Kadın

ÖZGÜR KADINLA YAŞAM İÇİN DAHA ÇOK MÜCADELE

Bilinçlenen, örgütlenen, mücadele eden kadın güçlü kadındır, özgürlüğe yaklaşan kadındır...

Yeni bir 8 Mart Dünya Kadınlar gününe girerken, günün kadınlar için önemli bir anlam teşkil ettiği ancak bir günle tüm yaşamın kurtarılmadığını görmekteyiz. Dünya genelinde kadınların yaşadıkları sorunlara baktığımızda bu gerçeği daha iyi görürüz. Her gün katledilen, taciz-tecavüze-şiddete uğrayan kadın için yaşamdan bahsedilebilir mi? O zaman hem kadınlar olarak hem de erkekler olarak ne yapmak gerekiyor. Özellikle kadının içinde bulunduğu statünün tek sorumlusu olan erkeklerin bu konuda artık bir şeyler yapma arayışına girmesi gerekmektedir. Kadınla özgür ve anlamlı bir toplum yaşamı nasıl geliştirilecek?  Bunun için ne yapmak gerekiyor?  Bu sorunu nasıl ele almak gerekiyor? Soruların cevaplanması gerekmektedir. Konuya yaklaşımda bir zihniyet sakatlığı olduğu süreklileşip, derinleşen sorundan anlaşılmaktadır. En temel neden Kadın olgusunu anlamama, yaşamdaki değerini bilmeme ve hakkını vermeme anlayışıdır.

Bu gün toplum yaşamına baktığımızda hakim modernitenin gerici karakterde olduğu görülür. Kapitalist modernite tüm yaşamı etkisi altına alarak, kendi kültürünü etkin kılma çabası içerisindedir. Kadınla yaşamı özünden saptırarak, en anlamsız, toplumun ahlaki değerlerine sığmayan en dip noktasına getirmiştir. Özellikle modernitenin mega star kentlerinde bu durum daha derin yaşanmaktadır. Buralarda kentleşmenin kanserolojik etkisi toplumun tüm ilişkilerine sinmiş bulunmaktadır. Nedeni ise modernitenin toplumun ahlaki değerlerini sıfırlayan bu konuda kapsamlı plan projeler geliştiren iktidarın ticari tekelci gaspçı zihniyetin kadına biçtiği misyondur. Çünkü tarihin hiçbir döneminde kadın bu boyutta tepeden tırnağa her yönlü ile metalaşmamıştır. En minimum boyuttu ile ailede maksimum olarak da tüm devlette sistemin ucuz köle işçisi, çocuk doğurma makinesine, seks nesnesi kılınarak hissizleştirildiği görülmemiştir. Bitirilen kadınla toplumda bitiriliş noktasına getirilir. Kadınsız bir yaşam düşünülemez ancak her gün öldürülen kadınla yaşamın da öldürüldüğü görülmek istenmez. Her geçen gün derinleşen anlam yitimi ve katledilen kadınlar şahsında toplum kırımı an be an yaşanır. Sistem toplumsal cinsiyetçiliği başta medya olmak üzere geliştirdiği dizi, klipler, filimler, izdivaç programlar vs. ile derinleştirerek bu kırımı bilinçli geliştirir.  Kadının sistem karşıtı tepkilerini pasifize etmek, erkekliği de bir o kadar hortlatmaktadır. O nedenle tarihten günümüze egemen sistemin bir karakteri de sistemin gerici karakterine karşı ideolojik, siyasal mücadele yürüten kadınları katletme anlayışı süreklidir.   Özellikle tüm kadınların özgürlüklerini esas alan ideolojik mücadele yürüten devrimci kadıları kendisi için çok tehlikeli görme anlayışıdır.   Kadının sosyal, siyasal her tür fırsat açısından eşitlik mücadelesini veren kadınlara kadınlara karşı tahammülsüzlüğü ve komplo ile katletme politikasıdır. Hem zaman hem mekân olarak farklı halklardan olsalar da ortak bir amaç uğruna kadının özgürleştirilmesi mücadelesinde aktif ve tarihi misyonlar alan Roza luxsemburg, Olmpe De gues, Sakine Cansız(Sara), Fidan, Leyla yoldaşlarımız niçin katledildiler.  Aynı egemen zihniyetin kadın özgürlüğünün hiçbir koşulda gelişme fırsatı tanımayan beş bin yıllık erkek anlayışından başkası değildir.  Çünkü sistem başkaldıran kadını hiçbir şekilde benimsemez. , uysal, sisteme entegre kadını yaratma politikaları bu nedenledir.

 Bu gerçeği fark edebilmek için TV’deki kadına ilişkin haberleri izlemek yeterlidir. Toplumsal soykırımın başka bir versiyonla tüm kadın ulusuna uygulanır. Bu nedenle her gün TV kanallarında gerçekleşen kadın katliamları ile karşılaşırız. Basın da bu işlenen cinayetlere ortak edilir. Olayın haber tarzı suça teşvik edicidir. Adeta erkeklere mesaj verilir. Bakın öldürme eğilimli olan sadece siz değilsiniz, herkes karısını, sevgilisini, kızını öldürüyor tarzında tüm erkeklerin içindeki şiddet eğilimi hortlatılarak yeni vahşetlere davetiye çıkarılır. Çünkü her gün onlarca katledilen kadınların katilleri ya serbest bırakılmış, ya da çok basit cezalar verilmiştir. Dünyanın her yerinde kadınların yaşadığı durum budur. Kadınların ölmesi, tecavüze, şiddette maruz kalmasının normal olduğu tablosu sergilenir.

Önder APO’nun şu belirlemesi günümüzde kadınların yaşadıklarını ifade etmektedir. “Kadın üzerinde adeta kültürel bir soykırım yürütülmektedir. Ancak cinselliği ve soy sürdürme rolüyle ücretsiz veya ucuz ücretli işsizler ordusu olarak değer ifade etmektedir. Kendini fiziki, ahlâki ve anlamsal olarak savunabilecek öz güçten yoksun bırakılmıştır.” O nedenledir ki; her gün erkeklerin vahşetinden kaçan kadınlar sokak ortasında, babalarının evinin kapısında, evinde kocası, babası, sevgilisi, kardeşi fark etmez her halükarda bir erkek tarafından bıçaklanır, kurşunlanır. Ya da İnsan maneviyatının hiç kaldırmadığı yaşamla daha tanışmamış bebek kızların babaları tarafından yaşatılan kâbusa da tanık oluruz. Erkek dünyasında kadın için yaşam ve anlamı budur. Her gün ölüm, katliam, işkence, zülüm, taciz ve tecavüzdür. Cinayetler defalarca tekrarlanan haber başlıklarında verilir. Korku filmlerindeki cinnetler toplumun günlük yaşamında gerçeğe dönüşür.  Olan ölümden kaçma gücünde olamayan kadınlara olur.  Öte yandan medya kadınların bir mal gibi satılıp, onurlarının yerle bir edilmesinin reklamını yapar. Kaç bin kadının sigortalı olarak genel evde çalışma talebinin olduğunu anket sonuçlarını vermekle kadın sorununu çözdüğü yanılgısını, ahlaksızlığını topluma benimsetmeye çalışır. Bu sorunun çözümü nasıl olur sorusu hep devlet tarafından cevapsız bırakılır. Çünkü bilinçli geliştirilen bir durumdur. Sistemin taze kanı derinleşen toplumsal cinsiyetçilik ve kadın kırımıdır. O nedenle toplum ve kadın bu kabusa alıştırılmaya çalışılır.  

  Bu nedenle Kadın-toplum için özgürlük mücadelesi can alıcı önem kazanır. Tüm kadınların erkek dünyasına büyük bir tepkileri ve arayışlar gelişmiştir. Ancak kadınların sistem karşıtı mücadeleleri birbirinden kopuktur. Tüm egemen erkek sistemine karışı kadınları güçlü kılacak ortak örgütlüğün geliştirilmesi gerekmektedir. Tarihten günümüze kadar sistem en bellek ve ruhsal olarak kadın tutsaklığını geliştirmiş daha sonra fiziksel, ruhsal tutsaklık, katliam geliştirilmiştir. O nedenle kadınların en başta erkek zihniyetine bir başkaldırı ve onun ideolojik, örgütlü mücadelesinin verilmesi gerekmektedir. Rêber APO’nun kadın özgürlüğü projesi ve özgür toplum projesi evrenseldir. Tüm kadınlar için geliştirdiği Kadın Kurtuluş İdeolojisi Kürt kadınları için büyük bir şans olmuş, tüm dünya kadınları için de büyük bir özgürlük umudu yaratmıştır. Kürt kadınlarının ideolojik, siyasal, askeri, sosyal alandaki öz örgütlülüğü Kürtlerde kadınla anlamlı ve özgür yaşamın kapılarını açmış bulunmaktadır.

Özgür Kürt toplumun devrimi bu gün kadın öncülükte büyük bir ivme kazanmıştır. O nedenle Rêber APO kadınla özgür yaşam anlayışının arayışını süreklileştirmiştir. Ve en son demokratik toplum manifestosunda kadın özgürlüğü için yeni bir proje geliştirdi. “ Feminizm yerine jineoloji (Kadın bilimi) kavramı amacı daha iyi karşılayabilir. Jineoloji’nin ortaya çıkaracağı gerçekler herhalde teolojinin, eskatalojinin, politikolojinin, pedagojinin, velhasıl sosyolojinin birçok bölümlerine ilişkin lojilerden daha az gerçeklik payı taşımayacaktır. Kadının toplumsal doğanın hem fizik, hem de anlam olarak en geniş bölümünü teşkil ettiği tartışma götürmez. O zaman neden çok önemli olan bu toplumsal doğa parçası bilime konu edilmesin?”

Bu çalışması ile çağımızda her geçen gün derinleşen toplum ve kadın sorununa doğru bir çözüm geliştirme ilkesini sürekli kılmıştır. Tüm özgürlük istemleri olan kadınların bu felsefe  ile aktif bir mücadele ve örgütlülüğünü geliştirmeleri önemli olur. Tüm devletçi uygarlık süreçleri boyunca kadınların sistem karşıtı direnişlerin başarıya ulaşmamalarının nedeni sorunu zihniyet boyutunda doğru çözümleyememektir. Bu gün Önderliğimizin geliştirdiği özgürlük felsefesini tüm dünya kadınları için tarihi bir değer taşımaktadır.

 Kadınlar için bir günün kazanılması büyük bedeller karşılığında olmuştur. Kadın açısından özgür yaşamın kolay olmadığı ve olmayacağı aşikardır. Tarih göstermiştir tüm özgürlükler mücadele ile kazanılmıştır. Hiçbir egemen, köle olana özgürlüğü hediye etmemiştir. Tüm kadınların bu gerçeğin bilinci ile mücadeleyi yükseltmeleri gerekir. Çünkü kadınların özgürlük mücadelesini yürütmekle kaybedecekleri bir şeyleri yoktur. Her gün fiziksel, ruhsal, zihinsel katliama karşılık, mücadelenin sonucunda kazanacağı özgürlüğüdür. Kadınlar özgürlük ihtiyacını derinden hissetmektedirler.  Bu nedenle tüm dünya çapında kadının sisteme karşı tepkileri güçlüdür. Ancak küresel çapta bir kadın örgütlülüğü ve mücadelesi her zamankinden daha çok gereklidir. Tüm kadınların bu gerçeği haykırması ve güçlü mücadelesinin vermesi gerekmektedir.

Bilinçlenen, örgütlenen, mücadele eden kadın güçlü kadındır, özgürlüğe yaklaşan kadındır.   

Özgür yaşam özgür kadınla mümkündür!