ÖNDER APO ULUSLARARASI KOMPLOYA KARŞI OLAĞANÜSTÜ BİR ANLAM SAVAŞI VEREREK DİRENİYOR

15 Şubat 1999’da Önder Apo şahsında, Kürt halkına karşı gerçekleştirilen uluslararası komployu ve komplocu güçleri, yirmi altıncı yılına girerken büyük bir kin ve öfkeyle bir kez daha kınıyor ve lanetliyorum.  “Güneşimizi Karartamazsınız” şehitlerini minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Uluslararası komplo ve İmralı işkence sistemine karşı 25 yıldan beri tarihi bir direnişle cevap veren Önder Apo’yu selamlıyorum.  Halkımız ve değerli dostları öncülüğünde 9 Ekim’de başlatılan ve 15 Şubat ile beraber ikinci bir aşamaya girecek olan “Önder Apo’ya Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm” kampanyasına katılan, destek veren, bu kapsamda başta Bakur ve Avrupa olmak üzere her yerde geliştirilen Özgürlük yürüyüşlerinde yer alan herkesi yürekten selamlıyorum.

15 Şubat günü, tüm Kürtlerin ve Kürdistanlıların belleğinde, tarihsel olarak çok kara bir gündür. 1925’te, Şeyh Sait isyanının proveke edilerek komploya getirildiği gündür. 1999’da ise, Önder Apo’nun korsanvari bir şekilde uluslararası hegemon güçlerin kirli işbirliği ve komplosu sonucunda, sömürgeci soykırımcı Türk devletine teslim edildiği gündür. O yüzden Önder Apo, bu günü “Kürt Soykırım Günü” olarak tanımladı. Çünkü hem Kürt toplumsal-siyasal tarihi açısından hem de Kürt-Türk ilişki diyalektiği açısından çok yıkıcı bir kadere yol açan, kara bir gündür. 1925’in 15 Şubat’ından, 1999’un 15 Şubat uluslararası komplosuna kadar uzayan böyle bir tarihsel, toplumsal belleğe sahiptir. Kürtlerin ulusal, toplumsal ve siyasal kaderlerinin belirlendiği ve aynı zamanda yüz yıllık Kürt-Türk ilişki çıkmazına yol açan gelişmelerin sığdırıldığı kara bir gündür.

 

Önder Apo Zamanı ve Mekanı Aşarak Özgürlüğü Yaşıyor

20. yüzyıl boyunca Kürt halkı için çizilen ve günümüze kadar da dayatılan kader, soykırım kaderidir. Kürtlere dayatılan soykırım kaderine paralel olarak, tarihteki Kürt-Türk kardeşlik ilişkisine de düşmanlaşma siyaseti dayatılmıştır. Önder Apo, 1973’lerden günümüze kadar, Kürt halkını bu soykırım kaderinden kurtarmanın mücadelesini büyük bir özveriyle yürüttü. Aynı özveri düzeyi ile, Kürt-Türk ilişkilerini de yine tıpkı tarihte olduğu gibi yeniden Kürt-Türk kardeşliği üzerine inşa etmenin büyük mücadelesini geliştirmeye çalıştı ve bu süreç hala devam ediyor. 15 Şubat 1999 komplosu; Önder Apo’nun Kürt halkını soykırım kaderinden kurtaran ve Kürt-Türk ilişkilerini düşmanlaştırma siyasetinden çekip çıkartmak isteyen, halkların kardeşliği temelinde yeniden inşa etmeyi gündemine alan tarihsel ve devrimsel çabalarına karşı kurulmuş bir komplodur. Bu komplonun esas hedefi, Kürt halkının soykırım kaderine, Kürt-Türk ilişkilerinin ise eski çatışmalı kaderine terk edilmesi ve daha şiddetli, daha yıkıcı sonuçlara mahkum edilmesiydi. Kürtler bunu anladıkları için, eski soykırım kaderlerine ve toplumsal düşmanlaşmaya dönmeyi kabul etmediler. Buna itiraz ettiler, buna karşı çıktılar ve bu temelde Önder Apo’yu ölümüne sahiplendiler.

Önder Apo’nun aldığı nefes bile, Kürt halkının kaderi üzerinde belirleyicidir. Bundan ötürü, Önder Apo’nun nefes alıp vermesinin bile siyasi anlamları vardır. Önder Apo’nun durumu, Önder Apo’ya gösterilen muamele, Kürt halkı ve Türkiye toplumunun geleceğini her bakımdan etkilemektedir. Kürt-Türk ilişkilerini çok yakıcı bir biçimde belirlemektedir. Bunun en çok farkında olanlar da komployu düzenleyen uluslararası hegemon güçlerdir. Komplocu güçler zaten bunu bildikleri için, bu komployu gerçekleştirdiler. Önder Apo’yu bu yüzden sömürgeci soykırımcı Türk devletine teslim ettiler. Her iki halkın biran önce birbiriyle boğazlaşması için bu komployu gerçekleştirdiler. Her iki halk birbiriyle durmadan savaşıp çatışırken, onlar da Ortadoğu üzerindeki yüzyıllık hegemonya hayallerini, büyük Ortadoğu projelerini gerçekleştirmeyi hesapladılar.

Uluslararası komplonun bu gerçek amacını gören Önder Apo, Halkının verdiği büyük güç ve sorumlulukla komploya cevap verdi. Hem sömürgeci soykırımcı Türk devletinin hem de komplocu güçlerin hiç beklemediği, hiç tahmin etmediği, hiç hesaplamadığı ve hepsini şaşırtan tarihsel bir duruşla komployu karşıladı. Komplo ardından, halkların düşmanlaşması ve boğazlaşması beklenirken, halkların kardeşliği üzerine inşa ettiği yeni bir Demokratik Cumhuriyet stratejisini geliştirdi. Bu gelişme karşısında sadece sömürgeci soykırımcı T.C devleti değil, komplocu hegemonik güçlerin kendileri bile adeta ne yapacaklarını şaşırır bir durum içerisine girdiler. Hem Önderliğin komploya verdiği cevap ve komplo karşısında sergilediği yapıcı duruş karşısında hem de yiğit yurtsever halkımızın Önderliği sahiplenme düzeyi karşısında adeta şoka uğradılar. O dönemde ABD’nin dışişleri bakanı olan Merlin Olbreiht’ın bu yönlü itirafı çok çarpıcı oldu. “Kürtlerin Öcalan’a bağlı olduklarını biliyorduk, ama doğrusu bu kadarını da beklemiyorduk” dedi. Hem Önderliğin duruşu hem de halkımızın sahiplenme düzeyi, komplocu güçlerin biraz durup düşünmesine, yeniden bir durum değerlendirmesi yapmasına yol açtı. Bunun somut sonucu, idam cezasından geri adım atmak biçiminde ortaya çıktı. Sömürgeci soykırımcı Türk devletini de idamdan vazgeçmeye ikna etmek zorunda kaldılar. İdam cezasını yasal olarak kaldırdılar, ama her gün idamdan beter eden, her gün yavaş yavaş öldüren ağırlaştırılmış müebbet cezasını ve bir uygulama biçimi olarak mutlak tecrit sistemini geliştirip uyguladılar.

Önder Apo, aldığı nefesin bile Kürt halkının kaderi üzerinde belirleyici olduğunu biliyor. Bu yüzden kendi şahsında başlattığı ve bütün topluma mal ettiği Kürt Özgürlük mücadelesini, mutlaka zafere ulaştırmanın derin sorumluluk anlayışı içerisindedir. Bu sayede, bu kadar ağır bir işkence ortamına dayanabilmektedir. Önder Apo, İmralı işkence tabutluğu içerisindeki daracık mekanı ve zamanı, çok olağanüstü bir biçimde değerlendirerek bu koşulların üstesinden gelmeyi başarıyor. Önder Apo, zamanı ve mekanı aşarak özgürlüğü yaşıyor. Düşmanın yaşattırmak istediği zamana ve mekana kendisini mahkum bırakmıyor. Kendinde yarattığı ruhsal ve düşünsel derinleşme sayesinde, zamanı ve mekanı aşarak özgürleşiyor. Önderlik, özgür düşünce gücünü ve özgür ruh dünyasını bu denli geliştirmeseydi, normal sıradan bir tutsak gibi ne zaman çıkacağının derdine düşseydi, bu düzeydeki bir işkenceye ve zulme bu kadar yıl dayanması mümkün olmazdı. Dolayısıyla Önder Apo, açtığı olağanüstü anlam savaşı sayesinde, bu komplocu işkence sisteminin üstesinden gelebiliyor. İmralı’daki işkence ve esaret duvarlarını her an aşan, çok derin bir anlam savaşı veriyor. Kendisine dayatılan anlamsızlaştırmaya karşı, büyük bir anlam mücadelesi yürütüyor. Zaten yaşam, anlamla vardır. Yaşamı ne kadar anlamlı kılarsanız, dayatılan baskı, zulüm ve işkenceyi de o kadar etkisiz kılar ve yenersiniz. 

İnsanlığın, üzerinde ilk toplumsallaşmayı öğrendiği bu topraklar, son elli yıl içerisinde çok kıran kırana yürütülen büyük bir devrimsel mücadeleye tanıklık etti ve bu devrimsel süreç her bakımdan devam ediyor. Önderliğin ve kahraman şehitlerimizin öncülüğünde yürütülen elli yıllık özgürlük mücadelemiz, insanlığın öze dönüş hareketi olarak gelişmeyi sürdürüyor. Kürdistan’da yürütülmekte olan özgürlük mücadelemiz; iktidarcı devletçi ve erkek egemen uygarlığın, anlamdan kopardığı yaşamı, kaybettiği anlamına yeniden kavuşturma mücadelesi oluyor. Büyük uygarlıksal gelişmelerin her seferinde darbelediği, dumura uğrattığı yaşamın, yeniden yaratılma savaşı oluyor. Paramparça edilmiş, doğal niteliklerini kaybetmekle yüz yüze kalmış olan toplumun, kendini yeniden bulma ve yeniden yaratma süreci olarak gelişiyor. Uygarlık sahiplerinin, toplumdan çaldığı gücünü, yani ahlaki ve politik niteliklerini yeniden kazanmanın tarihi olarak gerçekleşiyor. Bu anlamıyla Özgürlük mücadelemiz, büyük bir toplumsal devrim hareketi olarak tarih sahnesine çıkmış bulunuyor.

 

Komplocu Güçlerin Hesabı Boşa Çıkmıştır

Uluslararası komplonun yirmi beş yılını arkamızda bıraktık. Bu kirli ve çirkin komployla amaçlanan şey; Kürt halkının Önder Apo’ya bağlanmış kurtuluş ve özgürlük umutlarını yok etmek, partisini ve hareketini Önderliksiz bırakarak teslim almak ve tasfiye etmekti. Aslında amaçlanan, Önder Apo’nun komplo sürecine kadar kıran kırana, paha biçilmez bir savaşımla, büyük bedeller ödeyerek Kürt Halkı adına elde ettiği kazanımları yok etmek, ortadan kaldırmaktı. Önder Apo şahsında, ya Kürtleri teslim almak ya da geleneksel direniş yöntemleriyle kendi kendini tasfiye etmesini sağlamak amaçlanmıştı. Ancak Önder Apo’nun hızla geliştirdiği kendine has direnme tarzıyla, komplocu güçlerin her iki hesabı da boşa çıkarılmış oldu. Önderliğin muazzam bir öngörü ve entelektüel düzeyle iktidarcı, devletçi ve erkek egemen uygarlık tarihini, yol açtığı kapitalist çağı ve ortaya çıkardığı atomize olmuş toplum gerçekliğini; toplumsal yaşama hakim kıldığı liberalizmin milliyetçilik, cinsiyetçilik, dincilik ve bilimciliğe dayanan ideolojik temellerini çözümlemesi, siyaset ve sosyolojideki dogmatik ve tutucu yaklaşımları aşması ve stratejik değişim-dönüşüm sürecini başlatması, komployu büyük oranda boşa çıkaran baş faktörler oldu.

Kürt halkının, kadınlarının ve gençlerinin ulusal çapta ortaya çıkardığı Önderliği sahiplenme düzeyi ve fedai ruhun da, komplonun boşa çıkarılmasındaki rolü büyük oldu. Komplonun gerçekleştirildiği süreçte halkımız, bulunduğu her yerde ayağa kalkarak komploya karşı itirazını, tepkisini en radikal yol ve yöntemlerle ortaya koydu. Kürdistan’ın her dört parçasında ve yurt dışında yaşayan tüm halkımız arasında, adeta bir ulusal birlik ruhu gelişti ve Önder Apo etrafında büyük bir güvenlik çemberi oluşturuldu. Yüzbinler adeta sel olup komplocu odakların üzerine aktı. Özellikle zindanlardaki yoldaşların öncülüğünde geliştirilen “Güneşimizi Karartamazsınız” duruşuna öncülük eden şehit yoldaşlarımız, bu sürece kılavuzluk etti. Kürt halkının, kadınlarının ve gençlerinin ortaya koyduğu bu görkemli direniş karşısında sömürgeci soykırımcı T.C devleti bile Avrupa’nın ilgili sözleşmelerini imzalayarak idam cezasının uygulanmasından geri adım atmak zorunda kaldı. Bunları, o dönemde ortaya çıkan toplumsal iradenin, Önderlik gücüyle birleşerek kazandığı önemli başarılar olarak görmek ve öyle değerlendirmek mümkündür.

Önderliğin, bu uluslararası kirli ve çirkin komplonun karşısında içinde olduğu tarihsel bir direniş var. Toplumdan, insandan tamamen izole edilmiş küçücük bir hücrede, kalem ve kağıttan bile yoksun bırakılmasına rağmen, tüm zamanını ve enerjisini halkının özgürlüğü ve insanlığın demokratik geleceği yolunda sürekli fikir ve düşünce üretme çabası içerisinde bulunuyor. Normal bir insan bünyesinin ne ruhsal ne fiziksel olarak dayanamayacağı, her bakımdan felçli bir durumla sonuçlanması muhtemel olan sistemli mutlak tecrit koşullarını bile, hiçbir zaman kendisi için engel yapmadı. Daraltılmış esaret ortamında, sistemli mutlak tecrit işkencesi altında Önder Apo, son yirmi beş yılın en gelişkin fikir ve düşüncelerini dünya insanlığına sundu. Bilimsel, felsefik değeri yüksek olan yeni bir paradigma geliştirdi. Muazzam bir entelektüel birikim oluşturup sistemli düşünceler haline getirdi. Önderliğin geliştirdiği bu yeni düşünceler normal, sıradan düşünceler değildir. Bilimsel, felsefik değeri olan kuramsal düşüncelerdir. Günümüz dünyasının çokça kullanmakta olduğu birçok kavrama, yeni anlamlar yükledi ve yeniden tanımladı. Kendi düşünce sistematiğinin kavramsal kuramsal çerçevesini ve anlamsal içeriğini filozofik ve dervişane bir yoğunlaşma düzeyi ile geliştirdi. Önderliğin düşüncelerindeki rafinelik düzeyini, günümüzün en değme üniversitelerinde bile görmek zordur. Çünkü Önderlik düşünceleri; büyük yaşam ve mücadele tecrübesinden süzülmüş, toplumsal mücadeleler tarihinden önemli dersler çıkarmış, insan sosyolojisi ve psikolojisini çözümleyerek yoğrulmuş, neolitik kadınının özgür duruşundan ve geliştirdiği tarım köy devriminden ilham almış, ilk komünal toplulukların yaşam sırrından adeta içerek beslenmiş düşüncelerdir. Tek cümleyle özetleyecek olursak; Önder Apo’nun düşünce dünyası, hakikatin sırrına merdiven dayamış bir dünyadır.  

Önderlik paradigması ve öngördüğü komünal toplumsal sistem tezleri, sermaye ve iktidar tekellerinin binlerce yıldan beri sömürdüğü işçi-emekçi kesimlerini, kimliksiz bırakılmış halkları, yok olmayla yüz yüze kalmış kültürel yapıları, sömürgeleştirilerek ikinci cins konumunda görülen kadınları, kapitalizmin zulüm cenderesinden çıkış arayışında olan sol-sosyalist, anarşist, feminist, ekolojist kesimleri çok ciddi etkilemektedir. Önderlik savunmaları yabancı dillere çevrilip enternasyonal alanda okunmaya başlandığından beri, bu gelişmeler daha da hız kazanmıştır. Eskiden hem bu tür çevrelere ulaşma olanaklarımız sınırlıydı hem de Önderliği bu tür kesimlere yeterince anlatma ve kavratma sorunumuz vardı. Önderlik savunmalarının değişik dillere çevrilmesiyle beraber, toplumun en önde gelen kesimleri, giderek Önderliği direkt kendisinden okumaya başlıyor ve muazzam düşünce dünyasıyla, geliştirdiği fikirleriyle tanışıyor.

 

Demokratik Devrim Dalgası Gelişmektedir

Rojava devriminin, insanlık düşmanı DAİŞ karşısındaki direnişi ve Demokratik Konfederal toplum sisteminin mevcut savaş ve şiddet ortamına rağmen, sömürgeci soykırımcı T.C devletinin işgal saldırılarına rağmen, pratikleşme düzeyinin –kendi mecrasında, kendine has çeşitli yetersizlikleri olsa da- bu ilgi ve alakanın gelişmesindeki rolünü de, ayrıca belirtmek gerekiyor. Kapitalist sistemle bir biçimde çelişki yaşayan çeşitli çevreler, Önderliğin kitaplarından okuduğu fikir ve düşüncelerin Rojava, Şengal gibi yerlerde pratikleştiğini görmekten güç ve güven alıyor. Avrupa’daki ezilen işçi-emekçi, sol-sosyalist, hatta bazı post modern sistem karşıtı hareketlerde ve onları takip eden toplumsal tabanlarında, ciddi bir umut dalgasına yol açmaya başlıyor. Son yıllarda Avrupa ülkelerinde ve bazı Ortadoğu ülkelerinde “Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi” adıyla, çeşitli demokratik sivil inisiyatiflerin kurulması, bu gelişmeye ivme kazandırdı. Bu inisiyatiflerin öncülüğünde hem Avrupa’da hem Ortadoğu’nun bazı ülkelerinde Önderlik Konferansları gerçekleştiriliyor. Bu konferanslara dünyanın çeşitli yerlerinden aydın, akademisyen ve entelektüel insanlar katılıyor. Önderliğin fikir ve düşüncelerini kendi gündemine alıp ilgi, alaka gösteren bu insanlar, dünyaca tanınan, bilinen, takip edilen, oldukça itibarlı insanlardır. Çağımızın önde gelen düşüncelerini üreten düşünür, yazar ve akademisyenlerdir. Önderliğin ortaya koyduğu kavramsal ve kuramsal çerçeveyi daha da derinleştirmeye dönük bir çabanın içine girebilmektedirler. Her biri kendi ihtisas alanı çerçevesinde konuya eğilme çabasını göstermektedirler.

Aslında Önder Apo bu fikir ve düşüncelerini savunmalarında işlerken, bu konuya işaret etmişti. “Ortaya koyduğum bu düşünceler; Büyük Fransa Devrimi gibi, Büyük Sovyet Devrimi gibi tarihi bir etkiye yol açacak” demişti. Şu anda gerçekleşmekte olan, tam da böyle yeni bir Demokratik devrim dalgasının gelişme süreci gibidir. Üstelik her iki büyük devrimsel gelişmeden çıkarılmış derslerle beraber, insanlık tarihinde yepyeni bir gelişme olarak ortaya çıkmaktadır. Rojava devrimsel zemininde kendisini, Demokratik Komünalite ve Demokratik Toplum sistemine dönüştürerek yeni bir yaşam çizgisine yol açmaktadır. Yeni demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yaşam çizgisinin kaba hatları, pratikleşme sürecine girmeye başlamıştır.

Önderlik fikir ve düşüncelerinin geliştirdiği demokrasi ve özgürlük atmosferi, Ortadoğu halklarını da etkisi altına almaktadır. Bilindiği üzere Ortadoğulu halklar geçmişten bu yana her zaman Önder Apo’ya karşı büyük bir ilgi duymuşlardır. Çünkü Önder Apo, esaret öncesi yirmi yıllık devrimciliğini Ortadoğulu halklar zemininde geçirdi. O yüzden başta Arap halkı olmak üzere bölgede yaşayan Asuri, Süryani, Keldani, Fars ve Türkmenlerin ilgisi güçlü bir biçimde gelişti.

Önder Apo’ya gösterilen bu ilgi, daha çok Rojava devrimsel zemininde yoğunlaşıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de büyük bir emek ve çaba sonucu Kürt ve Arap Halkları arasında geliştirilen toplumsal ittifak ilişkisi, bu bakımdan tarihsel önemdedir. Demokratik Moderniteye kapı aralar niteliktedir. Demokratik Ulus çizgisinin pratikleşmesine ortam ve zemin oluşturmaktadır. YPG ve YPJ güçlerinin özgürleştirdiği Arap bölgelerindeki bazı Arap aşiret ve kadınları, oradaki Kürt savaşçılarını eleştirerek; “Önder Apo’ya neden Kürt Halk Önderi diyorsunuz, neden sadece kendi Önderiniz sayıyorsunuz, O bizim de Önderimizdir, O sadece sizin değil, Halkların Önderidir, bizim de Önderimizdir” dediklerini, tüm yurtsever halkımız ve yoldaşlarımız bilmelidirler. Bundan hepimiz büyük güç ve moral alıyoruz. Çünkü Önder Apo gerçekten sadece Kürtlere hitap etmiyor, geliştirdiği çözüm perspektifler sadece Kürt sorununun çözümüne hizmet etmekle sınırlı kalmıyor, giderek diğer halklar tarafından da anlaşılmakta, kavranmakta ve sahiplenilmektedir. Bunun anlaşılmaya başlanması çok önemlidir.  Tüm bu nedenlerden dolayı Önderlik etrafında ortaya çıkan gelişmeler, giderek iki yönlü bir sonuca yol açıyor. Birincisi; Ortadoğu ve dünyada, Demokrasi ve Özgürlük mücadelesi lehine demokratik toplumda ortaya çıkardığı umut ve cesaret düzeyi olurken, ikincisi ise; kapitalist modernite güçlerinin ortaya çıkan bu gelişmeler karşısında, kendi merkezi ulus devlet sistemini ayakta tutmak için, içine girdikleri faşist sağ siyaset sonucunu doğuruyor. Birbirine zıt yönde ortaya çıkan bu her iki gelişmenin, sadece biz Kürtleri etkilemekle sınırlı kalmadığını, hem Ortadoğu’nun hem de dünya insanlığının geleceğini etkileyen gelişmeler olarak ortaya çıktığını, görmek gerekiyor.  

 

Önder APO Kadının En Özlü Yoldaşıdır

Kadınların Önder Apo’yu sahiplenme düzeyi de oldukça öne çıkıyor ve büyük tartışmalara yol açıyor. Çünkü Önder Apo, uzun bir süre önce “ben bir kadın özgürlük işçisiyim. İstedikleri kadar onlarınım” dedi. Dolayısıyla Kürdistan’da kadının en büyük ve en özlü yoldaşı, Önder Apo’dur. Dünyaya bakışını, kadın özgürlüğü üzerine kurmuş bir demokrasi ve özgürlük Önderidir. Kadın özgürlüğünün sağlanması için çok büyük çabaların ve emeklerin sahibidir. Özellikle de Kürdistan’da kadınları kölelik uykusundan uyandıran ve özgürlükle tanıştıran, Önder Apo’dur. Kadın özgürlüğü konusuna, asla klasik devrimciler gibi günübirlik ve geçiştiren bir yaklaşım içerisinde olmadı. Konuyu son derece tarihsel, felsefik, bilimsel ve sosyolojik kapsamı içerisinde ele aldı. Kadın özgürlük sorununu sadece Kürt kadını üzerinden de ele almadı. Tarihsel, toplumsal ve evrensel bir sorun olarak ele aldı ve bu yönlü çözüm önerileri geliştirdi. Kadınlara bir kurtuluş ideolojisi sundu. Kadın bilimi olarak jineolojinin geliştirilmesini önerdi.

Önder Apo, Kadın özgürlük çalışmalarının bir parçası olarak erkek gerçeğini de ele alıp çözümledi. Erkekteki mevcut egemenlik zihniyetinin değiştirilip dönüştürülmesi konusunda muazzam sorgulamalar, diyaloglar ve çözümlemeler yaptı. Kapitalizmi ve emperyalizmi erkek egemen ideolojinin, ataerkil ideolojinin zirvesi olarak değerlendirdi. Faşizmi, yoğunlaşmış erkeklik ideolojisi olarak çözümledi. Bunun savaş ve şiddetle diyalektik bağını kurdu. Çözüm olarak ‘erkeği öldürme’ ve ‘erkeği dönüştürme’ projeleri üzerinde durdu. Yani özgürlük sorununu; tek taraflı ve sadece kadınların sorunu olarak görmedi. Soruna esas yol açan temel öğe olarak erkeğe de sorumluluk yüklüyor. Önder Apo’nun özgür kadın ve özgür erkeği geliştirme çabaları olmasaydı, Kürdistan devrimi bugünkü niteliğine sahip olamazdı. Önder Apo’nın çaba ve emekleri ile Kürdistan’daki toplumsal bünyeyi, hatta Kürt erkeğinin bünyesini kadın özgürlüğüne açmıştır. Çünkü kadının yaşamını anlamlı kılan, ona kendini örgütleme, eğitme, savunma ve kendini yönetme hakkı ile tanıştırandır. Kısacası Kürt kadınının kendini savunabilmesi için, kadını her açıdan silahlandıran temel Önderliksel irade oldu. Bilinen savaş silahlarının dışında bir de İdeolojik politik açıdan silahlandırdı. Düşünsel felsefik ve kültürel açıdan silahlandırdı. Örgütlemeyi, örgüt kurmayı, mücadele etmeyi, iradeli durmayı, toplantı yapmayı, karar almayı ve örgüt yönetmeyi öğretti.  Kısacası kadına, kendini savunabilmesi için her türlü gücü ve silahı verdi. Erkeğin yanı sıra, hiçbir egemen otoriteye boyun eğmeyecek bir kadın gerçeğini geliştirdi. Kürt kadınları, bundan dolayı Önder Apo’ya çok güçlü bir bağla bağlıdır. Önderliğin özgürlüğünde kendi özgürlüğünü görmektedirler. Önderliksel varlığı, kendi özgürlüklerinin biricik teminatı olduğunun bilincindedirler. Kürt kadını, bu yüzden Önder Apo’yu ölümüne sahiplenmektedir.

Ekoloji konusunda ise baştan beri doğal bir duyarlılık varken, özellikle de yeni paradigma ile beraber, var olan genel geçer doğruları aşarak yepyeni bir perspektif kazandırdı. Bu konuya da çok ciddi bir ideolojik, felsefik derinlik kazandırdı. Hem zihniyette hem de pratikte, yeni bir ekolojik devrim yaklaşımını geliştirdi. Önderlik, ortaya koyduğu yeni toplumsal ekoloji anlayışı çerçevesinde; insanın ve toplumun doğa ile uyum içerisinde nasıl yaşayabileceğinin perspektifini ortaya çıkardı. İnsan-doğa çelişkisini, toplum-doğa çelişkisini köklü bir biçimde çözümledi ve toplumu da bir tür, ikinci doğa olarak ele alıp tanımladı. Toplumsal özgürlüğü, bir de doğayla uyumu öngören yeni bir toplumsal ekolojiye bağladı. Yani demokratik toplum olmanın, ancak kadın özgürlüğüne ve ekolojik bir sisteme dayalı olarak gerçekleştirilebileceğini, tüm açıklığıyla ortaya koyarak bu konuya büyük bir ideolojik derinlik kazandırdı. Yeni paradigmasal değişim ile aslında bu iki temel boyut üzerinden, çok önemli iki sonuç ortaya çıkarmış oldu. Görüldüğü üzere bunlardan başat olanı; demokratik toplum olmanın olmazsa olmaz tek yolunun, kadın özgürlük devriminden geçtiği gerçeğidir. İkincisi ise; doğa-toplum çelişkisinin çözüme kavuştuğu, yeni ekolojik bir devrimi gerçekleştirmekten geçtiği gerçeğidir.

 

Önder Apo İmralı’yı Bir Düşünce Dergahı Olarak Değerlendirdi

Bu anlattıklarımız Önder Apo’yu; hem Kürt sorununu çözecek tek Ulusal Önderlik iradesi olarak somutlaştırdı ve hem de ulusal düzeyi de aşarak tüm halkların, tüm ezilenlerin ve ilerici insanlığın Önderi haline getirdi. Çünkü Önder Apo, hem hepimiz için hem de dünya ilerici insanlığı için demokratik toplum olmanın ve yaşamın demokratik ve özgür kılınmasının yolunu aydınlatan bir Önderlik gücü haline geldi. Demokratik ve özgür yaşamın yolunu, kurtuluşun yolunu ve tüm halklar için demokratik bir devrimin yolunu yeniden çizen ve açık bir biçimde gösteren, Önderliksel bir kılavuz ya da ideolojik paradigmasal bir ‘Mücadele Rehberi’ haline geldi. 19. yüzyılda yüzyılda Marks ve Engels, Özgür ve Demokratik bir toplumun yaratılması için ne anlam ifade ettilerse; 20. yüzyılda Sosyalist dünya için yine Lenin ne anlam ifade ettiyse işte 21. yüzyılda da Önder Apo gerçeği aynı anlamı taşıyor. Hatta Önder Apo’nun ideolojik, teorik ve paradigmasal açılımını ve yenilenme düzeyini göz önünde bulundurduğumuzda, Lenin’e benzetmek, biraz dar bile kalır. Çünkü Önderlik, kendisini sadece içinde yaşadığı çağın sorunlarını çözmekle sınırlı tutmadı. Bu çok değerli Sosyalist önderlerin; o günün bilimsel koşulları içerisinde, karşısında çözümsüz kaldıkları ya da çözümünü yaratmakta eksik kaldıkları sorunlara da, Önder Apo pratikleşme değeri olan ufuk açıcı çözümler oluşturdu. Kendisini, geçmiş toplumsal mücadele tarihi boyunca çözümsüz kalmış tüm toplumsal sorunlar karşısında sorumlu görerek, bu sorunların çözüm yollarını da aydınlattı. İnsanlığın geleceği açısından tüm bu sorunlara çözüm yolunu gösteren bir düşünce gücünü açığa çıkardı.

Öz olarak İmralı tabutluk koşullarını adeta bir düşünce dergahı gibi değerlendirdi. İmralı işkence koşulları altında hem bir Halkın kaderini değiştirdi ve hem de günümüz insanlığının içine girdiği en büyük çıkmazlara çare ve çözümler üretti. Kürt toplumu şahsında binlerce yıldan beri birikmiş insanlık sorunlarını çözümledi. Günümüzde giderek sistemsel bir kriz halini alan toplumsal sorunlara, pratik karşılığı olan alternatif çözümler geliştirdi. Kapitalizmin sistemsel olarak yaşadığı bunalıma, İnsanlığın yüzde doksanının sorunlarını çözmeye aday bir Demokratik Modernite çözümünü, teorik düzeyde geliştirdi. Kadın özgürlüğünü merkezine alan Demokratik Modernite ve Demokratik ulus çözümünü tüm teferruatıyla birlikte ortaya koydu. Bugün Kürtler olarak; birlikte ve iç içe yaşadığımız diğer kardeş halklarla beraber kendimizi; Önder Apo’nun bu fikir ve düşünceleri temelinde örgütlemekteyiz. Kadınlar öncülüğünde kendi Demokratik Ulus sistemimizi örmenin çaba ve mücadelesini yürütüyoruz. Dünya ilerici insanlığına da Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Modernite sistemine kulak vermelerini ve yaşadıkları toplumsal sorunlara, temel çözüm yolu olarak görmelerini öneriyoruz. Çünkü 15 Şubat uluslararası komplo saldırısına karşı en büyük Direnme yolunun, Demokratik Modernite ve Demokratik ulus çözümlerini gelişme yoluna koymaktan geçtiğini biliyoruz. 

Gerek sömürgeci soykırımcı T.C. devleti, gerekse komploya ortak olmuş bazı uluslararası hegemon güçler, Önder Apo’nun ezilen ve sömürülen tüm toplumsal kesimlere ve tüm Demokratik insanlığa yeniden mücadele ruhu kazandıran bu düşüncelerinden, oldukça korkmaktadırlar. Özellikle ABD ve önde gelen bazı Avrupa devletleri, Önder Apo’nun bu demokratik ve özgürlükçü fikir ve düşüncelerine karşı gelişen evensel ilgiyi, kendi kapitalist düzen ve çıkarları açısından tehlikeli buldu ve bunun karşısında son yıllarda bazı sağ politikalar belirleme yoluna gittiler. Sömürgeci T.C ile geliştirdikleri ilişki ve çelişki diyalektiği, bununla ilgili gelişmektedir. Almanya ve İngiltere bu güçlerin başında geliyor. Yine Avrupa Konseyine bağlı bulunan AİHM ve CPT gibi bazı uluslararası sivil kuruluşların, son yıllarda Önderlikle ilgili izledikleri “sürüncemede bırakma” politikasının, bu yaklaşımın sonucu olduğunu belirtmek mümkündür.

Kürtler olarak 21. yüzyıla, geçen yüzyıldan oldukça farklı bir giriş yaptık. Ulus bilinci gelişmiş ve her bakımdan örgütlü bir halk olarak girdik. Bizi yüz yıl boyunca paramparça edip kölelik dayatan egemen devletler karşısında, artık hesap soran bir iradeyle girdik. Bu iradeyi oluşturan yeterli düzeyde bir ideolojik bilinç, örgütlü duruş ve meşru savunma pozisyonu ile girdik. Kürtler; artık bastırılamaz ve inkar edilemez bir biçimde bilinçlenmiş ve örgütlenmiş bir halk pozisyonundadır. Yakalanan bilinçli, örgütlü ve iradeli pozisyondan geriye düşmek artık mümkün değildir. Kürtlerle ilgili bu gerçek, yeni yüzyıl dünyasını düzenlemeye soyunmuş hegemon güçler tarafından da görülmektedir. Önderliğe karşı geliştirilen uluslararası komplo, bu gerçeğin önünü alma, geri adım attırma ve Kürtlere bir yüz yılı daha kaybettirme amacı taşımaktaydı. Ancak süreç amaçladıkları gibi işlemeyince, Kürtlerin yeni yüzyılın başındaki kazanımlarını büyütme yaklaşımlarını geriletemeyince, kendi tutumlarını gözden geçirmek durumunda kaldıklarını belirtmek, yanlış olmayacaktır. Ancak buna rağmen egemen devletçi güçler tarafından Kürtlere geri adım attırma yönünde birçok saldırı gerçekleştirildi. Önümüzdeki süreçte de benzer, çok kapsamlı saldırılar gelişebilir. Bunu bilmek ve yeni saldırı konseptine her açıdan hazırlıklı olmak gerekir. Bu tür kapsamlı saldırı süreçleri, kuşkusuz Kürt Özgürlük Mücadelesini pratik anlamda zorlayan, mücadele sürecini uzatan, bedelleri ağırlaştıran bir gerçeğe yol açıyor. Ancak Kürtleri 20. yüzyılın başındaki iradesiz konumuna tekrar sokmaya yetmiyor. Tersine Kürtlere karşı gelişen her saldırı konsepti, ciddi bir iradi güçlenme ve yetkinleşme gerçeğini de açığa çıkarıyor. Muazzam bir mücadele birikimine ve tecrübesine yol açıyor.

Uluslararası kapitalist hegemon güçler cephesi; kırk yıldır yürütülen bu savaşa rağmen bir türlü yenilgiye uğratılamayan, teslim alınamayan, tersine giderek gücünü daha da büyüten, mevzilenmesini genişleten, örgütlülüğünü yaygınlaştıran Kürtlere, yeni yüzyıl dünyasında nasıl yaklaşacağını yeniden tartışmak zorunda kalıyor. 20. yüzyıl boyunca yürüttüğü Kürt siyasetinin, 21. yüzyıla cevap vermeyeceğini görmek zorunda kalıyor. Ancak bu güçlerin 21. yüzyıldaki Kürt politikasının net bir biçimde şekillendiğini ve buna dönük uluslararası bir yeniden kararlaşmaya varıldığını belirtmek de henüz mümkün değil. Bu konuda sömürgeci soykırımcı T.C devletinin geçen yüzyıldan kalma soykırım politikasındaki ısrarı, diğer uluslararası güçlerin tutumunu da sürüncemede bırakmasına neden oluyor. Kürt sorunu, bu güçler tarafından çözümsüz bırakılarak uluslararası ilişkilerde siyasi, ticari ve diplomatik bir kart seviyesinde tutuluyor. Faşist Türk sömürgeciliğinin soykırım siyasetinde tükenmeyen ısrarı ve umudu ile kapitalist hegemonik güçlerin Önderliğimize ve Hareketimize karşı var olan derin uygarlıksal ve ideolojik çelişkilerinin birleşmesi karşısında, Kürt sorununun sürüncemede bırakılması, hepsine ortak fayda sağlıyor. Tüm bunlardan şunu anlıyoruz; 21. yüzyıl dünyasında Kürtlerin kendine bir alan açması artık olanak dahilindedir. Ancak bunun zaman ve zeminini belirleyecek olan, Kürtlerin kendi örgütlü iradi duruşudur. Yarım asra varan Önderliksel mücadelenin ortaya çıkardığı kazanımlar ne kadar doğru sahiplenecek ve doğru değerlendirecektir. Bunu belirleyecek temel öznelerin başında ise özgürlük gerillası ve bir inşa süreci içerisinde bulunan demokratik toplum iradesi gelmektedir. Özgürlük gerillası öncülüğünde ortaya çıkmakta olan devrimci halk iradesidir. Gelinen aşamada hala dayatılmakta olan soykırım kaderini, artık parçalamış olan halkımızın; kendi yeni Demokratik ve Özgürlükçü yaşam kaderini, kendi öz mücadelesiyle, kendi öz savunmasıyla ve kendi öz yetenekleri doğrultusunda yaratma gücünü ve iradesini ortaya çıkarmasına bağlıdır.

 ZİLAR STÊRK