PKK, KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ ÇİZGİSİ TEMELİNDE DÜNYAYI YAŞANABİLİR BİR DÜZEYE GETİRİYOR

Öncelikle tüm kadroların, yurtseverlerin ve sempatizanların kuruluş bayramlarını kutluyorum. Partimizin kurucusu ve bugüne kadar gelişimini sağlayan, Kürt halkının insanlığa kazandırdığı büyük bir düşünce ve eylem gücü olan Önder Apo’yu selamlıyorum. Önder Apo’nun, PKK’nin kuruluşunu birlikte gerçekleştirdiği ve “benim gizli ruhum gibiydi” dediği büyük devrimci Haki Karer yoldaş şahsında tüm özgürlük ve demokrasi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.

PKK, 26-27 Kasım günlerinde 1978 tarihinde Lice’nin Fis Ovası Köyünde gerçekleştirdiği Kongre ile kuruldu. Bu PKK’nin resmi kuruluşudur. Önder Apo hep şunu söyledi ve yazdı; “PKK’nin kuruluşu ve kuruluştan sonraki resmi tarihi önemlidir, büyük derslerle doludur. Fakat resmi kuruluşa kadarki mücadele tarihimiz ondan daha da önemlidir, dersleri daha anlamlı ve daha da zengindir.’’ Bu bakımdan da resmi kuruluş öncesindeki beş yıllık oluşum tarihi var. Buna, ‘PKK’nin doğuş süreci, oluşum ve şekillenme süreci’ diyebiliriz. Önder Apo, resmi tarih tanımlamasında bu dönem için, “Birinci partileşme dönemi” de dedi. Bu döneme ‘Partileşme süreci’ diyoruz.

Tarih sahnesine çıkışında Parti çekirdeği 1973 Newroz’unda toprakla buluşmuştur. Bu, Önderliksel oluşumun doğuş yaptığı süreci ifade etmektedir. Örgütsel bakımdan da PKK çekirdeğini oluşturma adımını atmayı ifade ediyor. Bu bakımdan da 1973 Newroz’undan 1978 Kasım’ına kadarki süreci, bu sürecin özelliklerini, böyle bir süreçte Önder Apo’nun duygularını düşüncelerini, davranışlarını, çalışma tarzını, genel hareketin Ankara ve Kürdistan kentlerindeki pratiği irdelenmelidir. Parti tarihini tartıştığımızda ve derslerini çıkartmak için incelemeye çalıştığımızda, bu süreci iki bölüm halinde ele alıp değerlendiriyoruz. Birinci dönem, 1973-75 yıllarını kapsarken, bu dönemi ideolojik grup dönemi olarak tanımlıyoruz. Bu dönem Ankara’da yükseköğrenim gençliği içerisinde Apocu grubun oluşum sürecini ifade etmektedir. İkinci dönem ise 1976-78 dönemidir. Bu dönem, Apocu grubun Kürdistan’a yayıldığı; yoğunluklu olarak Kürdistan’ın öğrenci gençliğe sahip olan kent ve kasabalarında PKK birimlerinin oluştuğu, yeni kadro katıp eğitimler yaptığı ve PKK’nin bir devrimci gençlik hareketi haline geldiği süreci ifade etmektedir. Zaten bu döneme resmi olarak ‘Kürdistan Devrimci Gençlik Birliği’ adı da verildi. Fazla bilinmese de bu sürecin ortasında hareketin adı bu şekilde tanımlanmıştı.

26-27 Kasım 1978’de düzenlenen toplantısında ise parti kuruluşuna karar verildi. Bu kararla artık gençlik hareketi değil ‘parti’ olarak ifadelendirildi.  Alınan bu kararın ilanı ise 30 Temmuz 1979’da yapıldı ve böylece PKK’nin adı duyuldu. Hareket ‘PKK’ olarak kimlik kazandı.

Öncesinde, 1977’de ‘Kürdistan Devrimci Gençlik Birliği’ olarak örgütlenmeye çalıştı. Bu isim dışarıya pek yansımadı. Daha öncesinden ise kendini ‘Kürdistan Devrimcileri’ adıyla tanıttı. Hareketin dışında ‘Ulusal Kurtuluş Ordusu’ diye isimlendirme yapanlar da oldu. Genelde ise ‘Apocular’ dendi; Grubu oluşturan, düşüncesini geliştiren, örgütsel adımlarını atan, öncülüğü, önderliği ve yaratıcısı olması itibarı ile Önder Apo’nun ismiyle tanımlandı. Ama son resmi kimlik duyuruşu PKK ismi ile oldu.

‘PKK’nin tarih sahnesine çıkışı ve gelişimi hangi koşullarda nasıl gerçekleşti?’ dendiği zaman birçok etkeni birlikte değerlendirmek gerekir. Birincisi; 20. yüzyıl dünyasını, Ortadoğu’sunu, Türkiye’sini ve Kürdistan’ı değerlendirdiğimizde, ilk belirtilmesi gerekenin dünyanın iki bloğa ayrılmış olmasıdır. Bir blok, ABD’nin öncülük ettiği, ‘Batı Bloğu’ olarak da isimlendirilen bloktu. Bu bloğun yeni sömürgecilik uygulamaları kapsamına Türkiye de alınmış ve Kuzey Kürdistan’da da yeni sömürgecilik temelinde bir değişim süreci içine çekilmişti. Önemli bir boyut budur.

 İkincisi;Doğu Bloku’ ve Sovyetler Birliği öncülüğündeki Reel Sosyalizmin durumunu ele almak gerekir. Burada öne çıkan ise, sosyalist akım ve onun etkisiyle Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika’da gelişen Ulusal Kurtuluş Hareketleri’nin etkileri bulunmaktadır. Buna paralel Reel Sosyalizmin teori ve pratiğinin insanlığı etkileme durumu; yine Küba, Vietnam ve Çin devrimlerinin etkisini, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra gelişen demokrasi akımı ve bunun içerisinde de özellikle 1968 Devrimci Gençlik Hareketi’nin dünyadaki etkileri ve yansıması var. Yine Küba Devrimi ve gerillasının etkisinin yayılması ve Türkiye’ye yansıması var. 1968 gençlik kuşağının Reel Sosyalizmin yetersizliklerinin de etkisi ile özgürlük ve eşitlik ilkelerine uygun bir sosyalizm arayışı temelinde geliştirdiği, ‘Gençlik Devrimi’ diyebileceğimiz bir hareketin gelişiminin etkilerini de aramak gereklidir.

Türkiye’de 1970’lerin başından itibaren büyük bir devrimci-demokratik hareket olarak gelişen devrimci gençlik hareketinin gelişimi söz konusudur. 12 Mart 1971 darbesine karşı; Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya öncülüğünde gelişen büyük gençlik direnişleri vardır. Bunlar devrimci direnişlerdir. PKK, bütün bunların etkisini ve bu süreçlerin özelliklerini taşımaktadır.

Birincisi, PKK objektif durumdan, yani siyasi ve askeri ortamdan; çelişkili ve çatışmalı durumdan etkilenmiştir. İkincisi ise, böyle bir ortamın içerisinde ve etkileriyle Önder Apo’nun kişiliği, düşünce yapısı ve bakış açısı şekillenmektedir. Dünyayı, Ortadoğu’yu, Türkiye’yi ve Kürdistan’ı güncel ve tarihsel olarak algılama ve kavramasının gelişimi böyle bir çelişkili ve çatışmalı süreç içerisinde olmuştur.

PKK’nin oluşum koşullarını incelemek açısından bunları değerlendirmek gerekir. Örneğin ABD politikalarına, Reel Sosyalizmin durumuna, 1968 Devrimci Gençlik Hareketi’ne, Ulusal Kurtuluş Devrimlerinin sonuçlarına ve Türkiye Devrimci Gençlik Hareketi’nin durumuna bakmak gerekir. Tabi bir de Kürdistan tarihsel gerçeğine bakmak gerekir. Kürdistan’ın 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bölünen, parçalanan, kültürel soykırım sürecine alınan gerçeğine, inkâr edilen ve imha edilmeye çalışılan gerçeğine bakmak gerekir. Bu gerçek, tarihin en kadim halkının, Kapitalist Modernitenin dünya hegemonyasını kurduğu süreçte yok sayılıp yok edilmeye çalışıldığı gerçektir. Bu temelde dört parça Kürdistan’da gelişen saldırılar, ağır fiziki katliamlar ve asimilasyon var. Kültürel soykırım söz konusudur. Tabi bunlara karşı direnişler de vardır. ‘Kürt İsyanları’ denilen ve yenilgiye uğrayan direnişler söz konusudur.

Kürt tarihsel gerçeği denildiğinde de ilk akla gelen, Mezopotamya’nın kadim halkı olarak Kürt gerçeğidir. Bu gerçeğin de en belirgin özelliği toplumsallığın doğuşuna, Neolitiğe, Tarım-Köy Devrimi’ne katkıda bulunmuş olmasıdır. İkinci temel husus ise, devlet kabul etmeyen ama devletlerle yan yana yaşayan, aşiret-kabile düzeninde toplumsallığını koruyarak sürdüren Kürt gerçekliğidir. Üçüncüsü, yok sayılacak kadar zayıflamış olan halk gerçekliğini tümden yok etmeyi hedefleyen soykırım saldırılarına karşı başarı getirmeyen, ezilmekten ve yenilmekten kurtulmayan direnişlerle cevap veren bir Kürt gerçekliğidir. Kürt tarihsel gerçekliğinin en önemli bölümleri bunlardır ama bunlarla birlikte tarihsel gerçekliğin Kürt insanının ruhunda, bilincinde, davranışında ortaya çıkardığı sonuçlara da bakmak gerekir.

Kürtler, güncel olarak da nasıl inkâr edilmeyi sindirebildi? Kürt halkına nasıl böyle bir dayatmada bulunulabildi? Bu direnişlerde neden başarı elde edemedi? İnsanlığın yüz karası haline gelen ve insanlık katliamına dönüşen Kürt kültürel soykırımı nasıl ortadan kaldırılacak? Kürt varlığı ve özgürlüğü nasıl sağlanacak? İşte bu sorular o dönemin cevap bekleyen temel sorularıydı. Önder Apo gerçeğinin şekillenmesine yol açan, Önderlik zihniyetinin oluşmasını sağlatan sorular da bunlardı.

PKK, bir kişiliğin örgüte, eyleme, yaşama dönüşmesidir

Demek ki, PKK’nin tarih sahnesine çıkış koşullarını değerlendirirken: Birincisi; maddi, askeri, siyasi, ekonomik durumu; bölgede, dünyada, Türkiye ve Kürdistan’daki güç ilişkilerini ve çatışmasını değerlendirmek lazım. Bunun Kürdistan’a, Kürt toplumuna, Kürt gençliğine, Kürt zihniyetine ve yaşamına etkilerini değerlendirmek gereklidir. Bunu objektif koşulların değerlendirmesi biçiminde de ifade edebiliriz. İkincisi, bütün bu çelişki ve çatışma ortamında bir Önderliksel kişilik olarak oluşan, şekillenen ve tarih sahnesine çıkan Önder Apo gerçeğini, kişilik özelliklerini incelemek gerekir. PKK’nin tarih sahnesine çıkışında bu iki etkenin belirleyici rolü vardır. Önder Apo’nun kişilik şekillenmesini bu ortamdan ayrı düşünemeyiz. Fakat Önder Apo kişiliğini sadece bu ortamın yarattığı ve o ortamı yansıtan, temsil eden, her ortamın kabul ettiği normal ortalama kişilik olarak da ele alamayız. Çelişki ve farklılık buradadır ve PKK’yi diğer hareketlerden farklı kılan yan da burasıdır. Yani ifade ettiğimiz objektivitenin doğal sonucu olarak hareket eden, onlara evet diyen, onları yürüten bir kişilik değil, onlardan etkilenen ama onlara aykırı olan, tersini geliştirmeyi ön gören bir kişiliğin doğuşudur. Çünkü onları kabul etse,  Kürt kültürel soykırımından yana olacaktır. Ne kadar mücadele ederse etsin sonunda Kürt kültürel soykırımının gerçekleşmesine hizmet edecekti. Fakat Önderlik gerçeği öyle değildir. Bu objektiviteyi görüp anlayan ama onların hükmü ve istemi doğrultusunda değil de, onların istediğinin tersine Kürdü özgürce var eden ve Kürt varlığı temelinde yeni bir insanlık, yeni bir özgürlük, yeni bir Türkiye, Ortadoğu ve dünyayı yaratmayı öngören bir duruş, bir çıkış, bir düşünce ve eylem gerçeği söz konusudur.

Önderliksel çıkış, Önder Apo gerçeği ve kişiliği iktidarcı ve devletçi sistemin ve onun kapitalist modernite hegemonyasının öngördüğü tarihe ve Kürtler için biçtiği geleceğe isyan eden, onu reddeden, tersine bir yaşamı ve varoluşu yaratmayı öngören bir çıkıştır. Devletçi sistemin ve kapitalist modernitenin, Kürdün yokluğu üzerinden bir yaşam ve dünya gerçeği kurmasına karşılık, Önden Apo gerçeği Kürt varlığı ve özgürlüğü temelinde yeni bir dünya, yeni bir insanlık yaratmayı öngörmektedir. Dolayısıyla kişilik özellikleri de buna göre şekillenmiştir.

Burada şunlar da belirtilebilir: PKK’yi anlamak için 1970’lerin dünyasını, Ortadoğu’sunu, Türkiye’sini, Kürdistan’ını değerlendirmek, Sosyo-ekonomik tahliller yapmak gereklidir. Sonuçlar çıkarabilmek ve anlayabilmek için orayla ilişkilendirmek gerekir ama bu da yalnız başına yetmeyecektir. Bu değerlendirmeyle sınırlı kalmak Önder Apo’yu ve PKK’yi doğru ve tam anlamamaya götürür.

Bundan daha da önemlisi PKK gerçeğini temsil eden Önder Apo’nun kişilik duşunun, özelliklerinin, zihniyetinin ve bakış açısının şekillenme durumudur. Dolayısıyla objektif koşullardan daha çok Önder Apo gerçeği PKK’nin yaratıcısı ve şekillendiricisi olmuştur. Bu anlamda PKK, diğer parti ve guruplardan farklı olarak bir Önderlik hareketidir. Önder Apo’nun ruhunun, duygularının, düşünce ve davranışının yani zihniyet ve yaşam ölçülerinin örgüte ve eyleme dönüştüğü, yaşam haline geldiği bir olguyu ifade etmektedir. PKK’nin bir örgüt olarak şekillenmesi bu düzeyde Önder Apo’nun damgasını taşımaktadır. Bu bakımdan da PKK gerçeğini doğru anlamak açısından iki boyutlu incelemek her zaman için önemlidir. Birincisi; 70’ler Türkiye’si ve Kürdistan’ındaki ideolojik, siyasi, örgütsel, askeri ilişki ve çatışmaları incelemek gerekir. Onlara bakarak da onlar içinde PKK’ye bir yer vermek, tanım getirmek gereklidir. İkincisi ise; Önder Apo’nun kişilik gerçeğini incelemektir. Önder Apo’nun ruhunu, duygularını, düşüncelerini, davranış özelliklerini yani felsefesini ve ideolojisini incelemek ve anlamak gerekir.

Bu bakımdan da PKK masa başında kurulmamıştır. Dış çatışmalar temelinde yönlendirilmemiştir. PKK, bir kişiliğin örgüte, eyleme, yaşama dönüşmesidir. Bu açıdan PKK Önder Apo kişiliğiyle o denli bağlantılıdır. Bir Önderliksel harekettir. Önder Apo’nun özgün bir yaşam anlayışı ve felsefesi vardır. Son savunmalarında detaylı olarak ortaya koyduğu gibi çeşitli felsefelerden etkilense de kendi felsefik yaklaşımını geliştirmiştir.  Bununla bağlantılı olarak Önder Apo’nun bir bakış açısı, bir yöntemi ve bir felsefesi vardır. Bir ideolojik gerçekliktir. Ret ve kabul ölçüleri vardır. Doğru bir yaşam olduğu gibi, doğru bulmadığı ve reddettiği yaşam da vardır. Zihniyeti, politikaları, eylem çizgisi, tarzı, üslubu buna göre şekillenen bir kişilik gerçeğidir. Dolayısıyla PKK’nin de zihniyetini, ideolojik-politik çizgisini, taktik ve tarzını, üslubunu Önder Apo’nun bu kişilik özellikleri belirlemekte ve şekillendirmektedir.

 PKK, çalışma tarzı bakımından da diğer örgütlerden ayrıdır

Dış koşullara bakıldığında PKK de 1970’lerde ortaya çıkmış gruplar gibidir. 70’li yıllarda Türkiye ve Kürdistan’da çok sayıda ideolojik, politik eğilim, gurup, akım oluştu. PKK onlardan bir tanesidir. Ankara’da doğan, Kürdistan’a taşınan ve Kürdistan’da örgüte ve eyleme dönüşen bir gruptur. Fakat sadece bu kadar düz ve yüzeysel değildir. Bir de PKK’yi, Önderlik kişiliği temelinde şekillendiren etkenler vardır. Bundan dolayı da PKK başka grup ve örgütler gibi objektivitenin ürünü değildir. Örneğin, ilk gruplaşmalar 60’ların sonu 70’lerin başında oldu ve Türkiye’deki akımlar gerçek kimliğini 12 Mart Darbesi karşısında buldu.

12 Mart faşizmi birçok grup ve örgütü ezdi. CHP-MSP koalisyonunun yarattığı ortamda ve 1974 Ocağındaki genel afla yeniden birçok gurup oluştu. 12 Mart saldırılarının hükmünün sürdüğü, örgütlerin dağıtıldığı, örgüt kuranların yargılandığı ve hapse atıldığı, idam edildiği; örgütü olanların faşist saldırı ortamından kendini kurtarabilmek için örgütten kaçtığı bir ortamda Önder Apo örgüt kurmaya karar verdi. Peki Önder Apo böyle bir kararı neden aldı? O katliamlara karşı sorumluluğunun gereği olarak direnip şehit düşenlerin anılarını yaşatmak için Önderlik sorumluluk üstlendi. Dağılan örgütlerin varlığını devam ettirebilmek için örgüt kurmaya karar verdi. Unutulmaması gereken bir husus da ne Türkiye’de ne de Kürdistan’da 1973’te hiçbir örgütün kurulmamış olmasıdır. PKK’ye ilk adım 1973 Newrozu’nda atılmıştır. Bu dönem kurulan örgütler ya 1972 öncesinde ya da 1974 sonrasında kurulmuştur. Bu ara dönemde İbrahim Kaypakkaya önceden içinde yer aldığı örgütten ayrılıp kendi gurubunu oluşturmuştur. Bu, bir örgütten ayrılmadır.

PKK, çalışma tarzı bakımından da diğer örgütlerden ayrıdır. Kürt ve Kürdistan gerçeğini doğru anlama, inkâr ve imha sistemini doğru ve tam anlayarak onun gereklerine göre olma temelinde bir yaklaşımı vardır. Bu çerçevede PKK’nin doğuşu, inkâr ve imha sistemini, kültürel soykırım gerçeğini en çok anlayan, çözümleyen ve buna karşı onu aşacak bir kişiliği, duyguyu, düşünceyi yaratan, bu temelde de bir örgüte ve eyleme yol açmayı öngören bir doğuştur. Objektiviteyi esas alan örgütler ağırlıklı olarak Türkiye’de devletin temsil ettiği ulus-devletçi zihniyeti, milliyetçiliğin etkisini taşıdılar. Kürt sorununda uzun süre sosyal şoven eğilim gösterdiler.

Kürt örgütleri ise Kürdistan’a dayatılan kapitalist modernite sistemini, uluslaşmayı geliştiren ve Kürdistan’ı yaratacak temel değer olarak görüp, ona bağlandılar. Reformist milliyetçi, teslimiyetçi bir çizgi izlediler. PKK’nin ideolojik, politik çizgisi bunlara karşı mücadele halinde ve bunların dışında şekillendi. Sosyal şovenizmden koptu ve ona karşı mücadeleyi öngördü. Yani Kürdistan’ı parçalayan, Kürdü inkâr ve imha etmeye çalışan kapitalist modernite sistemini Kürt uluslaşmasını geliştiren değil, tersine onu yok eden bir saldırı olarak gördü. “Kürt uluslaşması buna karşı ulusal demokratik mücadele ve direniş temelinde gelişecek” dedi. Kendisini sistem karşıtı, sistem dışı, sistem alternatifi bir güç olarak şekillendirdi. Bu biçimiyle Kürdistan’daki diğer guruplardan, örgütlerden ayrıldı.

PKK, KDP kökenli örgütlerden, egemen sınıfa dayanan örgütlerden, orta sınıf ve küçük burjuvaziye dayalı hareketlerden ayrıldı. O hareketler kapitalist modernite sisteminin geliştirdiklerini esas aldılar. Onun içinde yer almayı ve oradan bazı haklar elde etmeyi öngördü. Kürtler için hedefleri o kadardı. PKK, o sistemi tümden reddetti ve ondan koptu, sistemin dışına çıktı. Alternatif bir sistemi Önderliksel doğuşla başlattı. Sistemden zihniyet, yaşam ve mücadele olarak kopuşla yola çıktı, alternatif bir sistem öngördü. Bir kişiden başladı, bir gruba, oradan bir gençlik hareketine, oradan da bir partiye, gerillaya ve demokratik ulusa ulaştı. PKK’nin gelişim çizgisi böyledir.

O bakımdan PKK, ulus devlete karşı demokratik ulusu geliştirmeyi ifade etmektedir. İşte burada yaratıcı yaklaşım önemlidir. Kürdistan’a dayatılan soykırım gerçeğini doğru anlamak önemlidir. Düz, dar zihniyetler, kaba materyalist dogmatik diyalektiğe dayalı pozitivist yaklaşımlar, sistemden kopmayı öngöremediler. Oysa Kürdistan’a dayatılan kapitalizm, evet bir uluslaşma geliştiriyordu ama Türk uluslaşmasını, Fars uluslaşmasını, Arap uluslaşmasını geliştiriyordu. Hedefi oydu. Kürt uluslaşmasını da yok ediyordu. Kültürel soykırımcıydı. Ulusal yok oluşu öngörüyordu. Kürt halk varlığını başka ulusların ham maddesi haline getirmeyi öngörüyordu. Kürt kendisi uluslaşmayacak başka ulusların ham maddesi olacaktı. Küçük burjuva sınıf akımları buna ‘evet’ dedi. PKK, bunu reddetti. Önder Apo’nun zihniyeti ve felsefesi bunu reddetti. ‘Kürt kendisi uluslaşacak’ dedi. Dolayısıyla dayatılan kapitalist ilişkileri, düzen ilişkilerini Türk uluslaştırması olarak gördü. Kürt uluslaşmasını onun dışında, ona karşıt mücadele halinde geliştirmeyi esas aldı. Daha ilk andan Türkiye’nin dayattığı uluslaşmadan koptu ve karşıya geçti.

Mücadele büyüdükçe daha belirgin olarak açığa çıktı ki, PKK sadece dar anlamda asimilasyondan, Türk ulus devletinin dayattığı Türkleştirmeden kopmamış, aslında kapitalist modernite sisteminden kopmuştu. Onun dayandığı iktidarcı-devletçi sistemden kopmuştu. Kopuş buraya kadar vardı ve giderek kendini alternatif bir yaşam sistemi olarak tanımladı. Doğuş koşulları bütün bu gelişmelerin nüvesini taşımaktadır. Daha sonraki gelişmelerin hepsinin izleri, tohumları bu doğuş dönemindedir. O da Önder Apo’nun özelliklerindedir. Zihniyet ve ideolojik-yaşamsal özelliklerindedir.

Bu temelde Önderliksel Doğuş, 1973-75 döneminde Ankara’da Yüksek Öğrenim gençliği içerisinde gerçekleşti. Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği’nin kuruluşuna aktif olarak katıldı. Önder Apo ve Haki Karer arkadaş dernek yönetiminde yer aldı, öncülük etti. Bir yandan kendi anlayışlarını geliştirir, gruplarını örgütlerken diğer yandan devrimci gençlik örgütlenmesine katıldılar. Daha sonra ortak çalışma imkanı olmayınca kendi guruplarını oluşturdular.

İdeolojik gurup Ankara’da yükseköğrenim gençliği içerisinde oluştu. Bu nedenle Önder Apo PKK’yi, “Aydın Gençlik Hareketi” olarak da değerlendirdi. Aydın Gençlik Hareketi, yani İdeolojik Grup, 1976 yılı başından itibaren Kürdistan’a taştı. 1976, 77 ve 78’deki üç yıllık çalışma sonucunda Kürdistan gençliğinden büyük bir taban buldu. Kadro oluşturdu, örgüt yarattı. Buradan PKK kuruluşuna ulaştı. PKK ve Önder Apo böyle bir süreçte kendi gücüne güvendi. Öz güç hareketi oldu. Bütün akımları inceledi ama hiç birisini kopyalamadı. Kendisi düşünce yarattı, zihniyet geliştirdi. Dogmatizmin etkisinde kaldı ama her zaman özgünlüğü vardı ve yaratıcılığı oldu.

PKK, anlayış olarak temel tanımları geliştirmede Türkiye solundan ve Kürdistan’daki milliyetçi akımdan koptuğu gibi onların çalışma tarzından, örgüt ve eylem tarzından da koptu. O dönem solculuğunun, devrimciliğinin öngördüğü gibi, gazetecilik, dernekçilik, dergicilik yaparak çalışmadı. İllegal kaldı, gizli çalıştı. Hem sistemin, düzenin içinde yaşayıp hem de devrimcilik yapmadı. Düzenden koptu. PKK’li olmak o düzenden kopup yeni bir sisteme girmeyi gerektirdi. Böyle bir büyük kişilik devrimi oldu. Daha parti kendini grup haline getirirken, herkes düzenden kopma temelinde bir kişilik devrimi yaparak PKK cephesinde yer aldı.

Eğitime büyük önem verdi. 24 saatlik yaşamı eğitim haline getirdi. Herhangi bir yerden maddi bir şey almadı, insan gücüyle-emeğiyle yaratıldı. Teknik güce de hiç dayanmadı. Okudu öğrendi, konuştu, gitti gördü, toplantı yaptı, mücadele etti, propaganda yaptı, eğitim yaptı, başkalarını ikna etti ve kazandı. Böylece örgütü büyüttü ve kadrolar oluşturdu. Bazı teknik maddi imkanlardan yararlanarak kendisini geliştirmeye değil, çalışma tarzını böyle bireyin emeği ve çabası üzerine kurdu. Bu anlamda PKK’nin benzer birçok özgünlüğü vardır. Bu özgünlükleri görmek, değerlendirmek PKK’yi doğru anlamayı getirir. Bunu yapmayanlar ve PKK’yi başkalarıyla kıyaslamaya çalışanlar hiçbir zaman Önderlik ve PKK gerçeğini doğru anlayamazlar. Doğru anlaşılmayınca da kimileri, ‘böyle bir hareket olmaz, varsa da düşmanlarımız yaratmış! deme kolaylığına kaçıyorlar. Bunlar doğru değildir. Düz ve kolaycı yaklaşımlardır. Öyle yapınca da kendilerini PKK’yi çözmüş bir konuma getirdiklerini sanıyorlar ama sonuç alamıyorlar.  

Doğuş döneminde PKK bir düşünce hareketiydi

Doğuş döneminde PKK, dünya için, Kürdistan ve Türkiye için bazı doğruları tanımlıyordu. Cümleler halinde tanımlamalar yapıyordu. Birkaç ilkesi vardı ve onun peşinden gidiyordu. Dolayısıyla kendini var etme hareketiydi. Siyaset üzerinde, askeri mücadeleler üzerinde etkisi yoktu ama bu yaklaşım ve düşünceler Kürt gençliği ve aydınları içerisinde taraftar buldu, hızla kedisini büyüttü. Aydın gençlik hareketi oldu. Oradan kendini kadına, emekçiye, topluma taşımaya başladı ve böylece hızla bir toplumsal hareket haline geldi. 70’lerin sonunda neredeyse yeni bir isyan çıkaracak, ayaklanma çıkaracak konum kazandı. Hilvan-Siverek direnişleriyle öyle bir düzeye ulaştı. PKK kuruluşu Kürt toplumu için ‘ulusal demokratik direniş’ çağrısıydı. Bu da bütün toplumsal kesimlerden olumlu karşılık buldu.

Öyle ki, 12 Eylül askeri darbesinin en çok korktuğu, kendisine en fazla gerekçe yaptığı hareket oldu. 12 Eylül faşist askeri rejiminin zindanda ve dışarıda en çok saldırdığı, mücadele ettiği hareket haline o zamandan geldi. Mazlum, Kemal, Hayri, Ferhat yoldaşlar öncülüğünde 12 Eylül faşizmine 1982 Büyük Zindan Direnişiyle cevap verdi. Bu, tarihi bir direnişti. Zindan Direnişi, 12 Eylül askeri faşist rejimini, onun dayandığı inkâr ve imha sistemini, onun dayandığı iktidarcı-devletçi sistemi ve kapitalist moderniteyi ideolojik olarak yenilgiye uğratan bir kahramanlık direnişi olarak tarihe geçti. Büyük bir ideolojik zaferi ifade etti ve günümüze kadar da etkisi sürdü.

Bütün bu etkiler, 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımıyla gerilla örgütlenmesine ve direnişine dönüştü. Bir askeri eylem haline geldi. Buna göre örgütlendi, siyasi ortam ve gelişmeleri etkileyen, yönlendiren büyük bir siyasi güç oldu. Bu zamana kadar ağırlıklı Türkiye sınırları içerisinde siyasi etkide bulunan bir hareketti. Kuzey Kürdistan’da örgütlenmişti. 12 Eylül’den sonra dışarıya çıksa ve 15 Ağustos’a kadar dışarıdan Filistin-Lübnan sahasından güç, destek alarak Güney Kürdistan’la, Doğu Kürdistan’la ilişkilenerek kendini gerilla mücadelesi haline getirse de, öz olarak mücadele sahası Kuzey Kürdistan’dı. Siyaseten etkilediği zemin Türkiye siyasetiydi. Türkiye siyasetini etkilediği oranda Türkiye’nin içinde yer aldığı NATO sistemini etkilemeye başladı.

15 Ağustos Gerilla Atılımından sonra siyasi ortam değişti

Gerillaya  ‘kılıç artığı’ diyerek ezmek için saldırıya geçen 12 Eylül rejimi bunu başaramayınca 1985’ten itibaren sorunu NATO ve Avrupa’nın gündemine taşıdı. Ardından 1987’de NATO çerçevesinde bir özel savaş örgütlenmesine dönüştü. PKK’yi etkisizleştirmek için ilk büyük uluslararası operasyon da 1987-88’de örgütlendirildi. Olağanüstü Hal planlaması aslında böyle bir topyekun saldırı planlamasıydı. Bu saldırı planlaması Önderliğe, gerillaya, harekete karşı olduğu gibi; Türkiye sınırları içerisinde olduğu gibi, Irak’ı, İran’ı da içine aldı. Bunun Avrupa boyutu oldu. Artık dış siyaseti belirleyen bir güç haline geldi. 87-88 operasyonu ile PKK ve Önder Apo ilk defa TC sınırlarının dışına taşan bir siyasi etki kazandı. PKK’ye karşı mücadeleyi NATO üstlendi. Dolayısıyla PKK direnişi her ne kadar Kuzey Kürdistan’da gerilla savaşı biçiminde sürse de NATO sistemine karşı bir mücadele olarak küresel düzeyde siyasi etki yapan bir konuma ulaştı, etki düzeyi açığa çıktı.

Benzer durum, 1992 Güney savaşıyla daha kapsamlı bir plan haline getirildi. Orada Güney Kürdistan devletçiği oluşturuldu. Aslında Çekiç Güç Operasyonu temelinde PKK’ye karşı küresel düzeydeki saldırı daha örgütlü hale getirildi. 90’lı yıllar boyuncu bu örgütlülük temelinde saldırı yürütüldü. 90’lı yıllarda PKK’ye ve onun gerillasına karşı saldırıyı organize eden, yürüten güç tümüyle NATO oldu. Her ne kadar PKK gerillası Türk ordusuyla Kuzey Kürdistan’da savaşsa da NATO siyasetini etkileyen bir savaş yürütmüş oldu. Bu küresel örgütlenme 9 Ekim 1998’de uluslararası komploya dönüştü. Doğrudan ABD öncülüğünde Önder Apo’yu hedefleyen ve yok etmek isteyen bir saldırı konumuna geldi ve 15 Şubat 1999’da İmralı sistemine varan bir saldırı düzeyi kazandı. Bu güne kadar da uluslararası komploya karşı bir direniş mücadelesi halinde devam ediyor.

Bu dönemde reel sosyalizm çözüldü, ABD ‘Yeni Dünya Düzeni’ni ilan etti. Kafkasya’da, Balkanlar’da, Afrika’da, Asya’da 20. yüzyılda Ekim Devrimi’ne dayalı olarak ortaya çıkan özgürlükçü, demokratik gelişmeleri tasfiye etmek için saldırılar yürüttü. Aynı dönemde PKK’yi de kontrol altına alıp daraltarak ezmek, tasfiye etmek istedi.

1990 başında Çekiç Güç Operasyonu, PKK’yi Kuzey Kürdistan’da kuşatma hareketiydi. 9 Ekim 1998 Uluslararası Komplosu, Önderliğin imhası temelinde PKK’yi tasfiye etme saldırısıydı. Fakat bütün bunlar PKK’ye darbeler vursa da PKK, Kürt halkının gücüne dayanarak ve Önder Apo’nun tarzından güç alarak, bu saldırılara karşı hep direndi. Önder Apo her ne kadar 15 Şubat komplosunu engelleyemediyse de İmralı sistemi içerisinde uluslararası komploya karşı mücadele geliştirme, direnme ve onu yenme gücünü, iradesini gösterdi. Hareket ve halk bu tutumu sahiplendi, destekledi. Önderlik, hareket, halk bütünlüğü sağlandı ve uluslararası komploya karşı büyük bir insanlık direnişi içerisine girildi. Komployu yürüten hükümetler, Ecevit başkanlığındaki koalisyon bu temelde boşa çıkartıldı. Bunun ardından ise AKP iktidara getirildi.

AKP’nin tasfiyeciliği içten dayatan saldırılarına karşı direnildi. AKP’nin saldırıları da boşa çıkartılınca, 23 Ağustos 2005 tarihli MGK toplantısında, tıpkı 90’ların başındaki gibi yeniden topyekûn savaş kararı alındı. AKP’nin topyekûn savaş saldırısına karşı da, İmralı’da Önderlik direnişi temelinde Özgürlük Hareketimiz ve halk direndi; birliğini korudu, siyasi gücünü geliştirdi, demokratik siyaseti önemli bir mücadele yöntemi olarak kullandı. Gerektiğinde gerillanın aktif savunmasıyla demokratik siyasi mücadeleyi güçlü kıldı. Bu süreç çeşitli aşamalardan geçti ve 2010’a kadar geldi.

PKK, bugün bütün dünya siyasetini etkileyen, yönlendiren bir güç haline gelmiş durumdadır

Bu dönemde özellikle 2009 yılında önemli gelişmeler yaşandı. 29 Mart Yerel Yönetim Seçimlerinde Kürt halkı siyasi çözüm zeminini güçlendiren bir siyasi tutum ortaya koydu. AKP ortaya çıkan sonuçları Kürt sorunun siyasi çözümü lehine değerlendirmek yerine bunu, inkâr ve imha sistemi için büyük bir tehlike görerek, ‘açılım’ söylemi adı altında hileli bir saldırı politikası başlattı. Bu politika giderek yeniden topyekûn savaş konseptini uygulamaya götürdü. Siyasi soykırım operasyonlarıyla belediye başkanları tutuklandı. Demokratik siyasi hareketin il ve ilçe yöneticileri tutuklandı. DTP kapatıldı ve DTP Eşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a siyaset yasağı getirildi. Bunun sonucunda demokratik siyasi mücadelenin önü tıkatılınca, 1 Haziran 2010’dan itibaren yeniden silahlı çatışma öne çıktı. Bu mücadele dönemi ‘Dördüncü Stratejik Dönem” olarak tanımlandı ve Devrimci Halk Savaşı ile AKP’nin topyekûn özel savaş saldırısına karşı duruldu.

2011-2012’de Bakur’da yürütülen bu mücadele, Suriye’deki gelişmelerle birleşince 19 Temmuz 2012 Rojava Özgürlük Devrimi’ne dönüştü. Uzun süren ve büyük bedeller vererek yürütülen PKK öncülüğündeki gerilla direnişi, sonunda büyük bir devrimsel adımı Rojava’dan atmış oldu. Bu, inkâr ve imha sistemini büyük bir korkuya, telaşa düşürdü. Kuzey’de sözde ‘silahlar susacak, siyasi yönüyle sorun çözülecek” diyerek ateşkes konumu yaratıp, fırsat oluşturma temelinde Suriye’deki DAİŞ-El Nusra gibi faşist çete gruplarını saldırtarak Rojava’daki Özgürlük Devrimini boğmak istedi. 2013-2014 bu saldırıyla geçti. Bu gruplar içerisinden DAİŞ güç kazandı. Güney Kürdistan’ı yıkmak için 3 Ağustos’ta Şengal’e, Kerkük’e ve Hewler’e saldırılar başlatıldı. Rojava Devrimi’ne dönük süreklileşen saldırılar, 15 Eylül 2014’te ise, tüm gücüyle Kobanê’ye saldırarak, Kobanê’yi ele geçirip Rojava Kürdistan’ını daha da çok parçalayarak Rojava Devrimi’ni ortadan yarıp ezerek tasfiye etmek istendi. Bu durum yeni bir direniş sürecini geliştirdi. DAİŞ faşizmine karşı Rojava Devrimi’ni kurmak ve savunmak temelindeki etkili bir Kürt direnişi oldu.

Önder Apo’nun felsefesiyle ve ideolojisiyle donanmış gerillanın kahramanca direnişi Rojava Devrimi’ni ve değerlerini koruduğu gibi Şengal’e dayatılan soykırımı da önledi. Şengal’deki Ezidi Kürtlüğünü soykırımdan kurtardı. Yine Kerkük’te, Maxmur’da direniş geliştirerek Hewler yönetimini savundu. Güney Kürdistan’daki kazanımları DAİŞ saldırıları karşısında savunan ve koruyan güç oldu. Bu durum Kürdün gücünü, Apocu bilinçle donanan Kürt insanının savaşçı gücünü ortaya çıkardığı gibi, tüm demokratik güçlerin DAİŞ faşizmi karşısındaki iradesini güçlendirdi. Buna dayanarak ABD vb. güçler DAİŞ’e karşı savaş başlattı, koalisyon oluşturdu. Bu büyük direniş Türkiye solunu da, devrimci-demokratik güçlerini de harekete geçirdi, canlandırdı. Türkiye’de yeni bir Demokratik Devrim Hareketinin gelişimine neden oldu.

Yine bu direniş Güney Kürdistan’ı da olumlu etkiledi. Mevcut ulus-devletçi KDP zihniyetinin çözümsüzlüğüne karşı yeni bir demokrasi dalgası yarattı. Böylece DAİŞ faşizmine karşı direniş temelinde PKK öncülüğündeki Kürtlük bir özgürlük öncüsü, insanlık öncüsü, küresel düzeyde siyaset yapan güç haline geldi. Hiç kimsenin karşı duramadığı, geriletemediği bir ortamda insanlığın ve Ortadoğu halklarının başına bela olmuş DAİŞ faşizmini yenilgiye uğratarak, dünya demokrasi güçlerinin ve insanlığın öncü mücadele gücü kazandı. 1 Kasım 2014, ‘Dünya Kobanê Günü’ ilan edildi ve Kobanê direnişi etrafında küresel demokrasi bloğu oluştu.

Böylece DAİŞ faşizmi karşısındaki PKK direnişi tüm demokratik güçleri, bütün halkları etkiledi. İnsanlık için yeni bir soluk, umut ve heyecan bilinç verdi. Dünyanın dört bir yanından Amerika’dan, Avrupa’dan, Asya’dan gençleri çekip kendi saflarında savaştırır hale getirdi. Aynı zamanda faşizme karşı olan bütün siyasi güçleri devletleri de birleştirdi. ABD’den Rusya ve Avrupa’ya kadar birçok devlet gücünü kendi direnişi temelinde ortak savaş cephesinde bir araya getirdi. Bu kadar etkinlik kazandı. Böylece ‘21. yüzyıl, Kürt yüzyılı olacak, demokrasi yüzyılı olacak; 21. yüzyıl Kürt özgürlüğü temelinde Demokratik Ortadoğu Devrimi’nin ve Dünya Demokratik Konfedaralizmi’nin geliştiği yüzyıl olacak” iddiaları, söylemleri, sloganları gerçeklik haline geldi. Apocu Kürtlük, dünya halkları ve dünyanın demokratik güçleriyle buluştu.

Apocu Kürdün, büyük cesaret ve fedakârlığıyla yürüttüğü mücadele ile elde ettiği kazanımlar inkâr ve imha sistemini çok ciddi zorlamaktadır. TC Devleti ve AKP-MHP faşizminin bu kadar vahşi saldırısı da bunu engellemeye dönüktür. Kürt ulus devletçiliği de bu gerçeklikten ciddi zorlanmaktadır. KDP’nin karşıtlığı ve Rojava’ya girme çabası da bunun içindir. Rojava Devrimi’nin ortaya çıkardığı gelişmeler Türk ulus-devletçi sistemini parçalamaktadır. Demokratik Ulus çizgisi temelinde gelişen yeni zihniyeti ve pratikleşmeyi ulus-devletçi sistem engellemeye çalışmaktadır. AKP Hükümeti’nin 24 Temmuz tarihinden itibaren başlattığı vahşi ve çok yönlü saldırısını bu temelde değerlendirmek gerekir. AKP-MHP ve KDP ilişki ve ittifakının da altında bu yatmaktadır. Gelişmelerin önü böylelikle alınmaya çalışılmaktadır.

Bu bakımdan 45 yıl önce küçük bir ideolojik grup olarak doğmuş olan PKK, bugün bütün dünya siyasetini etkileyen, yönlendiren bir güç haline gelmiş durumdadır. Kürt sorununun çözümü için Demokratik Ulus çözümünü dayatarak da demokratik  bir Ortadoğu yaratma, dolayısıyla yeni bir dünya için insanlığa yol açma iddiasını daha çok güncelleştirmiş konumdadır. Çeşitli aşamalar geçilerek ulaşılan bu önemli durum şimdi küresel düzeyde mücadele yürüten kapsama ulaşılmıştır.  

‘PKK, insanlık ve halklar açısından neyi ifade ediyor?’ Bu soruya şöyle cevaplar verilebilir. Bir, Önderlik felsefesine, teorisine,  ideolojisine bakarak tanımlamak çözmek gerekir. İki, geliştirdiği devrimci pratiğe, yaşama, ilişkilerine bakarak çözmek gereklidir. Önderlik ‘Demokratik Ulus, zihniyet ulusudur’ dedi. Dolayısıyla bütün halkları, ulusları içine alıyor. Öyle dil, din ayrımıyla insanları birbirine düşman ederek var etmeye çalışan bir hareket değildir. Tam tersine herkesi bir arada yaşatarak, kardeşleştirerek, bütün dinleri, dilleri bir arada yaşar kılarak; onları her birini bir renk, bir çiçek, bir zenginlik gören bir felsefenin, teorinin sahipliğini yapmaktadır. Bütün insanlığı bir arada tutmaktadır, kardeşliği geliştirmektedir. Zihniyeti budur, felsefesi böyledir.

Pratik olarak da PKK, bütün halklara açık bir örgüttür. Diğer milliyetçi Kürt örgütleri gibi olsaydı sadece Kürtlerden oluşurdu. Önderliğin, ‘Benim gizli ruhum gibiydi’ dediği Haki Karer bir Karadeniz çocuğuydu. Kemal Pir hakeza öyledir. Bunlar PKK kuruluşuna öncülük etmiştir. Önder Apo’ya, daha ortada bir grup bile yokken yoldaşlık etmişlerdir. PKK böyle doğmuştur. Kadına, gençlere ve halklara yaklaşımı böyledir. Dillere, kültürlere yaklaşımı böyledir. Önder Apo, her farklılığı bir insanlık zenginliği olarak görmüştür. Dolayısıyla Kürt halkının değerlerine, insanlığın ve bütün halkların değerlerine saygılı yaklaşmayı her zaman esas almıştır. PKK’yi halk içinde benimseten, geliştiren de bu olmuştur. Önderlik PKK için şöyle bir tanım getirmiştir: “İnsanlar ve toplum, PKK’lilerin ne söylediğine değil nasıl yaşadığına bakarak PKK’yi benimsedi ve ona katıldı.” Kürdistan’da bu böyle oldu ama bugün bütün dünyada da böyle olmaktadır.

Önder Apo’nun düşünceleri ve onunla donatılmış PKK, bir insanlık hareketi, Kürdün varlık ve özgürlük hareketi olduğu kadar insanlığın da varlık ve özgürlük hareketidir. Bir sosyalist harekettir; toplumcudur. İktidar ve devlet sistemine karşı toplumun var olma hareketidir. PKK, kapitalist modernitenin maddiyatçılığına ve tüketimine karşı bir ruh, duygu, maneviyat hareketidir. Bir felsefedir, sanattır, edebiyattır, şiirdir, romandır. Demokratik Özerlik çözümü bütün bu farklılıkların kendilerini özgürce örgütleyerek, demokratik sistem içerisinde birlikte var olma halini ifade etmektedir. Önder Apo bunları derinliğine tanımlamıştır.

PKK’nin faşizme karşı barış, özgürlük, demokrasi, birlik, insanlık ve kardeşlikten yana olma gerçeği ona bu cesareti ve fedakarlığı verdi, direnme savaşma ve kazanma ruhunu sağlattı. Bu anlamda söylenecek çok şey yoktur, çünkü pratik ortadadır. Pratik yaşam, özgürlük devriminin gelişimini zaten kanıtlamaktadır. PKK’nin, faşist güçlerin, inkâr ve imha sisteminin bütün karşı saldırılarına rağmen ayakta kalabilmesi ve giderek bütün insanlığa kendisini yayabilmesi işte bu özelliklerinden kaynaklıdır. Bu, PKK’nin halklar açısından insanlık için ne anlam ifade ettiğini en iyi gösteren gerçekliklerdir. PKK’nin özü budur. Bütün çarpıtmalara, saldırılara rağmen PKK gerçeği budur. PKK, faşizmin en çok saldırdığı bir hareket konumundadır ama faşizm ne yaparsa yapsın PKK bugüne kadar doğru bildiği yolda yürümüştür, bundan sonra da yürümeye devam edecektir. Şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla bundan sonra özgür insanlığın varoluşuna ve halkların demokratik konfedaralizm birliği içerisinde kardeşleşmesine öncülük edecek, katılacak ve dünyayı yaşanabilir bir dünya haline getirecektir. İnsanların ve halkların, farklılıkların kadın özgürlüğü çizgisinde yaşanabilir gerçek bir dünya haline getirecektir. İddiası budur. Bu iddiasını sonuna kadar da başarmakta kararlıdır.

 DURAN KALKAN