Tarih değerlendirmemizde de gördük ki geleneksel Osmanlı iktidar ve sömürü tekeli çöktüğünde bürokratik gelenek içinde şekillenen İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin özne rolünü oynadığı elit bir zümre çeşitli darbe, komplolarla İkinci Meşrutiyet, Mart 1909, 1 Ocak 1913, 1914-1918 ve en son 1919-1922 ulusal kurtuluş savaşında en örgütlü bürokratik burjuva bir güç olarak iktidar tekelini gasp ediyor. Hem ideolojik, hem ekonomik olarak tekelci hegemonyaya damgasını vuruyor. Cumhuriyet (1923’ten beri) yönetiminin gaspını gerçekleştiriyor. Beyaz Türklük temelinde (iktidar aygıtı etrafında yapay bir Türk ulusçuluk ideolojisiyle oluşturulan) bir zümre olarak ulusal kurtuluş savaşının temel müttefikleri olan Sosyalist, İslami ümmet ve Kürt milli güçlerini komplocu yöntemlerle tasfiye edip günümüze kadar kesintisiz devam eden “oligarşik bir diktatörlük” kuruyor. Bu iç hegemonik diktatörlük dışta dünya hegemonik güçlerinin başını çeken İngiltere’nin yakın denetim ve perspektifi altında rolünü oynuyor. Esas olarak Beyaz Türk kliği, komplo, darbe ve kontr-gerilla (NATO gizli örgütü Gladio’nün Türkiye parçası) yöntemleriyle diktatörlüğünü 2000’li yılların başlarına kadar sürdürüyor.
Anadolu’da Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan hegemonik yapı, herhangi bir yapıya benzemez. Görünüşte çok katı Türkçü bir egemenlik söz konusudur. Özde ise çok dar komplocu bir grubun manipilasyonuyla yürütülen bir sistem vardır. Devlet sistemleri olan monarşi, cumhuriyet, demokrasilerle pek alakalı değildir. Kendine özgü bir despotizmdir. Çok gizli ve falsifikasyonlarla yürütülen bir mekanizması vardır. Şüphesiz bunda Türk bürokratik burjuvalaşma, proto-İsrail, Ermeni, Süryani, Pontus ve diğer Hellenistik Hıristiyan unsurların tasfiyesiyle yürütülmekte olan Kürtlük imhasının belirleyici payı vardır. Bu denli soykırımlara kadar varan bir rejim açıkta ve meşru yöntemlerle sürdürülemez.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sistemin hegemonik önderliğini devralan ABD, Beyaz Türk faşizmini daha da tahkim ederek denetlemeye devam etti. Saf ırkçılık peşinde olanlar, gerektiğinde tüm Anadolu’yu (buna Kürdistan da dahildir) yeniden fethedip daha dar etnik Türk bir ulus-devleti temel ütopyaları sayarlar. 12 Eylül darbesinin Türk-İslam sentezini benimsemesi, üçüncü kuşak faşist hareketini gündeme taşıdı. Yeşil Türk faşizmi diyebileceğimiz bu akım, ABD’nin 1970’lerden itibaren Sovyetlerin Ortadoğu’da yayılmasını önlemek, Afganistan’dan atmak, Orta-Asya’da sorunlarla uğraştırmak ve İslam ülkelerinin demokrasiye, sosyalizme kayışını önlemek için ırkçı milliyetçiliğe göre daha kullanılır görmesi ve desteklemesiyle gelişim sağlamıştır. İslamcı hareket ağırlıklı olarak İngiliz hegemonyacılığına hizmet temelinde ortaya çıkmıştır. Kapitalist moderniteden bağımsız değildir. Sanıldığı kadar millici ve özgürlükçü değildir. Kapitalist milliyetçiliğin bir versiyonu olarak geliştirilmiştir. Temel hedefi, İslami kültürün yaygın yaşadığı toplumların demokratikleştirilmesini, sosyalistleştirilmesini barajlamak, İslam kültürünü kapitalizmle entegre etmektir. Bu amaçla tüm hegemonik güçlerin kullanım araçları arasındadır.
Hem Sovyet hegemonyasının kırılmasında hem İran devriminin önünde set çekilmesinde yeniden inşa edilecek bir İslami harekete şiddetle ihtiyaç vardı. Türkiye’de bu model için radikal sayılan Necmettin Erbakan hareketinden (millici görüş=Türk milli burjuva yaratmak amaçlıdır) daha ılımlı sayılan unsurların ayıklanarak ve değişik cemaatlerden kadro derleyerek bir iktidar elit grubun derlendiği anlaşılmaktadır. Turgut Özal’la yapılmaya çalışılan buydu. Fakat hala nasıl ve niçin tasfiye edildiği bir sır olarak duran Turgut Özal’ın fiziksel ve siyasal olarak tasfiye edilmesinden ve Necmettin Erbakan’ın 28 Şubat 1997’de başbakanlıktan düşürülmesinden sonra, daha sonra kendini AKP olarak şekillendirecek model üzerinde çalışıldığı anlaşılmaktadır. AKP’nin öyle sanıldığı gibi 2001’in bir çıkışı değil en azından 12 Eylül darbesine kadar giden bir kökeni vardır. ABD Cumhurbaşkanı W. Bush döneminde BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi) gündeme girmesi, Afganistan ve Irak işgalleri Türkiye’deki ılımlı İslami projeyi yeni bir alternatif haline getirdi.
2001’den 2007’ye kadar dört darbe denemesine giriştiler. Fakat ABD ve AB desteğinden yoksun olmaları başarılı olmalarına imkân tanımadı. Ayrıca AKP’nin aşırı küresel finans sermaye yandaşlığı seçenek olmalarını, hatta tek partili iktidar kalmalarını pekiştirdi. AKP iktidarındaki devlet, yeni hegemonik dönemi ifade eder. Cumhuriyetin 80 yıllık Beyaz Türk hegemonyası yerini yavaş yavaş ve sancılı şekilde cumhuriyetin ılımlı İslamcı geçinen Yeşil Türk faşizmine bırakır. Şüphesiz bu durum devletin tümüyle fethedildiği anlamına gelmez. Fakat o yola girilmiştir. Ankara merkezli Beyaz Türk faşizmi yerine Konya-Kayseri merkezli Yeşil Türk faşizmi yavaş yavaş fakat emin adımlarla cumhuriyetin yeni hegemonik gücü olma yolundadır. Cumhuriyetin 100. yılı olacak 2023 yılı, bu hegemonya altında karşılanmaya daha şimdiden açıkça planlanmaktadır.
Kürt kimliğinin bu yeni hegemonik güç döneminde tasfiyesi için yeni komplo yöntemleri denenmektedir, denenecektir. Bunun provoları ilk defa açıkça Türkiye Hizbullah’ı (Kürdistan halkının Hizbul-kontra dediği oluşum) adıyla 1990’larda denendi. JİTEM kurucusu Albay Arif Doğan’ın açıkça dile getirdiği gibi kendilerinin inşa ettikleri bir oluşumdu. On bini aşkın insanın fail-i meçhul katlinde önemli rol oynadıkları herkesçe bilinmektedir. Bu deneyimden sonra ikinci aşamaya AKP ile geçildi. AKP’nin (ittifak ettikleri tarikat-holding güçleri, özellikle F. Gülen adıyla tanıtılan özünde devlet-içi ama ABD’nin ülkücü siyah kontralar yerine ikame ettiği yeşil kontra) müttefikleriyle birlikte Kürdistan için öngördüğü temel tasfiyeci model ve bu modelin temel uygulama aracı ılımlı Sünni İslamcılık ve yeni tetikçi olarak (Hizbul-kontra yerine) bir nevi Kürt Hamas’ı dediğimiz oluşumdur. Yeni tasfiyeci plan eski beyaz ve siyah Türk faşist yöntemleri tümüyle devre dışı bırakmıyor, daha çok tamamlayıcı nitelikte, onların etkisiz kaldıkları alanları yeni baştan düzenliyor. Bu alanları “PKK ve şehir uzantısı KCK terörüne karşı” ekonomik, sosyal, kültürel-psikolojik, askeri, siyasi ve diplomatik olarak beş-altı önemli bölüme ayırarak daha sistemli ve yoğun olarak düzenlemeye çalışmaktadır. AKP, özellikle ABD ve ordunun resmi komuta grubuyla 5 Kasım 2007 Washington ve Dolmabahçe (Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında ölüme kadar gizli kalacak protokol) protokolleriyle bu düzenlemeleri hızla hayata geçirmeye çalıştı, çalışıyor. Eşi önce hiç görülmeyen hava saldırıları, anında istihbarat paylaşımı, KCK operasyonları, DTP’nin kapatılması, sahte Kürt-burjuva sivil toplum inisiyatifleri, Roj TV’ye saldırı, AB ülkelerinde yaygın operasyon ve tutuklamalar, Kürdistan’ın her ilinde holdingleşme, çocukların YBO (yatılı bölge ilkokulları) ya kapatılmaları en önemli uygulama örnekleri bu yeni düzenlemenin önemli ipuçların sunmaktadır. Özünde Kürt gerçekliği, Kürt kimliği tarihinin en kapsamlı ve her alanında planlanmış (ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal, askeri, diplomatik, sportif vb.) bir özel savaş kuşatmasıyla karşı karşıya getirilmiştir. Bazı sözde demokratik açılım örnekleri (Kürtçe kurs, yayın serbestisi, TRT-6, beyaz eşya ve kömür dağıtımı) bu soykırımı gizlemek, örtülemek amacıyla geniş propagandalarla sunulmaya çalışılmıştır. Buna Güney Kürdistan’daki sermaye yatırımlarını, diplomatik ilişkileri, üçlü ittifakları da (Irak-ABD-TC; Suriye-İran-TC. İç kuşatmayı, dış kuşatmayla tamamlamak) eklemek gerekir. Böylelikle tarihin en kapsamlı, tüm toplumsal alanları kapsayan soykırımcı, özel örtülü, gizli-açık savaş hayata geçirilmiştir.