
Tarihsel ve güncel somut gerçeklerimiz, bu süreçte ileriye yönelik yaşanması gereken düşünce ve eylem ile aşılması gereken, çürüyen yapıların ne olduğunu, her zamankinden daha parlak bir biçimde ortaya koymaktadır. Salt bir silahlı direniş olmaktan da öteye, çok çeşitli özelliklere sahip olan tarihsel 15 Ağustos Atılımı’nın, gerek geçmişin aydınlatılması ve gerekse daha da önemli olarak, önümüzdeki dönemin devrimci kazanımlarının neler olabileceğinin hesaplanması açısından, derinliğine kavranmasında hayati önemi vardır. Gelişmenin altındaki doğru düşünce kadar, onun ruhunu ve bu ruhun biçimlenmesi için adeta çıplak yüreğini ortaya koyarcasına sergilenen eşine ender rastlanır direnişçiliğinin de öğreteceği çok şey vardır.15 Ağustos Atılımı, çizgimizin ideolojik ve siyasi temelde bu akımlara karşı başarılı olmasıyla gerçekleştirilmiştir. Hiç şüphesiz bu tarihi adım aynı zamanda diğer bir çok çabaların ürünüdür ama, bu ideolojik başarı sağlanmadan 15 Ağustos Atılımı'na ulaşmamız düşünülemezdi. Yani ideolojik-siyasi çizginin zaferi askeri açılıma imkan verdi.
Özellikle böyle bir silahlı eylemin patlak vermesi ağır sorumluluklar getiriyordu. Her ağır sorumluluk, sorumluluk duygusu yüksek olan kişide iki sonuca yol açar; ya etkisi altında başından itibaren ezilip, cevapsız kalır ve bu ardına kadar tabii yenilgiye götürür, her önemli Kürt kalkışmasında bu vardır veya sonunu getirmek için sonuna kadar yeteneklerini harekete geçirme gereği doğar. Bu da belki de başarının yarısı anlamında çok gerekli olan bir özelliktir. Biz sorumluluğun büyük ağırlığını hissettik. Gerekirse anlamını defalarca verdiğimiz gibi bir kez daha verebiliriz ama bunun öncesini biraz düşünmek gerekiyor ve bu, biraz da gecikmiş bir adımdır. Biz bu adımı daha çok '83'e göre ayarlamıştık. Bazı yetmezlikler hem yazın son ayına hem de '84'e taşıdı, bu da çok önemli değildir.
Çok önemli olan bir zindan direnişi vardır bu süreçte, bu direnişin imdadına yetişmek gerekiyordu. Bu direniş gerçek bir insanlık onuru direnişiydi. Bunu yalnız bırakamazdık. Bunun anısına, özellikle 14 Temmuz direnişçilerinin anısına, işleri hızlandırmak gereği vardı. Mazlumların, Hayrilerin, Kemallerin anısına mutlaka bir atılımla cevap verme, kendini gittikçe dayatıyordu. Tabii bunun daha da arkasında olan bir halkın tümüyle tarihten ve ülkesinden sökülüşü söz konusuydu. Bunu yüreğimizde, beynimizde anı anına hissediyorduk. Benim gerek yurt dışına çıkış, gerek ona yönelişimin temelinde, toptan kaybedilen bir tarih ve 'acaba onu kazanabilecek miyiz' sorusuna mutlak vermek gereken cevap, kaygılarım vardı. Bunun için değil 15 Ağustos Atılımı, her güne, her saate olağanüstü yüklendim. Şunu çok açıkça söyleyeyim ki; kritik, çok zor olan bir süreçte, hele bu bir halkın toptan kaybetmesi, tarihin karanlıklarına itilmesi gibi bir durumsa ve de ona çok sıradan bir bağlılık duyuluyorsa, bir insanın mutlaka bir şeyler yapması gerekirdi. Tarih artık şiddet sarmalında yol alacaktı. 15 Ağustos süreci aynı zamanda Mazlum Doğan'ın "Çığlıklarımız dünyaya duyurulmalıdır" vasiyetine bir cevap olacaktı. Bu anlamda benim için düşünce, siyaset, yaşamın herhangi bir sorunu eğer bu derde bir ilaç olacaksa anlam teşkil ediyordu. Tarihe ve eyleme bunun için bir anlam ifade edecekse, sonuna kadar yükleniyorduk. 15 Ağustos eylemliliğinin tümüyle boğdurulmak istenen halk gerçekliğinin öz savunması olarak tanımlanması en doğru ifadedir. Bu, saldırı gibi gözükse de özünde, "ben halkım, beni imha etme" uyarısıdır. Özellikle Diyarbakır zindan vahşetine duyulan tepki ve "varlığımızdan vazgeçmeyiz" çığlığına verilen yanıttır; Mazlum Doğan'ın "Sesimiz dünyaya duyurulmalıdır" sözü kadar, Mehmet Hayri Durmuş'un "Varlığımızı inkar ettiremezsiniz" sözlerine yanıt ve Kemal Pir'in "Türk halkının kurtuluşunun da Kürt halkının özgürlük savaşımından geçtiğini görüyorum" belirlemesine anlam vermek için verilmesi gereken bir savaştır. Bu savaş hamlesi, Türk ve Kürt oligarşik güçleri başta olmak üzere, diğer oligarşik ve despotik güçlere karşı "halk üzerinde sınırsız baskı ve sömürü çağınız geçmiş, özgür yaşam vaktimiz gelmiştir" hükmüne verilen yanıttır. Hemen belirtmek gerekir ki, direnişin herhangi bir sömürgeciliğe karşı değil, insanlık tarihinin tanıdığı en barbar ve günümüzde faşist baskı ve sömürüyü en çok geliştiren, çağdışı ve çağdışı olduğu kadar da, kendini en ince yöntemlerle gizleyen bir egemen sınıfa, emperyalizmin en tehlikeli bir işbirçikçisine karşı, kendi öz tarihinden ve çağdaş insanlık gelişiminden uzak bırakılmış, unutulmuş bir halk olan Kürt halkı adına verildiği, asla unutulmamalıdır. İşte bu gerçek beyinlerimize kazınırcasına kavranır ve sürekli yoğun bir tarzda dile getirilirse, atılımın önemi ancak o zaman ortaya çıkabilecektir.
15 Ağustos Atılımı, yalnızca Partimiz ve halkımız açısından tarihsel bir rol oynamakla sınırlı kalan bir eylem değildir. O başta Türk sömürgeciliği olma üzere, bütün bir kapitalistemperyalist düzenin temsilcilerini sarsmış ve onları telaşa boğan bir yangının alevlerini tutturmuştur. Bu yangın yalnızca bulunduğu yeri sarmakla kalmamış, alevlerinin sıcaklığı Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu halkları başta olmak üzere, ilerici dünya halklarının yüreklerini ısıtırken, sömürgeciler ve her türden işbirlikçi ve uşaklarına ise, terler döktürmüştür. Bu atılımın yarattığı yeni gelişmeler karşısında, çeşitli güçler mevcut politikalarını gözden geçirmek, yeni çözümler ve arayışlara girmek zorunda kalmışlardır. Bu eylemlerin yarattığı çok yönlü etkileri kavrayabilmek ve sonuçlarını değerlendirebilmek için, onun ortaya çıktığı ortamın ve dönemin özelliklerine bakmak, bu eylemler karşısında çeşitli güçlerin içine girdikleri tutumları incelemek gerekmektedir. Bu yapıldığında, ancak onun tarihe damgasını vuran karakteri ve rolü anlaşılabilecektir.
Acıları ve kayıpları ne kadar büyük de olsa, varlığın inkarına kadar yönelmiş bir baskı ve zoraki asimilasyon sisteminin parçalanması, ancak halkın kendi öz savaşımını iliklerine kadar hissederek vermesiyle mümkündür. Bu savaşım olmadan hiçbir hak sahibi olunmayacağı gibi, yok olmaktan kurtuluş da olamayacaktır. Dolayısıyla Ortadoğu koşullarında kendi varlığına yönelmiş iç ve dış gerici ve yok edici güçlere karşı Kürt halkının savaşımı, gerekli olmanın da ötesinde, varlığını sürdürme ve özgürleştirmenin kutsal eylemliliğidir. Hataları, ihanete uğraması, komutasının gelişmemesi, uzunluğu ve kısalığı bu kutsallığı değiştirmez ve anlamlı olmaktan çıkarmaz. Ayrıca bu savaş komşu halklardan kopma ve onlara karşı bir savaş değildir. Tersine hepsini onurlandıran ve zenginleştirecek olan özgür birliktelik ve demokratik cumhuriyet savaşlarıdır. Egemen sömürücü güçlerin dayattığı milliyetçi ve dinci gericiliğe ve ayrılıkçılığa karşı, halkların ilericilik ve özgür birlik savaşımıdır.
15 Ağustos Atılımı, uzun süreli halk savaşını hem kadrolara ve hem de kitlelere özümsetmiş ve özellikle savaşın uzun süreliliğini onlara benimsetmiştir. Bu Kürdistan devrimi açısından çok önemli bir kazanımdır. Tarihte sürekli hazırlıksız sıkıştırıldığı noktada ve son anda ortaya çıkan çoğu kendiliğinden patlamalar, ayaklanmalar, Kürdistan'da sıkça ortaya çıkan ve tamamen tek savaş yöntemidir. Bu durum etkisini kadrolar üzerinde de yoğun bir hazırlık, sabır, bilinç ve örgütlenmeyle sürdürülen bir savaş yerine, intihar mantığı da denilebilecek ucuz mücadele yöntemlerine yönelmelerinde görülmüştür. Türk sömürgeciliği bu zayıflıktan büyük medet umduğundan, devrimci atılımın bunu aşması, onu daha da köşeye sıkıştırmış bulunmaktadır. 15 Ağustos Atılımı, halk savaşının gelişmesinin sınırının olmadığını ortaya koymuş, gerektiğinde yüzbinlik orduların güç duruma sokulabileceğini ispatlayarak, devrimci ve ilerici çıkışlar için güç kaynağı ve dayanak olmuştur. Hareketimiz bağımsızlık çizgimizi çarpıtıp, en kölece bir bağımlılığa dönüştürmeye çalışılan, çeşitli işbirlikçi güçlerin çabalarını, bu atılımın temelinde boşa çıkarmıştır. Bağımsızlık hattımız, her zamankinden daha fazla halkımızın özgücüne dayanarak gelişme ve büyüme koşullarına bu atılım sayesinde kavuşmuştur. Doğru devrimci çizgimiz bu atılımla birlikte, Kürdistan'ın diğer parçaları üzerinde de yalnızca teorik ve siyasal olarak değil, pratik olarak da önder konuma ulaşmış, o parçalardaki halkımızın da tek kurtuluş umudu haline gelmiştir. Bağımsız teorik-siyasal hat, pratikte de etkisini duyuracak konuma ilk defa bugün ulaşmıştır.
15 Ağustos yüce atılımını ve sonrasındaki gelişmelerle, PKK kendi önderliğinde halkımızın makûs talihini yıkma yolunda, tarihsel bir adım atmıştır. Yüreğimiz üzerindeki pası, ondan da öte Türk burjuvazisinin deyişiyle beton kalıpların parçalanmış, halkımızın başucuna dikilen mezar taşlarını alıp fırlatmış, ölümü pek de kolay kabul etmeyecek bir halk gerçekliğinin ifadesi olmasını bilmiştir. Kendi payımıza bundan sonrasını da gelişmelerle dolu kılmak için tüm yeteneklerimizi sonuna kadar konuşturarak, düşmana her gün daha fazla geri adım attıran ve halkımızın mücadelesini bir o denli ilerleten aşamalar yaratmak için, tüm nefesimizi ve canlılık belirtilerimizi sonuna kadar göstermek ve başarıyla yerine getirmekten asla çekinmeyeceğiz. Direnişi yeniden yükseltmek ve bu bayrağı her ne pahasına olursa olsun doruklarda tutmak için girişilen 15 Ağustos Atılımı, tarihimize daha derin anlamlara sahip yeni direniş sayfaları ekledi. Bundan sonra dile gelen, artık Kürdistan'ın gündemine bütün heybetiyle gir¬miş olan uzun süreli halk savaşının kendisi ve onun kahramanlarıdır. Bu ülkenin topraklarında artık her gün ve her saat yaşanan, ulusal kurtuluş savaşımızın ve onun kahramanlarının destanıdır. Şiirlere, romanlara, resimlere ve türkülere konu olan, gelecekte de devam edecek büyük gerçekliğimiz artık budur. Evet, adına çok şey yapılması, örgütler kurulması, savaşlar verilmesi ve zaferler kazanılması gereken şehitler verdik. And içtik, onlara sözümüz var. Geçmişte şehitlerimizin anıları için yapılanlar, bu şehitlerimizin anıları karşısında da fazlasıyla yapılacaktır. Kurulması gereken örgütler mutlaka kurulacak, verilmesi gereken savaşlar mutlaka verilecek ve kazanılması gereken zaferler mutlaka kazanılacaktır.
15 AĞUSTOS 1. YILDÖNÜMÜ DEĞERLENDİRMESİ / 1985
NASIL SAVAŞMALI? / 1993
MED TV’DE YAPILAN KONUŞMA / 1995
AHİM SAVUNMALARI / 2001