Biz Türkiye devleti ve halkıyla özgür bir birlik için mücadele verdik. Newroz’ları bu temelde kutladık. Şimdi yeni bir tarihi...
Abdullah ÖCALAN
Newroz'u kutluyoruz, bu Newroz günlerinde en iyi konuşmayı, giyinmeyi, türkü söylemeyi, hatta yemeyi, içmeyi bir gelenek olarak halkımız yaşıyor.
Bilindiği gibi iyi günleri, bayram günlerini kutlamak için, iyi günde olmak gerekir. Bu yanlız kişi için böyle değil, örgüt için de, halk için de böyledir. Yakın geçmişi düşündüğümüzde, bunun çok zor bir olay olduğu görülmektedir. Yitirilen bir tarihten sonra, kutlanılan bayramların ne anlamı olabilirdi? Eğer bayramların gerçek anlamları bütünü ile bilinmişse ve hatta bu bayramlar birer uyuşturma araçlarına dönüştürülmüşse, kutlamalar neyi ifade eder, neyi kazandırabilirdi?
Bu nedenle Partimizin oluşmaya başladığı ilk dönemlerde, bu tür günleri anmanın, bayramları kutlamanın fazla bir anlamı olamazdı. İçeriği boşaltılmış, etkisizleştirilmiş günleri sırf kendini tatmin etmek, sahte bir bayram havası yaşayarak geçirmektense, yapılması gereken; kaybedileni tekrar kazanacak özü ortaya çıkarmak, bunun için yitirileni arayıp bularak bilinci oluşturmak ve bunu sahiplerine taşırmaktı. İşte, Partimizin ilk oluşum yılları bu çabalarla geçmiştir. O dönem anılacak günler, gerçekten çok sınırlıydı. Anma günlerimiz daha çok şehitlerimizin şahadet yıldönümleriydi. Tabii ki bu anmalar, daha çok görev üslenmek ve anıya karşı gerekenin yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesiydi. Açık ki, bu değerlendirme, zorlu bir değerlendirmeydi. Çünkü azgın bir düşmanla karşı karşıya bulunuluyor, bunun çok büyük engeleri ile karşılaşılıyor, bu da engellerin nasıl aşılabileceği, dökülen kanların hesabının en iyi bir şekilde nasıl sorulabileceği konusunda doğru bir değerlendirmenin yapılmasını gerektiriyordu. Partimiz, yakın tarihinde bu değerlendirmeyi çok yoğun bir biçimde yaşamıştır.
Halkımız ve Partililer, bu yakın dönem Parti tarihini iyi kavramak ve bu temelde günümüz ve geleceğe ilişkin sorumluluklarının dayandığı kaynağı iyi özümsemek zorundadırlar. Partimizin yakın dönem tarihinin bütün yönleri kavranmadan ne zorlukların, dayatılan imha ve işkencelerin anlamını ve ne de mücadelemizin bu dönem ulaştığı düzeyin yol açtığı kazanımların değerini anlamak mümkün değildir. Bu dönemi azgın bir dalga ve yoğun bir fırtına ortamında veya azgın bir boğa, korkunç bir zelzele karşısında insan yaşamının varlığını sürdürebilmede, onu kuşatan tehlikeler neyse, bu Partimiz için de böyledir. TC'nin o zamanki şeflerinin sözleri, bir canavarın derinliklerden gelen uğultu sesi gibidir. Bu adeta bir zelzeleyi andırır. Bu tabii ki biraz siyaset, güç, otorite kavramlarının anlamı bilinmiş ve pratiği kavranmışsa böyledir. "Artık geliyorum" diyen bir çok tehlike ve ayak sesleri vardır. Bu faşizmin ayak sesleri ve katliamın ayak sesleridir, naralar atılmaktadır. Bunlar "sen karınca kadarsın, bastım mı ezilirsin" narasıdır. İşte direnişin anlamı, büyüklüğü ve ilk yılların Parti tarihimizde muazzam önemi buradan gelmektedir. Çünkü karşılıklı savaşanlardan biri, her şeye hâkim olduğunu iddia eden ve bunu her türlü gaddarlıkla yürüten, bir çok olanağa ve gelişkin savaş araçlarına sahip bulunan bir güçtür. Diğeri ise çok cılız kollara sahip, büyük imkansızlıklar içinde, henüz yürüyüp yürüyemeyeceği, güç olup olmayacağı tartışma götürür bir durumdadır. İşte bu muazzam güç dengesizliği ve korkunç saldırılar ortamında, büyük zorluklara göğüs gererek filizlenen direnişçiliği anmak, bunun anlamını kavramak gerekmektedir. Eğer bu anımsama yapılırken, atılan direniş adımlarının özellikleri ve anlamı yakından kavranırsa, ortaya çıkacak olan büyük bir ciddiyet, o günlerin büyüklüğüne, saygı kazanılan değerlerden duyulan gurur ve coşkudur. Eğer o günler anımsanmaz, canavarın ağzından kurtulmanın da ne anlama geldiği kavranılamazsa, ne o günlere değer verilir, ne de bu günlere ulaşmanın ve kaydedilen gelişmelerin anlamı bilinir
Bu zorlu mücadele günlerinde kazanılan nedir? Kazanılan bir halkın özgürlük savaşıdır. Özgürlük nedir? Özgürlük bizde halkımızın varlığı ve kimliğinin saptanmasıdır. Varlık ve özgürlük birleştiğinde, bu insan toplumu olmak demektir. Bunun bizde somutlaşması, toplumun ve bireyin yeniden şekillenmesi, düşmanın basit bir piyonu olmaktan kurtulup, toprağında yükselmesini bilen bir bireye dönüştürülmesi, yani yeniden yaratılış, yeniden kimlik kazanma, havayı yeniden teneffüs etme, yeni bir yaşama, yeni bir güne ulaşmak demektir. Newroz'un özü de budur. Newroz'u böyle yaratmada bu yıllar Partimiz için muazzam zorluk ve gerginliklerle dolu yıllar olmuştur. Bir başka deyişle; bu yıllar ölüm kalım yılları, demoklesin kılıcının keskin ucunun, boynunun etrafında dolaşarak sık sık boynuna dokunduğu ve tüm bunların aşılmaya çalışıldığı yıllar olmuştur. Çok iyi bilinmektedir ki, TC'nin bu keskin kılıcı, yani terörü, her zaman sayısız insanımızı daha direnmeyi düşünmeden yerine oturtmaya kafi gelmiştir. Birey daha sağını, solunu araştırmadan "Ben kimim", "Nereden geliyor, nereye gidiyorum" diyemeden bu politikanın dayatmalarına, baskı ve sömürünün sonuçlarına boyun eğer, fosilleşir ve böylece fosilleşmiş sömürgeciliğin sonuçları denilen yaşamın kendisi ortaya çıkar.
Direnme, birey ve toplumun bu taşlaşmasına ve düşkünleşmesine de karşıdır. Bu nedenle bu yıllarda bir yandan düşmanın keskinliğine, diğer yandan onun düşürdüğü, bir moloz yığını haline getirdiği döküntüye karşı da yoğun bir mücadele söz konusudur. O halde yeninin, yeni günün yaratılışının o kadar kolay olmadığı kabul edilmek zorundadır. Acaba bu yeni yarınlara, on yıllara ve yüzyıllara ne getirir? Bunun güçlü bir muhasebesi halen yapılmış değildir.
Zulmün taşlaştırdığı yapıdan, şimdi canlanma, insanlığın ve bir halkın kıpırdanışı var. Bu sürece, benliğine sarılma ve kimliğine kavuşma süreci de denilebilir. Bunlar henüz güçlü bir şekilde ortaya çıkmamış olsa da, ancak bunun gelişmesi içine girilmiştir. Ağaç daha yeni büyüyor. İlk meyvalarını ne zaman ve ne kadar verir, henüz bunlar belli değildir. Ama önemli olan filizlenme, boyverme ve yaşam garantisinin sağlanmasıdır. Bu artık, bu toprakların bütün suyunun ve havasının kendi bitkisine hizmet etmesi demektir. Yani artık özsuyu kendimiz emiyoruz. Düşmanı devamlı beslemek için verilecek ve sömürtülecek özsuyumuzun olmadığı ilan ediliyor. İşte bu ilanın anlamı, buna karar veriş, Parti ve halk tarihimizde yeni bir güne açılışın ifadesidir. Bu nedenle burada TC'nin bilinen özelliklerini, süreçte yaşanan olayları tek tek izah etmek ve tekrarlamak yerine, bu kararın açıklayıcılarından ve çağdaş Newroz'un en büyük yaratıcılarandan Mazlum DOĞAN yoldaşı anmak gerekir.
Mazlum yoldaşın Newroz şahadetinde gerçekleşen şeyin büyük bir teslimiyete, o vahşet döneminde özellikle umudun o son kırıntılarının da alınıp götürülmesinde, namuslu ve onurlu yaşam olanağı tümüyle elden çıkartmaya, bunun için gerçekleşen son derece vahşi saldırıya karşı kendi kişiliğinde bitebilecek en son direnme hamlesiyle karşılık vermek olduğunu, böyle bir anlamının bulunduğunu ortaya çıkardık. Müthiş bir karanlık içinde bir kibrit çöpünü aydınlık gerekçesi yapmak, yaşamın korkunç bir biçimde teslim alınmak istenmesine karşılık kendini böyle feda ederek yaşam için böyle iddia olmak, iddia olarak varlığını sürdürmek çok önemliydi ve bu gerçekleştirilmiş oldu. Çünkü o haliyle yaşamı daha fazla götürmek mümkün değildi. Öyle bir baskı, öyle bir vahşet var ki, özgür bir yaşamın, namuslu ve onurlu bir yaşamın sözü olabilmek ancak böyle bir eylemle mümkündü.
Dediğim gibi, Mazlum yoldaşın şahadetinin bu gerçeği ifade etmesi çok önemlidir ve bunu anladığı ortaya çıkıyor. O, ideolojimizi iyi bilen bir arkadaşımızdı. Partimizi ruhundan tanıyan ve öyle kalmaya büyük özen gösteren gerçekten görkemli bir kişilik. Bu anlamda bu kişilik tam bir PKK oluyor; PKK’nin yaşam sözü, onun zirvesi oluyor. Çünkü o dönemde kesinlikle bir teslimiyet dayatması var ve teslimiyet öyle bir kişiye dayatılmıyor. Hatta teslimiyet sadece PKK’ye de dayatılmıyor. Şüphesiz biz dışarıda direniyoruz. Bizim de yapacaklarımız var. Ama oraya dayatılan teslimiyet daha fazla belirleyici oluyor. O teslimiyetin ardından getirilecekler belki daha belirleyicidir. Bir Diyarbakır zindanına dayatılmış teslimiyetin tam başarısı, o Şahin-Yıldırım ihanetinin tam zafere ulaşması, binlerce teslimiyetin peşi sıra gelmesi olacaktır.
Mazlum direnişçiliği işte bu noktada kendisini biraz daha devreye sokuyor. Çünkü orada her şey baş aşağı gidiyor, teslimiyet çok hızlı gelişiyor. Yapılması gereken şey bir eylem türüdür. O da bu eylem türüyle yine çok anlamlı bir günde, bir yaşam gününde, bir yeni günde, bir diriliş gününde bunu gerçekleştiriyor. Gerçekten de Mazlum yoldaşın direnişinin daha sonraki süreci tamamen etkilediği, teslimiyete karşı direnişçiliği egemen kıldığı biliniyor. Bu direnişin bizim direnişimizi de güçlendirdiğini, dağ direnişine de taşırıldığını çok iyi biliyoruz. Bunun da bir ulusal direniş ve diriliş olduğu şimdi çok daha iyi anlaşılıyor.
Mazlum nasıl zindanda partiye dayatılan teslimiyete karşı büyük bir eylemse ve şahadetiyle bunun bir zaferi oluyorsa, Zekiye Alkan’ın direnişi de Diyarbakır genelinde dayatılan, bu temelde de bütün Kürdistan’a ve Kürt halkına dayatılmış olan sinmişliği, korkuyu ve çaresizliği gidermek oluyor. en azından onunla bağlantısını kurarak, kendini böyle direniş durumuna taşırmak istiyor.
1990 Newroz’unda partimizin ideolojisinden sınırlı olarak etkilenen kahraman kızımız Zekiye ALKAN’ın kendini yakma eylemi, "Newroz ateşi en iyi insan teninde yanmalıdır" demesi, cesaretin ve fedakârlığın sınırsız bir örneğidir.
Bu direniş Diyarbakır’daki zindana dayatılanlara, Diyarbakır’daki halka dayatılana, bir kadının yaşadığı büyük olumsuzluğa, bunların hepsine toptan bir tepki oluyor. Bu tepki de böyle yaşamsal kılmaya veya “yaşama ancak böyle anlam verebilirim” dedirmesine götürür. Eylem gerçekleşiyor. Buna vereceğimiz anlam da budur. Bu eylemin de bu çerçeve de geliştiğine kanıyız ve anlamı büyüktür. Nitekim bundan sonra Diyarbakır’daki gelişmenin farklı olduğu; halkındaki gelişmenin, kadındaki gelişmenin biraz daha özgürce olmaya doğru yüz tuttuğu biliniyor.
Bir direniş, İzmir kalesinde kendini yakma olayı var. Rahşan Demirel adında çok genç bir Kürt kızının direnmesi var. Oraya taşırılmış bir Kürdistan’ın Mardin gerçekliği var. Yurtseverlik zaten etkili. Bu genç kızda bir yandan savaş ve özgürlük tutkusu mevcut, ama öte yandan oldukça zayıf. Örgütsel savaşım gerçeği etkiler. Newroz’lu günler de yine hızlı ve yoğun yaşanır. Belli ki burada kendisini özgürlük savaşımına müthiş vermek ve bir şeyler yapmak istiyor. Fakat bunun teorik gücünü fazla bulamadığı ve pratik geliştirme olanağını yakalayamadığı için, yani bir yerde tutkusu teorisi ve örgütlülük düzeyini aştığı için, buna karşılık bir şeyler yapmaya ahdettiği için, farklı bir eyleme yöneliyor. Orada kitlemizin içinde yaşadığı utanç verici koşullar, kendi ailesindeki zor koşullar, kendisinin özgürlük ve özgür yaşam anlayışıyla bağdaşmayan alçaltıcı ve yaşam koşulları Newroz’un o dirilticiliği ve çekiciliğiyle birleşince, böyle bir meşale eylemi ortaya çıkıyor.
Mümkündür, böyle bir ruhta böyle bir cesaret ve ardından böyle bir eylem ortaya çıkabilir ve çıkıyor da. Bu eylemi anlamlı bulduğumuzu söyledik. Bu şahadetin metropol kitlemizi aydınlattığı, düşkün yaşam koşullarındaki yüzlerce kişiyi savaşıma çektiği, onlara dayatılan mezarı deldiği, metropol halkımızın kendine getirilmesinde ve ülkeye taşırılmasında bir kaldıraç ve köprü rolünü oynadığı daha çarpıcı görülmüştür. Mesaj bu anlamda meşale değerinde kendini kanıtlamıştır. Bir komuta gücü olmayı kanıtlamıştır diyorum. Çünkü yüzlerce kişiyi yürüttü mü, o bir komutanlık rolü oluyor. Özellikle kadına ilişkin olarak çok sayıda katılıma yol açması, neredeyse erkek sayısından daha fazla bir kadın katılımına yol açması, onun kadın özgürlüğüne de büyük bir katkı, bunun komuta ve ordu gücü olduğunu gösteriyor.
Avrupa’daki Newroz şehitlerimiz var. Bunların üzerinde biraz daha durulmaya değer. Berivan (Nilgün Yıldırım) ve Ronahi (Bedriye Taş) yoldaşlar, bu Kürdistan kızları anlamlı mektuplar bırakmışlar. Ben bazı röportajlarına da tanık oldum. Yine herhalde epeyce mektupları, bazı değerlendirmeleri ve raporları da vardır. Bazılarını biz de gördük.
Bu kişilikleri daha iyi tanımak açısından, kendilerinin imzalayıp bıraktıkları mektuplara bakmakta yarar olabilir sanırım. Bir mektupları şöyle: “Diyarbakır zindanlarında üç kibrit çöpüyle Kürt halkına çıkış yolu gösteren Mazlum Doğan’ı, bu anlamlı çıkışa bedenlerini tutuşturarak cevap veren Ferhatları, “Newroz, Newroz ateşi yakılarak kutlanır” diyen ve Diyarbakır surlarında bedenini tutuşturan Zekiye Alkanları, özgürlük mücadelesinin neferleri olarak, saygı ve minnetle anıyoruz. Onlardan devraldığımız bayrağın burçlara dikileceğinin çok yakın olduğunu görüyoruz. “Ateşi söndürmeyin” diyen Necmilerin yolundan kendi özgür irademizle giriyoruz. Emperyalizme ve sömürgeciliğe en büyük yanıt bedenleri tutuşturarak verilir”.
Bu arkadaşlar anlamı hayli büyük olan mektuplar bırakmış oluyorlar. Büyük saygı duymamak gerçekten mümkün değil. Oldukça bilinçli ve hem de çarpıcı değerlendirmeleriyle dolu dolu yaşadıkları anlaşılıyor. Eylemlerini de öyle planlıyorlar ki, başarısızlığa yol açmayacak kadar güçlü, kendini yitirmeyen, kesin sonucu önceden planlanan bir eylem ancak bu kadar olabilir. Kendini cayır cayır yakmayı böyle planlayabilmek, bir başarısızlık olasılığını bile ortadan kaldırmak için başkalarının gelip de ateşi söndürebilecekleri bir alanı seçmemek, kendilerinin ne kadar planlı ve sonuç alıcı olduklarını gösteriyor.
Tabii kendi sahaları Avrupa sahası, ama Avrupa’nın özgüllüğünü de ihmal etmiyorlar. Bir de bu özgülde halka sesleniş var. Şüphesiz bu da bu şahadetlerin kıymetini kat be kat arttırıyor. Aslında onlar tarih ve insanlık şehitleridir. Kesinlikle enternasyonalizm çağrısı var. Anti-sömürgecilik ve anti-emperyalizm kadar, insanlığa çağrıları ve bu temelde özgürlük şehitlerine selamları var. Bu yönleri kesin. Yani hem kavrayış derinliği, hem de cevap verme; hem yurtseverlik, hem de insanlık bağlılığı kesin.
Bu anlamda bizim parti gerçeğimizde netleştirmeye çalıştığımız, hem de yoğun bir biçimde işlediğimiz doğru önderlik anlayışı bu şahadetlerde büyük anlam ifade ediyor. Gerekli olan ucuz duygular için yaşam değil, özgürlük tutkusunun yaşanmasıdır. Bu çok güçlü ifade ediliyor.
Bunlar yaşamı anlamayan yoldaşlar değil, yaşamı en iyi anlayan yoldaşlar oluyorlar. Yaşamın baharında, böyle pırlanta gibi yaşamakla yüz yüze olan kişilikler oluyorlar. Açık, değerlendirmeleri karşımızda. Yaşları çok genç. Biliyorsunuz Avrupa’da yaşamın her türlüsüyle gün gün, saat saat karşı karşıyalar. Buna karşı Avrupa’da böyle bir eylemi gerçekleştirmek, gerçekten benim bile değerini tarif etmekte güçlük çektiğim bir büyüklüğü temsil etmekte olur. Ki PKK’nin büyüklüğünde bunları bulmak zor değil. PKK’nin böyle binlerce şehidi var. Çok iyi biliyorum, teslim olmamak için yaşamını adayanlar arasında en başta genç kızlarda böyle bir direnme olayı var. Zaten Newroz şehitlerinde de ağırlık onlardadır. Yine bunun gibi en zor koşullarda teslimiyete karşı binleri aşan direnişçi de var. Ama bu kadar çarpıcı olanına, hem de bilinçli ve planlı temsilcisi olanına da bu yoldaşların şahsında rastlıyoruz.
Benim misyonum, yüksek bir anlam gücü ve özgürlük umuduyla kendimde gelişme sağlayarak, kendilerinde de tarihi gelişme yaratmaktır. Bizdeki misyon süreklidir, ayda yılda bir hatırlamayız; sürekli bir misyon, genişleyen bir mesaj, fiziksel varlığımız ya da yokluğumuzla da kesilmeyecek bir mesaj, anlamı sürekli derinleşen ve gelişen bir mesajdır; sizin yaşamınızla ilintilidir. Acılar ve kayıplara bu temelde anlam biçiyorum. Önemli olan geriye kalanların anlamlı yaşamasıdır, anlamlı yaşamı onurlu ölümlerle birleştirebilmektir. Bizim için bu bir onur meselesidir. Boş yaşam ve boş ölmek yerine dolu dolu yaşamak, dolu ölmek ve ona layık ölmesini bilmektir.
Bu bir özgürlük yoludur; azim, irade ve kararlılık gerektirir. Aç kalabilirsiniz, çok acılar çekmiş olabilirsiniz; ama her şeyden önemlisi yaşama umudunuz var, anlamlı bir umudunuz var; en büyük zenginlik budur. Bu yenibaharı ve Newroz’u böyle selamlıyorum. Mart’ı böyle karşıladık. Bu bahar her bahardan özgürlüğe daha yakın bir bahardır. Böyle karşılıyor ve selamlıyorum. Direnişler ve gösterileri de bu temelde karşılıyorum.
Gerçekten bu anlamda PKK bir diriliş olayı, yeni gün olayı, bir Newroz olayıdır. Ben ilk Newroz'la bu işe adım atarken tek-tük hiç bir imkânımız yoktu. Ama çok doğal, hiçbir şey olmadığı halde inançlı ve oldukça coşkulu, bu işi sanki başaracakmışız gibi düşmanın bile görüp de inanamayacağı, herkesin de olamaz dediği bir biçimde başladık biz. Ve buraya kadar geldik.
Bahar yaşamın habercisidir, yeni yaşamın işaretidir. Newroz; Kürt halkı için yeni yaşamın bahar habercisidir. Newrozlu baharlar bizim için örgütlenme baharı, bilinç baharı, ruhsal bahar ve sevgi baharıdır. Yeni gün olan Newroz’a çok temizlenmiş, umutlanmış, doğru çizgiye gelmiş, güç kazanmış olarak giriş yapmamız gerçekten bir doğuştur.
Bu temelde büyük bir Newroz hamlesine daha girişiyoruz. Bahar hamlesine. Ne mutlu size ki bu günleri böyle yakaladınız. Bu gerçekten kurtuluş için gerekli zafer hamlesidir. Büyük bir şanstır. Sonuna kadar üstün bir sorumlulukla yaratıcılıkla kullanmayı mutlaka bilmelisiniz. Zafersiz, değil bir gününüz bir ayınız, bir anınızın bile olmamasına anlam vererek adımlar atmalısınız.
Newroz için şu mesajı veriyorum: Güneş baharla birlikte her zamankinden daha fazla ısıtıyor. Halklar her zamankinden daha fazla özgürlüğe yaklaşıyor. Oligarşi aşılıyor; demokratik, laik temelde Mezopotamya, Anadolu ve tüm Ortadoğu halklarına barış ve kardeşlik getirmesini diliyorum.
Çağrımı yineliyorum, her yerde hızla kazanmaya doğru gidiyoruz. Çelişkiler çözülecek. Ama her zamankinden daha fazla bir arada olmalısınız.
Biz Türkiye devleti ve halkıyla özgür bir birlik için mücadele verdik. Newroz’ları bu temelde kutladık. Şimdi yeni bir tarihi dönemle karşı karşıyayız: Barış içinde özgür birlik yolunda yürümek. Bunun şu anda tutuklu olmamla ilgisi yoktur. Sürekli bunu aradık. Olsa olsa bu süreci hızlandırır. Bu zor günleri en iyi böyle değerlendirebiliriz. Tüm ömrünü onurlu bir barış için harcayan biri olarak bunun hayati önemde olduğunu belirtiyorum.
Mademki tarihte kardeşlik var, aynı coğrafyayı paylaşıyoruz, bunun gereğinin de yapılması lazım. Türkiye halkının da Newroz Bayramı’nı kutluyorum. Özellikle Türkiye halkının gerçekleri bilmesini istiyorum. Biz ABD’yi ve Avrupa Birliğini devreden çıkarabiliriz. Tarihi köklü iki büyük halklarız. Kürt sorunu için de kendi çözümümüzü sağduyuyla bulabiliriz, bu sorunları aşabiliriz. Dışarıdan müdahaleye gerek yok, kendimize güvenmeliyiz. Ben ulus-devleti değil, demokratik ulusu esas alıyorum.