Öngörülü, önü açık, kendini geliştirme noktasında müthiş bir azmi olan bir arkadaştı. Çok kısa bir süredir örgüt içerisinde olmasına rağmen çok güçlü gelişiyordu, derinlik oluşturuyordu...
Mücadele arkadaşı
Heval Dilşad ile 2009 yılında yeni savaşçı eğitimi aldığım dönemde tanıştım. Ben geldiğimde devre yeni yeni toplanıyordu. Heval Dilşad benden önce devreye gelmişti.
Şehit Dilşad’ın tüm arkadaşlar içerisinde çok farklı bir duruşu vardı. Tam bir olgunluk timsaliydi. Heval Dilşad’ın olduğu bir yerde O’nu fark etmemek mümkün değildi. Kendini olgun, ağırbaşlı duruşuyla, çözümleyici diliyle ve üslubuyla hemen hissettiriyordu. Her arkadaşın büyük bir saygınlıkla dinlediği, takdir ettiği bir kişiliğe sahipti. Kendisi üniversite okumuş bir arkadaştı. Hatta üniversiteyi bitirip öğretmenlik yaptıktan sonra gerillaya katılımını gerçekleştirmişti.
Bulunduğu bir ortama kendi rengini verebilen bir yapıya sahipti. Sıradanlıklara hiç yer vermez ve sıradan şeylerle uğraşmazdı. Bir yerde ciddi bir iş olsaydı bu iş her ne olursa olsaydı herkes ‘Acaba O ne diyecek, O nasıl davranacak’ diye heval Dilşad’a bakardı. Bu bizim için önemliydi. Heval Dilşad kendi duruşuyla bize böylesi bir güven vermişti. Çok doğal bir şekilde kendini duruşuyla, derin kişiliğiyle, heyecanıyla, çok yönlülüğü ile kabul ettirmişti. Tarzı güven vericiydi. Doğal bir öncülüğü vardı. Doğrultu vermekte zorlanmıyordu. Kendisi de emek noktasında hiç geri kalmıyordu. Sürükleyiciliği ile ilgimizi topluyordu. Söylediği şeylere arkadaşlar saygı gösterirdi. Bu konuda şubede büyük bir farklılığı vardı.
Daha devremiz açılmadan önce de, yeni savaşçı eğitimine ilk geldiğim zaman da büyük bir ilgiyle ilk etkilendiğim arkadaş heval Dilşad idi. Yaşam içinde sohbetlerimiz oluyordu. Bu sohbetlerimizde O’nun olgunluğundan, duruşundan etkilenmemek gerçekten de mümkün değildi.
Bizim devrede aynı zamanda çok genç arkadaşlar da vardı. Bunun için acaba ne yapabiliriz diye bazen tartışmalarımız oluyordu? Elimizden geldiği kadar bu arkadaşlara yardımcı olmalıyız diye düşünüyorduk. Bunun yanı sıra bildiğimiz ya da eksik kaldığımız yerleri paylaşma konusunda acaba ne yapabiliriz diye yoğunlaşmalarımız gelişiyordu. Arkadaşları bilinçlendirmeye büyük değer veriyordu. Bu bilinç ile hareket ediyordu. Sürekli arkadaşların içine girip tartışırdı, sohbetler geliştirirdi. Heval Dilşad konuştuğu zaman her ne olursa olsun insan O’nu dinlemek isterdi. Her hangi bir durumda arkadaşlar O’nun yanında olmak isterdi. Her tim onun grubunda olmak isterdi.
Şubemiz oluştuktan sonra takım takım ayrıldık. Şube eğitimi başlayınca çok fazla birbirimizin mangasına gidip gelme olmadı. Ama şehit Dilşad bu konuda da ön açıcı oluyordu. Hep bir şeylerin başlangıcını heval Dilşad yapıyordu. Arkadaşlara büyük bir ilgiyle yaklaşmada, sohbet geliştirme de her hangi bir sorunu çözmede bir sıkıntısı yoktu. Heval Dilşad’ ta bizim gibi örgütü birçok yönüyle yeni yeni tanıyordu. Ama paylaşımcı, olgun bir dile sahip, birikimli, girişimci bir arkadaştı. Bundan dolayı insan O’nu dinlerken büyük bir haz alıyordu. Hiçbir arkadaşın O’na en ufak bir kırılması, daralması olmazdı. O’na müthiş bir saygı duyuluyordu. Tabi o saygıyı kendisi kazanmıştı. Bu saygıyı kendisi yaratmıştı. Mütevazılık timsaliydi gerçekten. Müthiş saygı veriyordu ortama, arkadaşlara. Bu da tüm arkadaşları etkiliyordu. Bazen çok fazla bir şey söylemesi gerekmiyordu. Duruşuyla, yaşamı değerlendirme tarzıyla, insana ilgisiyle bunu doğal ve özlü bir biçimde yaratıyordu. Bir arkadaş yapısı olarak O’nu örnek alıyorduk ve yönetimimizde ki arkadaşlarda heval Dilşad’a çok değer veriyordu.
Heval Dilşad’ın sivilde öğretmenlik yapmış olmasından kaynaklı O’na mamoste diyorduk. Ama asıl mamosteliği yaşamda ki duruşuydu. Yaşamda ki duruşuyla bir örnek değil adeta bir timsal oluyordu.
Yeni şervan eğitim devresi bittikten sonra heval Dilşad’ın düzenlemesi Zap alanına oldu. Benimde heval Dilşad ile düzenlemem Zap alanına oldu. Tabi Zap’a düzenlemesi olan diğer arkadaşlar içinde Heval Dılşad’ın bu grupta olması çok sevindirici bir durumdu. Hiç tanımadığı bir ortamda hiç tanımadığı bir arkadaşla çok sıcak, içten sohbet kurabilmesi insana rahatlık veriyordu. O yardımcılığıyla insanın hiç yanında ayrılmak istemediği bir arkadaştı. O her zaman moralli ve insana moral veren, güven veren biriydi. Rahatsızlık duyulacak bir yapıya sahip değildi. Yanında yüz yıl kalsan ‘keşke bir dakika daha kalsaydım’ diyebileceğin, hiç bıkmayacağın bir arkadaştı. Her an, her zaman sohbet etmek isteyebileceğin ve bir şeyler öğrenmek isteyebileceğin bir arkadaştı.
Yeni savaşçı eğitim şubesindeyken Önderlik savunmalarını Kürtçeye çeviren Heval Dilşad’tı. Bu bizi çok etkiliyordu tabi. Önderliğin gelen görüşme notlarını da Kürtçeye çevirip bizlere aktarması bizleri çok etkiliyordu. Kendisi Türk Dili ve Edebiyatını okumuştu. Ama bunun yanında Kürt dilini de bu kadar geliştirebilmişti. Hatta Kürtçe üzerine çalışmaları da vardı. Bu da heval Dilşad’a karşı çok büyük bir hayranlığın gelişmesine neden oluyordu. Normalde sistemde Türk Dilini ya da başka bir bölüm okuyanlar tüm ağırlığını ona veriyordu; ama heval Dılşad bunun dışında kendi dilini de edebiyatını da geliştirmeye çalışıyordu. Kürtçe dilini ikinci bir plana atmıyordu. Öyle tahmin ediyorum ki Kürtçe dili ve edebiyatına O’nun düzeyinde hâkim olan çok az arkadaş vardır. Heval Dilşad Kürt dili ve edebiyatının gelişmesi için müthiş bir çaba veriyordu. Düzenlememiz olup da ayrılacağımız zaman yeni savaşçı şube yönetiminde yer alan arkadaşlar O’na Kürt dilini geliştirme konusunda ki çabalarını devam ettirmesi gerektiğini söylüyorlardı. Ve bizim şube komutanımızın da heval Dilşad’a son söylediği şey bu idi. Bunu çok iyi hatırlıyorum. “Bunu daha da geliştir, arkadaş yapısıyla paylaş ve bu çalışmandan sakın vazgeçme” dedi.
Zap alanına geldikten sonra ayrı ayrı taburlara düzenlendik. Ama sürekli haberleşiyorduk. Oradaki arkadaş yapısı da heval Dilşad’ı çok benimsemişti. Onlarda O’na mamoste diye hitap ediyorlardı. Alanda ki arkadaşlar heval Dilşad’tan bahsederken büyük bir heyecanla anlatıyorlardı. İnsan gururlanarak “ben heval Dılşad’ın şubesindeyim” diyebiliyordu. Yani O’nun şahsında insan kendini daha şanslı görerek bunu söylüyordu. “Ben O’nun şubesindeyim, ben O’nu tanıyorum” diyen kişi için dahi büyük bir gururdu böyle söylemek. O’nunla kalmak O’nunla bir şeyleri paylaşmış olmak gerçekten herkes için şanstı.
2011 yılında gerçekleştirilen Ş. Çiçek Devrimci Harekâtı sonrası gerçekleşen Geliye Tiyare olayında şehit düştü. Buna bir türlü inanmak istemedik; çünkü derler ya “her ölüm erkendir.” Şehit Dilşad’ın şahadeti de çok erkendi. Ve çok acı bir kayıptı. Bu kayıp ile bu örgüte çok şeyler katabilecek bir arkadaş, oldukça erken şehit düşmüş oldu. PKK’nin şehit gerçekliğini düşündüğümüzde bundan sonrası açısından bizim neler yapmamız gerektiği de kendisini açığa çıkarmaktadır. Şehit Dılşad ve binlerce şehidimizin özgür yaşam uğruna girdikleri mücadele yolunda yarım bıraktıkları düşlerini başarıya ulaştıracak olan biz ardıllarının en esaslı görevidir. Şehitler ölmez! Evet şehitleri ölümsüz kılan, mücadele çizgilerinde bir an olsun durmaksızın yürümekten geçer. Her Kürt insanının bu temelde kendisini derin sorgulamalardan geçirmesi ve yaşanan mücadele gerçekliğine katması gerekir. Özgür yaşam birlikte yaratılır. Birlikte zaferin rengi daha güzeldir. Bu birlikteliği oluşturma ve zaferi taçlandırma zamanıdır
Öngörülü, önü açık, kendini geliştirme noktasında müthiş bir azmi olan bir arkadaştı. Çok kısa bir süredir örgüt içerisinde olmasına rağmen çok güçlü gelişiyordu, derinlik oluşturuyordu. Zaten kendisi de diyordu “ben sistemdeyken çok fazla örgütün içerisinde değildim. Fakat örgüte katıldıktan sonra kendimde ki değişimi ve gelişmeyi çok iyi hissedebiliyor ve yansıtabiliyorum