Zamana ve Her şeye inat yaşayanlar- 5

 

Serin bir yel esti Besta’dan Qasrok’e doğru. Umut taşıyan, kavga taşıyan bir yel...

 

O Bir Havariydi…

Mesut Karataş

Eman eman way jarê ezim

Dê û car dın bihareke xweş û rengîn bixêr hatî

Li çiya xemliyan

Lê welleh yadê serê Sîpanê xelatê kama xwe girêda

bejna Mihemedê min di nav de

Lê serê mij û duman

Lê welleh geliya gundiyan û cîrana

dîsa xeber hatî

dibêje şerekî derketiye

di navbera xweşmêra kurdan û kolordiya Sertê de,

lo şerekî giran e.

Welleh ji evara xwedê da li çiyayê Mamilan û Besta

Loo ranewestiya cenga giran e

Qasrok tepesinin zirvesinde bağdaş kurmuş oturuyoruz. Xelil adında genç bir gerilla tok sesiyle türkü söylüyor. Etkileyici bir türkü. Yanımda oturmuş beş genç gerilla da olanca dikkatiyle dinliyorlar. Hafif bir rüzgar esiyor. Karşımızda olanca heybetiyle Cudi, bir yanımızda Kela Memê ortada güneş ışınlarının yansımasıyla parlayan Hezil çayı. Hezil çayı üzerinde yapılmış baraj gölü uzaktan güzel görünse de ekolojik dengeye etkisi hiç göz önünde bulundurulmaksızın yapılmış, onca doğal güzellikler içinde koca bir yapı. Ve doğaya yabancı. Amaçları ayrı bir sınır daha çizebilmek.

Bu sınırın üzerinde tam otuz yıl önce PKK’nin ilk gerilla gruplarından biri, Şahin Kılavuz yoldaşın komutasındaki yedi yoldaş şahadete ulaşmış. Bu topraklar, bu dağlar ne görmemiş ki? Bir gün eğer konuşacak olsalar yürek parçalayacak binlerce hüzünlü öykü anlatacakları kesin. Tabi bir de pek çok kahramanlık öyküsü. Yaşanmışlıkları öğrendikçe daha fazla biz oluyoruz. Hêzil çayının akıp geldiği vadiye Hêzil vadisi deniyor. Bu vadi Besta’ya kadar gidiyor. Durduğumuz yerden Botan çok güzel görünüyor.  Bu güzelliği bozan bir şey var o da sınırlar üzerine kurulmuş büyük kaleleri andıran sınır koruma kuleleri. Bu kulelerin gerillaları çok da etkileyen bir şeyi olmasa da halkımızın, ülkemizin ortasında parçalayan bir gerçeklik olarak durması içimizi sızlatıyor.

Oturduğumuz kaya gölgesinin serinliği, manzaranın baş döndürücülüğü ve müzik…

Yanımızda oturan Sinan ömrünün çoğunu bu dağlarda geçirmiş orta yaşlı bir gerilla. Saçlarının çoğu beyaz olsa da ruhundaki gençlik o beyazları kapatıyor. O da bu parçayı dinlerken hüzünleniyor.

Req reqa dar û mitralyoz û şarapnala lo

ji evara xwedê da tiliyê Mehmedê min û bi hogir û hevala li ser darê,

mavzerê lo nesekinîne

aman aman aman aman aman Mihemedo lo dilkê min o oy oy

serê min heyrana serê dayka te,bi te bi de lawo şêrê min ooy

ErêMihemedo lawo bejna te ji min re zirave

ey la şitlê va rêyhane

Lawo ji ku meraqa dilê minê xwînî kevir lêketî re milî heşîn bihata

Li çiyayênTetwanê û Bilîsê û deşta Muşê e ey ey ey la li ber behra Wanê

Erê lawo şeva nivê şevê refê hogir û hevala hatin ber derîkê mala bavê min o

Simbêla li ser lêva de şikestînê

“Yirmi üç yıl geçti işte buradayım ve şimdi genç Xelil’in söylediği şarkıdaki çatışmada Botandaydım. O çatışmada yer alanları gördüm. Çok büyük bir çatışmaydı.

Aqîr kalesinde Besta’da öyle bir savaştı ki halen kulaklarımda o çatışmanın sesleri var. Aqîr kalesi her yanı uçurum sarp ve keskince kale gibi bir dağdır. Doruklarında şahinler hiç eksik olmaz. Gerillalar da öyle.  Öyle bir çatışmaydı ki …Tarihi yeniden yazmaya ahdetmiş onca yiğit yürek, tarih yazmanın verdiği ciddiyetle direniyordu. Bir asırdır Kürtler aleyhine çevrilen çarkları tersine döndürmek için, Kürtlerin kafasındaki tabuları peş peşe yıkmak için savaşılıyordu. Ahdedilmişti. Sonunda ölümde olsa bu ölümün asıl dirilme olduğunu bilerek tetiğe basıyorlardı. Damla damla kan kutsadı vatan topraklarını, Botan’ı bir kez daha…”

Sinan böyle açıyor bu yazıya konu olan çatışmanın ve kahramanının sohbetini. Hepimiz kulak kesiliyoruz…

Wey Mihemeda serê min heyrana Çavê

milêkî din şara surmelî şara mihemedê min o oy oy oy

Di xwîna sor de o oy o oy law xemiliyê ey

Aman eman eman eman eman eman eman lo dilkêmin o oy

Serê min bi hayrana Mihemedo hevyana soz û biryara min ji te re o oy

lo tu berxê minî

“Öyle bir savaştı ki kıyamet kopuyordu. Ölümde insanlık onuru yaşatılıyordu. Omuz omuza yürüyordu bedenler özgürlük ülkesine. Şimdi eğer karşıda gördüğünüz dağlar birer özgürlük abidesiyse, biz burada oturmuş şarkılar söylüyorsak o günlerde ekilen isyan fidanlarının payı büyüktür. Şimdi eğer Şırnak, Hakkari, Mardin sokaklarında Kürtler Hêzil, Masiro gibi gürül gürül akıyorsa, şahlanıyorsa dağ, taş, sokaklar o çatışmanın payı vardır. Tabi orada az önce Xelil arkadaşın söylediği parçada ismi geçen Mıhemedo yani Bişar arkadaşın direnişi dillere destandır. Sadece o çatışmada değil yaşamda da çok farklı bir arkadaştı Bişar arkadaş.”

Yanımda oturan kısa boylu kızıl kıvırcık saçlı Herekol araya giriyor;

Nasıl bir arkadaştı ki şimdi dillerimizde türküleşmiş?

“Bişar arkadaş Botan’a geleli kısa bir süre olmuştu. Orta boylu. Esmer bir arkadaştı. Yaşı kırka yakındı o zamanlar. Aslında düzenlemesi Serhat eyaletine olmuştu. Serhat eyalet komutanı olarak düzenlenmişti. Zindandan çıkmış olduğundan gerilla pratiğinde tecrübe kazanması amacıyla bir süre Botan eyaletinde kalmasının daha yararlı olacağı düşünülmüştü. Kısa bir süredir Botandaydı.”

Yaşı kırka yakın mıydı? Diye şaşkın bir ifadeyle araya giriyor daha on dokuz yaşında olan Xelil arkadaş.

Sinan gülümsüyor ve devam ediyor.

“Evet. Bişar arkadaş 1950’li yıllarda Bazid’de doğmuştu. Bazid, Ahmedê Xani’nin diyarıdır. Kürtlerin öyküsünü, hakikatini anlatan Mem û Zin o topraklarda yazılmıştı. Kürtlere dair varolan şeylerin başlıcalarından biri Mem û Zin iken diğeri dengbejlerin klamlarıdır. Bazid aynı zamanda bir dengbej yurdudur. Stranları, dengbejleri ünlüdür oraların.”

Arada aşağıda çay yapan bir arkadaş elinde çayla birlikte geliyor. Bu sohbet ortamına çay ayrı bir güzellik katıyor.

Avrupa’dan dağlara yeni gelmiş Mahsum araya girerek şaşkın bir şekilde soruyor.

“Dengbejler neden bahseder, o stranların konusu nedir?”

“Kürt halkının tarihi bu stranlarda gizlidir. Dilden dile tarih bu günlere aktarılmıştır. Kürt tarihinde de Katliamlar, soykırımlar, isyanlar, direnişler vardır. Mesala Bazid dengbejleri Ağrı dağı isyanını, Geliyê Zilan katliamını pek çok klamlarında anlatırlar. O günlerin unutulmaması için bir bayrak yarışı gibi atalarından devraldıkları klamları birbirlerine devrederler. İşte Bişar arkadaş bu stranları dinleyerek büyüdü. Ahmedê Xani’nin anlattığı Mem oldu. Zin’i Kürdistan oldu. Zin’i Kürt halkı oldu. Zin ki yıllardır aşık olduğu o mutlu yarınlara hasretti. Tarihi tersine çevirmek için başlayan APOCU hareketi ilk doğduğu yıllarda tanıdı ve APOCU’lara katıldı. Kürdistan’a dönüş kararı sonrasında o da Bazid’e gitti. Bir havari gibi, gece gündüz çalıştı. Kısa sürede büyük gelişmeler yarattı. Onlarca kadroyu APOCU harekete kattı.  O dönem o alanda örgütlü olan Kemal Burkay’ın başkanlığındaki reformist örgüt Özgürlük Yolu’na karşı ideolojik, örgütsel mücadeleyi amansız yürüttü. Kısa sürede yarattığı gelişmelerden korkanlar Bişar arkadaşı zindana koyarak gelişmeleri durdurabileceklerini sandılar. Ama Bişar arkadaş ve arkadaşlarının yarattığı örgüt kökünü toprağa sağlam salmış bir ağaç gibi yeşermeye başladı.”

Uzun boylu geniş omuzlu Adil araya giriyor; Peki Bişar arkadaş ne zaman çıktı zindandan?

“1983’te çıktı. Ama çıkar çıkmaz ayrı bir zindan sayılan askere götürdüler. PKK’li olduğunu bildikleri için açık zindanda gibi iki yılda burada yaşadı. Askerden çıktıktan sonrada takip altında tutulan Bişar arkadaş pek çok kere Partiye ulaşmak için uğraştı. Israrlı denemeleri sonunda Mahsum Korkmaz akademisine ulaştı. Burada bir devre eğitim gördü. Daha sonra doğduğu, büyüdüğü topraklarda yarıda bıraktığı kavgasını sürdürmek için çıktı yola. 1989 temmuz ayında Botan’a ulaştı. ‘Gerillada tecrübe edinmek için bir süre Botan’da kalsa iyi olur’ dendi. O temelde Botan Besta’da gerilla birliğinde çalışmalara katıldı. O kısa süre kaldığı Botan’da duruşu ve ilişkileriyle tanıyan herkeste derin izler bıraktı.”

Erê Mihemedo serê min bi hayrana dilê dayka te dike

Lo dilê ey zînê e ey ey

Lawo bisond û qesem be ez ê reşa li serê xwe girê nadim

ey ey ey law serê xwe nagerînim

gelî gundiyan û cîranan di baxtê we dan me

hunê xeberê bişînin çar goşeyên Welêt

lê bila dohol û zirnekî bînin def û dawetekî

ji Mehmedê mir a ow o lo ezê lidarxînim ey ey

erê lawo heft roj heft şev ezê daweta Memedê xwe bigerînim

ey û li darxînim

welleh gelî gundiyan û cîranan

ew baxtê we da me ezê ji Mehmedo xwe re

li serê çiyayên Kurdistanê lo mekanekî bibînim

û ezê gora Mihemedê xwe neqiş neqiş bixemlînim

li ber serê wî rûnim

“Şahadetinden sonra iki kız kardeşi bir de erkek kardeşi gerillaya katıldılar. Rohat (Ahmet Okçu) 1992’de Xakurke’de Güney savaşında KDP ile girilen çatışmada, Azime (Zehra Okçu) 1997’de Garê alanında operasyonda şahadete ulaştılar. Öyle biriydi ki onun şahadetinden sonra Serhat’ta kardeşleri gibi yüzlerce kişi katıldı. Böyle kahraman birinin anısına verilecek yanıt onun yürüttüğü kavgayı sürdürmek olacaktı.”

Ezê çeka Mihemedê xwe rakim

destê min da û ji Mihemedo xwe re bilênînim

erê lawo serê min bi hayrana giştî

çûna te û her sê xwişk û brayên te di vê rê de ey ey

lo lawo ji te re dişînim

aman aman aman aman aman eman lo şêrê min o oy

şîrê berê min li wê can û cesedê te tev de helal bin

lo Mihemedo lawo o oo şêrê Welatê min o oy oy ax lawo

“Evet,sürdü kavga. Şimdi işte buradayız. Ankara’da doğup, Kürdistan’ın birkaç kentinde yeşeren özgürlük umudu şimdi dünyanın dört bir yanında milyonların omzunda. Şimdi Ahmedê Xani’nin yurdu, Bazid, Serhat, o kavganın, Xani’nin umutlarının özlemlerinin kavgasının düşmeyen kalelerinden. O kaleden bu harekete katılan ilk APOCU Bişar arkadaştır. Şimdi binler birer Mêm olmuş, birer Zin olmuş aşkı yaratıyorlar. Sevgiyi yaratıyorlar. Ve değişiyor o tarih, tersine dönmeye başladı çark.”

Sinan sustu. Bişar’ı anlatmanın, anmanın, hatırlamanın neşesi içine doldu.

Serin bir yel esti Besta’dan Qasrok’e doğru. Umut taşıyan, kavga taşıyan bir yel.

Bişar (Mehmet Okçu) yoldaş anısına…