KOMPLOYU YENİLGİYE UĞRATMA VE ÖZGÜRLÜK ZAFERİNİ KAZANMA ZAMANIDIR

Rêber APO’ya yönelik geliştirilen ve çağımızın en karanlık, en insanlık dışı saldırısı olan uluslararası komplo 25 yılını doldurarak 26. yılına giriyor. Her şeyden önce tarihte eşi benzeri olmayan bir direnişle, özgür insan iradesinin en büyük tezahürü olan, özgür Kürt ve özgür insanlık adına en görkemli direnişi sergileyen Rêber APO’yu bitimsiz sevgi, özlem ve büyük bir saygıyla selamlıyorum. Ağırlaştırılmış İmralı tecrit sistemi karşısında Rêber APO’nun gösterdiği tarihi direnişin militanları olma, özgür insan duruşunun yaşayanı ve yaşatanı olarak özgürlük koşullarında Önderliğimizle buluşmak için zafer mücadelemizi başarmanın sözünü yineliyorum. Bu vesile ile Rêber APO’yla doğru yoldaşlığın anlamlı duruşu ve tutumunu yaratan tüm zamanların yol göstericileri, gerçek hakikat savaşçıları, ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ fedailerimizin şahsında bütün özgürlük şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Anılarını Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü, halkımızın özgür varlığını gerçekleştirme temelinde yaşatacağımızın sözünü veriyorum. O güzel yoldaşlarımız çok iyi biliyorlardı ki;  Rêber APO’nun varlığı sömürgeciliğin, sömürünün, Kürt halkının varlığının inkarının sonu ve Kürt halkının özgür geleceğinin güvencesiydi! Bu bilinçle ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şehitleri, Rêber APO etrafında bedenleriyle etten duvar örerek, ateş topu haline gelmiş komployu boşa çıkarmayı başarmışlardır. Nasıl ki Rêber APO ‘‘Ben Güneşimizi karartamazsınız şehitlerinin özlemlerini gerçekleştirmek, umutlarını başarmak için İmralı tecrit ve izolasyon sistemine karşı direniyorum’’ dediyse, biz de Rêber APO hakikati ile örülen özgür Kürt, özgür kadın, özgür insan duruşuyla komplocu güçleri tarihin derinliklerine gömme mücadelesini başarma kararlılığını belirtiyoruz.

Uluslararası komplo yaşadığımız yüzyıl gerçeğinde insanlık vicdanına vurulan en büyük darbe, tarihin tanık olduğu en karanlık komplo gerçeğidir. Kapitalist modernite güçleri çıkarları söz konusu olduğunda ahlak, vicdan, hukuk, insani ve toplumsal değerleri tanımadıklarını, gerçekleştirdikleri 15 Şubat komplosu ile gösterdiler. Halkımızın varlığını ve özgür geleceğini karanlığa gömmeyi, Kürt soykırımı üzerinden vahşi çıkarlarını gerçekleştirmeyi amaçlayan karanlık komplo güçlerini nefretle kınıyor, lanetliyorum. Ölümsüz fedailerimizin çizgisinde, Rêber Apo’nun Demokratik Modernite paradigmasını soluk soluğa örerek, tarihin tanıklığında komplocuları yenilgiye uğratarak intikamımızı almanın sözünü yineliyor; 15 Şubat uluslararası komplosuna karşı mücadelenin 26. yılının özgürlük yürüyüşümüzün kesin zafer yılı olacaktır diyorum.  

 

Rêber APO Şahsında Kürt Halkına Karşı Büyük Bir Komplo ve Soykırım Dayatıldı

Rêber Apo 15 Şubat komplosunu ‘Kürt Soykırımı’ olarak tanımladı ve 15 Şubat’ı ‘Kürt Soykırım Günü’ olarak ilan etti. Kürt halkının bu gerçeği asla unutmaması, tüm komplocu güçlerden bu temelde hesap sorması gerekir.  Bunun için de tüm ruhu, bilinci, bedeni ve düşüncesi ile uluslararası komplocu güçlere ve zihniyetine karşı büyük bir mücadele yürütülmelidir. Zaten Kürt halkı ve dostları 25 yıldır hiçbir engel tanımadan, bütün gücüyle mücadele yürüttü ve yürütmeye de devam etmektedir. Kürdistan’dan başlayarak bugün dünyanın dört bir yanına yayılan bir direniş ve özgürlük duruşu sergilenmekte, komplocu emperyalist, soykırımcı güçlerin emelleri kursaklarında bırakılmaktadır. Kuşkusuz komplo eğer başarıya ulaşmamış ve halen de başarılı olamıyorsa geliştirilen bu büyük direnişler sayesindedir. Elbette ki bu direnişi çok daha fazla büyüterek komployu ve soykırımcı güçleri tamamen yenilgiye uğratmak mücadelemiz açısından elzemdir. Bu anlamda da Özgürlük Hareketimize, halkımıza, demokratik ve dost çevrelere büyük ve tarihi sorumluluklar düşüyor.

Başta ABD, İngiltere, Almanya, İsrail, Yunanistan, Rusya, birçok AB ülkesi, Suriye, Mısır, Türk devleti ve birçok gücün içinde yer aldığı, çıkar dengeleri ekseninde ortaklaşarak geliştirdikleri uluslararası komplo bir imha saldırısıydı. Geliştirilen komploda işbirlikçi Kürtlerin ihanetini de görmek ve bilmek önemlidir. Zira Kürt gerçeğinde iç ihanet ile köle Kürtlüğün dayatılması ve sürdürülmesinde KDP baş aktör pozisyonundadır. KDP’nin Kürt ulusunun çıkarına dayalı geliştirdiği tek bir faaliyeti yoktur; tam tersine tüm faaliyetleri tamamen ailesel ve aşiret çıkarlarına dayalıdır. Kürt sorunun çözülmesinde en büyük engel KDP’nin kendisidir. KDP, hiçbir şekilde toplumsal ve ulusal bir bilinç taşımamaktadır. Bundan dolayı da Önderliğimize ve Özgürlük Hareketimize en büyük düşmanlığı KDP yapmaktadır. Ki zaten uluslararası güçler KDP’yi PKK düşmanlığı üzerinden ayakta tutmaktadır. Bu anlamda Hegemonik güçler ve devletlerin yanı sıra hain – işbirlikçi KDP’nin de içinde yer aldığı 9 Ekim 1998’de uluslararası komployu örgütleyen güçler, 15 Şubat 1999’da da Önder APO’nun esareti ile komployu ‘İmralı Sistemi’ olarak örgütlediler. Kürt soykırım saldırısı olarak geliştirilen uluslararası komplo, İmralı işkence ve soykırım sistemi olarak şekillendi ve çeyrek asırdır aynı güçler tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla 15 Şubat komplosu Kürt soykırımını gerçekleştirmeyi, Kürtleri yok etmeyi amaçlayan topyekûn bir saldırıyı ifade etmektedir. Önder APO’nun imhası temelinde PKK’nin tasfiyesi ve bu temelde de Kürt soykırımının gerçekleştirilmesini hedeflemiştir. Önder APO’nun esaretiyle Kürt halkını önderliksiz, öncüsüz bırakma ve Kürt Özgürlük Mücadelesinin tümden ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. Rêber APO; ‘‘Üçüncü dünya savaşı bana karşı geliştirilen komplo ile başlatıldı’’ dedi. Kuşkusuz tehlikeli bir dönemin başlangıcını ifade eden, Rêber APO’nun Suriye – Ortadoğu’dan çıkıp Yunanistan, Rusya, İtalya, Kenya ve oradan Türkiye‘ye kaçırılmasına kadar olan süreç; Kürtlere yüzyıllardır bir kader gibi dayatılan tarihin bir tekrarını yaşatma gayesi gütmekteydi.

Rêber APO şahsında Kürt halkına karşı büyük bir komplo  ve soykırım dayatıldı. Kürt halkı ise ‘tarihin tekerrür oyununa’ ve dayatılan imha saldırısına karşı büyük bir direnişle cevap verdi. Bu direniş ve isyan adeta insanlık belleğine kaydedildi. Kürt halkı oturmadı, uyumadı, dünyayı ayağa kaldırdı; açlık grevlerine girdi, bedenlerinden ateş barikatları kurdu, meydanları soykırımcı güçlere dar etti. Nitekim komployu gerçekleştiren güçler ‘‘böylesine örgütlü ve büyük bir tepkiyi beklemiyorduk’’ diyerek Kürt halkının direnişi karşısında yaşadıkları şoku ifade ettiler. Ancak kirli ittifaklar tarafından dayatılan soykırım planları devam ettirildi. Elbette Kürt halkının hafızasına kazınan bu karanlık planlar bu halkın belleğinde unutulmayacak ihanetler olarak yer edindi ve Kürtler bundan gereken dersleri ziyadesiyle aldı. Kürtler bu tarihi derslerle yaşadıkları acıları kalplerinde hep diri tutarak özgürlük maratonunu sürdürmeye devam ettiler. Büyük hesaplarla gerçekleştirilen komplo, uluslararası komplocu güçlerin beklentilerini yerine getirmedi. Kürt Özgürlük mücadelesi dağılmadı, özgürlük hareketi kendi mücadele çizgisinden caymadı, emperyalist güçlerin çıkar politikalarına teslim olmadı; aksine uluslararası komplo içerisinde yer alan güçlere karşı olan kinini bileyerek çok daha güçlü ve kararlı bir şekilde özgürlük çizgisinde yürüdü. Bugün uluslararası komployu gerçekleştiren soykırımcı güçler şahsında kapitalist sistem güçleri tarihin en büyük kaos ve krizleriyle boğuşurken, Rêber APO ve Kürt halkı, yürüttükleri görkemli direnişlerle komployu boşa çıkarttılar. Komplocu sistem güçlerine karşı en büyük cevabı, Rêber APO Demokratik Konfederalizm ve demokratik ulus perspektifiyle verdi. Bu temelde dünya insanlığına yeni, özgür bir dünyanın mümkün olduğu umudunu aşıladı ve özgür insanlık hakikatini ortaya çıkardı.

 

Faşist Türk Devleti Kürt Soykırımını Gerçekleştirme Amacından Vazgeçmemektedir

Kuşkusuz uluslararası komplonun hangi güçler tarafından hangi amaçlarla gerçekleştirildiği, zamanı ve o dönemin konjonktürü iyi anlaşılmadan buna karşı yürütülen destansı kahramanlıklar, komployu boşa çıkaran büyük mücadeleler de anlaşılamaz. Bu gerçeklik anlaşılmadan da yürütülecek mücadele ile komployu tümden yenilgiye uğratmak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle geçen yüzyılın önemli bir kesitini ifade eden uluslararası komployu çok iyi irdelenmek durumundayız. Soykırımcı Türk Devleti’nin Suriye'yi tehdit etmesi ile başlayan ve baskılara boyun eğen Suriye Devleti’nin Rêber Apo’yu ülkeden çıkarma dayatması ile 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkış, Yunanistan, Rusya, İtalya ve Kenya gibi birçok ülkede soluk soluğa gelişen süreç yaşandı.  Bu süreç içerisinde ne uluslararası hukuk ne insan hakları ne de evrensel değerler göz önünde bulunduruldu. Aynı zamanda komploda yer alan ülkeler kendi iç hukuklarını, tarihi - toplumsal değer yargılarını ve ahlak normlarını ayaklar altına aldılar. Rêber APO’nun 15 Şubat 1999’da Kenya’nın başkenti Nairobi’den, Türkiye’ye teslim edilmesi ile sonuçlandırılan uluslararası komplo süreci bu anlamda hafızalara derin bir yara olarak kazınmıştır.

Kuşkusuz bu sürecin zeminini hazırlayan ve komplonun temel aktörlerinden olan ABD, o dönemde Ortadoğu'daki konumunu daha da güçlendirmek için yeni planlar peşindeydi. BOP projesi adıyla geliştirilen, Ortadoğu’nun yeniden dizaynını hedefleyen planın en önemli ayaklarından birini İsrail ve Türkiye arasındaki ittifak ve askeri işbirliği teşkil ediyordu. Zira Türk egemen sınıfları, geçmiş yıllara damgasını vuran, Arap devletleri ve Filistin davasıyla iyi ilişkileri korumaya yönelik tavrını bütünüyle terk etmiş ve NATO’nun çarkına takılmıştı. Bu geçişin nedeni, Körfez savaşında birçok Arap ülkesinin de aynı cephede yer alması, İsrail'in Filistin ile masaya oturması vb. gelişmelerdi. Ancak böylesine açıktan bir karşı tavır, Türk egemen sınıfları için, kayıpları karşılayacak başka bir kazanç ile rasyonel olabilirdi. Bu da çöken Sovyetlerin etki alanında ortaya çıkan Orta Asya ve Kafkas ülkeleri, kısmen de Balkan ülkeleriydi. ABD, bu çöküşten yararlanarak hem Rusya hem de AB’nin etkisine karşı bölgede konumunu güçlendirmek için Türkiye'yi desteklemekteydi. ABD tüm dünyada özelde de Ortadoğu’da hegemonyasını kurma peşindeydi. Bununla birlikte ABD’nin planları ve stratejik hamleler yapmasının önemli sebeplerinden biri de Hazar ve Orta Asya'daki Petrol ve doğalgaz yataklarıydı. Tam da bu noktada Türk egemen sınıflarını şahlandıran beklentiler ile Amerika'nın çıkarları çakışırken böylelikle Türk dış ve iç politikası bütünüyle ABD'nin yörüngesine girmişti. Dünya imparatorluğuna soyunmuş olan ABD ve çıkar dengelerini buna göre uyarlayan egemen güçler ve statükocu devletler artık önlerine gelen her engeli kaldırma savaşına girmeyi planlıyorlardı.

Ancak diğer yandan Ortadoğu ve Kafkasların kesişen ucunda, on yıllardır güçlü bir gerilla hareketi olarak varlık gösteren ve bölgede giderek belirleyici bir siyasi, toplumsal aktör konumuna gelen PKK ve üzerinde büyük hesaplar yapılan söz konusu bölgeler, yolların emniyeti hegemonik güçler açısından ciddi bir sorun teşkil etmekteydi. Özellikle faşist soykırımcı Türk devleti bunu kendisi için en ciddi sorun olarak görmekte ve göstermekteydi. Amerika, bölge politikalarında köklü bir değişikliğe giderek Irak'ta rejim değişikliği yapma, planının bir parçası olarak Barzani ve Talabani’yi bir araya getirip Irak'ta küçük bir Kürt otonom devletin temellerini atma, Saddam'ı devirebilmek için sağlam bir köprü oluşturma projesi geliştirme peşindeyken, bu planının önünde bir problemi vardı. Müttefiki olan Türkiye, böyle bir girişimi kolay kolay kabul edemezdi. Yanı başında şekillenecek küçük bir Kürt devleti, aynı zamanda en büyük tehdit olarak gördüğü PKK'nin varlığını sürdürmesi TC’nin öncelikli sorunu durumundaydı. Dolayısıyla Amerika, projesini gerçekleştirmek için ortak bir paydada buluşmalıydı. Bu da ancak PKK'nin eğitim, yönetim, lojistik ve üs alanlarını ortadan kaldırmak, askeri etkisini sınırlamak ile mümkündü. Bu temelde, ekonomik ambargo ve suyun kesilmesi şantajı kullanılarak Suriye ve Irak üzerinden PKK'nin tasfiye edilmesi planı yürürlüğe girecekti. Böylece ABD’nin Irak planına Türkiye dahil edilerek, ona Güney Kürdistan'da daha etkili bir rol verilecekti ve bu temelde proje hayata geçebilecekti. Oyun bu plan üzerine kurulmaya başlanmıştı. Amerika, soykırımcı TC’nin Genelkurmayı üzerinden planını devreye koydu. İsrail planın dışında gibi görünse de aslında aktif olarak işin başındaydı. İşin aslı o dönemde Suriye'ye TC’nin tehditlerine karşı boyun eğdiren sadece Türk ordusu ve baskıları değil, Amerika ve İsrail'in geliştirdikleri baskıydı. Zira öncesinden de bu güçler 6 Haziran 1996 yılında Önderliğimize karşı suikast saldırısı gerçekleştirmişlerdi. Suikast başarısızlığa uğrayınca bu sefer planın esas ayağı olan uluslararası komplo devreye konuldu. Rêber APO da kendisine yönelik yapılan saldırıyı büyük çaplı bir komplo olarak değerlendirmiştir. Büyük bir plan olarak bu güçlerin eliyle hazırlanan komplo adım adım örülmüş ve pratikleştirilmiştir.

Elbette ki o dönemden bugüne hem güç dengeleri bakımından hem çıkarlar bakımından ciddi değişimler yaşanmıştır. Özellikle Rusya - Ukrayna, diğer bir deyişle NATO ve Rusya arasında başlayan savaşla, geçmiş dönemde yaşanan çelişki ve çatışma süreçlerinin yarattığı sonuçlar ne hegemonik güçlerin ne de bölgedeki statükocu devletlerin istedikleri sonuçları vermemiştir. Özelde de Türk devleti son on yılda yürüttüğü iç ve dış siyaset, yine izlediği politikalarla NATO’nun, AB’nin ve ABD’nin çıkarlarını tehdit eder duruma gelmiştir. Bu nedenle en son gerçekleşen G20 zirvesinde yeniden şekillendirilen enerji yolları ve bölgenin dizayn haritasında geçmiş yüzyılın tersine Türk devleti önemli oranda dışlanan bir konuma itilmiştir. Bütün siyasetini, jeopolitik, jeostratejik konumunu dünya güçlerine karşı bir koz olarak kullanan ve tüm adımlarını mutlak anlamda Kürdün soykırımı üzerine oturtarak bunun için her dengeye oynayan, her türlü tavizi veren faşist Türk devleti artık eski pozisyonunu kaybetmiştir. Bu aynı zamanda uluslararası komploda eli olan güçlerin arasında bir farklılığa, çıkarları açısından görüş ayrılığına işaret etmektedir. Konjonktürel gelişmelerin, siyasi – askeri – ekonomik dengelerdeki çıkar uyumu ve anlaşmazlıkların etkisi olmakla birlikte, Rêber APO öncülüğünde Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu yıllarda geliştirdiği mücadele ve direnişin uluslararası komployu boşa çıkarmasının belirleyici etkisi vardır. Rêber APO önderliğinde büyük bir mücadele geliştiren Kürt Özgürlük Hareketi artık Ortadoğu’nun siyasi konjüktüründe belirleyici bir pozisyondadır. Artık yapılan her proje ve planda Kürtler dikkate alınmak durumundadır. Şimdi dünya ve bölge dengelerinin altüst olduğu Ortadoğu konjonktöründe, bütün güçler İsrail – Hamas arasında yaşanan ve giderek bölgedeki birçok ülkeye sıçrayan çatışmanın sonuçlarına göre dengelerini oluşturmaktadır. Kürdistan tam da bu gelişmelerin merkezinde yer aldığı için Kürtler üzerinden de birçok hesap yapılmaktadır. Bu gerçeklik içerisinde tam bir yalnızlığa mahkum olan Türkiye ancak demokratikleşerek yaşadığı kaos, kriz ve yıkımdan kurtulabilecektir bunun yolu da Kürt sorunu çözmekten geçmektedir. Ancak her şeyi Kürdün yok edilmesine bağlayan faşist Türk devleti kaybetmeyi bile göze alarak, Kürt soykırımını gerçekleştirme amacından vazgeçmemektedir.

Rêber APO Komployu Temellerinden Sarsmıştır

Kuşku yok ki, tarihte Önder Apo’ya karşı geliştirilen komplonun bir benzeri daha yoktur. Varlığını korumak, özgürlüğünü elde etmek için ayağa kalkmış bir halkın, bu kadar güçlü bir önderliğinin, dünya çapında birçok ülke tarafından kendisini yok etmek isteyen bir ülkeye teslim edilmesinin tarihte bir benzeri gerçekten bulunmamaktadır. Böyle bir saldırıya karşı nasıl bir cevap verileceği ise önemliydi. Bu da Rêber APO’ya karşı geliştirilen komplo sonrasındaki gelişmeler ile açığa çıkmıştır. Dünyanın dört bir yanındaki Kürtler, PKK taraftarı olsun veya olmasın, Önder APO’ya yönelik gelişen komployu kendilerine karşı yapılmış kabul ettiler ve ortak bir irade ile bütün dünyada ayağa kalkarak komployu protesto ettiler. Kürtler, uluslararası komplo ile soykırımın yaşatılmak istendiği gün komployu boşa çıkartarak en büyük zaferlerini elde ettiler. İlk kez dünyadaki bütün Kürtler ve dostları, özgürlükçü tüm kesimler ortak bir hedef ve bayrak altında birleştiler. Soykırımcı Türk devleti Rêber APO’nun esaretiyle zafer kazandığını zannederken, Kürt halkı yeryüzü ölçüsündeki direnişinin bayrağını dalgalandırdı ve Türk devleti şahsında tüm komplocu güçleri en büyük yenilgiye mahkum etti. Adeta örgütlü bir direniş haline gelen Kürt halkının mücadelesi, egemen ve soykırımcı güçlere karşı, ezilen halklara gelecek mücadelelerinde de önemli bir mesaj verdi. Benzer şekilde, örgütlülüğü esas alarak hedefte ortaklaşma sağlanınca büyük bir direniş gücünün oluşturulabileceğini ortaya koydu. Elbette ki böyle bir örgütlü direniş bir amaca odaklanmayı gerektirir. İşte Rêber APO Kürt halkıyla başlattığı ve mücadeleye dönüştürdüğü örgütlü halk iradesinin, halkların mücadelelerinin ortak bir kanala yani özgürlük rotasına akmasının paradigmasını ortaya çıkarmıştır. Aslında bütün emperyalist, kapitalist sistem güçleri Rêber APO’nun kendi çıkarları açısından gelecekte nasıl bir tehdit ve tehlike oluşturduğunu bilerek, erkenden bu tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla komployu geliştirdiler. Kendilerince Rêber APO’yu tasfiye edecekler, bunu yapamazlarsa da en azından etkisiz hale getirebileceklerini düşündüler. Rêber Apo’yu öyle kolay bertaraf edemeyeceklerini anlayınca da İmralı işkence ve tecrit sistemini devreye koydular. Bu sistem ile çürütme – çökertme politikası dedikleri saldırı temelinde 25 yıldır çeşitli planlarla saldırılarını sürdürüyorlar. Önderliğimiz öncülüğünde Kürt halkı ve dostları 25 yıldır böyle vahşi, insanlık düşmanı uygulamalara karşı direnmekte ve emsalsiz bir mücadele yürütmektedir.

İşte uluslararası komplo olarak gerçekleştirilen Kürtler üzerindeki bu soykırım saldırısını doğru anlamak bu nedenle önemlidir. Bunun küresel bir saldırı olduğu, yarım asra yakındır bu saldırının uluslararası komplo biçiminde yürütüldüğünü anlamak gerekir. Tam 25 yıldır İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi uluslararası komplo güçleri tarafından geliştirilmektedir. İmralı sistemi ile Önder APO’ya imha, Kürt halkına soykırım dayatılmakta ve Önder APO insanüstü bir irade ile 25 yıldır bu imha ve soykırım saldırısına karşı mücadele geliştirmektedir. Önderliğimize karşı geliştirilen uluslararası komplo kuşkusuz çok ciddi emeller taşıyan, asrın en büyük komplosudur. Bugün bu komplo İmralı’da çok daha farklı bir boyut kazanmıştır. Önderliğimizin dışarısı ile oluşturabileceği tüm iletişim kanalları kesilmiş, aile ve avukatları ile görüşmesi engellenmiştir. İmralı tecrit sisteminde uygulanan tecrit değil mutlak tecrittir. Esasında İmralı tecridi, vicdani, hukuki ve ahlaki boyutları yok sayan ve bunların çok daha ötesinde olan bir uygulama, bir konseptir. Tarihte böylesine ağır koşullarda bu kadar uzun süre dayanmış başka bir insan örneği yoktur. Özellikle İmralı işkence ve tecrit sistemi ve buna karşı mücadelede Rêber APO’nun direnişini ifade ederken İmralı’nın bir cezaevi değil, Kürt soykırımının yönetim merkezi ve soykırımın günlük yönlendirildiği yer olduğunu bilmek gerekir. Dolayısıyla en büyük soykırımcı saldırı İmralı’da yürütülmektedir. İmralı sistemi ile Kürt halkına dayatılan soykırım sistemi, aynı zamanda Türkiye’deki krizleri derinleştiren yönetim sistemidir. Bu sistem Kürdü yok sayan, yok etmek isteyen katliamcı TC zihniyeti ve siyasetinin üzerinden şekillendiği, küresel kapitalizmin hegomonik güçlerinin de yüzyıldır var edip beslediği bir gerçeği ifade etmektedir. Tüm insanlık İmralı sisteminden zarar gördüğü gibi, bu sisteme karşı yürütülen mücadele de herkesi her kesimi ilgilendirmektedir. Büyük düşünür Zizek ‘‘özgürlüğümü Rêber APO’nun özgürlüğünde görüyorum’’ derken bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Rêber APO’nun İmralı soykırım sistemine karşı yürüttüğü özgürlük mücadelesi bu bağlamda herkes için yürütülen bir mücadeledir. Elbette ki Önderliğimizin bu mücadelesini dünya, insanlığına mal etmek gereklidir. Şu bir gerçek ki, erkenden sonuç almak isteyen komplocu güçler 25 yıldır bütün imkanlarını seferber ettikleri halde bunu başaramamışlardır. Tam tersine geliştirdikleri her saldırı boşa çıkartılmış, birçok plan yenilgiye uğratılmış ve bugün en zayıf konuma getirilmiştir. Rêber APO geliştirdiği Demokratik Modernite – Demokratik Konfederalizm, Demokratik Ulus perspektifiyle komployu temellerinden sarsmıştır. Bütün insanlık özgür geleceğini bu paradigmada gördüğü için Rêber Apo’nun özgürlüğü etrafında büyük bir umut ve inançla ‘yeni bir dünya mümkündür’ şiarı temelinde bir mücadele hattı oluşturmuştur. Bu temelde komplonun 25’inci yıldönümü önemli bir eşiği ifade etmektedir. Özgür insanlık artık Rêber APO şahsında tüm topluma dayatılan soykırıma isyan halindedir. Artık Rêber APO’ya dayatılan esaret koşullarının hukuki dayanağı da kalmamıştır. Nitekim AHİM’in bu yönlü kararları da vardır. Bu kadar üst üste sözde uydurma disiplin cezaları bu nedenle verilirken, siyaseten alınan kararları uygulamamakta, kendi kanunlarını bile uygulamayan bir durum dayatılmaktadır. Türkiye kararları uygulamazken, AB de aldığı kararları uygulatmayarak suç ortaklığı yapmaktadır. Bu şekilde Rêber APO şahsında Kürt Halkına karşı yürütülen bu saldırılarla dünyanın en büyük hukuksuzluğu, haksızlığı, soykırımı uygulanmaktadır. Buna ABD, İsrail, İngiltere, AB ülkeleri vb. komplo içinde olan bütün güçler yol açmışlardır. Kürt halkı ve dostları bugün geliştirdikleri büyük özgürlük mücadelesiyle tüm bu güçlerden hesap sormaktadır. Bu özgürlük yürüyüşünün bedelleri ağır olsa da, Rêber APO İmralı işkence ve tecrit sistemi altında tüm insanlığa kurtuluş yolunu göstermiş ve küresel düzeyde halkların Önderliği haline gelmiştir. Kuşkusuz böyle bir zamanda ve bu kadar ağır soykırım koşullarının dayatıldığı bir ortamda, yaratılan bu kazanımlar tarihin en büyük gelişmesini ifade etmektedir. Rêber APO tarihte kimsenin başaramadığını yarattığı paradigmasıyla mümkün kılmıştır. Önder APO tarihin en büyük toplumsal direniş hareketini PKK ve Kürt halkı öncülüğünde yaratarak bugün ‘Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Toplum’ paradigmasıyla tüm insanlığın yeni mücadele hattını ve felsefesini ortaya çıkartmıştır.

 

Rêber APO’nun özgürlüğü herkesin özgürlüğüdür

Şimdi 26. yılında komploya karşı çok daha büyük ve daha yaygın bir mücadelenin gerçekleşeceği yaşanan gelişmelerden görülmektedir. İmralı’da baskı, işkence ve tecrit uygulamalarının her gün derinleşerek sürdüğü bu dönemde buna karşı tarihi direniş de yayılarak devam etmektedir. “Önder APO’ya Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm” hamlesi Kürdistan, Ortadoğu ve dünyanın dört bir yanında çok yönlü yaygın eylemliklerle genişliyor. 10 Ekim 2023’te startı verilen “Önder APO’ya Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm” hamlesi ciddi gelişmeler yaratarak önemli bir düzeye gelmiştir. Kuşkusuz, 15 Şubat komplosunun yıldönümünde gelişecek yeni eylemlerle zirve yaparak, komplonun arkasındaki hegemonik güçlere ve soykırımcı Türk devletine en büyük cevap verilecektir. Zira hamleye kadınlar ve gençler güçlü şekilde öncülük yapmaktadır. Halklar sokakları direniş, özgürlük meydanına dönüştürmüş, Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü için eylemler, açıklamalar, etkinlikler, ‘yeni bir dünya mümkün ve özgür geleceğimizi mücadelemizle örüyoruz’ şiarları temelinde on binlerin biraya geldiği özgürlük ve demokrasi konferansları yapılmaktadır. Komplocuları, egemenleri, soykırım zihniyetini, faşist iktidarları yargılayanlar olarak, sistem karşıtı tüm kesimler özgürlük şölenleri gerçekleştirmektedir. Dünyanın her yanından sol – sosyalist kesimler, aydınlar, bilim insanları, sosyologlar, demokrat çevreler, akademisyenler, öğretmenler, doktorlar yani toplumun tüm kesiminden insanlar bu hamlenin başarısı için eylem halindedir. Özellikle Kürt halkının dostlarının öncülüğünü yaptığı bu hamle şimdiye kadar gerçekleştirilen tüm hamleleri kat kat aşarak ilk defa bu düzeyde güçlü bir eylemsel duruş ortaya koymaktadır. Etkinlikleriyle birçok sendika hareketlerinin ciddi bir sahiplenişi vardır. İmralı tecridini kırmak için avukat ve hukukçuların, Önderliği sahiplenişi bir hamle olarak yükselmektedir. Özellikle son dönemlerde Avrupa, Türkiye, Güney Kürdistan ve Kuzey - Doğu Suriye’den avukatlar, hukukçular ve aydınlardan binlerce insanın bir araya gelerek ‘Barışa ses olalım, İmralı kapısı açılsın’ çağrısıyla başlattıkları eylem çok önemlidir. Türkiye’nin demokratikleşmesini hedefleyen bu çabalar, bunun da Rêber APO’nun fiziki özgürlüğüne bağlı olduğunu, Türkiye’de demokrasi ve özgürlüğün Kürt sorununun çözümünden geçtiğini ortaya koyuyorlar.

Yüzyıllardır Kürtlere karşı yürüttüğü savaş ve soykırım siyaseti nedeniyle faşist Türk devleti siyasi, ekonomik, askeri, diplomatik ve toplumsal anlamda derin bir kriz – kaos durumunu yaşamakta her gün bu kriz durumu daha da derinleşmektedir. Yaşanan bu durumdan dolayı herkes Türkiye’nin geleceğine dair büyük kaygılar yaşamaktadır. Zira Tayip Erdoğan liderliğinde AKP-MHP faşist iktidarı zaten krizler yaşayan Türkiye’yi büyük bir uçurum eşiğine getirmiştir. Birçok çevre Türkiye’nin yaşadığı bu tehlikeli gidişattan endişe duyarken, bu felaketten dönülmesi için yoğun çabalar vermektedir. Ancak diğer yandan AKP yanlısı, yandaş basın ve kalemşorları yaygın şekilde yalanlar üzerine kurulmuş senaryolarla beyinleri yıkamak, gündemi saptırmak, gerçekleri tersinden göstererek toplumu kandırmak, manipüle etmek için yoğunca çalışmaktalar. İnsanların gerçeği görmemesi, toplumsal bir muhalefetin gelişmemesi için adeta düşünemez hale getirilen, yalanlarla manipüle edilmiş bir toplum yaratmaya devam edilmektedir. Yüzyıldır kendini sistemin merkezinde zannedip dünyanın kendi etrafında döndüğü yanılsamasıyla bugüne getirilen Türkiye, bugün Erdoğan başkanlığında AKP – MHP’nin faşizan politikalarıyla stratejik konumunu kaybetmiş, genel sistemin dışına itilmiştir. Türk toplumunun artık bu gerçeği görmesi gerekmektedir. Kürtlere karşı izlediği soykırımcı, düşmanca politikalarla, Kürdistan’da yürütülen savaş, işgal nedeniyle Türkiye felaketin eşiğine getirilmiştir. Dünya sermaye güçleri de artık Türkiye’deki savaş ve istikrarsızlığın kendi çıkarlarına zarar verdiğini görerek Türkiye’yi terk etmektedir. Yüz yıl önce Lozan ile kurulan sistemin, statükonun ve bunun üzerinden yürütülen politikaların devri bitmiştir. Artık Ortadoğu ve yeni dünya dengelerinde stratejik konumu zayıflayan Türk devletine eskisi gibi güvenilmemektir.

Çünkü hegemonik sistem güçleri kendilerine yeni yollar, Ortadoğu’da yeni projeler oluşturmuştur. Yeni Ortadoğu projesinde geçmişte liderlik rolü verilmiş olan Erdoğan, o misyondan düşürülmüştür. Hızla uçuruma sürüklenen Türkiye ciddi bir demokratikleşme süreci ve değişim yapma zorunluluğu ile karşı karşıyadır. Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü bunun çözüm anahtarıdır. Bunun için de Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununa çözüm hamlesinin en etkili şekilde Bakurê Kürdistan ve Türkiye’de hızla yaygınlaştırılması önemlidir. Türkiye’yi düşünen herkesin yaşanan felaketten kurtulmanın, Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü ve İmralı sisteminin kaldırılmasından geçtiğini bilerek mücadeleyi yükseltmesi gereklidir.

Son dönemlerde 564 Aydın’ın yaptığı çıkış anlamlıydı ve bu çıkış geniş kesimler tarafından sahiplenilerek sonuç almalıdır. Yine DEM parti öncülüğünde Gemlik’e doğru başlatılan ‘Uzun Özgürlük Yürüyüşü’ oldukça değerli ve önemlidir ve kitleselleşip büyüyerek daha etkili başarılar sağlayacağı kesindir. Bakurê Kürdistan’daki tüm halkımız ve bütün dostlar, Türkiye’deki demokratik, sol - sosyalist çevreler bu özgürlük ve demokrasi yürüyüşünü en güçlü şekilde sahiplenmeli ve katılmalıdır. Gerçekten de Rêber APO’nun özgürlüğü herkesin özgürlüğüdür bilinciyle herkes kendi özgür geleceğine sahip çıkmalıdır. Rêber APO’nun fikrinin ulaştığı her yerde insanlar büyük bir sahiplenmeyi geliştirmekte, milyonlar bu özgürlük yürüyüşüne akmaktadır. Dolayısıyla küresel özgürlük kampanyası olarak gelişen Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununa çözümü hedefleyen hamle genişleyerek, yayılarak başarıya ulaştırılmalıdır. Rêber APO ‘‘savunmalarım neredeyse ben oradayım’’ dedi. Bu temelde Rêber APO’nun savunmalarını herkese ulaştırmak, ulaşılabilecek her insana götürmek temel bir görev olmaktadır. Bakurê Kürdistan’dan, Rojava’ya, Başurê Kürdistan’a Rojhılat’a kadar ayakta olan halkımızın Rêber APO’ya özgürlük hamlesini her türlü eylem ve etkinliklerle geliştirmesi, 26. yılında komployu tümden yenilgiye uğratması ve mutlaka zafer yürüyüşünü gerçekleştirmesi elzemdir.

Yurt dışındaki Kürt halkının, dostlarımızın ve enternasyonallerin öncülüğünde gelişen büyük özgürlük hamlesine herkesin en güçlü şekilde katılması ve hamleyi her yere yayarak küresel düzeyde sonuç almasını sağlaması hayatidir. Kuşkusuz Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü temelinde gelişen özgürlük hamlesi esasta özgürlük bilincinin geliştiği, insanlık çapında özgürlük yürüyüşünün gerçekleştiği bir dönemdir. Bu nedenle 2024 yılında bu hamleyi büyütmeli en geniş şekilde her yere yaymalı ve zafere taşımalıyız. Dolayısıyla 17 Şubat’ta Avrupa’da yapılacak olan eylem, özgürlük hamlesinin etkili sonuç alması açısından önemlidir. Bu aynı zamanda insanlık vicdanının ayağa kalkmasıdır. Karanlıktan aydınlığa çıkmanın mücadelesidir. Şimdi kadınıyla, genciyle, yaşlısıyla, aydını, demokratı, siyasetçisi, hukukçusuyla, Rêber APO’nun paradigmasından aldığı güçle herkes kendi özgür hakikatine yol almakta, milyonlar omuz omuza özgürlüğe koşmaktadır. Çünkü Rêber APO dünya insanlığı için gelecek yüzyılların en özgürlükçü, en demokratik en adil en güzel yaşamın felsefesini, düşüncesini sunmuştur. Bu nedenle kapitalist sistem karşıtı tüm kesimler kendi geleceklerini Rêber APO’nun paradigmasında, kendi özgürlüklerini Rêber APO’nun özgürlüğünde görmektedir. İşte Rêber APO ile özgürce buluşmanın artık elzem olduğu böylesi tarihi bir mücadele dönemini başarıya ulaştırmak, bu temelde herkesin bütün gücüyle Rêber APO’nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununa çözüm hamlesine seferber olması ve mutlaka başarıya odaklanması gereklidir. Şimdi komployu yenilgiye uğratma ve özgürlüğün zaferini kazanma zamanıdır.

Zafere her zamankinden daha yakın ve başarmanın mümkün olduğunu, Xakurkê’de, Zap’ta Metina’da özgürlük gerillaları herkese göstermiştir. Yazdığı kahramanlık destanlarıyla dönemin çağdaş özgürlük gerillası, yaptıkları devrimci operasyonlarıyla AKP-MHP faşist sürülerini özgürlük dağlarından sürerek, bu dönemin en büyük hezeyanını Türk ordusuna yaşatmışlardır. Bütün uğraşlarına rağmen faşist Türk devleti yaşadığı hezimetin üstünü kapatmayı başaramamaktadır. Özgürlük gerillası ise başarmak için her türlü engellerin aşılabileceğini, başarının amaca bağlılık, inanç, azim, irade ve mutlak tutkuya bağlı olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Gerillamızın görkemli başarıları, Rêber APO’nun evrenselleşen direnişi ile ayağa kalkan milyonların özgürlük kalkışı, zaferin artık mümkün ve başarıya her zamankinden daha yakın olduğumuzu ortaya koymaktadır. Bize düşen, hiçbir engel ve gerekçe tanımadan Rêber APO’ya ve şehitlerimize layık olmak, doğru yoldaş olmanın gereklerini yerine getirmek ve görevlerimizi başarmaktır.

Bu vesileyle bir kez daha özgürlük uğruna bedenlerini ateş topu yaparak ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ diyen Şehit Rojbin, Şehit Şehristan, Şehit Yekta, Şehit Felat, Şehit Mazlum, Şehit Veysi, Şehit Viyan, Şehit Kurdê şahsında uluslararası komploya karşı fedaice savaşarak şehit düşen yoldaşlar ve yine dönem gerillacılığın en yetkin ve zafer tarzıyla bu sürece cevap vererek faşist AKP-MHP iktidarı şahsında soykırımcı Türk devletini temellerinden sarsan Şehit Erdal, Şehit Rojhat, Şehit Sara, Şehit Rûken, Şehit Leyla Amed, Şehit Helmet Dereluk, Şehit Serxwebun, Şehit Rizgar, Şehit Memyan şahsında bütün özgürlük şehitlerimizi büyük saygı ve minnetle anıyorum. “Önder APO’ya Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm” hamlesini zaferle taçlandırma, komploculardan büyük hesap sorma, soykırım sistemini yenilgiye uğratma temelinde tüm şehitlerimizin amaçlarını gerçekleştireceğimizin iddiası ve kararlılığını bir kez daha yineliyorum.

 

RENGÎN BOTAN