İsmail nerede çalıştıysa şimdi oralar düşmeyen kaleler olmuş. Neden mi? Çünkü o bir okuldu. Yürüyen bir okul. Halk demokrasisinin yaratılması için her an her yerde faaliyet yürüten, gece gündüz demeden çalışan bir okul...
Yürüyen Bir Okul
Mesut Karataş
Yine yürüyoruz. Bu kış hep yürümekle geçti. Derin bir vadiye giriyoruz. Kâh suyun karşı tarafından, kâh bu tarafından, bir o taraf, bir bu taraftan yol alıyoruz. Sudan geçerken bazen bastığımız taş sallanıyor, ayağımız kayıyor suya düşüyoruz. Sırılsıklamda olsak, gideceğimiz yere doğru ısrarlı adımlar atmaya devam ediyoruz.
Islak karda yürümek yürüyüşlerin en zor olanlarından... Vadide yarım saat kadar yürüdükten sonra önümdeki arkadaş eğilerek bir taşın altındaki küçük delikten giriyor. On beş yirmi metrelik bir tüneli geçtikten sonra geniş bir odaya giriyoruz. İçerisi kalabalık. Herkes televizyonun önünde oturmuş,can kulağıyla haberleri dinliyor. Mavi brandayla kaplı odanın ortasında ışıldayan lamba gerillaların yüzünü aydınlatıyor.
Selamlaşıp oturuyoruz.Haberlerde Batı Kürdistan’da yaşanan gelişmeler temel gündem. Türk devletinin desteklediği çetelerin halka yönelik saldırıları devam ediyor. Halkın bir yandan direnişi bir yandan da kendi demokratik sistemini inşa çalışmaları sürüyor. Çete saldırıları adeta Rojava’daki Kürtleri birbirine kenetliyor ve direnişe çekiyor. YPG, Derik’te bir tabur daha kurduğunu duyuruyor. Bu haber gerillalar arasında coşkuyla karşılanıyor. Coşkuları görülmeye değer.
Herkeste coşku yükselmişken oturanlar arasında kıra çalmış saçlarıyla bir gerilla dikkati çekecek kadar sessiz ve hüzünlü duruyor. İster istemez benim de herkes gibi dikkatim ona yöneliyor. Haberler bitiyor. Televizyonu kapatıyoruz. Islak elbiselerimiz çıkarıp kuru elbiseler giyiyoruz. Getirilen sıcak çayı yudumlarken sohbete başlıyoruz. Kır saçlı ve hüzünlü duran gerillanın isminin Xebat olduğunu öğreniyorum. Yaşı kırkı geçmiş olmasına rağmen duruşu on sekizinde bir genç gibi, zinde. Haberlerde herkes coşarken kendisinin neden hüzünlendiğini soruyor,sebebini öğrenmek istiyorum.
Xebatönce susuyor. Gözleri yine hüzünleniyor. “İsmail” diyor,tekrar susuyor. Sessizlik her şeye ve herkese hakim oluyor adeta. Sessizliği bozmaya kimse cesaret edemiyor. Xebat bozuyor sessizliği:
“İsmail, Batı Kürdistan devriminin öncülerindendir. Bu devrimde otuz yıldır yürüyenlerdendir. Eğer şimdi emin adımlarla yürüyorsa bu halk, başı dik durabiliyorsa zalime karşı, İsmail’i hatırlamamak ihanettir.”
İsmail kim? diye soruyorum.
“İsmail 1960’ların başlarında Kuzey, güney, batı Kürdistan sınırlarının ortasında bulunan Derik’te dünyaya gelmiş bir gençtir. Esmer tenli, geniş yüzlü, güleç yüzlü bir genç. Derik’in Tılxenzir köyündendir. Köyleri Cudi dağının yakınlarındadır. Her başını kaldırdığında Cudi’yi görürsün. “CudiyêMırada” derler yani Muratların Cudi’si. Oralarda herkes bir dileği, bir acısı varsa döner Cudi’ye söyler, Cudi’den diler. Kutsaldır onlar için.”
Xebat anlatırken zihnimde Cudi belirdi…Cudi’yi düşünmek bile farklı bir ruh katıyor zamana…Kürtlerin dağları kutsal görmelerini başka zamanlarda da duymuştum. Gerillaların dağları mesken tutmasının dağların kutsallıklarını daha da arttırdığını aynı zamanda bu kutsal mekanları diyar eylemiş gerillaya da ağır bir sorumluluk yüklediğini biraz daha hissediyorum.
“İşte İsmail burada doğdu. Parçalara ayrılmış Kürdistan’ın üç parçasına da bu kadar yakın bir yerde olmak, tüm Kürdistan’ın acısını daha çabuk hissetmesine neden olmuştur. Başı dara giren pek çok Kürt, köylerinde günlerce misafir kalmıştır. Pek çok devrimci büyüyen Filistin devrimine katılmak için köylerinden geçmişlerdir.”Xebat’ın anlatırken ayrı dünyaya gittiğini hissettim bir an. Gözlerinden birkaç damla gözyaşı aktı. Bu damlalar içimize aktı… Anlattıkları bizi sürüklüyordu. Nehrin bir yaprağı sürüklemesi gibiydi yaşadıklarımız.
Xebat bir an durdu. Ve; “Siz hiçbir nehrin kenarında oturup nehre kulak verdiniz mi?” diye sordu. Herkes bir an durdu. O an az önce hissettiğim nehre kapılmış yaprağı hatırladım.
Xebat devam etti.
“İsmail’in köyü Dicle nehrinin yakınlarındadır. İsmail sık sık gider, Dicle’ye kulak verirdi. Dicle ona çok şey anlatırdı. Ağrı’dan, GeliyêZilan’a, Muş’a, Piran’a insanların çığlıklarını, ağıtlarını akıtırdı. Çağlarken AvdalêZeynikê gibi tüm bu acıları çığırırdı. Öyle çağlardı Dicle. İsmail Dicle’nin bu çığlıklarıyla büyüdü.”
Çocukluk yıllarımda nenemin yanında oturmuş Ağrı isyanını anlatan dengbejlerin çığlıklarını dinlediğimi anımsadım. Xebat’ta onlar gibiydi şimdi.
“Üniversite yıllarında yaşananların daha fazla farkına vardı İsmail. Anladıkça arayışları da gelişti. Anladıklarını, erdiği hakikatleri çevresindekilere büyük bir aşkla öğretti. Ama o, PKK’yi tanıyana kadar durmadan aradı hakikati. PKK’yi tanır tanımaz çölde su bulmuş bir derviş gibi sevince boğuldu. Bundandır aşkla katıldı PKK’ye. Her anını anlamaya, anladıklarını anlatmaya verdi. O Batı Kürdistan parçasında PKK’ye ilk katılanlardandı. Katıldıktan sonra uzun süre Batı Kürdistan’da kitle çalışmalarında bulundu. Hakkı, hakikati anlattı. Halk demokrasisinin kurulması için canla başla çalıştı. Şimdi eğer Batı Kürdistan sokaklarında Dicle gibi akıyor, çağlıyorsa halk, o günlerdeki çabaları görmek gerekir.”
Tarihin günümüzle, günümüzün tarihle bağının bu kadar yoğun yaşandığını kılcal damarlarıma kadar hisseder gibiyim. Bir an o yıllara gidiyorum. Zaman yitiyor. Mekanda…Bir an Serêkani’de kum torbalarının ardında çatışan bir YPG’li oluyorum. Bir Botan’da Cudi’de kleş kuşanmış bir gerilla… Duygularım, hayallerim, anlatılanlar bir nehir oluyor. Birlikte akıyor…
“O yılların çalışmaları sonucu onlarca genç, yoğun mücadele ve savaş gerektiren Kuzey Kürdistan dağlarına yürüdüler. Şimdi pek çoğu, yaratılan devrimin tohumlarını kanlarıyla sulamış kahramanların, devrime katılmalarında İsmail çok emek harcadı. Mahsum Korkmaz akademisinde bir devre eğitim gördükten sonra O da yürüdü Botan dağlarına.
İlk Mardin’e gitti. Oradan Eruh’a, oradan da Şırnak’a. Dağ dağ gezdi. 1989 yılında Halk demokrasisi ve savaşın geliştirilmesinde öncülük yaptı. Kuzey Kürdistan’da Nusaybin’de Cizre’de, Kerboran’da, gelişen serhıldanların örgütlenmesinde, gerilla savaşının dağlarda geliştirilmesinde hep en önde oldu.
ARGK’nin kurumlaşması, örgütlenmesinde bir komutan olarak büyük çaba harcadı. O yıllar Kürdistan’ın dört bir yanından herkesin katıldığı yıllardı.Herkesin ortak, uyumlu bir şekilde yaşaması, savaşması için canla başla çalıştı. Bundandır herkes onu çok sevdi. Bilirsiniz bazı köylü kökenliler vardır ki aydınları sevmezler. Aydınlar onlara hep üstten bakar. O bir aydın ve komutan olarak herkes gibi bu devrimin bir neferi oldu.Herkesle eşit bir şekilde yaşayıp, bir yoldaş olarak yaklaştığı için herkes onu çok sevdi. Bu duruşun en çok Kaşura bölgesinde yürüttüğü çalışmalarda Parti’mize büyük katkıları oldu. O dönem orada JİTEM tarafından PKK içerisine sızdırılmış Hogır denen bir unsur vardı. Hogır çok kurnaz ve sinsiydi. Halka karşı, TC’nin istedikleri doğrultusunda, tam bir kontra gibi yaklaşıyordu. İsmail yoldaş bu pratiklere karşı duruşun adı oldu. Halkı, hakkı anlatma, yaşama yolunda yoldaşların esas aldığı kişi oldu. Ve sonunda Hogır denen unsur deşifre edildi.
Daha sonra Hakkari-Van bölgesindeki çalışmalara katılan İsmail yoldaş burada da savaşın gelişmesi, serhıldanların yükseltilmesi için mücadele etti. En son 26 Haziran 1990 tarihindeki Başkale baskını eyleminin komutanlığını üstlendi. Başarılı bir eylemdi. Çünkü o büyük bir komutandı.
1990 yılında yazın son günlerinde Başkale’de girdiği bir çatışmada üç arkadaşla birlikte şahadete ulaştı. Şehit düştüğünde ARGK Botan saha komutanlarındandı.”
Bir an sustu Xebat. “Dikkat edin” dedi. “İsmail nerede çalıştıysa şimdi oralar düşmeyen kaleler olmuş. Mardin, Siirt, Şırnak, Van ve Batı Kürdistan. Neden mi? Çünkü o bir okuldu. Yürüyen bir okul. Halk demokrasisinin yaratılması için her an her yerde faaliyet yürüten, gece gündüz demeden çalışan bir okul.
Aynı zamanda o bir tarihçiydi. Yaşadığı her günü tarihi öneminin bilinciyle kayda geçirirdi. Yıllarca o zor koşullarda o amansız kavgayı günlüğüne nakşetti. Devrimi Nakşettiği sadece günlüğü değildi o hepimizin belleğine, toplumun belleğine nakşetti devrimi.O ‘Çağdaş İbrahimi Hareketi” olan partimiz PKK’nin İsmail’iydi.”
Xebat sustu. Elini yan tarafında duran çantasına uzattı. İçindeki albümü çıkardı. Sayfalarını çevirdi. Birkaç fotoğrafı çıkarıp bizlere uzattı. İsmail tüm fotoğraflarında gülümsüyordu. Yaşanacak güzel günleri görür gibi gülüyordu.
Şehit İsmail Derik- (İsmail İbrahim) yoldaş anısına…