktatörlüğünü yıkmak. Bunun için Kürdistan’ın tüm mücadele gücünü böyle bir sonucu almak için, 'Özgürlük Zamanı' Hamlemizi zafere götürmek için sevk edeceğiz, seferber edeceğiz. Türkiye’nin tüm Devrimci ve Demokratik Güçleriyle, kadın gençlik örgütleriyle, Türkiye halklarıyla bu anti-faşist mücadeleyi daha çok birlikte, ortak, birleşik örgütlülükleri temelinde yürütmeye daha fazla çaba harcayacağız. Bu yeni süreç açısından kesindir.
Yurtdışı, diğer parçalarda, Rojava Kürdistan’da TC işgaline karşı mücadelenin geliştirilmesi, çeşitli güçlerin oyunlarına karşı uyanık olunması, Demokratik Konfederalizmin özsavunma temelinde örgütlenmesi, Demokratik Ulus inşasının bu temelde geliştirilmesi, bu konuda yaşanan hata ve eksikliklerin düzeltilmesi için yoğun bir çabamız olacak.
Özellikle Başûr’da Garê direnişi tıpkı Zap gibi yeni bir umut yarattı. Büyük bir güç, moral verdi. Bütün Kürtlerde morali, coşkuyu yarattı. Kuzey’de yarattı. Özellikle Rojava’da yarattı. Ama Başûr’da da benzer bir iradi gelişim ortaya çıkardı.
Zaten TC işgaline karşı değişik toplumsal kesimlerde büyük bir tepki var. Bunu bu süreçte çok daha fazla örgütlü hale getireceğiz. TC işgalini kırmaya dönük her türlü siyasi-ideolojik-askeri mücadeleyi yürüteceğiz. Güney toplumunu, gençliğini böyle bir mücadeleye seferber edeceğiz.
Kürt işbirlikçiliğinin zararlarını azaltma, mücadele önünde engel olmaktan çıkartma yönündeki çabalarımız, ilişki ve mücadele diyalektiği temelinde sürüyor. Bunu bu önümüzdeki mücadele sürecinde de devam ettireceğiz. Gerçekten ciddi bir durum. En zorlayıcı olan yan burası. Öyle dış güçlerin faşizme destek vermesi değil, AKP-MHP faşizminin saldırganlığı değil, Kürt işbirlikçiliğinin kötü rol oynaması, düşmanla tarihte olanın çok daha ilerisinde ilişki ve işbirliğine yönelmesi, bu mücadeleyi fazlasıyla zorluyor. Bunu aza indirmemiz, bu temeldeki zararları sınırlandırmamız gerekli. Bunun için de ilişki ve mücadele seçeneklerini iç içe kullanıyoruz. Şimdiye kadar da öyle yaklaştık.
Ulusal Kongre temelinde birlikten yanayız. İlişkili olmaya çalışıyoruz ama tabii Kürt özgürlüğünü sağlamak üzere direnişi de esas alıyoruz. Öyle mücadelesiz bir durum yoktur. Böyle bir amaçla zararı sınırlandırmaya dönük bir hedef doğrultusunda ilişki ve mücadele sarmalını, diyalektiğini önümüzdeki süreçte de uygulamaya çalışacağız.
Somut Şartların Somut Tahlilini Doğru Yapmak Gerekiyor
Rojhilat halkı mücadeleyi sürdürüyor. Önemli bir birikimi var. Newroz kutlamalarına da yöneldiler. Aslında Rojhilat’ta biraz anlayış, tarz düzeltmesine, yeni planlamalar geliştirmeye ihtiyaç var. Biraz hayalci, somut gerçeklikten kopuk, bazı akıllarda ortaya çıkan sonuçları pratiğe dönüştürmeye çalışan yaklaşımlar var. Ayakları havada kalıyor. Somuta uymuyor, o nedenle aktif olamıyoruz. Rojhilat özgürlük çalışmaları işlevsel hale gelemiyor. Bu güçlerin bunu düzeltmesi lazım.
Somut şartların somut tahlilini doğru yapabilmesi gerekiyor. Buna göre hedeflerini de, tarzını da, planlamasını da, örgütlenmesini de oluşturursa İran’da ve Rojhilat Kürdistan’da potansiyel çok büyüktür. Her zaman çalışmalar yürütülebilir. Özgürlükçü gelişmeler sağlanabilir. Rojhilat Kürdistan’da ulusal demokratik birlikle birlikte, İran muhalefetinin demokratik bir birliği sağlanabilir. Dolayısıyla demokrasi mücadelesi daha da ilerletilebilir.
Yurtdışı çalışmalarımızın bir önemi var. Bir yandan ülkedeki Devrimci Halk Savaşı direnişini destekliyor, diğer yandan Önderlik çizgisini, mücadelesini dünyaya yayıyor. İşte Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen ‘Özgürlük Zamanı’ kampanyamız en çok dünyada yer etti. Dıştan destek de görüyor.
Şu açığa çıktı: Önderlik düşünceleri dünyada yayıldıkça sosyalist güçler arasında, kadın özgürlükçü güçler arasında, ekolojist güçler arasında çok büyük bir ilgi ve destek buluyor. Eksiklik Önderlik düşüncelerini dünyaya yayma çalışmalarındadır. Bu konuda savunmaların tercüme edilip dağıtılması eksik, yani Devrimci ve Demokratik, Sosyalist Güçlerle, kadın ve gençlik örgütleriyle, yani ezilenlerin hareketleriyle ilişki geliştirme çalışmalarımızda ciddi bir örgütsüzlük, yetersizlik, zayıflık var. Bunlar aşıldığı oranda gelişme çığ gibi oluyor. İçteki gelişmeden daha hızlı dışarda gelişme oluyor. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü kampanyasını en güçlü sahiplenen, en sağlam tutarlı sahip çıkanlar dış güçler oldular. Dıştaki demokratik güçler, sosyalist güçler, kadın özgürlükçü, ekolojist güçler oldular. Dünyayı tahrip eden gelişmeler karşısında Önder Apo’nun ekoloji boyutundaki düşüncelerine de çok büyük önem ve değer veriliyor.
Bu nedenle aslında ciddi zayıflıklarımız var. Bazı şeyler neredeyse suç düzeyindedir. Çok basit yapılabilecekken, imkânlarımız varken yapılmamış, böyle oyun oynar gibi aksatılmış olan görevlerimiz var. Bunlar şimdi daha iyi açığa çıkıyor, yeni tespit ediyoruz. Tabii hareket olarak bunların üzerinde duruyoruz. Düzeltmemiz gerekiyor.
Sonuç olarak bütün bu alanlarda asgari bir mücadele, AKP-MHP faşizmini yıkmayı hedefleyen ve baş hedef haline getiren ideolojik-siyasi-askeri-diplomatik çalışmaları birlikte yürütme, bunun gerektirdiği düzeltmeyi kendi içimizde ideolojik-örgütsel çizgi düzeltmesi temelinde gerçekleştirme, kesinlikle bu yeni Newroz yılını daha büyük mücadele ve başarı yılı haline getirecek. Buna inanıyoruz. Hedefimiz de böyle bir başarıyı sağlamak. 2021 yılı için bunu değerlendirdik. PKK’nin 43’üncü mücadele yılı için bunu değerlendirdik. Aynı benzer değerlendirmeyi de bu yeni Newroz yılı için de yapabiliriz.
Şunu net ifade edebiliriz: Görev ve sorumlulukların gereğini asgari düzeyde yerine getiren, doğru, yaratıcı tarz, üslup ve tempoyla mücadele yürütmek kesinlikle AKP-MHP faşizmini bu yıl içerisinde yıkacak. Özgürlük mücadelesinde büyük bir zaferi yaratacak. Bunun verileri, imkân ve fırsatları fazlasıyla vardır ve böyle bir gelişmenin de tarihin gidişini değiştireceği çok net ve açıktır. İşte böyle büyük gelişmelere imkân ve fırsat veren bu tür gelişmelerin yaşanabileceği bir süreçteyiz. Bu bir hayal görmek değil, gerçekten öncünün görev ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi temelinde ulaşılabilecek bir hedef. Böyle görmeliyiz.
Hayal olsa bile aslında bunu hayal etmeliyiz. Hayal olmaktan da çıkartıp bilimsel verilerle, stratejik ve taktik biliminin gereklerine uygun bir biçimde planlı ve örgütlü bir mücadeleyi bu süreçte geliştirmeyi mutlaka başarmalıyız.
Kayıpların bizim hata ve eksikliklerimizden kaynaklandığı, işleri biraz doğru ya da doğruya yakın yaptığımız oranda da başarılı olduğumuz, büyük kazanımlar elde ettiğimiz bu yakın mücadele pratiğinde bir kere daha kanıtlandı.
Doğru Yol Görülmüştür
O halde bunlardan ders çıkartmamız lazım. Kayıplara yol açan hata ve eksikliklerimizi ortadan kaldırmalıyız. En aza indirmeliyiz demeyelim. Ortadan kaldırmaya çalışmalıyız. Mümkün olduğu kadar büyük hatası, eksikliği olmayan, küçük hata ve eksikliklerini de anında düzeltmeyi bilen bir devrimci pratiğin, öncü militanlığın sahibi olmayı bilmeliyiz. Parti öncülüğümüzü kesinlikle bu duruma getirmemiz gerekiyor. Önderlik çizgisini bu düzeyde anlayan ve pratikleştiren bir konumda kesinlikle olmalıyız. Eğer biz parti öncülüğü olarak yeni yılı bu biçimde karşılarsak o zaman halkımızı, dostlarımızı en ileri düzeyde, en cesur ve fedakâr bir mücadeleye sevk etmemiz mümkün olacak. Onun sonucu da tabii zaferi getirecek. Bu Newroz yılı büyük bir zafer yılı olacak. Newroz’un zafer gerçeği bir kere daha açığa çıkacak.
Zaten dedik Newroz Garê’de gerçekleşti. Bu 2021 yılı, 2633 yıl önce olduğu söylenen bir hikâye, bir efsane gibi anlatılanı aslında gerçek yaptı. Saldırı gene ovadan geldi. Başika’dan geldi. Garê’ye saldıranlar Garê’de yıkıldılar, Newroz’un büyük özgürlük ve zafer ateşleri şimdi 2021 Newroz’unda Garê doruklarında yanıyor.
Geçmişte bir efsane olan, bir hikâye olarak bilinen, 2021 yılında yaşanan canlı gerçeklik haline gelmiş bulunuyor. Artık Newroz’un efsaneliğinden söz edilemez, zaten Önder Apo, ‘Diyarbakır zindan direnişi güncelledi, Çağdaş Kawa Mazlum Doğan direnişçiliği, bunu Newroz direnişçiliği haline getirdi' dedi.
Şimdi 2021 yılında zindan direnişçiliğini üstlenen dağ direnişçiliği, gerilla direnişçiliği, yine efsanenin gerçekleştiği aynı yerde, Garê’de, çağdaş Kawalı Newroz zafer gerçeğini bir kere daha net bir biçimde ortaya çıkardı.
Bundan sonrası bunun gereğini yerine getirmektir. Doğru yol görülmüştür. Gerçek ortaya çıkmış, başarının nerede, nasıl elde edileceği netleşmiştir. Böyle bir durumda artık görmeme, anlamama, ne yapacağını bilememe, onun gereklerini yapamama diye bir şey söz konusu olamaz. Önümüz aydınlıktır. Gerçekler ortaya çıkmıştır. Hakikat kendisini en yalın bir biçimde ortaya koymuştur. O zaman bize düşen böyle bir yolda kararlılıkla yürümek, Newroz direniş ve zafer gerçeğini, zindan direniş ve zafer gerçeğini, Garê direniş ve zafer gerçeğini 2021 yılında AKP-MHP faşizmini yıkarak Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayan Özgür Kürdistan ve Demokratik Ortadoğu’yu yaratma düzeyine ulaştırmaktır. Hedefimiz bu olacak.
Biz bu Newroz yılında bu temelde mücadele edeceğiz. Bunlar temelinde bir kere daha Önder Apo’nun, tüm yoldaşların, halkımızın Newroz özgürlük bayramlarını kutluyoruz.
Diyoruz ki,
Bijî Newroz!
Bijî Rêber APO!
21.03.2021