İnsanlık tarihi açısından yaşanan devrim süreçlerini sadece aylara sığdırmak elbette ki yeterli bir yaklaşım olmayacaktır. Ama insanlığın yaşadığı acıların ve katliamların yüreklerde yarattığı etkileri de tarihleriyle anmak bir insanlık görevi olmaktadır. Bu boyutuyla Haziran ayının hem kadın özgürlük tarihi açısından hem de insanlık tarihine bıraktığı miras açısından anılması gereken yönleri vardır.
Bu ayın sadece bir günü değil, her günü militan yürüyüşlerle yazılmıştır. Bu ayda şehit düşen Zilanların, Semaların, Gulanların, Slavların özgürlük mücadelelerini bugün vesilesiyle bir kez daha selamlıyoruz. Onların şahsında özgürlük mücadelemizde şehit düşen ve Önderliğin bitmez, tükenmez çabasıyla yarattığı bu çizginin takipçisi olan ve ona öncülük yapan, Mahirlerin, Nucanların, Adılların, Çiyaların, Gülbaharların, Ferhatların, Diclelerin, Sidarların ve daha nice özgürlük sevdalısını da yüreğimizde, mücadelemizde yaşatarak, onların yürüttüğü bu mücadeleyi her gün daha büyük bir kararlılıkla kucaklayarak, yürüteceğimize dair kararlılığımızı bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Bu doğrultuda 1 Haziran Hamlesi de şehitlerimizin yarattığı bu tarihsel mirasın bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Tarih ve toplum bir kez daha 1 Haziran Hamlesi ile gerçeği yaşadı. Beş bin yıllık tarihin ortaya koyduğu iktidarcı zihniyetin halkımız üzerinde yürüttüğü imha ve inkâr politikalarına geçmiş süreçlerde olduğu gibi 1 Haziran Hamlesiyle de güçlü bir karşılık verildi. Bu anlamda tarihimizde yeri ve önemi güçlü olan bir Hamleyi ifade etmektedir. Bu boyutuyla 1 Haziran Hamle süreçlerine gelmeden, bu tarihi süreçlerin nasıl ortaya çıktığına kısa bir göz atmak Haziran Hamlesinin anlaşılması açısından önemli olacaktır.
Bilindiği gibi PKK bir yenilik hareketidir. Bu Önderliğin ilkeler bütünlüğünün toplamı olmasından kaynağını almaktadır. Yaşanan tarihe ve süreçlere göre ideolojik bir değişimi yaşamak, kendini yenilemek, ilkelerin politik ve taktik açıdan pratikleşmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle PKK, her zaman değişime ve yenilenmeye açık, toplumun maddi ve manevi ihtiyaçlarının ortaya çıkardığı hedeflere ulaşmak için kapsamlı bir tarih, toplum ve güncel analizi her dönem gerçekleştiren bir hareket olmuştur. Buna göre stratejisini hem politik hem de askeri açıdan belirlemiş ve pratikleştirmiştir. Bu boyutta da yaşanan gelişmelere endeksli olarak stratejik değişiklikler yaşamıştır. İlk olarak stratejik değişiklik dünyada bloklar arası çatışmanın (ABD ve Sovyet) hızla gerginleştiği süreç olan 1981 yılında yaşanmıştır. Bu süreç, ABD’de başa gelen hükümetin, Sovyetleri imha etmeyi hedeflemesiyle gelişen bir süreçtir. Aynı süreç 1993 yılında da reel sosyalizmin çözülmesiyle, ezilenlerin kurtuluş hareketinin tarihsel anlamda kendisini yenileyememesi ve tarihi yenilgiye uğramasından kaynaklanarak yaşanmıştır.
1981 yılında dünyada yaşanan bu gelişmeler bölge ve Kürdistan’ı da etkileyen koşullardır. Bu nedenle İkinci Partileşme Hamlesi’ne geçiş yaşanmıştır. Bu geçiş sürecinde daha çok Ulusal Kurtuluş Stratejisi devam etmiş, fakat onun taktik uygulanışında, temel taktiğinde bir değişiklik yaşanmıştır. Ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı şiddet temelinde mücadelede Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi’ne geçiş olmuştur. Bu 15 Ağustos 1984 Atılımı’nın ortaya konulmasıyla pratikleşmiştir. O dönem ve süreç açısından Atılım gecikmiş, erteleme yaşanmıştır. Kendi içinde belli bir tehlike yaratan bu durum, Atılımın gerçekleşmesiyle ortadan kaldırılmıştır. İdeolojik gelişmeyle gerillanın geliştirilmesi, daha uzun vadeli kılınmasında ortaya çıkan sorunlar çözülmüştür. İdeolojik boyutun gelişmeye açık olması, gelişmeyi ve yenilenmeyi gerektirmişse de, ideolojik gelişme çok köklü yaşanmamıştır. Kısmi ve sınırlı bir değişim biçiminde yaşanmıştır.
Üçüncü Partileşme Hamlesi’nin değişim ve yeniden yapılanma süreci İkinci Partileşme Hamlesi şeklinde gelişmemiştir. Başlangıçta stratejik değişim ve yeniden yapılanma olarak ele alınıp tanımlanmış, fakat buna düşmanın dayattığı imha ve tasfiye amaçlı saldırılar, topyekûn savaş ve uluslararası komplo saldırısı gerçekleşmiştir. Böylece süreç uzamıştır. Bu da değişimi sadece stratejik değişim ve buna dayalı bir örgütsel yeniden yapılanma olarak ele almanın dar ve yetersiz olduğunu ortaya çıkarmıştır. Böyle bir ele alış stratejiyi ve onun örgütlenmesini doğru ve yeterli ele almamaya götürebilirdi. Çünkü bu değişimin ideolojik ve felsefik boyutları vardır. Bu da uygulama boyutlarının zorluklarını ortaya koyduğu gibi birçok kez hareketin imhasının ve yenilginin gelişimini önlemiştir. Bu sürecin gelişiminde de uluslararası komployla mücadelenin ve onun boşa çıkartılmasının kolay olmadığı görülmektedir. Böyle bir gelişimle özgürlük ve demokrasi mücadelesini örgütlemek ve yürütmek mümkün olmuyor. Tam tersine, mücadele imhayla karşı karşıya kalabiliyor. Uluslararası komplo sürecinin başlamasıyla ortaya çıkan duruşumuz, değişimin boyutlarını, zorluklarını ortaya çıkarmış ve daha köklü, derinlikli bir duruş olması gerektiği anlaşılmıştır. Bu süreçte hem içte yaşanan tasfiyeci eğilimlere karşı hem de dışta yaşananlara karşı çok şiddetli bir mücadele yaşanmıştır. Ferhat-Botan şahsında gelişen tasfiyeci ve provokatör çizgi, yaşanan değişimin ideolojik, felsefik yönlerini ters-yüz ederek ortamı muğlaklaştırıp, ABD çizgisinin çözüm ve ılımlılaştırma çabalarını arkasına alarak, örgütü tasfiye etme girişimlerinde bulunmuşlardır. PKK tarihinin bu tür komplo ve eğilimlerle dolu bir tarih olmasının getirdiği örgütsel deneyim ve direniş çizgisi, yaşanan bu sapmayı engellemiştir. Süreçle yanlışlıkları anlaşılan bu kesimler örgüt içerisinde aşılmışlardır. Bu durum neredeyse bütün hareketi etkilemiş, çizgi ve örgütsel duruş açısından zorlu ve ciddi bir düşünsel savrulma ortaya çıkarmıştır. Önemli bir kadro gücünün erimesine yol açmıştır. Hareketi de 2003 yılında Önderlik çizgisinden koparmıştır. Hareket açısından, Önderliğin mücadelesini desteklemeyen, ondan kopan, onunla bütünleşmeyen, Önderliğin öngördüğü taktiklere göre hareket etmeyen bir duruş yaşanmıştır. Bütün bunlara karşı Önderlik mücadele ederek, tasfiyeciliği deşifre edip düşünceyle mahkûm ederek tasfiye etmiş, hareketi de yeniden etkileyip çizgiye çekmiştir. Bu süreçler ideolojik bunalım süreçlerini ortaya çıkarmış, düşüncede tam bir çözüm üretemeyen süreçlerin gelişmesine neden olmuştur. Sorunları çözen ve başaran yine Önderlik olmuştur. Üçüncü Önderliksel Doğuş, bu temelde gelişmiştir.
Bu doğuş sadece stratejik değişim ve bunun uygulanması, örgütlenmesi değil, bunu aşan ve paradigma temelinde gelişen ideolojik yenilenme ve bunun gerektirdiği felsefik derinliği kazanmayı sağlayarak, bizi zihniyet devrimine dönük bir mücadelenin içine koymuştur. O döneme kadar kadro tarafından stratejinin değişimi anlaşılmamıştı. Paradigma temelinde gelişen ideolojik değişim ve yenilenme gerçekleşmeden, stratejik değişim de tam oturmamıştı. Bu da kalıcı bir mücadeleyi geliştirmemiş daha çok kendini yenilemeyen, tekrarı yaşayan bir kadro ve bunun örgüt tarzını işlevli kılmıştı. Oysa stratejik değişim, ‘93 yılının Mart ayında yapılan ilk ateşkes ile birlikte gerçekleşmiştir. Ondan sonra mücadele, yeni bir strateji temelinde gelişmiş, Ulusal Kurtuluş Stratejisi yerine, Demokratik Mücadele Stratejisi, Halk Savaşı Stratejisi’nin yerine Meşru Savunma Savaşı Stratejisi geçmiştir.
Meşru savunma temelinde yürütülen taktik hamlelerle, Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünün gerçekleştirilmesi için çaba gösterilmiş ve ’94 yılından ’98 yılına kadar yürütülen pratikte stratejik ve taktik mücadelenin içeriği bu olmuştur. 1999 yılından sonra uluslararası komplo karşısında yürütülen mücadelenin stratejik ve taktik anlamı da bu olmaktadır. Fakat bu strateji tam bir teorik izah ve tanıma ulaşamadı, örgütü yeniden yapılandıramadı. Dolayısıyla da kalıcı gelişme sağlamadı. Yani gerçek anlamda bir stratejik hamle olamadı. Stratejik değişim, bu temeldeki örgütsel yeniden yapılanmayı aşan bir boyut kazandı. Dolayısıyla geçtiğimiz bu değişim ve yeniden yapılanma sürecinin temel ve birincil boyutu, bu felsefik, ideolojik değişim ve yenilenme boyutudur. Aslında bir yerde stratejik değişimi ve örgütsel yeniden yapılanmayı bu ideolojik ve felsefik değişiklikler koşullandırıp yönlendirmiştir. Bu temelde stratejinin anlaşılması, tanımlanması, onun örgütsel sisteme kavuşması ancak ideolojik değişim ve yenilenmenin başarılmasıyla olmuştur. Bu süreçlerde yani hem ’93 yılından ’98 yılına kadar hem de ’99 yılından 2004 yılına kadar böyle ara dönemler yaşanmıştır. Bu ara süreçler uzun bir süreci almıştır. Bu nedenle 1 Haziran stratejik hamlesine zor ulaşılmış, bu süreçlere gelinceye kadar örgüt imhanın eşiğinden dönmüştür.
Yaşanan bu süreçlerden kaynaklı olarak, Önderliğin 1993 yılında başlattığı stratejik değişim süreci, ancak 1 Haziran 2004 yılında planlı bir mücadele hamlesine dönüştürülmüştür. Bu dönemde özellikle 1993-‘98 yılları arasında gelişen dönemde, imha inkar politikası topyekun savaşın dayatmasıyla ulusal diriliş devriminin değerlerini korumak için büyük bir direniş mücadelesi içerisine girdi. Bu durum, hem uzun sürdü hem de zorluklarla geçti. Fakat gelişen savaşta ne tam yenilgi ne de tam zafer denilebilecek bir durum yaşandı. Stratejik değişikliği pratikleştirebilecek bir taktik çıkış gerçekleştirilemeyince, Önderlik bu durumda bir çıkış gerçekleştirmek için 1998 yılında ateşkes ilan etti. Stratejik değişimi parti yapısına dayatarak, bu süreci hızlandırdı. Gelişen bu sürece ise düşman uluslararası komplo süreçleriyle karşılık verdi. 15 Şubat komplosuyla karşı karşıya kaldık. 15 Şubat komplosu, hareketin imhanın eşiğinden dönmesi anlamına geliyordu. Önderliğin çok duyarlı, dikkatli yaklaşımları, tarzı, halkın da Önderlikle bütünleşen direnişçi tutumu sonucunda cezaevlerinde “Güneşimizi Karartamazsınız” kampanyası temelinde geliştirilen direniş eylemliliği bu imhayı boşa çıkarttı. Bu sefer de Önderliğimiz fiziki olarak imha edilemeyince, ideolojik-siyasi çizgi bakımından imha edilmek istendi. Bunun için her türlü yaklaşım sergilendi. Önderlik çürütme politikasının uygulamaya konulduğunu belirtti. Bu politikayı boşa çıkarmak için, bu süreçte AİHM savunmasını çıkararak, sisteme gerekli cevabı verdi. Bu süreci başarılı bir şekilde savunarak, tarihi bir kez daha gözler önüne sererek, hakikatin mücadelesini verdi.
O dönemde siyasi İslam’ı esas alan AKP iktidar yapılarak, Kürt halkını Önderlikten ve PKK’den koparmak için sürece yayılmış bir tasfiyeci çizgi izledi. Örgüte içten provokatif tasfiyeci çizgi dayatılarak, örgütü bölüp parçalayarak Önderliği de İmralı’da çalışamaz hale getirmek istedi ve çürütme politikasını başarıya ulaştırma çabalarına girdi. ABD-AKP ittifakının bu kadar kapsamlı ve planlı saldırısına karşı da Önderlik, PKK’nin yeniden inşasını gündeme getirdi. Bunu ‘Bir Halkı Savunmak’ kitabıyla paradigma değişimi temelinde Demokratik Konfederalizm çizgisini geliştirerek, Kürt halkına devletsiz demokrasi sistemiyle yeni bir örgütlenme ve yaşam tarzını geliştirdi. Böylece bir kez daha bu çürütme politikalarına ve beş bin yıllık egemen sisteme cevap verildi.
1 Haziran Atılımı Stratejik Bir Atılımdır
1 Haziran Atılımı, bir yerde tasfiyeciliği tasfiye etmeyi, hareketi yeniden toparlamayı ve paradigma değişimi temelinde geliştirilen yeni çizgiye dayalı olarak stratejik değişimi ve örgütsel yeniden yapılanmayı başarma, gerçekleştirme Atılımı olarak gündeme geldi. Hareketi, Önderlik çizgisine çekti, stratejik değişim ve yeniden yapılanma sürecine soktu. Bu temelde yürütülen çalışmalar içerisinde bunlar gerçekleşti. Fakat bu çok zorlukla, zayıf koşullarda ve çok gecikmeli oldu. Ciddi bir yıpranmışlık içinde oldu. Dolayısıyla etkili bir siyasi ve askeri mücadele olarak gelişmedi. Daha çok bir ideolojik örgütsel mücadele olarak ortaya çıktı. Bunu da esas olarak Önderlik yürüttü. Kadroda Kuzey’e yönelimler oldu. Özelikle 1999 yılında Önderliği savunmak üzere fedai direniş için katılan militan yapı, geçen süreç içerisinde düşünce dağınıklığına bakmadan, pratik mücadeleye yürüyerek Önderliğe en büyük desteği verirken, bu süreçte oluşturulan PKK yeniden inşası temelinde çalışmalar ayrıca destek sağlamıştır. Bu süreçte cesaretle mücadeleye atılan Viyan ve Nuda çizgisi bu dönemin öncü kadın militan rolünü üstlenmiştir. Viyan ve Nuda çizgisi PKK yeniden inşa görevlerinin sorumluluk bilincini göstererek, Önderlik sahiplenmesini gerçekleştirmişlerdir. Aynı zamanda HPG’de yaşanan birçok yetersizlik ve belirsizlik olsa da tasfiyecilik kendini kamufle edememiştir. HPG’nin ideolojik ve askeri mücadelesini ciddi bir biçimde etkilese de 1 Haziran Atılım süreçlerinde geliştirilen stratejik hamle süreçlerini etkileyememiştir. Stratejik değişim, ideolojik yenilenme temelinde başarılmıştır. Buna göre 1 Haziran Atılım mücadelesi içerisinde yeni stratejiyi hayata geçirirken, aynı zamanda onun örgütsel sistemini kazanma, örgütsel yeniden yapılanmayı da gerçekleştirmeyi de öngörmüştür. Hareketimiz de 1 Eylül 1999 yılından itibaren dördüncü kez ilan ettiği tek yanlı ateşkes süreciyle yeniden girdiği pasif savunma dönemini bitirmiştir. Aslında Önderlik bu süreci 2003 Eylül ayında sona erdirmek istedi fakat hareket tasfiyecilerin etkisiyle bu sürece girmek istemedi. Bu nedenle pasif savunma duruşunu bir yıl daha erteleyerek, uzattı ve 1 Haziran 2004 yılı ile birlikte, Meşru Savunma Stratejisi kapsamında aktif savunma savaşı içerisine girerek planlı ve örgütlü bir stratejik atılım sürecini de başlatmış oldu.
1 Haziran Atılımı, stratejik bir atılımdı. Hareket, uzun bir stratejik değişim mücadelesi ardından 1 Haziran 2004 Atılımı’yla yeni bir stratejiyi benimsemiş, özümsemiş ve onu hayata geçirecek aktif mücadele sürecine geçmiştir. Bu sürecin ilk dönemi, 1 Haziran 2004’ten Ağustos 2005’e kadar geçen süreçtir. Bu süreç askeri bakımdan, düşük yoğunluklu aktif savunma savaşını ifade ediyordu. Buna karşılık, Türk Genelkurmayı da, PKK karşısında izleyeceği uluslararası komplonun üçüncü döneminin stratejisini ve taktiğini belirlemeye çalışarak, 2005 Ağustosunda da bunu yeni savaş politikası ve topyekun savaş konseptini devreye koyarak pratikleştirmeye çalışmıştır. Hükümetle Genelkurmay arasında bu temelde basına da yansıyan çatışmalar olmuştur. Bu çatışma 2005 Şemdinli Umut Kitapevi’nin bombalanmasıyla yeni bir döneme girmiştir. Çünkü kirli savaş devreye konulmuş, hükümet ve Genelkurmay anlaşmıştır. Böylece içinde bulunduğumuz pasif savunma süreci de bu şekilde bizim açımızdan da bitmiş oldu.
Yeni bir süreç başlasa da HPG, yeni mücadele sürecine girmekte zorlandı. Aktif mücadele içerisine giremedi. Kadroda farklı izahlar gelişse de, esasında Meşru Savunma Stratejisi’ni anlama ve uygulamadaki yetersizlik, darlık ve hakimiyetsizlikten kaynaklı sorunlar tıkatıcı oldu. Bu durumu içteki tasfiyecilik de biraz derinleştirip körükleyince, HPG içerisinde zorlanmalar yaşandı. Bu süreci aştırtacak duruma yönelik, 2005 yılının Kasım sonu ve Aralık başında genişletilmiş HPG Meclis toplantısında bir çaba içine girilerek, topyekûn savaş konseptiyle ortaya çıkan yeni durum değerlendirilip, bunun karşısında hareketimizin izlemesi gereken taktik çerçeve yeniden planlandı. 2005 yılının Eylül ayından 2006 yılının 1 Ekimine kadar geçen süreç, düşmanın topyekûn savaş konsepti temelinde ilk saldırılarını geliştirdiği, bizim de bu saldırıları boşa çıkartmak üzere aktif savunma savaşını orta yoğunluklu düzeye getirmek için çeşitli arayışlar, tartışmalar, çabalar içinde olduğumuz bir süreç oldu. Bu dönem yukarıda da belirttiğimiz yetersizliklerden dolayı aktif savunma savaşını hızlı ve etkili bir biçimde orta yoğunluklu düzeye çıkaramadı.
1 Haziran Atılımı’yla gelişen süreç, savaşı tamamen demokratik siyasetin aracı olarak kullanmayı, 1999 yılından önce var olan düzenli orduyu reddederek, halkın savunma gücü olarak öz savunmayı geliştirerek, devlet olmayan demokratik toplumsal sistemi örgütleyip sürdürmeyi hedefleyen bir gerilla gerçeğini de ifade etti. Süreci iyi kavrayamayan gerilla, derinlikli bir stratejik kavrayış ve özümsemeyle taktik yaratıcılığı ilk etapta gösteremedi. 2006 yılında halk demokratik serhildanı geliştirip Önderliği referandum temelinde siyasi iradesi olarak kabul etti. Siyasi yollarla çözümü geliştirmeye dönük olan bu çabalar 1 Eylül 2006 yılında geliştirilen beşinci tek yanlı ateşkesin ilan edilmesiyle devam etti. Gerilla bu süreçte yeniden pasif savunma konumuna geçti.
2006 yılının Eylül ayına kadar geçen süreç, topyekûn savaş konsepti temelinde düşmanın saldırı yürütmesine karşılık, serhildan ve gerilla temelindeki bir direniş dönemi oldu. Topyekûn savaşa karşı orta yoğunluklu aktif savunma savaşı yürütmenin arayışı içinde geçen, ama esas olarak düşük yoğunluklu aktif savunma durumunda olan yeni bir direniş süreci oldu. Serhildan ve gerillanın birlikte, iç içe geçerek uygulanması önemli bir direniş durumunu yarattı. Aktif savunma savaşını düşük yoğunluktan, orta yoğunluğa çıkartmanın arayışıyla geçti. Bu süreçte ABD’de kasım ayında ara seçimler gerçekleşti. Seçimlerden sonra yeni bir politik strateji ortaya çıkarıldı. Ve eskiden izledikleri politikalarda değişiklikler yapıldı. Bu politikanın özü, Büyük Ortadoğu Projesi’nin çekirdeği olarak Türkiye-Irak ittifakını yaratarak, Kürtleri bu ittifaka dahil etmek, Türkiye, Irak, ABD üçlü ittifakını da yeniden sağlamaktı. Bu temelde 15 Ağustos 2006 yılında ateşkes çağrısı yapan ABD yeniden savaş kışkırtıcılığı yaparak, Türk ordusunun PKK ile çatışmasını istedi. Zap operasyonu bu temelde gelişti. 2006-2007 yılında düşmana çok ciddi kayıplar verdirildi.
Seçim sonrasında Genelkurmay-AKP uzlaşmasıyla, yeni bir savaş yönetimini hazırladığı görülünce, buna karşı hareketimiz Eylül ayında yaptığı toplantılarla yeni savaş planlamasına karşı direnmek üzere “Êdi Besê” hamlesini planladı. Ekim ayından itibaren pasif savunma durumu sona ererek, yeniden aktif savunma savaşı konumu gündeme geldi. Bu sefer düşük yoğunluklu değil, daha üst yoğunluklu, “orta yoğunluk” diye tanımladığımız düzeyde bir aktif savunma savaşı bizim için bir gereklilikti. 1 Ekim 2006 yılından, yine Eylül 2007 yılına kadar olan dönem beşinci tek yanlı ateşkes dönemiydi. Ekim 2007 yılından Aralık 2008 yılına kadar geçen süreç, orta yoğunluklu aktif savunma savaşının yaşandığı bir süreç oldu. Bu dönemde Gabar, Oramar eylemleriyle, Zap direnişiyle, yine Bezelê eyleminden Amed, Erzurum, Dersim eylemlerine kadar, 2008 yılında yaşanan eylemlere kadar birçok eylemsel durum gelişti. Orta yoğunluklu aktif savunma savaşının uygulanması diyebileceğimiz eylemsel girişimler böylece gelişti. 1 Haziran Atılımı’nın geçmiş süreçleri değişik taktik dönemleri içinde taşıyor. Düz bir mücadele süreci değildir. İdeolojik, siyasi ve askeri bakımdan aktif bir mücadele sürecidir. Bunların her üçü de iç içe geçirilerek, yürütülmüştür. Meşru savunma temelinde gerçekleşen bir siyasi atılımdır. Siyasi mücadele ve siyasi serhildan başat rol oynamıştır. Gerektiği zaman, gerilla da aktif konuma geçerek bu siyasi mücadeleye destek vermiş, onu savunmuş, ona dönük saldırıları kırıp önünü açmıştır. Böylece de askeri strateji bakımından farklı dönemler yaşanmıştır.
Genel süreç açısından gelişen bu değerlendirmeler ışığında YJA Star güçleri olarak da 2004 yılından itibaren başlangıçta Botan, Dersim, olmak üzere daha sonra diğer sahaları da kapsayan mevzilendirme çalışmaları yürütülmüştür. Stratejik değişikliği yeterince özümsemeyen kadro ve komuta yapısı, zihniyet düzeyinde değişim ve yeniden yapılandırma temelinde değişiklik yaşamaması sonucu pratiklerde hatalı ve sürecin gerektirdiği taktik yenilenmede yeterli zenginliğe ulaşamamıştır. Kuzeye yoğun bir taleple giden kadro yapısı taktiksel anlamda tam bir aktivite gösterememiş, eskiyle yeni süreç arasında bir bocalamayı yaşamıştır. Zihniyet düzeyinde, ideolojik düzeyde kendimizi değişim ve yeniden yapılanmaya kavuşturmadan, stratejik değişim yapmaya, yeni stratejiyi örgütlemeye ve eyleme dökmeye çalışınca çok parçalı, eklektik, kopuk kaldık, stratejiyi örgütleyemedik. Örgütsel çalışmada çok dar, yetersiz, zorlanan, çoğu zaman örgüt sorumluluğundan kaçan, sorunları başkasına havale ederek kurtulmaya çalışan bir durumu yaşadık. Karşıt güçlere de bu temelde zemin teşkil eden pratiklere sahip olduk. Özellikle komuta düzeyinde birçok kayıp da verildi. Bu da bu zihniyetin sonucu olarak gelişti.
Stratejik ve taktik süreçleri kavrayıp onların başarıyla pratikleştiricisi olabilmek için, bu temelde zihniyet ve ideolojik çizgi değişimini ve yeniden yapılanma gerçeğini özümsememiz şarttır, zorunludur. Bu durum dönemsel değil, temel ve esastır. Önderliğimizin yeni savunmaları temelinde HPG ve YJA Star güçleri olarak kendimizi yeniden yapılandırıp geliştirirsek, döneme cevap olabiliriz. Zaferi yaratan gerilla tarzına da ancak bu temelde ulaşabiliriz. Önümüzdeki süreci fedai militan çizgisinin öncülüğünü yapma temelinde geliştirerek, başta Önderliğe ve 1 Haziran şehitleri şahsında bütün devrim şehitlerine karşı borcumuzu ödeyecek bir pratiğin sahibi olmayı esas almalıyız. Bu temelde 1 Haziran hamlesini ve bu hamleyi günümüze kadar yürüten şehit yoldaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Şehit Çiçek BOTAN