Doğaya Sevgi

İnsanı özüyle, doğayla, kendi doğasıyla barışık o ilk özüne yeniden kavuşturacak yol haritamız var bizim. Onun geleceğinin Önder...

Ş. Serhat ÇELÊ

Yağmurlu ve karlı günlerde yürümeyi çok özledim. Bir yıldır hemen hiç dolaşmadım. Dolayısıyla doğal ortamı ve değişimi gözlemlemeyi de özledim. Yağmurlu bir günde dolaşma kararı aldım. Sağlık açısından böyle bir denemenin iyi olabileceğini düşündüm. Yoğunlaşmayı en istediğim zamanlar böyle zamanlardır. Ay ışığında yürümek, yazı yazmak, közlerin yanında oturup yoğunlaşmak benim için her zaman doğaya sevginin göstergelerinden olmuştur. Yağmurun bütün doğal ortam için bir ihtiyaç olması gibi, benim sözünü ettiğim ortama ihtiyaç duymamın da insan-doğa ilişkisi bakımından anlamlı olduğunu düşünüyorum.

Doğanın, insanlığın emekleme döneminde bizim için harcadığı onca emekle; hareketimiz ve halkımızı getirdiği düzeyi ülkemizin doğasında düşünebilmek, kendimi onun bir gerçekleşmesi olarak onunla özdeş saymak bana çok anlamlı geliyor. İnsanı yaratmasına karşılık, doğanın yine insan eliyle bu denli tahrip edilişi nasıl bir ihanettir? Oysa yaratıcı özüyle doğa insanın da kendini üretip yaratabilmesinin öğretmenidir. Hep kendini yenileyen doğal döngü, insana kendini yaratmanın tılsımını bağışlar. Kendini yaratan insan, düşlerini yaratan, geleceğini geçmişiyle kuran insandır. Doğayla ilişkilerimde hep bunları düşünür, Önderliğin doğa-insan diyalektiğinden çıkardığı sonuçları anlamaya çalışırım.

Özgürce yaşayabilmek, kendini ifade edebilmek, özgürce sevebilmek, kendini yaratabilmenin doğal ortamını gerektirir. Zaman, mekân, anlam açısından doğal ortamdan bahsediyorum.

Doğanın katledilmesi bu anlamlardaki doğa kavrayışlarını da insanlara hem unutturmuş, hem de kendisi olmaktan çıkan insanla kendisi olmaktan adeta çıkarılan doğal ilişkilerin nerdeyse sonuna yaklaşılmıştır. Militanlığımız, bütün bunların antitezi olarak gelişmek durumundadır. Hareketimizde militan olarak bulunmanın böylesi bütüncül kavrayışla mümkün ve anlamlı olacağı kanısındayım. Fiziki doğal ortamdan, anlamsal doğallık ortamı yaratmanın militanlığı olmalı bizim militanlığımız. Dünyaya, insanlığın ve halkımızın başına getirilenlere bütün bunların tersinden, yani bütün bunlara neden olanların gözünden baktığımda; ne doğanın, ne de insan doğasının kaldıramayacağı bunca yükü omuzlayan Önderliğimizi ve halkımızı daha iyi an-lıyor gibiyim. Bütün bunları düşünmeden, hissetmeden yaşamın benim için bir anlamı yoktur. Zaten böyle bir yaşam boştur ve yaşanmaya değmez. Tam tersi olan bir yaratma mücadelesinde bu kavrayışla başarabileceğimize inanıyorum. Hep dillendirdiğim dürüstlük, sadakat, sevgi, başarı ve yaşamın anlamı konularında tam tersi hatta bazen ihanete varan yaklaşımlar belki de bu anlamsal yoksunluktan kaynaklıdır. Yoksa geriye dönüşleri nasıl izah edebiliriz ki? Elbette başka nedenler, toplumsal gerçeklikten kaynaklı faktörlerde var. Ama derinliğinde kesinlikle bu yoksunluk yatıyor. Doğadan, doğal ortamdan, insan doğasından, anlamsallıktan bahsederken zor olanın, yitirilenin insan olmak olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Artık özlediğimiz insan tipinin daha da gelişmiş, kucaklayıcı bir düşünce sistemi ve onun Önderliği var. İnsanı özüyle, doğayla, kendi doğasıyla barışık o ilk özüne yeniden kavuşturacak yol haritamız var bizim. Doğayı ve insanı ilkleriyle birlikte, doğa içinde böyle düşünüyorum. Onun geleceğinin Önder mimarının bir militanı olduğum için şanslıyım, şanslıyız.

Ne mutlu PKK’li olana...

04-9-2000/GARE KARARGAHI