Kapital finans, her şeyi denetimi altında tutmak istiyor. Bu söylediğim çok inanılmaz da gelebilir ama kendini doğru tanımadan mücadele edemezsiniz. Hatta sizi kullanırlar, nasıl kullanıldığınızı bile anlayamazsınız. İtiraf etmeliyim ki, bir dönem ben de modernite hastalığına tutularak, ana-baba dahil, her şeyinden kaçmak istedim. Hayatta en büyük yanılgımın bu olduğunu kendime sıkça itiraf ederim. Ama Bradway’ın gözleminden tümüyle kopmadığımı biliyorum; o eteklerin çocuğu olarak, dağların başını tanrı ve tanrıçaların kutsal tahtı, eteklerini ise bolca yarattıkları cennetin köşe parçaları olarak görüp hep dolaşmak istedim. Adım daha çocukken ‘dağ delisi’ olarak çıkmıştı. Sonradan öğrendim, bu yaşam daha çok tanrı Dionysos’a aitmiş. Peşinde ve paşında (Kürtçe, önünde ve arkasında) Bakha’lar adlı özgür ve sanatkâr kızlar grubu dolaşırmış. Birlikte yiyip içip eğlenirlermiş. Bu tanrısal yaşamı sevmiştim. Filozof Nietzsche de bu tanrıyı Zeus’a tercih etmiş. Hatta birçok özdeyişinin altına ‘Dionysos’un Çömezi’ unvanını atarmış. Köydeyken ve dinin gereklerine pek uymasa da, kızlarla nişan, baş göz oyunlarından çok, birlikte oynamaya çok istekliydim. Doğalı da bana göre böyle olmalıydı. Hâkim kültürün kadını kapatmasına asla hoşgörü göstermedim. Namus dedikleri kanunu tanımadım. Halen kadınla sınırsız özgür tartışmaya, oynamaya, yaşamın diğer tüm kutsallarını paylaşmaya yanıtım ‘evet’, ama birbiriyle adına ne dersek diyelim, gerekçesi ne olursa olsun, güç temelinde ve mülkiyet kokan köleliklere, bağlılıklara ise sonuna kadar ‘hayır’dır. Bu dağlarda özgür kadın gruplarını hep tanrıça esiniyle selamlayıp öyle ‘anlamlaşmaya’ çalıştım. Sıkça haberlerde geçen “Kamyon ve traktör kasalarına doldurulmuş bir grup Güneydoğulu kadın filan bölgede ırgatçılığa giderken yol kazasında öldüler” cümlesini duydukça, sözde bu kadınların sahibi erkek, aile, hiyerarşi ve devletine olan öfkemi hiçbir olaya daha göstermediğimi de sıkça hatırlarım. Tanrıça soyundan geriye bu kadar düşüş nasıl olabilir? Aklımın, ruhumun asla kabullenmediği bu düşüşü zihnime asla yedirmedim. Benim için kadın ya tanrıça kutsallığı içinde olacak, ya hiç olmayacaktı. Şu sözün doğruluğunu hep düşünürüm: “Bir toplumun kadınlarının yaşam düzeyi, o toplumun tanımında esas ölçüttür.” Anam için neolitiğin ‘ana tanrıça kültüründen kalma’ sözünü kullanmıştım. Onlar gibi şişmandı. Modernitenin yapay ana inşası ondaki kutsallığı görmemi engellemişti. Hayatımda büyük acılar yaşamama rağmen, hiçbir olaya ciddi olarak ağlamadım. Fakat modernite kalıplarını yıktıktan sonra, başta anam ve onun şahsında tüm bölge (Ortadoğu) analarını hep içim burkularak ve gözlerim yaşararak hatırlarım, bakarım. Anamın zorbela taşıdığı kuyu satılından (bakracından) daha yarı yoldayken yere indirip yudumladığım suyun anlamına, en seçkin ve yürek burkucu hatıralarım olarak bakarım. Herkesin yaşadığı ana-baba ilişkilerine, moderniteyi tüm zihin kalıplarında yıktıktan sonra bakmalarını tavsiye ederim. Aynı bakış açılarını tüm neolitikten kalma ‘köyün ilişkilerine’ de yansıtmalarını isterim. Modernitenin en büyük zaferi, şüphesiz on beş bin yıllık inşa edilmiş kültür bakışımızı yıkması ve hiçe indirgemeyi başarmasıdır. Bu kadar yıkılmış ve hiçe indirgenmiş birey ve topluluklarından soylu, özgür bir bakış, direniş ve yaşam tutkusu beklenemeyeceği anlaşılırdır. Kapital finans beni denetleyemediği için bugün buradayım. Bizim özgürlükçü çizgimiz ile işbirlikçi çizgi mücadele halindedir. Sizi para pul, kadınlarla kandırmaya çalışacaklar. Kendi çizgilerini böylece oturtmak istiyorlar. Kapital finans, kadını bu anlamda korkunç kullanıyor. Reklamlar tamamen kadın üzerine kurulmuştur. Kapital finansın iktidar mantığı ya bu iktidara tabi olursunuz ya da ölürsünüz üzerine kurulmuştur. Başka bir seçenek tanımıyor. Kadının cinsiyetçiliğini bu iktidarın aracı olarak kullanıyorlar.
Daha önce de söylemiştim. En eski, en saldırgan faşizm, erkeğin kadın karşısındaki yaklaşımıdır. O yüzden söylüyorum, çünkü beni doğru algılamaları gerekiyor. Benim kadına yaklaşımım tamamen özgürlükçü temeldedir. Bu halk için olduğu kadar, kadın için de böyledir hatta erkek için de böyledir. Kendini iyi tanımak ve tanımlamak gerekiyor. Özgürlüğün olmazsa olmaz olduğu tartışmasızdır ama özgürlük, beyin ve ruhsal bir durumdur. İnsanın duygularıyla kendini tanıması, kendi düşüncelerine hâkim olması ve ne yaşamak istediğini tanımlaması gerekir. Özgürlük budur. Ben kızlara hep bunu söylüyordum. O yüzden eğer kadın özgürlüğü diyorlarsa bana bu temelde yaklaşsınlar, seveceklerse böyle sevsinler, yoksa boşuna kendilerini yormasınlar. Geleceklerse bu temelde gelsinler. Kadınlara ilişkin yaklaşımımdan dolayı bana çok saldırdılar. Kendinizi bu ilişkilerden, bu erkeklikten sakının. Gazetede okudum, doktor olan bir kadın asker eşinden boşanmak istediği için on iki kurşunla öldürülmüştü. İşte Kapital finans, kadına bunu söylüyor, ‘ya benim iktidarıma yüzde yüz tabi olursun, ya da yüzde yüz ölürsün’. Geçenlerde de tecavüz kültüründen bahsetmiştim. Günümüzde evliliklerin yüzde doksan beşi tecavüzdür. Kadınlar her gün tecavüze uğruyorlar. Böyle bir tecavüz kültürü içinde bir kadının ne ruhu, ne beyni sağlam kalır, ne güzellik anlayışı kalır, ne de sevgisi ve aşkı. Öyle salt sevgiyi önemli bulmuyorum, bu geliştirmez. Ben küçüklüğümden beri de bu sevgi tarzına karşıydım. Bu sevgi tarzını kabul etmedim. Salt sevgi, anlamaya dayanmayan sevgi içgüdüseldir. Anne sevgisi diyorlar, bu sevgi de içgüdüye dayalıdır. Anne sevgisini önemli buluyorum ama sevgi sadece içgüdüye dayanmamalı. Hayvanlar da içgüdüye dayalı olarak birbirini seviyorlar. Bir kuş bile annelik güdüsüne sahiptir, yavrularını içgüdüsel olarak sever. Sevgi anlamaya dayanmalıdır, anlamaya dayalı olursa anlamlıdır. Ben de anlamlı sevgi diyorum. Beni anlıyorsanız, benim fikirlerimi anlıyorsanız bu benim için önemlidir. Beni sevmek benim fikirlerimi anlamaktan geçer. Beni anlıyorsanız, anlamaya çalışıyorsanız, kavrıyorsunuz bu çok anlamlı olur. Sevgi, anlamaya dayalı olmalıdır, anlama nedir? Bu da felsefeye girer. Felsefe nasıl yapılır, nasıl öğrenilir, bunun için de sosyolojiyi çok okumak gerekir, her şeyin de tarihini bilmek gerekir. Sosyolojiyi tarihi perspektiften, felsefeyi tarihi bir perspektiften okumak gerekir, her şeyi tarih penceresinden bilmek gerekir. Bugünü anlamak tarihi çok iyi bilmekten geçer. Yol arkadaşlığına, anlamaya dayalı sevgi anlamlıdır. Kadınlar bunu başarabilirlerse o zaman kadın olarak da, tanrıça olarak da, aşk öğesi olarak da insan olarak da sevilebilir. Anadolu’da Kibele, Mezopotamya’da İnanna, İştar, Star mitolojide Tanrıça kadınları temsil ediyor. Aslında kadın sorunu bir iktidar sorunudur. Kapital finansla insanları kandırıyorlar. Tekeller böylece dünyayı yönetiyor. Bu işi de hiçbir üretim yapmadan trilyon ve katrilyon parayı ortaya sürerek yapıyorlar. Amerika karşılıksız, hiç bir karşılığı olmadan dünyaya kırk trilyonluk tahvil sattı. Şimdi bu büyük balon yer yer patlıyor. Ekonomik kriz dedikleri nokta budur. Dünyadaki hiçbir güç kendini tekellerden kurtaramıyor.
Toplumsal alandaki kapitalizmin oluşturma, yönetme tarzını birçok olguda, özellikle erkekte, ailede, işte, memuriyette, yine eğitim, sağlık, hukuk ve benzeri birçok alanda gözlemleyebiliriz. Aile için kısa bir tanımlama yaparsak, hiyerarşik ve devletçi toplumun temel kurumu olan bu ocak sistemin hücresi, en küçük molekülüdür. Tepedeki imparatorun ailedeki yansıması ‘küçük imparator’dur. Toplumdaki köleliğin yansıdığı esas tezgâhtır. Ailedeki kölelik toplumsal köleliğin temel güvencesidir. Sistem adeta her gün, her saat ailede yeniden üretilmektedir. En ağır yükünü de aile çekmektedir. Aile hiyerarşik ve devletçi toplumun uysal eşeğidir. Sürekli binilebilir, kendini taşıtabilirsin. Genelde dağılan kapitalist sistemin en çarpıcı izdüşümünü ailede yansıtması aralarındaki bu sıkı bağlantıdan dolayıdır. Diğer örgütlerin, bu yenilmelerin, dağılmaların nedenleri, gündemlerindeki sorunları doğru çözmemeleridir. Biz tabii öyle baştan savma yapmak istemiyoruz. Gerçekçi olun. Her şey tamam, fakat ben neden yüreğimi satmadım? Hiç kimse bunu sormuyor. Unutmayın ki siz, gece gündüz birbirinizi kandırmaya çalışıyorsunuz. Objektif olarak kadın, erkek birbirlerine karşı ajan pozisyonunda. Daha çözememişsiniz bile. Ama fırsat bulan bir çırpıda kaçıp gidiyor. Benim için her şey hazırlanıyordu. Özel anlaşmayı da imzaladık. Orada acaba benim satmadığım neyim vardı? Kesin bütün Kürt erkekleri, hatta kadınları tutsak edilmiş, satılmıştır. Benim oradaki hikâyem, tamamen, onlara ruhumu satmamamın hikâyesidir. Birinci Dünya Savaşıyla dünyanın yarısına, İkinci Dünya Savaşıyla dünyanın tamamına hâkim oldular. Kürtler, Ortadoğu’da önemlidir. Kürtlere bir anlamda ‘halk olmayan halk’ da denilebilir. Çünkü bu kadar kendi özsel değerlerinden kaçan ve kaçırtılan başka bir halka, ayrım kazanmış bir insan topluluğuna rastlamak mümkün değildir. Çok güçsüz ve savaş yeteneği olmayan bir halk denilemez. Stratejik coğrafyaları ve antropolojik karakterleriyle savaşı en çok verebilecek, kazanabilecek insan topluluğunu oluşturmaktadır. Kadın ve gençlerindeki cesaret potansiyeli çok yüksektir. Fakat gölgelerinden korkacak kadar ödlek de kılınmışlardır. ABD Kürtleri Ortadoğu’da yeni temel müttefik olarak seçme durumundadır. İsrail’in apayrı Kürt projesi vardır. ABD, Ortadoğu’da Kürtleri denetimine alarak, Farsları, Arapları ve Türkleri dizginlemek amacındadır. Kürtleri denetime almak, Ortadoğu’yu dizginlemek, Ortadoğu’yu denetime almak demektir. Ben bu oyunları gördüm, ABD’nin denetimine girmedim, kendimi ve PKK’yi kullandırtmadım.