Kadın

Kadın Özgür Yaşamın Garantisidir

 ‘Özgürlük nedir?’ sorusuna verdiğimiz cevaplar, aslında bizim ona ne kadar yakınlaşıp yakınlaşmadığımızı gösterir. Bir olgunun tanımını yapamamak ona ne kadar yüzeysel yaklaştığımızın kanıtıdır. Fakat sadece tanımını yapmış olmak da yeterli değil, bu yüzden denilir ya dünyanın en güzel teorileri bile onu yaşamsallaştıramadığında ne yazık ki hiçbir anlam ifade etmez. Özgürlük, insanın yaşamış olduğu toplumsal gerçeklikle bağlantılı ele alınmalıdır. Toplumsal gerçeğin tarihsel kökeni, sistemleştirilen düzenin tüm ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik temellerini değerlendirmeden özgürlük olgusunu ele almak, onu çok fazla daraltmaktır. İşte o zaman, bir ev kadını için özgürlük, belki de bir işe girip çalışmak olacaktır. Aile ortamının baskıcı yaşam ölçülerinden sıyrılmak isteyen bir genç kız için okuması ya da kendisinin seçtiği ve sevdiğini sandığı bir erkekle evlenebilmesi olacaktır. Sokakta kalan kadınların sığınacak bir çatı bulması, dayak yemekten yıpranmış bir kadının da kocasını terk etmesi onlar açısından özgürlüktür. Ya da erkeğin yaptığı tüm işleri yapabilme gücü olacaktır. Ama bunların gerçek özgürlük ölçüleri olmadığını biliyoruz. O zaman nedir özgürlük, özgür bir kadına nasıl ulaşılır? Bizler bu soruyu doğru cevaplandırmak zorundayız. Doğru cevapların mücadelesini vermekle mükellefiz. Çünkü özgürlük her zaman bedel ister. Bizler de her zaman bu bedeli vermeye hazır olmalıyız.

 Başkan APO; “özgürlük öz kimlikle, öz savaşımla olur” diyor. Öz kimlik ve öz savaşımı gerçekleştirmek ise önce istemek, amaçta netleşmek, bunun için gereken her türlü emeği, çabayı, sabrı göstermekle olur. Yoksa sürekli özgürlük mücadelesini verdiğini sanma, fakat bunun gereklerini yerine getirmeme sözkonusudur. Ki bu da, zamanla istenilen sonucun alınmamasıyla bağlantılı güvensizliği, hatta geriye düşmeyi ve inançsızlığı getirir.

Önderliğimiz; “Bir kıza verilebilecek en büyük değer, saflarda istediği gibi yaşaması için varsa mantık gücü, duygu gücü yücelmesidir. Sizi bir askerliğe, orduya çekmek de değil. Özellikle en temel konularda psikolojinizde özgürlük yaratmak, cinsiyette özgürlük yaratmak çok önemli” diyor. Ve bunun hayata geçirilmesi için de özgürlük mücadelesinin başından itibaren kadına yer veriyor. Dağlara gelen her genç kızın geliş sebebi ne olursa olsun sonuçta özgürlük savaşı vermeye, özgürleşmeye geldiğini söyleyerek, bu savaşımın yürütülmesi için gerekli tüm silahları da sunuyor kadına. Kadının ancak büyük bir savaş yürüterek, yüz yıllardır kaybettiklerine ulaşabileceği gerçeği ile hareket etmesinin gereğini ortaya koyuyor.

Ateşe atmak... Ateşle yıkanmasını, ateşte pişmesini, dayanıklı hale gelmesini sağlamak… Her türlü koşulda yaşam imkânı yaratabilmesini sağlamak. Ateşte kendisine ait olmayanların yok olmasını ve bu sadeye, öze dönmesini sağlayıp onu gerçekleştirmek. Herkesin kolayca yaklaşıp kullanabileceği bir konumdan çıkarmak kadını... Kadını yaratmak! Yaratılan kadınla birlikte onunda katıldığı bir insanı yaratmak, erkeği yaratmak, var olanı reddederek her şeyi yeniden şekillendirmek ve böylece özgürlük ölçülerini somutlaştırmak, yaşanılır kılmak. İşte bunun için ‘varım’ diyenler, savaşacak olanlardır.

‘Savaş’ dediğimizde aklımıza sadece elde silah ideolojimize karşı olan egemenlerin ordularıyla savaşmak gelmemelidir. Bu tarz savaş, yürüttüğümüz ideolojik savaşın bir yönüdür sadece. Asıl verdiğimiz savaş, irade, nefs ve güzellikleri yaratma savaşıdır. Bin yıllardır sürdürülen egemen, baskı, zora ve tahakküme dayalı sistemlerin başta kişiliklerimizde yarattığı tahribatlara, sahteliklere, çirkinliklere karşı yürüttüğümüz savaş önemlidir. Özgürlük mücadelemizde gerçekleşen kadın ordumuza da bu çerçevede bakmak önemlidir. Sadece savaşın, ordunun erkek cinsine ait olmadığını gösterebilmek için kurulmamıştır. İdeolojik, siyasi, kültürel anlamda belli bir düzeyi yakalayıp özgürlüğü hayata geçirmek içindir. Toplumda iradesizleşmiş, yitirilmiş olan kadının kendisini yeniden ele alarak kazanması, toplum içinde etkinliğini belirginleştirmesi, yaşamın temel öğesi haline gelmesi için cinsinin yücelmesini sağlaması, kendisini güç haline getirmesi için yaratılmıştır. Kadının öz gücünü açığa çıkartabilmesinin en büyük zemini olarak ele alınmıştır ve alınmadır. Bu amaçla öncelikle kadının kendi kökleriyle buluşmasının, kendini daha iyi tanıyabilmesinin koşulları yaratılmıştır. Neye karşı ve hangi yöntemlerle savaşılması gerektiğini görmesini sağlamak için, belli bir düşünce gücüne ulaşması gerektiği belirtilmiştir. Bununla beraber tarihsel bilinci elde ederek kendi cinsini tanıması ve sevmesi, onun için mücadele vermesinin zorunluluğu ortaya konulmuştur. Savaşmak, mücadele etmek, kendini ve toplumu yaratmak... İlk bakışta oldukça zor olgular. Hiç de kadın cinsine göre olmayan olgular. Ama kime, neye göre kadına ait değilmiş gibi görünen? Tabii ki egemen zihniyete göre. İşte bunu değişmesi için kadının ordulaşması, örgütlenmesi gerekliydi.

İnsanlık tarihine baktığımızda kadın cinsinin birçok planlı savaşıma katıldığını, ordularda yer aldığını görüyoruz. Fakat bu yer alışın, kadın özgürlüğünü ve bununla beraber toplumsal özgürleşmeyi getirmediğini de biliyoruz. Öyleyse yapılması gereken doğru nedir? Önderliğimiz tarafından bizlere sunulan savaş zeminini doğru değerlendirip hakkını vermek ve bu anlamda tarihin bize yüklemiş olduğu sorumluluğu yerine getirmek. Otuz yıldır yürütülen mücadeledeki tecrübelerden öğrenmesini bilerek, tekrardan güçlenerek savaşmak. Başta kendini tanıma savaşımını vermek. Bunun için, kendine doğru soruları sormak önemli. ‘Ben neydim, neyim ve ne olmak istiyorum? Nasıl bir yaşamı istiyorum, bu yaşamı oluşturmanın koşulları nelerdir? Doğru yaşamı oluşturacak olan kişilik yapılanmasına nasıl ulaşacağım?’ Kadın olarak beynimizdeki, yüreğimizdeki, fiziğimizdeki geleneksel yönleri görme ile başlayacak her şey. Hep başkaları için, erkek için, iktidar için, devlet için, toplum ahlakı için olmuş olanı görüp ona karşı keskin bir savaşım başlatmakla olacak. Bu savaşı başlatmak, kendi başına bir özgürlük adımıdır. Mücadele tarihimiz boyunca kendi kişiliğinde başlattığı savaşımı bir yaratım eylemine döken, bununla tüm alanlarda toplumsal dönüşümü gerçekleştirmeyi sağlayan kadın özgürlük savaşçıları ortaya çıkmıştır. Şehit Beritan, Şehit Zilan, Şehit Sema Yüce ve niceleri bunun somut örnekleridir. Yaşadığımız dönem itibariyle onların yarattığı değerleri yüklenip yola devam etme sorumluluğu bizim omuzlarımızdadır. Onlar asla vazgeçmediler, geri çekilmedi ve pes etmediler. Karşılarına çıkan tüm geri, klasik ve baskıcı yaklaşımlara teslim olmadılar. Her zaman Başkan APO’nun savaş felsefesine göre yaşamayı hedeflediler ve başardılar. Boyun eğmediler. Herkesin istediği gibi değil, özgürlük ölçülerinin dayattığı gibi olmayı seçtiler. Ve bu şekilde tarihleştiler, sembolleştiler, tanrıça katına yükseldiler. Sıkı savaştılar ve savaştıkça varoldular. Savaştıkça kadında yaratılmış olan dar ufku ortadan kaldırıp beyinlerini, yüreklerini büyüterek, tüm kadınları ve tüm evreni sığdırdılar yaşamlarına. Tutku düzeyinde ele aldılar savaşı, tutku düzeyinde sarıldılar güzelliklere. Kendi şahıslarında, bilinç ve ruhta kadının doğru bağlanışının nelere kadir olduğunu gösterdiler. Bin yıllardır bastırılan ya da başkalarının menfaatleri için kullanılan enerjilerini açığa çıkardılar. Birilerinin değil, insanlık tarihi boyunca yaratılan tüm değerlerin, toprağın, bağımsızlığın, halkının ve güzelliğin kadınları oldular. Amaçlarını, yüreklerini büyüttüler, onun için nefes aldılar ve yine onun için nefeslerini verdiler. Kendi güçlerini sınadılar, kendi kişiliklerinde ve diğer yoldaşlarının kişiliklerinde zayıf yönleri gördüler, olduğu gibi kabul etmediler. Varolanı değiştirme savaşı verdiler. Savaştıkça daha çok sevdiler birbirlerini. Egemen sisteme karşı savaştıkça kadında onu yenebilme gücünü gördüler. Mücadele saflarında kendisini dayatan egemen zihniyetin farkına vardılar. Buna karşı hiç durmadan savaşılarak kazanılacağını ortaya koydular. Gerçek anlamda gücün ne demek olduğunu anlamışlardı. Bu gücü açığa çıkarmanın ana kaynağının kadında olduğunu gösterdiler. Bu güç açığa çıktıkça eşitsizliğin ortadan kalktığını gösterdiler. Özgür yaşamı gerçekleştirmenin garantisinin kadın olduğunu bildiler. Bu garantiyi yaşamsallaştırmak için örgütlenmek gerektiğini gördüler. Örgütün özgürleşmede en büyük silah olduğunu anlattılar. Tüm bunları yaparken savaştılar, böylelikle savaştıkça özgürleşildiğini kanıtladır. Bu kadar engin mirasımız varken hala geriye sarılmanın, hala beklemenin, hala anlamamada ısrarın nedenleri nelerdir? Bizi geriye çeken noktalar nelerdir? Bunu çok derin ele almak zorundayız. Savaşım yürütmeden özgürlük düzeyine ulaşılamayacağını yaşadığımız gerçeklik bize çok yakıcı bir şekilde göstermiştir. İçinde bulunduğumuz dönem noktasında da bu gerçeklik tüm yakıcılığıyla karşımızda durmaktadır.

 Şehit Yıldız Demirdağ