(PKK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan ile Uluslararası Komploya ilişkin yaptığımız röportajdır. / PKK Sitesi)
PKK Sitesi: Uluslararası Komplonun 26’ncı mücadele yılına Küresel Özgürlük Kampanyasıyla giriliyor. Bu anlamda tarihin en büyük özgürlük ve demokrasi hamlesinin gelişmekte olduğu görülebiliyor. Bu kampanyanın hedefleri nelerdir?
Duran Kalkan: Öncelikle şunu belirtmek istiyorum Önder Apo tam 25 yıldır yıldır İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı insanüstü bir direniş gösteriyor. Öncelikle bu kutsal özgürlük direnişini ve mimarı olan Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. Komploya karşı 25 yıldır halkımızın yürüttüğü kahramanca mücadeleyi kutluyorum, Halit Oral ve Aynur Artan Yoldaşlar şahsında komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” fedai direnişinin kahraman şehitleri şahsında özgürlük mücadelemizin tüm kahraman şehitlerini bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum. Amaçlarını başarma ve anılarını yaşatma sözümüzü bir kez daha yineliyorum.
Evet belirtiğimiz gibi, 15 Şubat uluslararası komplosuna karşı kahramanca yürütülen özgürlük direnişinin 26’ncı yılına Küresel Özgürlük Hamlesi temelinde giriliyor. Dünyanın her yerinde “Önder Apo’ya Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm” hamlesi Gerilla, Kürt halkı ve dostları uluslararası komployu yenilgiye uğratabilmek için etkili özgürlük mücadelesi yürütüyorlar. Önder Apo 25 yıldır uluslararası komplo saldırılarına ve onun ortaya çıkardığı İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı insanüstü bir direniş içerisindedir. Kahraman gerillanın geliştirdiği öncü eylemler ve bunun etrafında dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında kadınların, gençlerin, tüm halkımızın ve dostlarımızın TC’nin gerici-faşist, imhacı ve tasfiyeci saldırılarına karşı geliştirdiği direniş çok önemli sonuçlar ortaya çıkartıyor. Bunu son aylarda herkes görmekte ve tartışmaktadırlar.
İşte 15 Şubat komplosunun yıldönümüne tüm hareket ve halk olarak, Kürt halkının dostları ve devrimci-demokratik güçler olarak böyle bir devrimci direniş hamlesi içerisinde girilmektedir. Komploya karşı yeni mücadele yılına böyle bir hamle ile girişimiz bizi önemli sonuçlara da götürecektir. Hedefimiz AKP-MHP faşizmini yıkmak, İmralı işkence ve tecrit sistemini parçalamak, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü ve bunun etrafında Özgür Kürdistan, Demokratik Türkiye ve Ortadoğu’nun gelişimini yaratmaktır. Dikkat edilirse iddiamız güçlü, amacımız büyüktür. Gerçekten de bu iddiayı hayata geçirecek ve amacı başaracak bir ortama sahibiz. Dolayısıyla komploya karşı 26’ncı direniş yılına hareket ve halk olarak girişimiz her zamankinden daha iddialı ve güçlü olmaktadır. Bu temelde daha güçlü savaşıp daha büyük kazanımlar elde edeceğimiz kesindir. Böylece tarihin en büyük özgürlük ve demokrasi hamlesinin geliştiği bir süreç yaşanıyor.
Dört parça Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında devrimci-demokratik eylemliliğin yükseldiği, 15 Şubat’ı, Kürt halkının ‘kara gün’ diyerek ifade ettiği gerçekliğinin unutulmadığı rahatlıkla görülebiliyor. Demek ki, Önder Apo’nun ‘Kürt Soykırım Günü’ olarak ilan ettiği 15 Şubat’ı unutmak mümkün değildir. 15 Şubat’ı, onun içerdiği soykırım ve uluslararası komplo gerçeğinin derin anlamını hiçbir zaman unutmayacağız. Sadece unutmamakla da kalmayacağız; aynı zamanda büyük bir iç mücadele temelinde ruhumuzdan, duygularımızdan ve düşüncelerimizden tümden söküp atacağız; uluslararası komplocu zihniyet ve siyasete karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesini her alanda yaratıcı yöntemlerle çok güçlü bir biçimde geliştireceğiz. 15 Şubat’ın içerdiği uluslararası komplo ve soykırım gerçeğini her zaman iliklerimize kadar hissedeceğiz. İşte böyle bir duyguyla da düşmana büyük öfke ve kin duyacağız; bunun yarattığı devrimci enerjiyle de uluslararası komploya karşı, sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı seferberlik düzeyinde sürekli mücadele edeceğiz.
Bu temelde yüz yıldır Kürtlüğe dayatılan soykırımı, onun en alçakça kullandığı komplocu saldırı yöntemlerini kırıp yenilgiye uğratacağız. Çok iyi biliyoruz ki uluslararası komplo demek, soykırımcı zihniyet ve siyasetin imha ve tasfiye amaçlı saldırısı demektir. Dolayısıyla bu saldırı kırılmadıkça, ona yol açan zihniyet ve siyaset yenilmedikçe Kürtlüğün var olma ve özgür yaşama şansı yoktur.
-Son yüz yıldır Kürdistan’da komplocu saldırılar hep olagelmiştir. Bu komplocu saldırılar nasıl bir amaç temelinde ortaya çıkıyorlar?
Hiç kuşkusuz uluslararası komplocu saldırı ile komploya karşı gelişen özgürlük ve demokrasi direniş gerçeği iç içe gelişen bir sarmal durumundadır. Komplocu saldırı her türlü özgürlük eğiliminin örgüt ve eyleme dönüşme aşamasında onu yok etmek için gündeme getirilirken, her komplocu saldırıya karşı da varlık ve özgürlük için yeni direniş eğilimleri ve tutumları ortaya çıkmıştır. Yani Kürt tarihinde komplo ve direniş son yüz yılda bir sarmal biçiminde hep var olmuştur. Sömürgeci-soykırımcı güçler ilk komplocu saldırılarından birini 15 Şubat 1925’te Şêx Said ve arkadaşlarına karşı geliştirmişlerdir. O dönemde yeni oluşturulan TC devletinin Kürt’ü inkâr eden ve imha etmek isteyen yaklaşımlarına karşı Kürt toplumunda çok büyük bir huzursuzluk ve rahatsızlık oluşmuştur. Ortaya çıkan bu büyük tehlikeyi ‘Azadi Cemiyeti’ gibi birçok örgütlenme ve aydın yapılanmaları görmüş, dolayısıyla TC’nin saldırıya geçmesini önlemek, Kürt varlığını ve özgürlüğünü sağlamak için çeşitli arayışlara girişip, önemli bir örgütlenme ve birlik oluşturma çabası yürütmüşlerdir.
Bu durumu gören sömürgeci-soykırımcı güçler, daha Kürt yurtseverlik bilinci yeterince örgütlü ve eylemli hale gelmeden, ona erken doğum yaptırma anlamında komplocu yöntemlerle 13-14 ve 15 Şubat tarihlerinde Şêx Said ve arkadaşlarına karşı komplocu bir saldırı tezgâhlamışlardır. Böylece gelişmekte olan yurtsever hareketi plansız ve örgütsüz bir direniş içerisine çekerek ağır bir biçimde saldırmış, ezip imha etmişlerdir. Söz konusu saldırı temelinde geliştirdikleri ‘Şark Islahat Planı’ denen ideolojik ve stratejik programlarıyla da Kürt soykırımının planlı uygulamasını başlatmışlardır.
Önderlik çıkışı özgür Kürtlüğü savunma ve geliştirme çıkışıdır
Bu soykırım gerçeğini derinden hisseden ve ona karşı Kürt varlık ve özgürlük mücadelesini geliştirmeyi hedefleyen yeni bir güç olarak Önder Apo ve PKK gerçeği çıkış yapmıştır. Önder Apo’nun bütün ruhsal, duygusal ve düşünsel çıkışının ve varoluşunun temelinde, Kürt halkına dayatılan ve on yıllara yayılan bu vahşi soykırımcı saldırıyı durdurmak, Kürt halkının özgürce var olup yaşam sürdürdüğü yeni bir siyasi ortamı yaratmak yatar. Bu temelde PKK hareketi, tamamen komploculuğa ve soykırıma karşı Kürt halkının varlık ve özgürlük hareketi, özgür Kürtlüğü savunma ve geliştirme hareketi olarak doğmuş ve şekillenmiştir. Demek ki Önderliksel doğuşun ve PKK biçimindeki var oluşun temelinde işte bu gerçeklikler var.
Geçen süre içerisinde yaşanan gelişmeler, Önder Apo’nun ve PKK’nin ideolojik, politik, örgütsel ve askeri çizgisinin doğru olduğunu, dolayısıyla Kürt özgürlüğü temelinde ciddi gelişmeler yarattığını net bir biçimde ortaya koymuştur.
Önder Apo’nun bu temelde 1970’li yıllarda geliştirdiği özgürlük çizgisi ve onun eylemli kılınmış hali olan PKK öncülüğü, 1980’li yıllarda kahramanlık çizgisinde yürüyen büyük bir gerilla direnişiyle sürdürülünce ve 1990’lı yıllarda da Kadın Özgürlük Mücadelesinin ve Özgürlük Gerillasının yenilmez gücüyle özgürlükte ısrar edince, tıpkı 15 Şubat 1925’te Kürt yurtsever bilincine, örgütlülüğüne ve güçlerine karşı dayatılan komplonun bir benzeri ve çok daha ağırı küresel kapitalist modernite sisteminin örgütleyip planladığı bir saldırı olarak 9 Ekim 1998 tarihinden itibaren Önder Apo gerçeğine dayatılmıştır.
Önder Apo’ya yönelik komplo ile Kürt soykırımının tamamlanması sağlanmak istenmiştir
9 Ekim 1998 komplosuyla Önder Apo imha edilmek, bu temelde PKK tasfiye edilip küresel kapitalist modernite sisteminin bir planlaması olan Kürt soykırım zihniyet ve siyaseti hayata geçirilmek ve tamamlanmak istenmiştir. 9 Ekim komplosuyla istenen başarı elde edilemeyince de 15 Şubat 1999 komplosu gündeme getirilmiş, Önder Apo İmralı işkence ve tecrit sistemi altına alınarak idam edilmek ya da ideolojik-siyasi olarak imhaya uğratılıp bu temelde PKK’nin tasfiyesi ve Kürt soykırımının tamamlanması sağlanmak istenmiştir. Çünkü komplocu saldırı basit bir biçimde ortaya çıkmıyor. Yine sıradan bir saldırı olmuyor. Sömürgeci-soykırımcı düşmanın her sıkıştığında bu yöntemi etkili bir biçimde kullandığını da biliyoruz. 1925 Şubat’ında Şêx Said ve arkadaşlarına da komplocu yöntemle saldırdılar. Komplo kurdular, iç ihaneti geliştirdiler. Kürt yurtsever bilincini daha örgüt ve eyleme dönüşmeden çatışma içerisine çekerek ezdiler. Benzer bir durumu 1930’ların başında Ağrı-Zilan hattında yaptılar. Daha belirgin olarak 1937-38’de Dersim’de yaptılar. Seyit Rıza ve arkadaşlarına da komplocu yöntemlerle tuzak kurdular. Hatta yalan söylediler; ‘Gel görüşelim, sorunları çözelim’ dediler. Seyit Rıza ve arkadaşları buna inanıp görüşmek üzere belirlenen yere gidince de kurdukları alçakça tuzağı harekete geçirdiler. Kendileriyle görüşmeye giden Kürt temsilcilerini tutup idam ettiler.
Benzer uygulamayı Başûrê Kürdistan’da da görüyoruz; Şêx Mahmut Berzenci’ye de İngilizlerin ve diğer güçlerin yaptıklarının bundan hiçbir farkı yoktur. Aynı gerçeklik Rojhılat Kürdistan’da da yaşanıyor; Qazi Mıhemed ve arkadaşlarına, yine Sımko Şıkaki ve arkadaşlarına yapılanın da benzer komplocu saldırılardan farklı olmadığı açık bir biçimde biliniyor. Demek ki komplo deyip geçmemek lazım. Komploculuk vahşidir diyerek yanılmamalıyız. Kürt halkı ve Özgürlük Hareketi olarak öyle bir düşmanla karşı karşıyayız ki, her türlü komplocu yöntemden soykırım uygulamasına kadar insanlık suçu kabul edilen tüm yöntemleri uygulamaya koymaktan geri durmayan bir gerçeği var.
Komplocu saldırılar bir amaç temelinde ortaya çıkıyorlar. Peki neyi gerçekleştirmek istiyorlar? Çok açık ki Kürt soykırımını gerçekleştirmek için uygulamaya konan bir saldırı oluyorlar. Uluslararası komplo dediğimiz saldırının kendisi Kürt’ü inkâr ve imha eden zihniyet ve siyasetin pratiğe geçirilmesini içeriyor. Dolayısıyla Kürt inkârı ve imhasıyla kopmaz bir biçimde bağlıdır. Söz konusu zihniyet ve siyasetin imha ve tasfiye amaçlı saldırısı olmaktadır.
-Uluslararası Komplonun üzerinden 25 yıl geçmiş bulunuyor. 25 yıl sonra geriye dönüp bakıldığında Önder Apo’nun Avrupa’ya çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komplocu yöntemin gerçekleştirmek istediği amacı anlamak çok daha büyük bir önem taşımaktadır. İşte bu gerçekleri en çok irdeleyen, tarihsel olarak bilince çıkartan bir güç olarak Önder Apo gerçeği, 1970’lerin başından itibaren Kürt varlık ve özgürlük mücadelesinin düşüncesini, teorisini, programını, örgütünü, stratejisini ve taktiklerini geliştirerek parti öncülüğünü, öz savunma gücü olarak gerillasını, kadın ve gençlik hareketini, bunlar temelinde topyekûn bir halk direnişini, ortaya çıkartmayı başarmıştır. Kürt sorununu tamamen açığa çıkartarak sömürgeci-soykırımcı zihniyeti darbeleyip iyice teşhir etmiştir. ‘Bu temelde Kürt sorununun demokratik çözümü imkân dâhilinde olabilir’ diye düşünerek ve sömürgeci-soykırımcı güçlerin de daha önceki hareketlere ve önderliklere yaptıkları gibi ‘görüşme ve demokratik siyasi çözümün önünü açma’ yönünde gösterdikleri eğilime de dayanarak Avrupa’ya çıkmak, Avrupa demokrasisi çerçevesinde ulusal sorunların kendi kaderini tayin hakkı temelindeki demokratik siyasi çözümlerini gerçekleştirmek istemiştir.
Ancak Önder Apo’nun bu çıkışını 9 Ekim günü kim vurduya getirerek imha etmek istediler. Bu da alçakça bir komployu ve katliamı ifade etmektedir. Çok iyi biliyoruz ki, komplocuların uluslararası komployu tezgâhlarken ilk planlı hedefleri Önder Apo’nun fiziki imhasının gerçekleştirilmesidir. Bunu başaramayınca, büyük bir sürek avı biçiminde dünyanın dört bir yanında takip ederek yapmak istediler. Sonunda istihbarat güçlerinin denetimi çerçevesinde 15 Şubat komplosunu, yani Önder Apo’yu kaçırarak İmralı işkence ve tecrit sistemi altına almayı gerçekleştirdiler.
Önder Apo’nun bütün iyi niyetli yaklaşımlarına karşılık imha dayatılmıştır
Denebilir ki önceki direnişlerde yaşananları en iyi bilen ve bu konuda en çok uyanık davranan bir güç olarak Önder Apo söz konusu hareket tarzını neden esas almıştır? İşte bu noktada da şunlar ifade edilebilir: O zamana kadar yaklaşık otuz yıla yakın yürüttüğü mücadelenin ortaya çıkardığı sonuçlara dayanmak istemiştir. Yani Kürt sorunu temelinde tarihsel gerçekleri aydınlatmak, teorik çerçeve ortaya koymak, ideolojik-siyasi program oluşturmak, örgüt ve eylem geliştirmek, kısaca Kürtler açısından ve genel sorun kapsamında Kürt sorununun çözümü için gerekli bütün verileri ortaya çıkartmak biçiminde yürüttüğü çalışmalar ve sağladığı gelişmelere dayanmak istemiştir. Demek ki Kürtler açısından sorun çözülmüş ve bir muhatap ortaya çıkmıştır. Türkiye ve dünya açısından da Kürt gerçeği ve Kürt sorunu olayı yeterince aydınlatılmıştır. Dünyada en çok sözü edilen kavram da ‘Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı’ olmaktadır. Ulusal demokratik hakların tanınması ve sorunların demokratik yöntemlerle çözümü olmaktadır. O halde, mevcut gelişmeler temelinde tüm bunların Kürt sorununun çözümüne de uygulanmasına fırsat vermek için her türlü riski ve tehlikeyi göze alarak böyle bir yönelim içeresine girmiştir.
Önder Apo’nun bu kadar iyi niyetli yaklaşımına karşı sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyasetin dayattığı ise imha ve tasfiye dayatması olmuştur. 15 Şubat komplo gerçeği bize net bir biçimde bunu göstermektedir. Dikkat edilirse, Önder Apo Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünü altın tepside Avrupa siyasetinin ve o çok sözü edilen demokrasisinin önüne koymuştur ama Avrupa demokrasisi denen sistemin yaptığı Önder Apo’nun CIA komplosuna kurban gitmesi için ellerinden gelen bütün desteği ABD ve CIA’ye vermiştir.
25 yıldır Önder Apo, hareketimiz ve halkımız, Kürt halkının dostları, devrimci demokrat kesimler İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı büyük bir direniş yürütüyor. Gerçekten de Önder Apo’nun deyimiyle “Olacaksa bir yaşam ya özgür olacak ya da hiç olmayacak” deyip özgür yaşamı elde edebilmek için tarihin en büyük mücadelesi içerisine girilmiştir.
-Önder Apo’nun Kürt sorununun çözümünü altın tepside Avrupa siyasetinin önüne koyduğunu belirtiniz. Peki bu güçler neden komplo gibi vahşi bir saldırı yapma gereği duydular?
Bizi hareket ve halk olarak böyle amansız bir mücadele yürütmek zorunda bırakan 9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999 komplo gerçeğidir. Önder Apo’nun Kürt sorununu açığa çıkartıp Kürtler açısından çözüm muhatabını yaratarak sorunu var eden güçlerin önüne Kürt sorununun demokratik çözümünü koyması karşısında, Kürt sorununu yaratan güçlerin buna dayattıkları imha ve tasfiye amaçlı komplocu saldırılarıydı.
Bu gerçeği, uluslararası komploya karşı mücadelenin 26’ncı yılına girerken de daha derinden bilince çıkartmak gerekiyor. Kürt sorununun gerçekte ne olduğunu, kimler tarafından yaratıldığını, dolayısıyla nasıl çözülebileceğini bütün bu tarihsel olaylara ve yaşanan gelişmelere bakarak doğru ve yeterli bir biçimde anlamak büyük önem taşıyor.
Kürt Sorunu, Kürt halkını imha ve tasfiye etme, tarihten silme sorunudur
Önder Apo’ya yöneltilen 9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999 komploları, Kürt soykırım zihniyet ve stratejisini hayata geçirip başarmak için geliştirilmiş bir vahşi saldırı olmaktadır. Bu saldırıyı kararlaştıran, planlayan ve uygulayan güçler aslında Kürt sorununu yaratan ve Kürt soykırımını kararlaştırıp planlayan güçlerdir. 25 yıldır yaşanan komplo gerçeğinden baktığımızda çok net bir biçimde görüyoruz ki, Kürt sorununu ortaya çıkartanlar, küresel hegemonik güçler olmuştur. Küresel kapitalist sistem Kürt’ü yok sayıp yok edilmesinin önünü açmıştır. Dolayısıyla Kürt sorunu, Kürt halkını imha ve tasfiye etme, tarihten silme sorunudur. Yani bir soykırım gerçeğidir. Bunu fiziki katliamlarla, demografyayı değiştirerek, Kürtleri anayurtlarından Kürdistan’dan sürerek, asimilasyona dayalı kültürel soykırımı en üst düzeyde geliştirerek yapmaktadırlar.
Kısaca Kürt sorunu, bir Kürt soykırım olayıdır. Bunu planlayıp ortaya çıkartan güçler de küresel kapitalist sistem olmaktadır. Böyle olunca uluslararası komployu kimin kararlaştırdığı, planladığı, uygulamaya koyduğu açık bir biçimde anlaşılır olmaktadır. Zaten pratik olarak da çok iyi biliyoruz ki, uluslararası komployu ABD yönetimi kararlaştırmış, planlamış ve uygulamaya koymuştur. ABD’deki Demokrat Partili Bill Clinton yönetiminin tüm bu kararlaşma ve uygulamayı geliştirdiği artık herkes tarafından bilinmektedir. Böyle bir komplocu saldırının başarıya götürülmesinde İsrail’in, Almanya, Fransa ve İngiltere başta olmak üzere Avrupa devletlerinin, dönemin Mısır yönetiminin ve Rusya ile Yunanistan yönetimlerinin önemli bir payı olduğu bilinmektedir. Bugün kendini çok daha fazla açığa çıkarmış olan Kürt işbirlikçi-ihanetinin de söz konusu komplonun uygulanmasında ve 15 Şubat’ın gerçekleştirilmesinde önemli bir payı olmuştur. Çok iyi biliyoruz ki, Önder Apo 9 Ekim’de kim vurduya getirilerek imha edilmek, bu temelde PKK tasfiye edilerek Kürt soykırımı başarıya götürülmek istenmiştir. Önder Apo’nun büyük sezgisi, öngörüsü ve doğru tarzıyla söz konusu plan boşa çıkartılmıştır. Artık imhanın öngörüldüğü gibi başarılamayacağı ortaya çıkınca, bu sefer gündeme 15 Şubat komplosu getirilmiştir.
Önder Apo ve PKK gerçeği, Kürt varlığının ve özgürlüğünün garantisidir
15 Şubat komplosuyla Önder Apo’nun idamı, PKK’nin bu temelde tasfiyesi ve yine Kürt soykırımının bunlara dayanılarak tamamlanması hesaplanmıştır. Çünkü Önder Apo ve PKK gerçeği var oldukça Kürt soykırım zihniyet ve siyasetini başarıya götürmek, bu temelde oluşturulan planları başarılı bir biçimde uygulamak mümkün olmamaktadır. İfade ettiğimiz gibi, Önder Apo ve PKK gerçeği Kürt varlığının ve özgürlüğünün garantisi ve bir öz savunma gücüdür. Kürt sorununu yaratan sömürgeci-soykırımcı güçler, Kürtlüğü yok edebilmek için Önder Apo’nun imhasını ve PKK’nin tasfiyesini hep olmazsa olmaz bir öncelik olarak görmüşler ve uygulamak istemişlerdir.
Önder Apo’nun derin çözümleyici, komployu en geniş biçimde tanımlayıcı, Kürtlere olduğu kadar Türkiye halklarına ve onların geleceğine dönük de bir komplo olduğu gerçeğini ortaya koyup etkili bir şekilde savunucu yaklaşımları karşısında idam planı da boşa çıkartılmıştır. Komplonun planlanıp yürütülmesinde gardiyanlık rolünden başka etkileri olmayan TC yöneticileri, idamı kendi çıkarları için uygun görmeyince, bu sefer gündeme İmralı çürütme politikası gelmiştir. Önder Apo İmralı işkence ve tecrit sistemi içerisinde herhangi bir etkinlik gösteremez hale getirilerek, ideolojik-siyasi varlığı ve etkinliği bitirilmek istenmiştir. Önder Apo’nun ideolojik-siyasi yenilgisine dayanılarak da PKK’nin dağılması, bu temelde Kürt soykırımının önünün açılması hedeflenmiştir. Önder Apo, tarihin en ağır baskı ve işkence yeri olan İmralı koşullarında söz konusu mücadeleyi geliştirdiği savunmalarla kazanmayı bilmiştir.
-Uluslararası Komployu gerçekleştiren güçler neden imhadan hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir?
Önder Apo, Bülent Ecevit hükümetinin Avrupa demokrasisinin öngördüğü bireysel haklar temelindeki ‘Kürt çözümünün’ karşısına ‘Demokratik Ortadoğu Özgür Kürdistan’ çözümünü çıkartarak İmralı mücadelesini de kazanmıştır. Dolayısıyla uluslararası komplo planını İmralı koşullarında uygulamakla görevli olan Ecevit hükümeti görevini başaramayınca bir anda çökmüş, bu sefer komployu pratikleştirmek için dinci ve milliyetçi çizgide bulunan Tayyip Erdoğan ve arkadaşları görevlendirilmiştir. Tayyip Erdoğan’ın kurduğu AKP’nin 3 Kasım 2002’de tek başına iktidara getirilmesi durumu bu temelde ortaya çıkmıştır. Bu topluluk normal bir parti ve iktidar değildir. Uluslararası komployu hayata geçirip başarıya götürmekle görevlendirilmiş faşist-soykırımcı bir özel savaş güruhudur.
Onların çeşitli dönemlerde Kürt’ten söz etmeleri uluslararası komployu başarıya götürmek üzere geliştirilen özel savaş taktiklerinden başka bir şey değildir. Dikkat edilirse bu güruh, başlangıçta Kürt toplumunu İslam’a bağlılığı nedeniyle aldatarak Önder Apo ve PKK’den kopartacağını umut edip ‘İslam çözümü’ adı altında Kürtlere yakın bir siyaset izlemeye çalışmıştır. Bir yandan halk tabanını Önderlik ve partiden koparmayı, diğer yandan PKK’yi içten parçalamayı ve bu temelde sonuca gitmeyi öngörmüştür. Önder Apo’nun büyük çabalarıyla bu plan da boşa çıkartılmıştır.
Dikkat edilirse, söylenenler ve çeşitli dönemde yapılanlar toplu ele alınıp her türlü hile ve oyun ayıklanıp gerçek açığa çıkartıldığında görünen şu oluyor ki, 25 yıldır uluslararası komployu yapan güçler Önder Apo’yu ve PKK’yi imha ve tasfiye planlarından asla vazgeçmemişlerdir. 25 yıldır söyledikleri ve yaptıkları tamamen bu sonucu almayı başarmak içindir. Her şeyi böyle bir sonuç almanın hizmetine koşmuşlardır.
Kürt toplumunu asimile edebilmek için her türlü saldırıyı yürütmüşlerdir
On binlerce Kürt gencini “bölücü, terörist” diyerek alçakça katletmişlerdir. On binlerce Kürt gencini, kadınını, yurtseverini zindanlara doldurmuşlar, çoğunu sorgusuz ve yargısız bir biçimde en ağır baskı ve işkence altında tutmuşlardır. Milyonlarca Kürt insanını Kürdistan’dan Türkiye’ye ve dünyanın dört bir yanına göçertmişlerdir. Kürdistan’ın çok değişik alanlarına dünyanın dört bir yanından topladıkları devşirme toplulukları yerleştirerek Kürdistan’daki demografyayı değiştirmeye, Kürt nüfusu azaltmaya çalışmışlardır. Ekonomik sömürgeciliği, siyasi baskıyı en ileri düzeye çıkarmışlardır. Yaşamı, ekonomiyi, karnını doyurmayı bir soykırım aracı haline getirmişlerdir. Asimilasyonu en ileri düzeyde geliştirmişlerdir. Okullarla, medyayla, sanat ve edebiyatla ırkçı-faşist bir Türklüğü daha çok geliştirerek Kürt toplumunu asimile edebilmek için her türlü saldırıyı yürütmüşlerdir.
Nihayetinde bunu Kuzey Kürdistan’la sınırlı tutmamışlar, bütün Rojava Kürdistan’ı işgal etmekle tehdit etmektedirler. Yine Güney Kürdistan’ın sınır hattında önemli bir coğrafya parçasını işgal etmek istemişlerdir. Bu işgali daha çok artırmak, Şengal’e kadar uzatmak istedikleri açıktır. Günlük olarak tüm bunların planlarını yapmaktan geri durmamaktadırlar. Bütün ilişki ve ittifakını bu plan üzerinden oluşturmak istemektedirler.
Tabi tüm bu süreç boyunca da İmralı’da işkence ve tecrit sistemini ağırlaştırarak geliştirmişler, Önder Apo üzerinde tam bir fiziki ve psikolojik baskı, işkence ve tecrit sistemi oluşturarak bir çift cümlesinin bile Kürt halkına ve insanlığa ulaşmasına fırsat vermemişlerdir.
Uluslararası Komployu planlayıp yürüten güçler TC’ye en büyük desteği vermişlerdir
Kuşkusuz bütün bunları uygulayan AKP-MHP ittifakıdır; TC devletidir. Ama unutmayalım ki, uluslararası komployu planlayıp yürüten güçler TC’ye en büyük desteği vermişlerdir. Bu güçler çeşitli çıkar çelişkileri nedeniyle bazen eleştiriyor olsalar da aslında Önder Apo ve PKK’ye karşı, AKP-MHP faşizminin Kürtlere dönük soykırım uygulamalarının hepsine destek vermişlerdir. Nitekim Rojava ve Başûrê Kürdistan’a dönük işgal girişimlerini de bu güçler teşvik etmişlerdir. KDP işbirlikçiliğinin de böyle bir komplocu imha ve saldırı planına tam bir koltuk değneği olduğu, kılavuzluk eden korucular gibi öncülük edip en büyük desteği verdiği açıktır.
AKP-MHP faşist ittifakında ifade edilen TC gerçeğinin Kürt soykırımından zihniyet ve siyaset olarak asla vazgeçmediği, bunu da bütün Türkiye toplumuna yaymak için büyük bir çaba içerisinde olduğu açık bir gerçektir. Bu konuda asla bir yanılgı olmamalıdır. KDP gibi işbirlikçiler de böyle bir soykırım saldırısının ‘Truva Atı’ rolünü oynamaktan geri durmamaktadırlar. Tüm bu saldırılara rağmen yürütülen büyük mücadele ile Kürt sorunu bütün dünyaya taşırılmış, dünya halkları, kadınları, gençleri, işçi ve emekçileri, devrimci-demokratik güçleri tarafından Kürt halkı ve özgürlük mücadelesi tanınır hale gelmiştir.
Önder Apo tarihi öneme sahip önemli kazanımlar ortaya çıkarmıştır
Nitekim Önder Apo bütün yoğunlaşmalarını ve çabasını bu husus üzerinde geliştirmiştir. Bu konuda tarihi öneme sahip önemli kazanımlar ve büyük başarılar da ortaya çıkartmıştır. Tarihsel toplum gerçeğinin sadece iktidar ve devlet sistemi olmadığını, uygarlığın sadece merkezi devletçi uygarlıkla sınırlandırılamayacağını, kadın öncülüklü neolitik devrimin ve tarım-köy toplumunun gelişimini, doğal toplumu ve demokratik uygarlığı tanımlayarak aslında iktidarcı ve devletçi uygarlığın tarihsel toplum süreci içerisinde bir yarılma ve sapma olduğunu, bütün sorunların da söz konusu bu uygarlık sapmasından kaynaklandığını ortaya koymuştur. Kürt sorununu da hem bu beş bin yıllık iktidar-devlet sistemiyle ve hem de bu sistemin son modernitesi olan kapitalist modernite sistemiyle ve özellikle onun son yüz yılda yaşadığı küresel hegemonik gerçekliğiyle bağlantılandırmıştır.
Böyle kanserleşmiş bir zihniyet ve siyasetten kurtulmanın yolu olarak da, Kürt varlık ve özgürlük mücadelesinin de başarı yolu olacak şekilde demokratik modernite çözümünü geliştirmiştir. Bu çözüm yolunu, demokratik özerkliğe dayalı demokratik konfederalizm sistemi ve demokratik ulus inşası olarak tanımlamıştır. Bu tarz bir çözüm gücünü geliştirerek, uluslararası komployu düzenleyen kapitalist modernite güçlerinin nasıl bir özgürlük ve demokrasi düşmanı, kadın ve halk düşmanı olduğu gerçeğini ortaya koymuş, tarihsel olarak bu güçleri yargılamış ve mahkûm etmiştir.
Kuşkusuz böyle bir düşünce sistemi geliştirmek demek, uluslararası komployu ve onu yaratan sömürgeci-soykırımcı zihniyet ve siyaseti yenilgiye uğratıp aşmak, halklar için, kadınlar ve gençler için, tüm ezilenler için demokratik özerklik ve birlik çerçevesinde yeni özgür ve kardeşçe bir yaşamın yolunu açmak demektir.
Çok açık ki her şubat ayında, yani komplo ve komploya karşı direnişin her yıldönümünde biz, komplo gerçeğini daha doğru ve yeterli anlamak için, yine komploya karşı özgürlük mücadelemizi daha başarılı yürütebilmek için, kendimizi yeniden sorguluyor, yeni bir kararlaşmaya ve planlamaya yöneltiyoruz. Çünkü düşman uluslararası komplo temelinde bize saldırıyor. Hareket ve halk olarak uluslararası komplo biçiminde kendini planlamış ve programlamış olan bir faşist-soykırımcı saldırıya karşı direniyoruz. Böyle bir saldırıyı kırmayı, onun dayandığı soykırımcı zihniyet ve siyaseti yenilgiye uğratmayı, bu temelde Kürt varlık ve özgürlük mücadelesini zafere götürmeyi, buna dayalı olarak Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini geliştirmeyi hedefliyoruz.
Şimdi bu yeni mücadele yılında kuşkusuz bunları daha bütünlüklü ve derinlikli bir biçimde yapmalıyız. Hem düşman gerçeğini daha doğru, derinlikli ve bir bütünlük içinde anlamalıyız, hem tarihsel toplum gerçeğimizin bilincine daha doğru varmalıyız ve 25 yıldır uluslararası komploya karşı yürüttüğümüz mücadelenin ideolojik-siyasi-askeri-örgütsel boyutlarını, stratejik ve taktik durumlarını tekrar tekrar sorgulayarak, olumlu ve olumsuz yönlerinin derslerini çıkartıp 26’ncı mücadele yılına taşıyarak kendimizi bu temelde hazırlamalıyız.
Bu temelde ele aldığımızda 25 yıl gerçekten az bir zaman değildir, uzun bir zaman geçmiştir. Artık birçok çevre komployu da komploya karşı yürüttüğümüz mücadeleyi de daha derinlikli bir biçimde anlamaya ve değerlendirmeye çalışmaktadır.
-25 yıl komploya karşı mücadelede bakıldığında önemli kazanımların da açığa çıktığı görülebiliyor. Bu kazanımları nasıl tanımlıyor ve değerlendiriyorsunuz?
25 yıllık mücadele içinde komplo birçok kez boşa çıkartılmış ve komplocu birlik parçalanmış, komplo ciddi bir biçimde darbelenmiş olsa da hala yürürlüktedir. Kısaca komplo tümden yenilmemiş, soykırımcı zihniyet ve siyaset tamamen alt edilememiş, dolayısıyla Kürt sorununun özgürlükçü çözümü her yönüyle gerçekleşmemiştir. Hala komplocu güçler yeni planlar oluşturmaya, yeni saldırı yöntemleri devreye koymaya, bu temelde komployu başarıya götürmeye çalışmaktadırlar. Bu da hala başlangıçtaki soruları gündemde tutmakta, komploya karşı mücadele edilerek sonuç alınıp alınamayacağı sorusunu hep gündemde ve canlı tutmaktadır.
25 yıllık mücadelenin çok önemli bir kazanımının Önderliğe dayatılan imha ve idamın boşa çıkartılması, böylece Önderliksel sürekliliğin komployla kesilmesinin önlenip sürekliliğin sağlanmış olması olduğunu belirtebiliriz. Bu durumun Kürt halkının tarihsel var oluşu ve geleceği açısından hayati önemde olduğu, başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenler açısından da büyük bir anlam ve önem ifade ettiği tartışma götürmeyen bir gerçektir. Yirminci yüzyılın sonunda küresel kapitalist modernite sistemi Önder Apo’ya saldırarak tüm devrimci sosyalistleri yenilgiye uğratmayı, Kürt Özgürlük Hareketini geliştiren son Önderliği de katlederek Kürt toplumuna tarihsel olarak yaşadığı kaderi bir kere daha yaşatmayı, böylece Kürt Özgürlük Mücadelesini birikimsiz bırakıp büyüyemez ve zafere koşamaz hale getirmeyi sağlamak istemiştir. İmhanın ve idamın önlenmesi, uluslararası komplocu güçlerin tüm bu amaçlarını boşa çıkartmış ve başarısız kılmıştır. Deyim yerindeyse Kürt’ün makus talihini yenmiştir. 19 ve 20’inci yüzyıllarda adeta bir kadermiş gibi algılanır hale gelen; her Kürt direnişi ezilir, Kürt isyanları bastırılır, her Kürt önderliği imha ya da idam edilir biçimindeki algı ve yargı kırılmıştır. Başlı başına bu durum bile tarihi öneme sahiptir. Önder Apo’nun uluslararası komplonun dayattığı imha ve idamı yenilgiye uğratması, Önderliksel yürüyüşü kesintisiz bir biçimde uluslararası komploya karşı direniş olarak da sürdürmesi bu anlamda çok önemli bir rol oynamıştır. Kürt halkında büyük bir moral, umut ve cesaret ortaya çıkartmıştır.
Önder Apo herkesin ‘yapılamaz’ dediği şeyi yaptı
Diğer yandan, söz konusu Önderliksel yürüyüşün bu biçimde sürekli kılınması ve neredeyse yarım asırlık bir Önderliksel yürüyüş haline getirilmesi çok önemli bir teorik-ideolojik-siyasi-örgütsel-askeri birikim ortaya çıkartmıştır. Kısaca en büyük hazine değerinde bir düşünsel, manevi ve maddi birikime yol açmıştır. En önemlisi de düşünsel birikimin ortaya çıkartılması olmaktadır. Teorinin ve taktiğin yaratılmasıdır. Mücadele tarzının geliştirilmesidir. Kısaca ezilenler için kurtuluş yolunu gösteren bir çizginin ortaya çıkmasıdır.
Nitekim İmralı sistemini yaratanlar, ‘Biz bir kere öldürmüyoruz, her gün onlarca kez öldürecek bir sistem yarattık’ diyorlardı. Bunu açıkça İmralı işkence ve tecrit sistemini örgütleyen kişiler söylemişlerdi. İmralı’daki koşullar bu şekildeydi. Dolayısıyla uluslararası komplocu güçler İmralı sistemi içerisinde artık Önderliğin yok olacağından, PKK’nin bu temelde tasfiyeyi yaşayacağından emindiler. Nitekim PKK’ye 6 aylık bir ömür biçiyorlardı. Tüm bu ağır koşullara rağmen Önder Apo herkesin ‘yapılamaz’ dediği şeyi yaptı, başarılamaz dediğini başardı. Bunun için insanüstü büyük bir çaba gösterdi. Hiçbir insanın içine giremeyeceği bir çalışma tarzı, üslubu, temposu yarattı. Hiç kimsenin açık, serbest ortamda ya da dışarıyla daha çok ilişki kurduğu cezaevi ortamında yapamadığını Önder Apo ağır tecrit koşullarında, İmralı zindanı ortamında yaptı. En küçük imkânı ve fırsatı büyük disiplinli bir yaşam ve çalışma içerisinde değerlendirdi.
Önder Apo, paradigma değişimi ile özgür yaşamın yolunu açtı
Önder Apo, gerçekleştirdiği paradigma değişimi temelinde tüm ezilenler için özgür yaşamın ve kurtuluşun yolunu açtı. Devlet ve iktidarın büyük bir baskı-sömürü-soygun sistemi olduğunu, dolayısıyla özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, demokratik komünal yaşam, paylaşım gibi ilkelerin, baskı ve sömürü aracı olan devlet ve iktidarla gerçekleştirilemeyeceğini, tarih boyunca özgürlükçü akımların en büyük handikabının iktidar ve devlet aracından kopamaması olduğunu, dolayısıyla büyük mücadele vermesine rağmen zafer kazanamadığını, hatta önemli başarılar kazansa bile uzun erimli olarak bunları koruyamayıp yıkıldığını göstererek, bir daha böyle bir durumu yaşamamasını gerektirecek bir çözümü özgürlük akımı için geliştirdi. Amaç-araç çelişkisini çözerek, amaca uygun araçlar geliştirdi. İlkelerde çok büyük bir değişiklik yapmadı. Yine özgürlük ilkesini, farklılıklara dayalı eşitlik ilkesini, demokratik komünal paylaşım ilkesini esas aldı.
Demek ki paradigma değişimi ile aslında iki boyutta önemli bir sonuç alındı: Birincisi, demokratik toplum olmanın önemli bir yolunun kadın özgürlük devrimine ve ekolojik devrime dayanmak olduğunu ortaya koydu. Demokratik toplumun iki temel ayağı olarak Kadın Özgürlük Devrimiyle Ekolojik Devrimi tanımladı.
İkinci boyutta ise, araç ile amaç çelişkisini çözdü. Demokratik toplum devriminin devlet ve iktidar aracı ile olamayacağını çözümleyerek, Demokratik Özerkliğe dayalı Demokratik Konfederalizm çözümünü ortaya çıkardı. Devlet ulusuna karşı demokratik ulusu tanımladı. Devlete karşı Demokratik Konfederalizmi tanımladı. Ulus-devlet faşizminin tekçi, merkeziyetçi yapısına karşı ise Demokratik Özerkliği tanımladı. Her düzeyde farklılıkların kendini özgürce örgütleyerek her düzeyde oluşturdukları demokratik birliğe ‘Demokratik Konfederalizm’ dedi ve bütün çelişkilerin toplumsal eğitim ve örgütlenmeye dayalı olarak yerelden geliştirilen demokratik çözümlerle aşılabileceğini ortaya koydu.
Böylece Önder Apo, İmralı sistemi içinde uluslararası komploya karşı yürüttüğü büyük mücadele ile hiç kimsenin yapamadığı, başka ortamlarda kendisinin de gerçekleştiremediği düzeyde bir zihniyet devrimi gerçekleştirdi; büyük bir entelektüel devrim yaşayarak yeni düşünceler ortaya çıkardı ve var olan zihniyet durumunun çelişkilerini çözdü. Dolayısıyla insanlığın baştan itibaren gelen düşünce sisteminde yeni bir sentezi ortaya çıkardı. Böylece sadece çağın sorunlarını çözen bir Önderlik gücü değil, aslında geçmişteki çözümsüzlüklerin nedenlerini aydınlatan ve gelecek için de insanlığa büyük yol gösteren bir düşünce gücü, bir deha haline kendini getirdi.
Yani günümüzde kapitalist modernite sisteminin yaşadığı 3. Dünya Savaşından insanlığı çıkarmak, yaşanan derin kriz ve kaostan insanlığı kurtarmak, bu temelde Ortadoğu’da yaşanan derin sorunlara çözüm gücü olmak ve tarihin en ağır sorunu haline getirilmiş bulunan Kürt sorununu çözmek ancak Önder Apo’nun geliştirdiği çözüm çizgisiyle mümkündür. Başka bir güç çözüm gücü olamaz. Nitekim olamadığı da ortadadır.
25 yıllık 15 Şubat komplosuna karşı yürütülen büyük mücadelenin Önderliksel düzeyde, Kürt özgürlüğü düzeyinde ortaya çıkardığı tarihi gelişmeler bunlardır. İdeolojik, felsefi, teorik, siyasi ve askeri bakımdan sağladığı büyük kazanım budur. Bunları hiçbir biçimde hafife almamak, küçük görmemek lazım. Bunların asgari bir düzeyde uygulanması, ABD ve NATO desteğinde olan faşist Türk ordusunun ve devletinin çökertilmesi, işlemez kılınmasıdır. Asgari düzeyde doğru uygulanması Güney Kürdistan’ın bu biçimde bir statü kazanmasına yol açtı. Rojava Özgürlük Devrimini ortaya çıkardı. Kuzey Kürdistan’da 1990’dan bu yana durmadan direnen ve demokratik ulusun en temel çekirdeğini oluşturan büyük bir toplumsal güç yarattı. Yeni bir toplum, yeni bir ulus oluşturdu. Bütün bunların temel güvenceleri olarak gerilla tarzını, özgürlük ideolojisini ve en temelde de kadın özgürlük çizgisini ve devrimci pratiğini geliştirdi.
-Son olarak Uluslararası Komplonun 26’ncı mücadele yılı için neler belirtebilirsiniz?
Önder Apo tarihte eşi olmayan bir tecrit ve işkence sistemi içerisinde 25 yıldır bütün insanlığa kurtuluş yolunu gösterecek düzeyde direniyor, hepimize ön açıyor, herkesi yönlendiriyor, dünyanın dört bir yanı, yönünü Önder Apo’ya dönmüş oradan ilham ve bilinç almaya çalışıyor.
Gerillanın Zap-Avaşin-Metina’daki fedai direnişi kahramanlıkta zirvedir. Eşi görülmemiş bir savaştır. Şimdi ‘Gazze’de Hamas direniyor’ diniliyor, o kadar imkanı ve fırsatı buldu, arkasında o kadar devlet oldu, İsrail karşısında ne kadar direneceği kısa bir süre içerisinde görülecektir. Peki PKK, TC saldırıları karşısında ne zamandan beri direniyor, nasıl direniyor? İsrail’in nüfusu kaç, TC’nin dayandığı nüfus kaç? TC, Pro-İsrail’di, aslında birinci İsrail’di, diğeri ikincidir. TC, NATO üyesidir ve her türlü desteği alıyor, yani TC’nin imkanları İsrail’den az değildir, hatta fazladır. Bütün bu fazlalığın saldırısına rağmen gerillayı, halkın direnişini, kadınların, gençlerin direnişini önleyemiyor. Zindanlar direniyor, gerilla direniyor, Medya Savunma Alanları kahramanca direniyor. TC faşizmi arkasına NATO’yu ve Kürt ihanetini almasına rağmen bu direnişi kıramıyor.
Amansız bir mücadele içerisinde olunduğu unutulmamalıdır
Komplocu güçler şunu görüyorlar: PKK’nin direnişi karşısında TC çok daha fazla zayıflayabilir, yine bölgedeki çelişki ve çatışmaların yarattığı imkanlardan yararlanarak da PKK etkinlik geliştirebilir, PKK öyle bir duruma gelmeden önce PKK’yi zayıflatmak, darbelemek için her türlü imkanı ve desteği veriyorlar. NATO da veriyor, çeşitli çıkar pazarlıklarıyla bütün sistem devletleri veriyor, KDP’yi de bunun için daha fazla savaşın içine katıyorlar. Demek ki, imkanlar, fırsatlar var diye Özgürlük Mücadelesine dönük saldırılar azalmayacak, hele hele güncel planda içinde bulunduğumuz süreçte hiç azalmayacak, tersine daha çok artacak, çünkü öyle bir sürece girmeden sistem PKK’yi zayıflatmak isteyecektir. O zaman amansız bir mücadele içerisinde olunduğu unutulmamalıdır. Böyle bir ortamda imkan ve fırsatları doğru değerlendirmek, halkın gücünü doğru ve yeterli harekete geçirebilmek önemli oluyor. Bu büyük tehlikeyi, saldırıları kırabilmek için İmralı direnişini, Zap-Avaşin-Metina gerilla direnişini, zindanlardaki direniş haykırışlarını, yurtdışındaki, Rojava’daki, Bakur’daki Kürt halkının yemeden içmeden gece gündüz ayakta yürüyüş halinde oluşlarını doğru anlayıp hakkını vermek gereklidir. Tüm bunları doğru değerlendirmek önemli oluyor. İmkanları ve fırsatları yerinde ve zamanında gören, onları değerlendirecek yolu ve yöntemi, tarzı bulan, kararlı, planlı, örgütlü hareketi ortaya çıkartmak gerekmektedir. Böylelikle de büyük zaferler kazanacak eylemler ortaya çıkartılabilir.
Şimdi küresel özgürlük hamlesinde de somut olarak görüldüğü gibi bütün ezilenlere kurtuluş yolunu Önder Apo gösteriyor. Dikkat edilirse uluslararası komploya karşı mücadele çerçevesinde, 10 Ekim’de başlatılan küresel özgürlük kampanyası temelinde herkes Önder Apo’nun sesini duymak istiyor. Büyük bir sahiplenme var. Peki bu büyük sahiplenme neden gelişip büyüyor. Hiç birisi Önderliği tanımıyor, öyle çok Kürdistan ile de ilgili değiller, çünkü kendilerinin de özgürlüğe ihtiyaçları var, kendi özgürlükleri için, demokratik gelişimleri için yapıyorlar.
Önder Apo gerçeğini herkes görmeye başlamıştır
Doğrunun ne olduğu, yanlışın ne olduğunu herkes görüyor. Bu bakımdan biz de özgürlük ideolojisinde derinleşerek sorunları çözeceğiz, görevleri başaracağız, doğru duruş gerçekleştireceğiz, daha çok örgüt gücü olacağız, o temelde kendimizi eğiteceğiz, halkı eğiteceğiz, daha çok örgütleneceğiz, daha yaratıcı ve güçlü eylemler geliştireceğiz ve 26’ncı mücadele yılını umut yılı, direniş yılı, zafer yılı haline getireceğiz.
26’ncı yılda 15 Şubat komplosu, küresel özgürlük hamlesinin zaferiyle yenilgiye uğratılacağı kesindir. Bunun da ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ fedai çizgisinde partileşmekle mümkün olacağı açıktır. Zafer kazanmamızın imkân ve fırsatları çok güçlüdür. ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ direniş çizgisi zaferin yolunu aydınlatan niteliktedir. Yine izlediği tarz her zaman uygulanmaz ve doğru da olmaz ama ‘Viyan Çağrısı’ 15 Şubat komplosuna karşı nasıl durulması ve hangi temelde mücadele edilmesi gerektiğini önümüze koyan niteliktedir. Ortaya koyduğu ölçü, İmralı işkence ve tecrit sistemiyle yaşanmayacağı, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kavuşmadan yaşamın kabul edilmeyeceği, buna göre bir mücadeleciliğin geliştirilmesi, parti öncülüğünün kendisini tümüyle İmralı işkence ve tecrit sisteminin parçalanmasına ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğüne kilitlemesi gerektiği yönündeki mesajı ve çağrısı çok değerli ve anlamlıdır.
Küresel özgürlük hamlesi zaferden başka bir sonucu kabul etmeyecektir
Şimdi "Önder Apo’ya Özgürlük ve Kürt Sorununa Çözüm" hamlesi küresel özgürlük hamlesi düzeyine ulaşmış durumdadır. Bu kesinlikle sonuç alacak bir hamledir. Bu yüzden hamleyi günübirlik, taktik özelliklerle sınırlı kalan bir hamle olarak görmemek gerekiyor. Zaferden başka bir sonucu kabul etmeyecek bir hamle olduğunu görmek gerekiyor, -ki bu zafer de İmralı tecridinin kırılması ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanmasıdır. Nitekim hamle ve onun temelini oluşturan İmralı direnişi, gerilla direnişi, halkların direnişleri kendisini böyle bir hedefe kilitlemiştir, onun dışında hiçbir şeyi kesinlikle kabul edemez. Çünkü İmralı tecrit ve işkence sisteminin kırılması Türkiye’deki faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyetin parçalanıp yıkılması anlamına gelmektedir. O da Türkiye’de demokratikleşmenin, Kürdistan’da özgürlüğün, Ortadoğu ve dünyada demokrasi rüzgarlarının esmesinin önünü açacaktır.
Bu temelde hem hamlemizin stratejik boyutunu doğru görmeli hem de kilitlendiği somut hedefi doğru anlamalıyız. Tüm gücümüzü bu hedefte başarı kazanmaya yöneltmeli, kilitlemeli ve mutlaka orada sonuç almayı sağlamalıyız. Önderlik ve şehitler gerçeği doğrultusunda küresel özgürlük hamlesini zafere taşıma pratiğine bu doğrultuda yürümeliyiz.
Kuşkusuz mücadele keskin bir şekilde oluyor, açlık grevleriyle, gerilla eylemleriyle, sokakta faşist polislerle gırtlak gırtlağa kavga ederek, her yerde yürüyerek, tırnakla sökme temelinde gelişmeler sağlanıyor. Her şey bedelle oluyor. Ama bu cesaret ve fedakarlığı gösterdikçe de büyük imkân ve fırsatlara sahip olduğumuz ve büyük başarıları kazanacağımız net bir biçimde ortaya çıkıyor. Söz konusu zafer için gerekli olan cesaret ve fedakarlığı da bize Önderlik, şehitler çizgimiz veriyor. Bu da özgürlük hamlemizi yeni ve yaratıcı yöntemlerle her alanda çok daha güçlü bir biçimde geliştirmemize ve zafere taşımamıza bizi götürecektir. Mevcut direnişler önümüzdeki günlerde dağları devirecek, taşları eritecek, her türlü gericiliği paramparça edecek ve mutlaka başarı elde edecek, zafer kazanacaktır. Böyle bir yürüyüşün zafer yürüyüşü olacağı, özgürlük yürüyüşü olacağı, kahraman şehitlerimize layık bir yürüyüş olacağı kesindir.
Tüm Halkımızı ve dostlarımızı 17 Şubat Köln yürüyüşüne katılmaya çağırıyorum
Kürt halkı 25 yıldır 15 Şubat’ı “Kara Gün” ilan ederek, başta oruç tutmak olmak üzere her türlü eylemle komploya karşı çıkıyor, komployu beyninde ve yüreğinde öldürmeye çalışıyor. Herkes görmeli, bilmeli ve anlamalı ki, Kürt halkının ve dostlarının bu konudaki kararı tamdır, Kürt kadınlarının ve gençlerinin kararı tamdır, partimizin ve kahraman gerillamızın kararı tamdır. Hiç kimse bu güçleri artık durduramaz, İmralı işkence ve tecrit sistemiyle birlikte yaşatamaz. Tüm bu güçler yediden yetmişe özgürlük fedaisidir ve Önder Apo özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşana kadar başlattığı topyekûn özgürlük hamlesini sürdürecektir. Her Kürt insanı bulunduğu yeri özgürlük için direniş alanı haline getirecektir. Her şeyini ayaklandırarak en yaratıcı eylem biçimlerini ortaya çıkartacaktır. Bu temelde AKP-MHP faşizmine ve İmralı tecrit sistemine karşı Önder Apo’nun özgürlüğü etrafında fedai bir duruş, fedai bir yaşam, yeni bir Kürdistan ve dünya yaratacaktır. Halkımız ve dostlarımız direnecek, İmralı işkence ve tecrit sistemi parçalanarak AKP-MHP faşizmi çökecektir. Tecrit kırılıp faşizm yıkılarak 15 Şubat komplosu ve İmralı işkence sistemi tarihin çöp sepetine atılacaktır.
Tüm halkımızı ve dostlarımızı, tüm kadınları ve gençleri, 25’inci yıldönümünde komploya ve İmralı işkence ve tecrit sistemine karşı her yerde özgürlük mücadelesini yükseltmeye çağırıyorum. Bu temelde 17 Şubat günü Köln’de gerçekleşecek olan ve ‘Milyonluk eylem’ hedefi konulan yürüyüşe çağırıyorum. 2024 zafer yılı mücadelesinde herkese başarılar diliyorum.