Doğu’nun Dörtlerine!

Amed zindanındaki dörtlerin destanı İran’daki Evin zindanına taşınmış, hayatın orta yerinde yaşama...

Medya DOZ

5 Mayıs 2010’da İran Rejimi Tarafından İdam Edilen Dört Yoldaşın Anısına!

Onlar yeryüzünün en masum yüzleri,

Onlar yüreği ateşgâh olanlar ,

Onlar Zagros zirvelerinde yüreğe damlayanlar,

Onlar darağaçlarının yanı başında gül renginde açanlar…

2010 yılının bir bahar gününde duyduğumuz bir haber hepimizin kanını kurutmuştu. Yaralı bir kuşun çığlığı gelip yüreğimize değmişti adeta, sanırsam hiçbir an o an kadar ifadesiz ve yalnız hissetmedik kendimizi… Duyduğumuz bu ölüm haberi benzemiyordu hiçbir ölüme. Ruhlarımız canavarımsı bir hırıltıyla sarsılmıştı. Evrenin aşksız yaşayamadığı şu yeryüzünün tek saniyesi bile onlar olmadan eksik gibiydi, hayat yarım kalmışlıkla doluydu onlar olmadan…  Onların yokluğu zulmün hala var olduğunu hatırlatıp duruyordu.  Sanki meleklerin kanadına dolanan kementler çekiliyordu,  sanki can çekişiyordu tekmil evren. Haberi aldığımız saatlerde güneş batıyordu, oysa onlar yeni bir günün doğumunda idam edilmişlerdi. Bizler uğurluyorduk güneşi onlar ise darağacında karşılamışlardı güneşi… Onlar hariç her şey günaha batmış gibiydi. İran kapitalist sistemin cellâdı olarak yine özgür ruhlara muharip demiş tanrı tanımazlığı gerekçe göstererek, yeryüzünün tüm tanrısallığını katletmişti.

Amed zindanındaki dörtlerin destanı İran’daki Evin zindanına taşınmış, hayatın orta yerinde yaşama biraz yer açmak için ölümlere gidilmişti. Leyla Kasım, Ronahî’in(Şirin Elemholi) gözbebeklerinde kanatlanan bir güvercin olmuştu. Ferzat, Mahmut Zengin’in devrim aşkına, âşık olmuş bir eda ile kalbini Zagroslu çocuklara armağan ediyordu. Ferhat Wekili, Ferhat Kurtay’ın ruhunda binlerce kez can buluyordu. Soran,(Ali Hayderyan) Eşref Anyık’ın anısında isyancı bir şiire dönüşüyordu. Eğer bir insanın yüreği aşkla dolu değilse yaşamı ölümüne sevemez; işte bu gerçeği asla anlamayan egemenler her özgür soluğu dikenli tellere asardı. Ölümleri çoğaltarak yaşayabileceğini sanan garip bir zalimlik var egemenliğin mayasında. Oysa Ferzat, Ronahî, Soran ve Ferhat yoldaşlar, kendilerini feda ederek yaşam yaratan bir gelenekten doğmuştular. Onlar Hallacı Mansur’un avuçlarından yudum yudum direniş tarihinin sularından içip büyüyen insanlardı. Onlar sadece Kürdistanlı bireyler değildi; kültürel direnişin ve özgürlük arzusunun öz evlatlarıydılar. Onlar Doğu Kürdistan’ın gizli kalmış asırlık çığlığıydılar…  

İnsanlığa âşık bu güzel insanların şahadeti üzerinden üç yıl geçti ama geçmedi o yürek sızısı, hala aynı tazelikte, zaman aşımına uğramayan bir öfke var göğsümüzün kafesi altında. Unutulmayan bu direniş abidelerinin anısı bizim doğruluk yolumuz olmaya devam ettiği müddetçe onur bizimle olacak ve biz onların yoldaşlığına layık oldukça yaşam anlamına kavuşacaktır.

Doğu’nun Dörtlerine!

Hayat

Sana gülüşler adadım

Karşılık beklemeden

Kısacık bir ömrün şerbetini

Darağacının köküne döktüm

Biliyorum yeşerecek ağacım

Ve

Bir çocuğun yanağı kadar tatlı meyveler

Verecek

Ruhumdaki deli taylar

Cellâtların rüyalarında dörtnala koşacak

Biliyorum

Aşksız kalmayacak yeryüzü

Ve dudaklarım öpecek

Göğün gözlerinden dökülen yaşları

Güneş avucumda doğacak

Ey sevgili

Ve

En çok o bilecek ölüm sebebimi

Bir şafak vakti onun ışığı düşecek

Sallanan urganların üzerine

Yalnız olmadığımı bir o bilecek

Birde ben

İşte o lahzada

Merhametle sulayacağım

Evin zindanının bahçesinde ki gülleri

Gidiyorum

Bir yürek titreşimi bırakarak ardımda

Namertlerden son bir nefes dilenmeden

Fırtınalar bana nefes olacak

Bütün rüzgârlar da eseceğim

Serinliğimi yüzünde hisset arkadaşım

Dağların baş eğmezliğinde

Bir gerillanın heybesinde

Sükunetle dolaşacağım…

Hercai menekşelerin sabırsızlığı

Yüreğimin közünde demlenecek

Gün doğarken kelebeğin konduğu dal titreyecek

Ve biz yan yana dizilenler

Gülümseyeceğiz dudak ucuyla

Biliyorum biz olmasak ta

Sular akacak

Kuşlar cıvıldayacak

Güvercinler yine gelip

Bu uğursuz duvarlara konacak

Bunu biliyorum

Ya onlar

Onlar

Bu şafak vakti öldüğümü biliyor mu?

Ya hayat

Hayat kendinden neyin eksildiğini

Ne zaman öğrenecek?