Kadın

Ortadoğu Tarihi Kadına Karşı Savaş Tarihidir

21. yüzyıl itibarı ile yaşanan siyasi, askeri, ekonomik, toplumsal gelişmelere bakıldığında dünyadaki hegemonik güçlerin, halkların ve kadınların özgürlük mücadelelerine karşı egemenliklerini sürdürme, yaşanan krizlerin sonuçlarının yeniden toplumsal güçlere mal etme yaklaşımı içinde oldukları görülmektedir. Kapitalist modernite güçleri, kadınların özgürlüğüne ve bunun toplumları etkileme düzeyine karşı büyük bir savaş açmış durumdadır. Çünkü insanlık insanın insanla, insanın doğayla, erkeğin kadınla yaşadığı eşitsizliklerden kaynaklanan temel çelişkileri çözme ihtiyacıyla büyük bir arayış içerisindedir. Ataerkil sistemin son iki yüz yılda kendi egemenliğini daha da güçlendirme modeli olan ulus-devlet modeli, evlilik kurumu, savaşları, ekoloji- ekonomi karşıtı yaşam modelleri ile tüm insanlık için tam bir bunalım kaynağı haline gelmiştir. Toplumsal cinsiyetçiliğin, milliyetçiliğin, dinciliğin, bilimin devlet ve iktidar güçleri tarafından kullanılış biçimi, insanlığı maddi ve manevi olarak bitişin eşiğine getirmiştir. Toplumsal yaşamlar özünde çeşitliliği, zenginliği ve farklılıkları içerir. Erkek egemen sistem tahakkümcü, sömürgen, kadını köleleştiren, yaşamı tek tipleştiren zihniyet ve yaklaşımlarını baskı ve zora dayalı olarak sürekli geliştirmek istemektedir.

İnsanlık ilkesizliğe, maneviyattan uzak, insan, kadın ve doğa düşmanı bir yaşama alıştırılmaya çalışılmaktadır. Bunun doğurduğu sonuç, yapısallaşmış, yani insanlığın genelini kapsayan bir kriz ve kaos hali olmaktadır.

Bu anlam da günümüzde iktidarların çıkarcı yaklaşımlarıyla şekillenen siyaset, diplomasi, savaş, göçler nedeniyle yaşam,  çok kısa zaman aralıklarında hızlı bir şekilde değişebilecek içerik ve biçimlere sahiptir. Devlet sınırları gün geçtikçe anlamsızlaşmaktadır. Dünyada yaşanan her olay diğerini çok hızlı ve yoğun bir biçimde etkilemektedir. Elbette yaşananları güçlü bir tarihsel bilinçle ele alıp, quantimik bir bakış açısı ile değerlendirmek yani olası çeşitli gelişmelere karşı yol haritaları belirlemek önemli olmaktadır. Tek düze, statik, dogmatik değerlendirmeler özgürlük güçlerine kaybettirebilir.

Bu açıdan dünyaya ve özellikle Kürdistan coğrafyasına bütünlüklü bakıldığında dünyanın süper güçleri, statükocu devletler, halkların ve kadınların özgürlük çizgisi temelinde mücadele eden özgürlük savaşçıları,  iç içe, yan yana, aynı zaman da karşı karşıya mevzilenmiş durumdadır. Güncel olarak yaşanan yoğun çatışmalar, çelişkiler ve ilişkiler özgürlük güçleri açısından büyük tehlikeleri olduğu kadar hızla gelişebilecek özgürlük çözümlerini de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle küresel, bölgesel, yerel ve toplumsal tüm güçler, şu anda gelişen bu tarihsel sürecin içinde aktif olarak yer almaktadır. İçinde bulunduğumuz an Rêber APO’nun tanımladığı gibi bir ‘özgürlük anı’ dır. Büyüklüğüne ve güç birikimine bakılmaksızın, hangi güç örgütlü ve hamleci bir yaklaşım içinde olursa o kazanacaktır.

Ortadoğu’nun yeni yapılanmasında merkezi hegemonik güçler kendi çıkarları temelinde yeni denge ve düzenlemelerle ömrünü uzatma çabası içinde olsalar da;  demokratik, özgürlükçü güçler, bu kaotik ortamdan halkların, kadınların lehine çıkmak için önemli bir arayış ve mücadelenin içindedirler. Bu yönü ile bu dönemdeki kadın özgürlük mücadelemiz, öncülüğümüz çok önemli bir karaktere sahip olmaktadır. Ortadoğu’da yaşanan kriz ve kaoslu ortamda ortaya çıkan ve başarı şansı en yüksek olan güç; demokratik toplum güçleri ve bunun en temel özgürlükçü dinamiği olan kadınlar ve gençlerdir. Avrupa, Ortadoğu karşısında büyük bir zihinsel aydınlanmayı sağlayarak üstünlük elde etmişti. Bu çağda Rêber APO’nun paradigmal açılımına dayalı zihinsel aydınlanma ve yenilenmeye dayalı attığımız adımlar hakikate ulaşmamızı, gelişmemizi sağlıyor ve bu büyük niteliksel gelişme, toplumsal sorunların bütününe çözüm olabildiği için öncülük yapabiliyor. İnsanlığın evrensel boyutta yaşadığı sorunların, savaşların, adaletsizliklerin kaynağında kör düğüm haline getirilmiş kadın özgürlük problemlerini yöntemini bularak çözebiliyor. İnsanlık kadın özgürlük zihniyeti, çizgisi temelinde gelişim gösterdikçe büyük bir değişim ve dönüşümle yaşanan krizlere özlü ve doğru cevaplar bulabilecektir.

21. yüzyıl bu anlamı ile krizlerin ve buna karşılık çözümlerin de en fazla geliştiği bir yüz yıl olma özelliğine sahiptir. Bilindiği gibi dünyadaki savaşlara, yoksulluğa, adaletsizliğe, doğa düşmanlığına, kadına karşı geliştirilen egemen erkek politikalarına en fazla karşı koyan, mücadele eden kadınlardır.

Dünyada hegemonik erkek anlayışa, tahakküme, kadına yönelik şiddet başta olmak üzere kadın haklarının çiğnenmesine, kadın haklarının geri alınması istemlerine karşı büyük bir kadın uyanışı, kadın eylemliliği gelişmektedir. Kapitalist modernist sistemin toplumun tüm alanına dönük geliştirdiği saldırılara karşı, toplumsal direnişlerin öncülüğünü kadınlar yapmaktadır. Bugün ABD, Latin Amerika, Asya kıtalarında, Kürdistan’da büyük kadın yürüyüşleri, itirazları görmekteyiz. Kapitalist modernist sistem güçleri, kadın uyanışından, kadınların son iki yüz yılda elde ettiği ilerlemelerden ve özellikle Kürt kadınlarının Ortadoğu’nun merkezi olan Kürdistan’da geliştirdikleri özgürlük mücadelesinin gelişiminden, alternatif olmasından son derece rahatsızdır; kadınların yarattığı gelişmeleri endişe ve korku ile izlemektedir. Bu nedenle de kadınlara ve kadınların tarihsel kazanımlarına karşı büyük saldırılar gelişti ve halen geliştirilmeye çalışılmaktadır.

Bu açıdan ilerici insanlık güçlerinin Üçüncü Dünya Savaşı olarak kavramsallaştırdığı savaş, öncekilerine hiç benzememektedir. Üçüncü Dünya savaşının yarattığı yıkım, kapitalist kültür anlayışına göre Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme amaçlarına uygun savaşlarla karşı karşıyadır. Bu yönü ile dünyanın kalbi Ortadoğu’da, Kürdistan merkezli olarak atmaktadır.  Ortadoğu’da çeteler eliyle ama kapitalizm tarafından, insanlık ve kadın kırımı kadar tarih, kültür, toplumsal hafıza kırımı savaşı yürütülüyor. Ortadoğu’nun direniş kültürü hedef alınıyor. Sisteme karşı kendi kültürüyle, tarihiyle, can çekişircesine de olsa direnen yine Ortadoğu’dur. Sistem güçleri Ortadoğu’yu tamamen teslim almak, geçmişini tamamen hafızadan silmek istemektedir. Bu başarılamazsa direniş hafızası canlanacak, Ortadoğu’nun bir direniş kalesi, bir hakikat kapısı, insanların özgür eşit yaşadığı toplumsal dokunun anası olduğunu halklara hatırlatacak ve özgür yaşam tohumları yeniden beyinlerde filizlenecektir. Nitekim Üçüncü Dünya Savaşı’nın asıl nedeni, kapitalizme ve tüm egemen uygarlık sistemine karşı Kürdistan’da boy vermekte olan demokratik modernitenin tüm bölgeye yayılmadan Ortadoğu’nun teslim alınmasıdır.

Üçüncü Dünya Savaşı özünde büyük bir ideoloji, düşünsel savaştır. Bu savaş, özgürlükçü, demokratik güçlere, en fazla da kadın özgürleşmesine karşı yürütülmektedir. Uygarlıkçı güçlerin birbiri ile savaşları gibi görünse de ve bir yönü bu olsa da asıl olan demokratik, özgürlükçü güçler ile hegemonik, devletçi, iktidarcı güçler arasında devam eden yönüdür. Özgürleşmek isteyen kadın ve toplumsal güçlerle, erkek egemenlikli güçler çatışıyor. Bu savaş sadece savaş meydanlarında değil, bunu kapsamakla birlikte daha çok da düşünsel, siyasi, diplomatik, yaşamsal, ekonomik, ekolojik, kültürel, medya alanlarında devam etmektedir. Diğer dünya savaşlarından çok daha kapsamlı, şiddetli ve tüm dünyayı etkileyebilecek bir içeriğe ve genişliğe  sahiptir. Devletlerin kadın politikaları da bu anlamda çok daha fazla küresel bir içerik kazanmış durumdadır. Amaç küresel boyutta kadınlara göz açtırmamak, onları kölelik statüsünde tutarak erkek egemenliğini, devletçi iktidarcı güçlerin hegemonyasının sürekliliğini sağlamaktır.   Bunların büyük çoğunluğu mümkün olduğunca kamuoyuna yansıtılmadan yürürlüğe konulmak istenmektedir.

Ortadoğu’da kadının durumu da ikili bir düzlem üzerinden gelişmektedir: Bir tarafta özgürleşme, insanca yaşam içinde yer almanın görkemli öz savunma savaşları, yaşamın siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel, basın gibi her alanda özgür ve eşitçe yer alma ve öz yönetimleri geliştirme mücadelesi yürütülmektedir. Diğer yandan ise devletlerin toplumu, kadınları yeniden metalaştırma, eve kapatma, sömürge haline getirme mücadelesi vardır. Burada merkezi stratejik coğrafya Kürdistan olmaktadır.

Böl-parçala- yönet taktiği halen bölgedeki halklara karşı en fazla kullanılan yöntem olarak devam etmektedir. Küresel sistem güçleri özgürlük güçlerine, halklara son derece pragmatik, taktik ve araçsal yaklaşmaktadırlar. “Tavşan kaç-tazı tut” felsefesi halen Ortadoğu siyasetinde hakimdir. Amaç, Ortadoğu’daki tüm güçleri kendine bağlayarak bölgede hakimiyet kurmaktadır. Kadın özgürlük çizgisi öz gücüne, direnişine dayandığı için çeşitli biçimlerde en fazla saldırıya uğrayan da kadınlar olmaktadır.

Sonuç olarak beş bin yıllık egemen erkek sistemin kadına yönelik bu sistematik savaşı sınır tanımamakta, birçok kirli yöntemle bütün coğrafyaya, insan yaşamlarının anlık düzenlenişlerine, bireylerin şekillenmesine kadar sınırsız bir çeşitlilikte ve çok yönlülükte sürdürülmektedir. İnsanlık küresel düzeyde çok şiddetli bir savaşın içinde bulunmakta, bu savaş en fazla da kadınları etkilemektedir. Tarihsel olarak ataerkil sistem, kadına karşı en acımasız savaşları Ortadoğu’da yürüttü. Mitolojinin, felsefenin, dinlerin, bilimlerin gelişim tarihlerine, içeriklerine bakıldığında bu çok net görülür. Her gelen yeniçağın değişmez ilkesi, kadını sömürgeleştirmenin daha incelikli ve ustalıklı yöntemlerinin bulunması idi. Ortadoğu tarihi, kadına karşı savaş tarihidir. Ortadoğu, kadın değerlerinin ortadan kaldırılması, insanlığın hafızasından silinmesi için şiddet zor, baskı, kandırma ve aldatmaca ile yüklü politikaların ilk geliştirildiği coğrafyadır. En büyük kadın direnişleri, kadının özgürlük ruhunu korumadaki yaratıcı yöntemleri bu coğrafyada gelişmiştir. Tüm bu egemen erkek politikalarına karşı kadın hareketi olarak büyük bir direniş ile karşılık verildi. En fazla da bir kadın sisteminin yapısallaşması ile karşılık verildi, veriliyor.  Kürt kadınları insanlık tarihinde görülmemiş bir direniş ve örgütlülük düzeyi ile erkek egemen sisteme karşı mücadele yürütüyor. Asla köleliği ve metalaştırılmayı kabul etmiyorlar. İnsanca yaşayabilmenin güçlü kavgasını olağanüstü bir duruş ile gösteriyorlar.

Önder Apo’nun tecrit altında olması sadece TC devletinin bir yaklaşımı değildir. Bu kapitalist modernist sistemin bir yaklaşım ve kararıdır. Önderliğimizin demokratik konfedaralizim düşünceleri, kadın özgürlük çizgisi, özünde kadınların, insanlığın kendi öz gücüne dayanarak yaşamı yeniden yaratması anlayışı kabul görmüyor. Bu yüzden Önder Apo’nun fikirleri tehlikeli bulunuyor. Elbette ki devletçi ve iktidarcı, rantçı, gaspçı, faşist rejimlerin özgürlük düşünce ve pratikleşmelerini bu temelde ele almaları anlaşılırdır. Yani Önderliğimize yapılan saldırılar, yönelimler, tecrit ve izolasyon politikalarının altında yatan en önemli nokta özgürlüğe, kadınlara, halklara, yaşama düşmanlıktır. Önderliğimizin yaşam tarzı ve düşünceleri, insanlığı özgürlüğe çeken bir içeriğe ve karaktere sahiptir.

Bu nedenle Önder Apo ile görüşmeler kesildiği gibi kadına yönelik baskı, şiddet, katliam, cinsel istismarlar fazlalaştırıldı. Kadınlara, gençlere, çocuklara faşizan özel savaş yöntemleri ile yaklaşıldı. Özellikle Kürdistan’da kadına karşı işlenen şiddet cezaları indirime tabi tutuldu. Kadınların sokağa çıkmaması için polis-jandarma, kolluk güçleri etkili kullanıldı. Panzerlerle onlarca kadın ve çocuk ezildi. Binlerce kadın cezaevlerine konuldu. Önderliğimiz şahsında Kürt halkı ve kadınları tecrit altında tutuldu. Kısaca halkımız ve kadınlar devrim öncesi konuma tekrar geri getirilmeye çalışıldı. Kürt kadınları şahsında insanlığın özgürlük, demokrasi, eşitlik, barışçıl söylemleri bastırılıp bitirilmek istendi. Önder Apo 2015 yılında görüşmelerin kesilmesi ardından büyük bir direniş içerisine girmiştir, İmralı işkence sistemine karşı büyük bir özgürlük duruşu sergilenmektedir.

Kürt kadınlarının geldiği, bilinçlilik, örgütlülük ve öz savunma düzeyi artık tüm dünyada kabul görmekte ve örnek olarak gösterilmektedir. Dünyada ilk kez bu denli büyük özgürleşme etkisi yaratabilecek, umut olan bir kadın hareketi kendisini yüksek düzeyde pratikleştirebilecek bir düzlemde örgütlemeyi başarmıştır. Kürt kadınlarının mücadelesi; kadın özgürlük çizgisinin esas alınması temelinde halkımızın, Ortadoğu halklarının, inançlarının da özgürleşmesi, hak ve taleplerine ulaşması, mücadelesi anlamına gelmektedir. Kadın Özgürlük Hareketi olarak bütünlüklü toplumsal bir mücadele yürütmekteyiz. Özgür ve eşit, ekolojik bir yaşamı yaratma idealimiz var. Bu yönü ile kadın özgürlük hareketimiz Önder Apo’nun özgürlük paradigması temelinde pratikleşen evrensel bir insanlık hareketidir. Kürt halkının özgürlük mücadelesine de bu temelde Kürt kadınları öncülük etmekte ve özgürlük savaşımını bu temel de vermektedir.

Özellikle kadın gerillalarının öz savunma direnişi kadınlarda kendine güveni, iradeyi ve katılımı nitelik ve nicelik olarak çok fazla büyüttü. YJA Star güçlerimiz kadın katliam ve soykırım politikalarına karşı umut oluyorlar. Bu umudun büyütülmesi, tüm Ortadoğu kadın hareketlerinin ortak amacı haline dönüşmüştür. Kadın ordulaşması bu dönemde büyük bir gelişim gösterdi.

Bu temelde önümüzdeki tarihsel sürece kadınlar büyük bir direniş ve özgürlük ruhu ile katılım göstereceklerdir. Her şeyden önce verili yaşam kalıplarına eleştiri, sorgulama düzeyi gelişmeden bir adım bile atılamaz. Sömürgeci yaşam içinde özgülük asla gelişemez. Kendi ana dilini bile konuşamıyorsun. Kendi şehrinde, köyünde, topraklarında özgürce dolaşamıyorsun. Her an kadına, topluma düşman bir rejim ile iç içesin. Hiç bir ekonomik, eğitim, sağlık yaşam güvencen yoktur. Böyle bir yaşam da hiç bir şekilde sağlıklı bir sevgi ve aşk düzenekleri gelişemez. Tamamen onursuz bir yaşam dayatılıyor. Devlet tecavüz ve taciz, şiddet politikalarını yaşamın her anında normalleştirmeye ve kadınlara kabul ettirilmeye çalışıyor. Peki böylesi bir düzen de kadınlar nasıl huzurlu, özgür yaşayabilir? Peki böylesi bir yaşam düzeneği içinde kadınlar nasıl yaşayacak? Bu açıdan tüm kadınların devletçi ve iktidarcı, erkek egemen yaşam anlayışlarına karşı ortak bir mücadele yürütmesi gerekir. Kadınlar olarak hangi halktan, inançtan olursak olalım özgürlük düşünceleri etrafında birleşerek bir mücadele sahibi olalım. Kadınların her alanda birleşik bir örgütlülük, eylemlilik, öz savuma, eğitim anlayışı içinde olmalıdır.

Demek ki böylesi bir dönemde başlatılan “Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesine kadınlar öncülük edecektir. Çünkü kadınlar önderlik hakikati ve gerçeğini anlayarak özgürleşebilirler. Toplumsal ve kadınların bireysel sorunları da Önderliğimizin çözümlerinin pratikleşmesi ile gerçekleşebilir. Önderliğimizin özgürlüğü, kadın özgürlük mücadelemizin başarıları ile gerçekleşebilecektir. Kürt halkının, halkların özgürlük mücadelesinin başarıları ve Önderliğimizin özgürleşmesi iç içedir. Önderliğimizin yaşam anlayışı, özgür kadın modelini kendimizde gerçekleştirerek kapitalist sistemi ve devletçi, iktidarcı anlayışları boşa çıkaralım.

 BESE ERZİNCAN