Kadın

Kadınla Felsefi İlişkilenme Nasıl Olmalıdır?

Önder APO kadınla geliştirilecek felsefi bir yaşamın öneminden bahsetmektedir. Özgürlük temelinde...

Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi

Felsefe, çıkışından beri yaşamın anlamı ve nedenlerine yönelik geliştirdiği sorular üzerinden gelişmiş, oluşturduğu anlamla varolmuştur. Başka bir deyişle, yaşamın gerçek anlamını ortaya çıkarma arayışına girerek kendini yaratmıştır. Bu gün toplumda her geçen an derinleşen anlam kaybının, derinleşen yozlaşmanın nedeni doğru bir yaşam felsefesinin geliştirilememesidir. Özgürlük ilkelerinden, onun felsefesinden yoksun olan, sürekli kölelik üreten ve bir cinsin köleliği üzerine yanlış kurgulanmış bir yaşam içinde sürüklenen girdapta kaybolmadır. Yanlış anlamlar yüklenmiş bir yaşamın yarattığı çürümenin bedeli başta kadın olmak üzere tüm topluma ve doğaya ödettirilmektedir. Bu durumun aşılması için doğru yaşamın hangi temellerde gelişeceğine yönelik yeni bir yaşam tanımlamasına ihtiyaç vardır. Kadınla felsefi ilişki temelinde geliştirilecek yaşam nasıl olabilir? Neden her iki cinsin özgürlüğü temelinde bir yaşamı kadınla yaratmak, günümüzün olmazsa olmazlarındandır? Yaşama nasıl bir anlam biçmeliyiz? Özgürlük olmadan yaşam mümkün müdür? Yaşamın anlamı nasıl tanımlanmalıdır? Neden yaşam vardır? Doğru yaşam nasıl geliştirilir? Benzer soruların yanıtlarını geliştirmek gerekmektedir.

Önder APO kadınla geliştirilecek felsefi bir yaşamın öneminden bahsetmektedir. Özgürlük temelinde kadınla geliştirilecek felsefi bir yaşam bu gün toplumun içinde bulunduğu kaos ve kırımdan çıkışın en doğru ve çözüm üreten yöntemidir. Kadınla özgürlük temelinde bir yaşamın geliştirilmesi için yaşama çok yönlü ve bütünsel bir yaklaşımın düşünsel boyutta geliştirilmesi gerekmektedir.

Yaşamı hangi temelde öreceğimizin teorik ve pratik boyutlarının belirginleşeceği modeller yaratmalıyız. Özgür yaşam modelimiz nasıl olacak? Bunun kadın ve erkekleri olarak kendimizi düşüncede, ruhta, kişilikte nasıl şekillendireceğiz? Nasıl yeni toplumun oluşturucu eylem gücüne dönüştüreceğiz? Bu açıdan sınıflı uygarlığın sunduğu yaşamın ne kadar hastalıklı olduğu, sorun ürettiğini görmekteyiz. Aslında insanlık tarihinde buna karşıt temelde özgür bir yaşamın olduğunu ve bunun mücadelesinin sürekli olduğunu bilmek gerekmektedir. Doğa ve insanlık yaşamının böyle evrensel hakikate ters bir karakter ve akıştan ibaret olmadığı tarihte de somut olarak görülmektedir.

Doğa eksenli gelişen yaşamda insan kendini doğanın bir parçası gördüğü için yaşamın merkezine almamıştır. Kendi varlığını doğadaki diğer varlıklarla tanımlamış ve ona göre hareket etmiştir. Doğa ile arasında derin bir diyalog, sevgi bağı kurulmuştur. Onunla ilişkilenmiş, konuşmuş, alıp vermiştir. Yaşamın temel fiziki ihtiyaçlarını karşıladığı için ona teşekkür etmeyi, kutsamayı ihmal etmemiştir. Zamanla bu ele alış, temel bir inanış ve ibadet biçimi olarak toplumsal hafızada yer edinmiştir. Toplum yaşamının en önemli manevi boyutunu oluşturarak toplumun karakterini belirlemede rol oynamıştır. Doğal toplumun ahlaki-politik yapılanmasının mayasını, hamurunu oluşturmuştur. Yaşamın karakterinde eşitlik, özgürlük, simbiyotik temele dayanan bir felsefi yaşam anlayışı toplum hafızasında öz olarak var olmuştur. Bir insan yaşamı kadar bir bitkinin, ağacın, böceğin, her hangi bir canlının varlığı değerli görülmüştür. Yaşam onlarsız mümkün değildir. Kendi özgülünde her varlığın yaşamını çok değerli görme yaklaşımı belirgindir. Sözcükler ile ifade edilmese de her açıdan özgürlük, eşitlik ilkesini temel alan bir yaşam anlayışı mevcuttur.

Birinci doğayla uyumlu, doğadaki her varlığın ve insanın zorunlu ihtiyaçlar dışında yaşam hakkının gözetildiği, doğaya saygı duyan, kimi zaman da kutsanan bir özgür eş yaşam felsefesi ile karşılaşırız. Gelişerek ve değişerek, bazen niteliksel bazen de yok olma tarzında gelişen yaşam, özgür tercihli, farklılığı yaratan karakterde gelişmiştir. Denilebilir ki bu dönemde toplum ve doğa açısından var olan yaşam ahenklidir.  

Günümüz algısıyla doğuş ve ölüm tarzında sonsuz sayıda olay ve olgu gelişse bile böyle yorumlanmamaktadır. Yokoluş gibi bir algı yoktur. Her şeyin farklı bir şeyde varlığını sürdürdüğüne inanılmaktadır. Her yok olduğu zannedilen varlık başka bir varlıkta yeniden oluşmaktadır. “Farklılık bütünlüğü getirir” anlayışı vardır. Toplumun tüm kesimleri iş bölümü çerçevesinde, kendi yetenek ve gücü oranında yaşama katılmaktadır. Yaşamda birbirini bütünleme temelinde demokratik komünal sistem vardır. Günümüz gibi güdülere dayalı bir yaşamın olmadığını görürüz. Türünü sürdürme temelinde bir ilişki anlayışı vardır. Yaşamın anlamı daha çok doğa içerisinde ona zarar vermeden varlığını geliştirmeye dayanmaktadır. Denilebilir ki, insan toplumu kendi zamanının en ideal düzeyde özgür eş yaşam felsefesi, o dönem yaşamda anlam bulmaktadır.

Tarihte Geliştirilmek İstenen Özgür Eş Yaşam Arayışları

İnsanlık tarihine baktığımızda özgürlük temelinde çok yönlü felsefi bir yaşamın nasıl olduğu konusunda örneklere rastlamak mümkündür. Antik çağın köleci dönemine başkaldıran Zerdüşt, ilk defa doğa-toplum yaşamına özgürlük temelinde anlamlar yükleyerek, ilk felsefi düşüncenin gelişmesine de öncülük yapmıştır. Aslında doğal toplumun anlam yüklü eşitlik, özgürlük, demokratik yaşamına karşıt geliştirilen, efendi-köle zihniyetinin toplumu tüketen anlayışına karşı yeni bir düşünce yöntemini, felsefi düşünüşü geliştirmiştir. Bu anlamda yaşamın ifade edilmesinde zenginliğe yol açmıştır. Bu yeni yaşamın hakikatine ulaşma, doğa ve toplumda yaşanan sorunlara cevap olma arayışı vardır. Kendini en çok da kadının, doğanın köleleştirilmesi temelinde geliştiren sisteme karşı ilk mücadele hamlesi ise kadın, doğa ve tüm toplumun özgürlüğünü geliştirme temelindedir. Olgu olarak köleliği geliştiren tanrıları sorgulaması ile ilk defa insanın irade devriminin gelişmesine öncülük yapmaktadır. Yaşama anlayışında bütünsellik vardır. Evren-doğa ve toplum arasındaki bağdan söz eder.  

Doğa ve toplumun sömürülmesi anlayışına karşı çıkarak özgür insanı yaratma, irade devrimini gerçekleştirme, onun ideolojik düşünce ve anlayışının teorik gelişimi görülmektedir. Bu konudaki yaklaşımı oldukça ekolojik ve özgürlükçüdür. Tüm canlılara yaşam veren toprak ve evcilleştirilen hayvanlarla nasıl ilişki kurulacağı; toprağın incitilmemesi, canlı hayvanların kesilmemesi, sütünden ve yününden yararlanılmasını temel bir yaklaşım olarak insanların önüne koyar. Toplumun temel yaşam kaynağı olan kadın konusunda köleci sistemin kadını mal-mülk gören yaklaşımı ret etmektedir. Kadının da erkekler kadar yaşamda söz ve irade sahibi olmasını temel şart koyan özgür eş düzeyde bir yaşam anlayışı ortaya koymuş, kendi çevresine de bu yaşam tarzını esas almalarını söylemiştir. İnsan ve doğa açısından her tür köleleştirme anlayış ve yaklaşımına karşıdır. Zerdüşt felsefesinde doğada, toplum yaşamında bulunan her canlının yaşamına karşı büyük bir sevgi vardır.

Aynı zamanda her canlının yaşam hakkını gözetme, ona karşı sorumluluk sahibi olma mücadelesi belirgindir. Bu konuda son derece hassas ve ilkelidir. Aslında Zerdüşt felsefesinin temeli neolitik dönemin yaşamda somutlaşan özgür yaşam anlayışına yakınlaşmak için köleci dönemin kadını ve toplumu hiçe sayan, çok ağır işkence ve uygulamalarının önüne geçmek üzerinden kurulmuştur. Çünkü köleci sistemin yaşam felsefesinin çığırından çıkan anlayışlarının önüne geçmek için özgür yaşam arayışı güçlüdür. Zerdüştlüğün yaşam felsefesinin insanlık tarihindeki geliştirici etkisi de evrensel karakterdedir. Uygarlık tarihi içerisinde özgür yaşam kültürüne dair direnişinin sürekli olması bu felsefenin güçlü karakteri ve etkisinden dolayıdır.

Kadının özgürlüğü konusunda mücadelecidir. Özellikle evleneceği kızın rızasını almadan evlenmeyeceğini, evlenme şartını buna bağladığı rivayet edilir. Yine kendi kızları açısından da aynı özgür iradesini tanıma temelinde bir ilişkisi olduğundan söz edilir. Ortak yaşamda birbirinin iradesini tanıma, yaşamda söz hakkı olduğunu bilerek yaklaşma şeklinde yorumlanan felsefi yaklaşımları vardır. Zerdüşt yeni geliştirdiği felsefe yöntemi ile toplumda özgür eş yaşamı geliştirme arayışındadır. Yaşam anlayışı çok geniş, derin ve felsefi karakterdedir. Uygarlığın efendi-köle, ezen-ezilen felsefesi temelindeki yaklaşımına karşı mücadeleyi aydınlık ve karanlık savaşımıyla bitirme esastır. Tüm doğa ve toplum bireylerine eşit yaklaşım, herkesin iradesini tanıma yaklaşımıyla neolitiğin ekolojik-özgür yaşamın kültür ve zihniyetini felsefe yöntemi ile yeniden canlandırmak istemektedir.

Ortadoğu’da başka bir özgür yaşam arayıcısı Mani’dir. Mani, kendi döneminin sorunlarına yeni bir felsefi düşünce ile cevap olmak ister. Helenizm, Zerdüştlük ve Hıristiyanlık kültürlerini daha ileri bir sentezde birleştirerek toplumda doğru ve iyi yaşamı özgürlük felsefesi temelinde geliştirmek ister. Mani’nin felsefesine göre evrende iki ilke egemendir; “İyilik ışık ve ruhtur, kötülük de karanlık ve bedendir. Bedenin içine hapsedilip acı çeken ruhları kurtarmak gerekir.” Amaç, iyilik-kötülük savaşının üstündeki birlikteliğe ulaşmaktır. İnsanları bu birliğe ancak bilmek götürebilir, bilmek ise sevgiyle kazanılır. Böyle bir yaşam felsefesine ulaşmak için her türlü tutkudan ve yalancılıktan sakınmayı şart koyar. Özel mülkiyeti ve köleci sistemin kadını kafesleyen, boğan yaklaşımını ret etmiştir. Mani’nin kadına yaklaşımı oldukça özgürlükçü ve demokratiktir. Kadını erkek ile eşit ve arkadaş görmekte ve kendi yaşamında da böyle yaklaşmaktadır.

Kendi yaşam felsefesini tüm dünyaya yaymada gönüllü olan kadrosuna seçkinler denilmektedir. Bu grubun içerisinde kadının da yer alması yaklaşımını benimsemiştir. Çünkü onun özgür yaşam arayışında tıpkı Zerdüşt gibi doğa ile uyumlu kadın ve erkeğin eş düzeyde yaşamını esas alan bir felsefe vardır. Kendi yaşamında kadına hizmet etmenin, onu sevmenin ve saygı duymanın erdemli duruşunu sergilemiştir. Büyük bir sevgi ve sabırla ördüğü Denak’ın saçlarında kadına yaklaşımın nasıl olması gerektiğini göstermiştir. Kadının köleleştirilmesinin derinden yaşandığı bir dönemde Mani’nin bu kadın yaklaşımı çok anlamlı ve değerlidir. Bu gerçeğin farkına ilk varanlar da kadınlar olmuştur.

Tüm toplumun özgür yaşam felsefesini benimsemeyen köleci dönemin tanrı krallarından olan Sasani İmparatoru kral Berhem’in kendi çizgisine gelmeyen Mani’yi cezalandırması, bir ağacın altında aç-susuz bırakılarak ölüme terk edildiğinde çevresinde toplananların kadınlar olması, gerçekleşen ölümü ile onun arkasında en çok kadınların ağlaması tesadüfü değildir. Kadınla özgürlük temelinde gerçek bir yaşam felsefesinin doğruluğunun, güzelliğine ilk inananlar kadınlar olmuştur. Bu felsefe temelinde gelişecek bir yaşam Ortadoğu halkları için büyük önem taşımaktaydı. O nedenle Önder APO Mani’nin yaşam anlayışını dönemine göre ilerici bulduğunu ve insanlık için tarihi özgürleşme fırsatının kaçırıldığını belirtmektedir:

“Mani’nin ideolojik hareketi gerici rahipler sınıfını aşabilseydi, belki de Sasani İmparatorluğu Roma’ya kadar yansıyabilecekti. Manicilik, tek tanrılı dini dogmalardan farklı olarak, biraz Avrupa Renaissance’ına benzeyen bir akımı oluşturabilirdi. Ortadoğu için erkenden bir Avrupa tarzı uygarlık adımına yol açabilirdi. Erken doğuş ve güçlü köleci devlet geleneği ve Yahudi kâhinleri gibi gerici, resmi Zerdüşt rahipleri Kartirler buna geçit vermediler.”1

Tüm peygamberlerin aşk arayışları, kadına ilgileri yoğundur. Ancak dönemin zihniyetini aşacak güçte değildirler. Çünkü verili sistem kadının köleleştirilmesine dayalıdır. Kadının statüsünün değiştirilmesi konusunda bir yaklaşım geliştirmek istemişlerdir. Özellikle İsa peygamber şahsında böyle yaklaşım görülmektedir. Kadının da özgür bir insan olarak ele alınması, kadına mal edilen günahların sorumlusunun erkek olduğunu, kaynağını ondan aldığını gösterme yaklaşımı vardır. Meryem Ana ve Maria Magdelena şahsında tanrıça kültürünü canlandırmak istese de ölümünden üç yüz yıl sonra Hıristiyanlık resmi din olarak kabul edilince o kısık ses de iyice kaybolur. Diğer tüm dinler iktidarın tekeline girdikten sonra, kendi çıkarları doğrultusunda özünden boşaltılmıştır.

Kadınla özgür eş yaşam felsefesi temelinde geliştirilecek yaşamın ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Bu konuda yanlış yaklaşımların ne kadar vahim durumlar doğurduğuna da tanık olmakta ve keskin sonuçlara yol açtığını görebilmekteyiz. Gelişen devletçi uygarlık, yaşamın doğal bir parçası olan cinsellik ve güdülerin çarpıtılması, insan yaşamının merkezine konulmasının yarattığı sonuçlar insanlığın kaldıramayacağı boyutlardadır. Köleci, feodal ve kapitalist uygarlığın insan yaşamında yarattığı tahribatları devasa boyutları insanı ürkütmektedir. Aslında toplumsallığın insanlık için önemini gören peygamberler bu konuda çözüm gücü olmak istemişlerdir. Sorun doğru tahlil edildiği ve doğru çözüm yöntemi uygulandığında olumlu gelişmelere yol açmaktadır.

Toplumsal Özgürlük Nasıl Gelişecektir?

İnsanlık, ana nehrindeki özgürlük direnişi her daim kendi zamanının kahramanını yaratabilmiştir. Tüm insanlığın özgür yaşam direnişini temsil eden Önder APO geliştirdiği özgür yaşam felsefesi ile doğaya, insana, kadına özgür yaşamın kapılarını açmıştır. Yüzyılımızda insanlığın en temel sorunları ile uğraşan ve ona çözüm için büyük emek ve mücadele veren Önder APO olmuştur. Bu nedenle Önderliğimiz yeni toplum arayışında kadına özel bir yer vermiştir. Bu da özgür kadının özgür toplumun yaratılması felsefesi üzerinde geliştirildi. PKK’de de yaşam kadınladır. Önderliğimiz PKK’nin bir kadın partisi olduğunu söyledi. Kadın eksenli ideolojiye vurgu yaptı. Kadın erkeğe bağlı değildir. Her anlamda eş düzeyde ilişkilenme ve özgürlük mücadelesi temelinde kurulmuştur. Bu nedenledir ki kırk yıldır, her geçen gün büyüyerek gelişen mücadele ve özgürlüğe yürüyen halk gerçekliği vardır. Kadınla yaşamın tanrıçalar kültürü temelinde olması halkı da çok etkilemiştir. PKK’nin milyonlara ulaşması kadınla geliştirilmek istenen özgür yaşam felsefesinin çekiciliği ve sorunlara çözüm üretme gerçekliğindendir. Ancak Önderliğimiz bu felsefi yaklaşımını gelişen mücadeleye paralel olarak daha da evrensel karakteri derinleştirmektedir.

Tarihin özgürlük kahramanlarının mirasına sahip çıkarak, çağa göre ideolojik yaklaşımı güncelleyerek yaşanan sorunlara cevap olabilme gücünü ve cesaretini göstermiştir. İnsanlığın en temel sorunu olan yaşam ve kadınla yaşam sorununa cevap olmuştur. Geliştirdiği ideolojik, felsefi yaklaşımını, mücadele tarz ve yöntemini, örgütlenmesini geliştirerek özgürleşen ve özgürlüğe yürüyen binlerce kadını yaratmıştır. Bu temelde özgür toplumun modelini de geliştirmiştir.  

Demokratik-Ekolojik-Cinsiyet Özgürlükçü toplum paradigması ile insanlığın kurtuluşunu geliştirecek yaşam felsefesini oluşturmuştur. Geliştirdiği Kadın Kurtuluş İdeolojisi ile kadını her boyutta yeniden yaratarak kadınla yoldaşlık temelinde bir yaşamın paylaşımını, felsefesini, mücadelesini geliştirmiştir. Binlerce kadın-erkek kahraman şehit gerçeğinde ortaya çıkan, yaşamın çok derin felsefi ve özgürlük gerçeğinin açığa çıkmasıdır. Böyle bir yaşam anlayışının bireyi, toplumu ülkeyle bütünleştirdiği gibi ölümsüz de kılmıştır. Mazlumlar, Kemaller, Xeyriler, Hakiler, Beritanlar, Zilanlar, Semalar gerçeğinde ortaya çıkan kendini halkın, insanlığın özgürlüğünde var kılan ölümsüzlüğün yaşam felsefesidir. Özellikle bu yoldaşlar gerçeğinde ortaya çıkan belirgin olan yaşam anlayışının felsefi derinliğidir. Kemal Pir’in “Yaşamı uğruna ölecek kadar çok seviyoruz”, Mazlum Doğan’ın “yaşamak direnmektir”, Heval Zilan’ın “Yaşam iddiam çok büyük, anlamlı bir yaşamın ve büyük bir eylemin sahibi olmak istiyorum. Yaşamı ve insanları çok sevdiğim için bu eylemi gerçekleştirmek istiyorum” belirlemelerinden de PKK ruhuna yerleşen yaşama dair hakikatler anlaşılmaktadır. Bu büyük yaşam savaşçıları, büyük bir aşk-tutku ile özgür yaşama sarıldılar, kendi şahıslarında özgür bir ülke ve toplum gerçeğini yaratarak insanlığa örnek oldular. Burada yaşama ilgi, sevgi büyüktür. Verili sistemin yaşamı kadın ve erkekte kilitleyerek kısırdöngüye indirgediği, küçülttüğü, anlamsızlaştırdığı, bitirdiği boyutun çok ötesinde bir ülke ve insanlık sevdası vardır.

Aslında PKK’nin kuruluşundan beri geliştirdiği yeni toplum yaşamı hep bu çerçevede olmuştur. Kadınla özgürlük temelinde ilişkilenen, onun mücadele gerçeğini ortaya çıkaran bir yaşam anlayışıdır. Toplum yaşamının ne kadar değerli olduğu, özgür yaşam iddiasında olan bireyin ne kadar yaşama ciddi ve büyük bir sevgi ile yaklaştığını göstermektedir. İkili bireyler arasındaki dar, toplumu tüketen klasik kadın-erkek ilişki felsefesine fazla itibar edilmediği pratiklerinde görülmektedir. Çünkü gerçek aşkı ülke aşkında yaşayan tanrıça ve yarı tanrı Promete hakikatine ulaşma yaşanmaktadır. Derwiş ve Adulelerin, Ferhat ve Şirinlerin, Mem û Zinlerin şahsında ülke, toprak ve onur hakikati ile bütünleşen gerçek aşkların direnişlerinden çıkarılacak dersler temelinde daha ileriye taşınması ile özgür eş yaşamlar yaratılabilecektir. Özellikle toplumun geleneksel baş bağlama tarzındaki evlilikleri ret etme kadar, özgürlük adı altında her gün hem fiziksel hem de anlamsal olarak katledilen aşklara cevap olma gerçeği vardır.

Özgür yaşam, şehitler gerçeğinin her somutlaşmasında Önder APO’da soruna daha derinlikli ve çözümleyici yaklaşımı geliştirmiştir. Toplumun özgürlük sorununun kadının özgürleşmesine bağlı olduğunu mücadelenin ilk gününden beri ilkesel bir yaklaşım olarak ele almıştır.

“Özcesi, kadınla çoğalıma dayanan yaşam felsefesinin ciddi bir anlamı yoktur. Sınıflı toplumda miras ve güçlü olma gibi olgular doğurgan kadına anlam yüklemiştir ve bu da baskı ve sömürüyle ilgili bir anlamdır ve kadın için negatiftir. Yani çok doğuran kadın, erken ölen kadındır. Kadınla anlam değeri çok yüksek bir yaşam ya çok az bir doğumla ya da genelde insan türü için bir nüfus çokluğu sorunu varsa hiç doğurmayan kadınla mümkündür. Çok çocuk doğurmak, kendini birey ve toplum olarak entelektüel ve politik güçle geliştiremeyen geri sömürge halkları için bir öz savunma olarak değer taşıyabilir. Kendine yönelik kırıma soyunu çoğaltarak cevap verme de bir direniş ve kendini var kılma yöntemidir. Fakat bu fazla özgür yaşam şansı olmayan toplumların öz savunmasıdır. Bu nedenle anlam düzeyinin bu denli düşük olduğu toplumlarda kadınla estetik ve doğruyu esas alan bir yaşam mümkün olamaz. Dünya toplumlarının mevcut gerçeği bunu doğrulamaktadır. Kadınla yaşamın beslenme ve korunma işlevlerinde özgün bir yönü yoktur. Beslenme ve korunma her canlı için geçerlidir. Kadınsız veya erkeksiz yaşamı tartışmanın fazla bir anlamı yoktur. Eşeyli veya eşeysiz tüm yaşamlarda erillik-dişillik olgusu vardır. Dolayısıyla sorun eş yaşamın kendisiyle değil, insan toplumundaki anlamıyla ilgilidir.”2

Kadınla Özgür Eş Yaşam İçin Neler Yapılmalıdır

Özgürlük felsefesi temelinde gelişecek yaşam için hem erkek açısından hem de kadın açısından bir zihniyet devrimine ihtiyaç vardır. Sınıflı uygarlığın tüm algı ve tanımlamalarının reddedilmesi ve onun yerine doğru bir kadın ve yaşam tanımlamasının geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü var olan cinsiyetçi zihniyetten kaynaklı dünyaya gelen her çocuk bu algı ve düşünüşle eğitilmekte, cinsiyetçi yaşam kültürü derinleştirilmektedir. Sistem 24 saat kadınlık ve erkeklik olgusunu kendi tekel ve sömürü çıkarı için beslemekte, üretmektedir. Yaşamın her anında kadının ne kadar cinsel bir obje olduğu, bir mülk, mal olduğu, erkeğin de bu konuda sınırsız hak sahibi iktidarlar tarafından sistematik olarak verilmektedir. Bu nedenle sistemin tersten işleyen çarkının durdurulması kadar yerine yeni doğrultunun da verilmesi gerekmektedir.

Kadını metalaştıran her türden faydacı yaklaşımın tümden reddedilmesi gereklidir. Her şeyden önce kadını evin hizmetçisi, zevk aracı, çocuk doğurma makinesi olarak gören ve pratikleşen anlayışların terk edilmesi, kadını özgür bir insan olarak görme anlayışının geliştirilmesi, kadın deyince erkeğin isteklerini yerine getiren bir nesne, metanın anlaşılmaması şarttır. Düşüncesi, duygusu, iradesi, tercih yeteneği olan bir insan algısının her iki cinste geliştirilmesi, özgür ve bağımsız koşulların yaratılması özgürlük için ilk adım olacaktır. Yaşam anlayışında sadece güdülere dayalı bir anlayış aşıldığı zaman insanın evrendeki varlığının anlamı da hakikate daha yakın ilerleyişte olacaktır. Çünkü yaşam anlayışında güdü boyutunda kadında bir kilitlenmeyi yaşayan erkek ve kafeste tutulan kadınla gerçekleşen şey yaşamda yaşanan darlık ve körelmedir. İçinde bulunduğumuz evrensel yaşam görülmemektedir. Aile ile bir eve hapis edilen, kadında odaklanan sömürü endeksli yaşam çevrenin görünmemesine neden olmaktadır.

Diğer taraftan da sınırsız güzellikleri yaratacak yaşam enerjisinin güdülerde kilitlenmesi bir boğuntu yaratmaktadır. Öyle ki, toplumla-doğayla olan yaşam unutulmakta, evrensel yaşamla olan bağ ise hiç hayal edilemeyecek kadar uzak kılınmaktadır. Evrenin özeti olan insanın yaşam anlayışı güdülere indirgenmeyecek kadar derin ve evrensel karakterdedir, basit değildir, olmamalıdır. Böyle olduğunda doğa ve toplum yaşamının ne hale geldiğinin vahameti görülmelidir. Evreni olumsuz yönden nasıl etkileyeceğimizi var olan zihniyetimizden dolayı bilemiyoruz. Doğa olmadan tüm canlıların, toplum olmadan da insanın bir yaşamının olamayacağı gerçeği genel bir doğrudur. Yaşamın temeli buradan başlamaktadır. Bin yıllardır göz ardı edilen bu gerçeğin gereklerinin yapılması temel görevlerdendir. İnsan toplumu açısından doğayla, kadınla yeni bir yaşam felsefesinin geliştirilmesi gereklidir.

Devletli uygarlığın etik-estetikten yoksun, kadından her şeyini çalan, onu tüm hücrelerine, ruhuna kadar her şeyini sömüren bir yaşam ve ilişki tarzının ilk başta reddedilmesi gerekmektedir. Verili sistemin kadına reva gördüğü yüklediği tüm anlam ve olguları reddetmek, kadın denilince cinsel istismarın gerçekleştirileceği bir meta algısını ortadan kaldırmak gerekmektedir. Kadını yaşamda eşit düzeyde bir dost-yoldaş ve toplumun aktif bir kurucusu olarak görme ve bu konuda imkânların yaratılması şarttır. Çünkü özgürlükçü bir yaklaşımı kendisinde geliştirmeyen bir erkekte gerçekleşecek tek algı cinsel istismar yönünde olacaktır. Uygarlık sisteminin zehirli şerbetini içmiş ona göre şekil almış olan erkeğin bilinen bu gerçeği itiraf etmesi ve aşmak için kendisi ile büyük bir mücadele vermesi şarttır. Bu gerçeğin farkına varıp ret etmediği, onun mücadelesini gerçekleştirmediği sürece her şeyi ile uygarlığa tabi olacak, onu temsil edecektir. O nedenle en benim diyen ve kendisinde özgürlük ölçü ve ilkelerini geliştirmeyen erkeğin bir kadın karşısında düşeceği durum basitleşmek olacaktır. Sınıflı uygarlığın gelişimi ile yaşanan gerçekliğin bu olduğunu Önder APO büyük bir cesaretle ortaya koyarak yarı tanrı Prometheus tiplemesiyle erkeğin ilke ve ölçülerini ortaya koydu. Çünkü var olan klasik erkek yaklaşımı özgürlük getirmediğinden yaşamı, bireyi negatif bir etkilemektedir. Kadını biyolojik özelliklerinden faydalanılacak bir cins olarak görme yaklaşımını aşmak, ona biyolojik farklılığı olsa da bir insan olarak görme anlayışını geliştirmek bir zorunluluktur.

Kadınla Özgür Düşünce Ve İrade Üzerinden Geliştirilecek İlişki Yapıcıdır

Özgürlük düşüncesi ve felsefesinde derinliği yakalayan kadın kendini gerçekleştirmeye yakındır. Böyle bir kadın hem kendisi hem de erkekle sürekli bir mücadele içerisindedir. Verili sistemin ilişki ve yaşam anlayışını kabul etmediği gibi büyük sorgulayarak yerine yenisini yaratma sorumluluğunun da bilincindedir. Bu konuda kadınların yarattığı bir mücadele mirası, birikimi, direniş geleneği vardır. Çünkü tarihin her döneminde egemen erkek sisteminin yalan ve hilelerini gören kadınlar hiçbir zaman bu sistemi kabullenmediler. Duygusal zekâları ile bunun doğru bir yaşam olmadığını hep hissettiler. Ama kimi zaman bilinçleri çağa göre kendilerini ifade edecek olgunlukta olmadığı için doğrularını savunamadılar. Şimdi durum daha farklı, büyük kahraman kadınların büyük bedelleri karşılığında kadının mücadele yolunu aydınlatan Star-Sterk olma hakikati var. Önlerine çıkacak her karanlık yolda onları aydınlatacak tanrıça bilgeliği var. Kadın sınıflı uygarlık sisteminin ona dayattığı ölümcül yaşamda özgürlüğü yaratmıştı. Çünkü bin yılların kahredici yaşamında hep güzelliğe ve özgürlüğe olan tutkuları onları özgürlükle birleştirmiştir.

Toplumsal yaşamdaki ilk sapma zihniyette gelişmişti. Bu nedenle paradigmanın değişmesi, hiyerarşik devletçi erkek egemen anlayışın aşılması gereklidir. Bunun doğa, toplum ve kadın üzerinde yarattığı tahribatları geçen zaman gösterdi. Erkek egemen paradigmanın geliştirdiği yaşam tablosunun yarattığı kırıma karşı itirazlar her geçen gün yükselmektedir. O nedenle gerçekleştirilecek düzeltmenin de sorunun çıkış kaynağında düzeltilmesi hayati olacaktır. Bu zihniyetin kadını, toplumu ve doğayı tüm hücrelerine kadar sömürerek yarattığı tahribatın sonuçlarını tahmin edemiyoruz. Her geçen gün gelişen iklimsel değişimleri artık anlamakta zorlanıyoruz. Toplumun içinde bulunduğu ekonomik, sosyal, siyasal, ahlaki yaşam tükenişine anlam vermekte zorlanıyoruz. Bazı bilgelerin konuyu aydınlatma arayışları var ama çok kısmi ve yetersiz kalmaktadır. Önder APO olaya tarihsel, güncel, ideolojik izahatlar getirmiştir. Bu aydınlanma olmasa kaderimize çoktan razı olacağız. Kendini tanrılaştıran uygarlık sisteminin yalanlarına, kendi ömrünü uzatma hikâyelerine kanmamız uzak değil. Sistem var olan sorunları çözme arayışında olduğunu sürekli dillendirmektedir. Ancak zihniyet yanlış olduğu için her geçen gün sorunlar yumağında boğulma ile karşılaşmamız bu gerçekliktendir. Bu nedenle Önder APO Demokratik-Ekolojik-Cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasını ön gördü. Geliştirilecek yaşam anlayışının evrensel karakterde olmasını, tüm yaşamın başta kadınla, doğayla ve toplumla özgürlükçü bir temelde yeniden felsefi anlamının ele alınmasını, kadın ve yaşam bilimi olarak Jîneoloji biliminin geliştirilmesi ile zihniyet devrimine hız kazandırmak istedi.

Kadınla felsefi temelde geliştirilecek bir yaşam için kadınların büyük bir mücadele vermesi gerekmektedir. Her şeyden önce bu yaşamın ideolojik-teorik boyutunun iyi özümsenmesi gerekmektedir. Çünkü bu konuda Önder APO çok sayıda çözümleme yapmıştır. Teorik felsefi yön kadar, kadın partileşmesi, akademilerin, özgür kadın parklarının, meclislerinin kurulması temelinde somut çözüm projeleri ile yeni yaşamın temel mücadele araç ve yöntemlerini ortaya koymuştur. Kadınlar açısından önemli olan bu kadınla özgürlük felsefesi temelinde geliştirilecek yaşamın nasıl olacağı, nasıl geliştirileceği konusunda çok yaratıcı bir mücadele içinde olmaları gerekmektedir.

Tarihin derinliklerinde gizli bırakılmış Hypatya gibi tüm sistemin geriliğine rağmen evrensel hakikatin peşine düşme, hissettiği, inandığı doğrularından kuşku duymayarak gücünün yettiği yere kadar onun özgürlük arayışını geliştirmek kadar, tanrıçaların bilgeliğine, yaratıcılığına ulaşan Zilanlar gibi özgür yaşamın felsefi karakterini özümsemek, bu yaşamın militanı olmakla ancak özgür felsefi yaşamlar yaratılabilir. Tüm kadınların güç alacakları nice kahraman, kadının yazılmayan tarihinde gizlidir. Tarihin karanlıkta kalan bu kısmı gün ışığına çıkarılarak gelecek için bir temel yapılmalıdır. Adını bilemediğimiz binlerce kadın özgür yaşam felsefesinin arayışçısı, yaratıcısı olmuştur. Özgürlük iddiası olan kadınların ilk başta tarihe gitmeleri ve o temelde daha güçlü bir yaşamın temellerini geliştirmeleri gereklidir. Kendi kadınlık tarihi ile yüzleşmeleri gerekir. Ancak bu temelde gelecek sağlam örülebilir. Bu konuda ilk görev kadınındır. Özgürleşen kadın karşısında erkeğin özgürleşmekten başka seçeneği yoktur. Bu felsefe ve anlayış bilinç temelinde kendini gerçekleştiren, klasik kadını aşan kadın özgür kadındır. Özgür kadın da özgürleşen toplumdur. İlk insanlığın yaşamı kuran kadını günümüz açısından yeni yaşamı kurma gücündedir. Yeter ki kadınlar ne kadar yaratıcı olduklarının öz bilincini geliştirsinler.

 

Kaynaklar

  • Abdullah Öcalan- AİHM Savunması
  • Abdullah Öcalan-Kürt sorunu Demokratik Ulus çözümü