Besê Erzincan
Günümüzde devletçi ve iktidarcı güçler kadınlara, halklara, inançlara karşı egemenliklerini sürekli ve kalıcı hale getirmek için çeşitli yöntemleri iç içe kullanmaktadırlar. Bu yöntemlerin görünür kısmı zor güçlerini barbarca kullanması iken esas olan toplumun düşünce ve duygu dünyasını etkilemek, onları esir almak için yaptıkları çalışmalardır. Bu konuda medya, sanat, spor, kültürü kapsamlı devreye koymuşlardır. Egemenlerin işi toplumu sürekli köleliğe alıştırmak, toplumsal muhalefeti etkisizleştirmektir. Bunun üzerinden sömürüyü derinleştirmektir.
Tarihsel olarak Sümerlerden bu yana geliştirilen ideolojik inşa çalışmalarını incelediğimizde bunu çarpıcı bir şekilde görmekteyiz. Egemen erkek sistem ya da kapitalist modernist sistem mitolojiyi, felsefeyi, dini, bilimi kısaca insanlığın tüm yaratımlarını çalmıştır. Halen de çalmaya devam etmektedir. Çaldıklarını kendi çıkarlarına göre kullanarak, tarihi saptırarak, yeniden dizayn ederek insanlığın tüm manevi ve maddi değerlerini sürekli yiyen, kendisinde biriktiren bir canavara dönüşmüştür. Bunun için nice bilim insanlarını etkileyerek, zorlayarak, mecbur ederek kendine bağlamış ve kendisi için kullanmış ve çalıştırmıştır.
Devletçilik ve iktidarcılık egemen erkekliğin yarattığı en büyük canavarlardır. İnsanlık yaşamının atom bombasıdır. Çünkü beş bin yıllık egemenlikli tarihe baktığımızda her geçen gün biten maneviyat, arkadaşlık, dostluk, aşk, komşuluk, kardeşlik, ana- çocuk ilişkileri bunun en somut göstergeleri olmaktadır. Yaşamın anlam bitimi kadınların köleleştirilmesi devletin ve iktidarın yaratılması ve büyümesi ile eşzamanlı olarak gelişmiştir. Her şeyin ekonomi ve para ile ölçülmesi ise son üç yüzyılın en amansız hastalığıdır.
Toplumun manevi ve maddi olarak bir dejenerasyona tabi tutulması sayesinde ancak kölelik ideolojisi geliştirilebilir. Kölelik insan tabiatına aykırıdır.
İnsan köleliği, en büyük bilinç sapmasıdır
Egemenler kölelik ideolojisinin çeşitli biçimlerde topluma kabul ettirilmesi sayesinde varlıklarını sağlarlar. Bunun için de ellerine geçirdikleri iktidarı amaçları için bir araç olarak kullanırlar. İktidar olgusu hiçbir biçimde özgürlük, demokrasi, eşitlik, kardeşlik ile bağdaşmaz. Varlığı bunlara karşıt olma ile bağlantılıdır.
Sömürgecilik toplumu idare etmenin en vahşi ve insanlık dışı yöntemidir. Toplumu aç, işsiz, yersiz, yurtsuz, evsiz, cahil bırakma, karşı çıktığında hapse atma, öldürme, hiçbir hakka sahip olmayacak pozisyonda tutma en temel yöntemleridir. Özel savaşın en çirkin politikaları ile gençliğini, kadınlarını fuhuşa ve uyuşturucuya bulaştırmayı da hiç ihmal etmez.
Toplumun atar damarlarına, yaşam kaynaklarına sürekli saldırma zihinsel ve ruhsal olarak onları teslim vazgeçilmez başat bir yöntem olarak devrede tutulmaktadır. Bir insanı öldürebilirsin ama o insan da özgür bir ruh varsa mutlaka yeniden canlanışa yol açacaktır. Bir biçimde diğer insanları etkileyecektir. Ama bir insanın ruhunu özel savaş yöntemleri ile teslim alabilirsen, onun başka bir durumu, gönüllü köleliği ortaya çıkar. Ki bu durum da insanlığın bittiği noktayı ifade eder.
Devletin sömürgeci politikalarını boşa çıkarmanın temel yöntemi de Kürt insanının, kadınların, tüm zülüm gören insanların kendilerini bilinçli hale getirmeleridir. Özgürlük paradigması temelinde bilinçli olan insan mutlaka düşmanı boşa çıkaracak yol ve yöntemleri bulacaktır. Ancak kimliği, dili, kültürü, düşüncesi yok olmuş bir insan hiçbir şey yapamaz. Direnemez. Özgürlük için zaten bir arayışı olmaz. Sömürgeci devlet zihniyeti “kadınların, Kürt halkının, halkların, inançların tarihini, kültürünü yok et. Bunun yerine egemenlikli milliyetçi, dinci, cinsiyetçi tarihi, yalan tarihi, bunun yoz yaşamını ve hiyerarşik, tahakkümcü ilişkilerini yerleştir” demektedir. Bu aynı zamanda 21. yüzyıl ulus devletlerinin ve küresel hegemonik sistemin de birbirlerine öğrettikleri temel paroladır.
Bu faşist parolaya karşı insanlık direnmektedir. Faşizm Hitler, Musallini ile bitmedi. Hitler yenildi ama düşünceleri bir biçimde ve daha da gelişkin bir şekil de hayattadır. Modernizm faşizmin çok inceltilmiş hallerini bağrında taşımaktadır. Şu an dünyadaki tüm iktidar odaklarının siyasette hakim tuttukları görüş bu olmaktadır.
Buna karşılık insanlık bütün çağlarda olduğu gibi şimdi de ataerkil sisteme, despotizme, diktatörlere, faşizme, kapitalist modernite uygulamalarına direnmektedir. 21. yüzyıl insanlığın direniş yüzyılı olmak zorundadır. Kürtler ve kadınlar bu direnişin merkezi öncü güçleridirler. Yine unutmayalım ki her baskı karşı tepkisini oluşturur. Bu insanlığın yaşam refleksidir, bu olmazsa yaşam olmaz.
Bu nedenle direniş ve özgürlük mücadelesi için öncelikle her bireyin, kadınların, Kürtlerin, Halkların, inançların insanlık tarihine objektif, tarafsız bir gözle bakabilmesi gerekir. Hakikat nasıl yaşanmışsa onu bilmek şarttır. Hakikati bulmak büyük bir emek, gönül gözü, özgürlükçü bir akıl ister. Kadınların yaşadıklarını, kadın tarihini bilmek hakikat kapılarından içeriye girmemize sebep olabilir. Kadın tarihinde yaşananlar ile Kürtlerin tarihi anlam bakımından birbirine benzer.
Günümüzde Önder Apo’nun direnişi, mücadelesi ve ideolojisi temelinde yürütülen Özgürlük Hareketimiz hakikatin ortaya çıkarılmasında stratejik bir rol oynamaktadır. Özgür kadın bilinci, özgür Kürtlük bilinci, özgür birey ve toplum olma bilinci önemli bir gelişme göstermiştir. Bu anlamda yeniden vurgulamak gerekirse: tarihini bilmeyen kişi hafızasız ve köksüzdür. Hafızasızlık ve köksüzlük ise bireyin sömürgeci sistemin uygulamalarına kendini sonuna dek açması demektir. Bu nedenle tarihimizi bilmeliyiz. Tarihsel bilincimizi geliştirmeden bireysel özgürlük ve toplumsal özgürlük var oluşları gerçekleştiremeyiz. Bilmeliyiz ki egemenliğe karşı duruşumuz, ortak örgütlülüklerimiz ve mücadelemiz güçlü gelişebilsin.
Bunun için başta gençler ve kadınlar olmak üzere tüm halkımızın, halklarımızın bilinçlenmeye, eğitime çok önem vermesi gerekir. Unutmayalım ki sömürgecilik kadınları, Kürt halkını cahil, bilinçsiz, kendine güvensiz, iradesiz, vasıfsız, ucuz emek gücü, değersiz kılmak istedi. Buna karşılık biz de aydınlanma ve bilinç hamlesini daha güçlü geliştirelim. Bilinçli insan en büyük direniş ve özgürlük gücüdür. Zenginlik kaynağıdır. Dost ve düşmanını tanır. Düşmanın yaratmak istediği tüm muğlaklıklara karşın yolunu şaşırmaz. Doğru ve güzel olana meyilli olur. Tercih gücünü geliştirir. Bilinçli insan özgür yaşamın temel objesidir. Özgürleşen, bilinçlenen bireylerin, toplumun yaşamı kalitelidir. Bilinçli ve direnen, mücadele eden, inşa eden insanlar önder Apo’nun en nadide arkadaşlarıdır. Önderliğimizi anlamak ve uygulamak bilinçle gelişir. Özgür yaşam ancak özgürleşen, bilinçlenen, mücadele eden insanlar ile inşa edilebilir.
Kendi tarihini bilen, özümseyen bir kişiyi, kadınları ve toplumu hiçbir güç alt edemez. Çünkü bilinç özgürleşmeyi, kendini ve toplumu yeniden yaratma, inşa etme duygusunu bunun için mücadele ruhunu geliştirir Özgürleşen, bilinçli insan asla köleliği, haksızlığı ve eşitsizliği kabul etmez. Bir biçimde mutlaka mücadele eder. Refleks gösterir. Yani o artık bir başkaldırı insanıdır.