Demek Gidiyorsun

Bir gün yine dişle, tırnakla buluşursun diye...

Ş. Dilok BANDOZ

(Şehid Cihad Bandoz’a)

Demek gidiyorsun

Toplamışsın yine tüm yaşanmışlıkları

Olumlu olumsuz

Dudağında matem tutan                                                                                         

Son yaprakla sarılmış sigaran

İlk defa bitmemeye ısrarlı

Hüzünle bırakır dumanını

Oysa ayrılıklar bizler için

İlk değil ki son olsun

Ve her ayrılığın ardından

Feodalliğimizden belirtemediğimiz

Sevgilerimizin itirafı olarak

Bir gün yine dişle, tırnakla buluşursun diye

Kabzaya sevdalı avuçlarında                                      

Al bir mendil sallayamıyorsun ki,

Sadece fotoğraflarda

Flaşın patladığı son suretinde

Terk ettiğimiz düzenlerde

En değme insanın dahi bırakamadığı

Özlü bakışlar kalıyordu

Bir an düşünüyordum da

Keşke film olsaydı tüm yaşanmışlıklar

Film şeridinin statik akışındaki

Nasıl ki görmek istediğin bir sahneyi

Defalarca geriye alıp izler

Ya da tümüyle silersin ya,

Yahut elimize nadiren geçen

Nano teknolojiden nasibini alan

El büyüklüğü dijital cihazların

Hani o bir tuşla kayda geçeni silmesi gibi

Keşke bizler de silinmesi gereken anıları

Yaşam deryamızdan arıtabilseydik

Ama n’ yazık ki

N’ bir tuşu var kapatasın

N’ de bir ibresi var ki silesin

Yani anlayacağın yaşanmışlıklar

Acısıyla tatlısıyla

Göz perdemize yürek deryamıza

Çoktan mahkûm edilmiş

Ya yaşarsın, ya yaşarsın

Demek gidiyorsun haa

Git bakalım

En azından diğerleri gibi yapmadın

Bir haber verme nezaketi gösterdin

Olsun bakalım,

Kızgın değilim, ne sana nede diğer dostlarıma

Sadece size kızdığım için kendime kızgınım

Ve n’ yazık ki ölüm gerçek

Şakası olmayan olağanca ciddi

Ayrılığın zamanını bile söylemez

Ve bizler için ölüm andır

Sadece coşkuyla karşılamaktır görevimiz

Sizden aldık bu gerçeği

Azraili kapıda boynu dik

Coşkuyla karşılamayı

Gelir işte ölüm

Bazen: namlu ucunda bırakır son perdeyi

Bazen: uçurumun kenarında bizlerin onurlu tercihi

Bazense; yalnızca Azraille

Hatırlatır gideceğini

Geldi demek ha çıkma vakti

Şimdi gideceksin.                                                

Affedersin dalgındım

Bir an yaşanmışlıkların

İlk buluşmaların heyecanına kapıldım

Fark etmedim,

Silahını rahtını kuşandığını

Demek gidiyorsun git bakalım

Dedim ya kırgın değilim

N’ sana ne de diğer dostlara

Yine sizler gibi değerli bir dost söylüyordu

“yigid olan n’ zaman öleceğini düşünmez

Ölmesi gerektiği an ölmesini bilir”

Onun içindir dostlar

Kırgın değilim bu ayrılığa

Ne ilk ne de son

Ecnebisi değilim bu ayrılığın

Ve dünlerimdir tek güvencem

Bir an olsun ağlamayacağım ardınızdan

Biliyorum damlası gözyaşımın

Hakarettir bu davaya

Ondandır mendilim cepte paslı

Terli bedenimin kızıl yazması

Evet dostlar,

Uğurlar olsun hoşçakalın

Ve şunu çok iyi biliyorum ki

Her ayrılığın sonu mutlak buluşmaktır

Her başlangıcın bitişi

Her yokuşun inişi

Her doğumun ölümle sonuçlanacağı gibi

Bu diyalektik inkâra gelemezdi

Avuçlarda buruşmuş eski bir harita gibidir

Gelir işte ölüm

Azrailin görevinin ciddiyetini çoktan kavramış

Fani dünyanın kravatsız memuru

İste sen de istemesen de

Sözünün mutlak sahibi gibi

Tıpkı Ahmet abinin dediği gibi

N’ garip şeydir şu toprak olmak

Artık n’ sevginin

Dile uzanmayan eylemini itiraf edebilirsin

n’de yüreğini neşter gibi kesen özrünü

Artık tüm gerçekler

Muhatabı olmayan karşılıksız bir çek misali

Demek gidiyorsun

Git bakalım

Sizler gibi buluşma cesaretiyle

Sadece hoşçakalın diyorum

Tabii ki toprak olmaya, ölmeye

Ben de sevdalı değilim

Yalnızca yaşamı uğrunda

Ölecek kadar sevenlerin

Zahmetli gerçeğinde

Bir ses olmak istedim

Zaten yanaştırdığında

Ölüm güverteme uğursuz gemisini

Coşkuyla karşılamak

Onurlu yaşamın vazgeçilmez gereği

Ki zamanı geldiğinde

Düşmanın tam alnının ortasında

Ya namlunun soğuk bedeninde

Yiv-setlerin avuçları içerisinde dönen

Alev saçan bir mermi olurcasına 

Ya yaşanmış yirmi dokuz isyana atfen

Bombanın otuz iki parçasında

Otuz iki nefret olurcasına

İşaret parmağımıza nişan yüzüğü gibi işli

Bombanın derin halkasını çekmek

Ya da uçurum kenarında

Teslimiyet naralarına karşı

Dişten tırnağa kadar direniş olup

Kayalıkların çıplak yüzüne

Sıcak kanı sürmek

O zaman yiğitliğin Beritanlığın sözü misali

Zamanı gelen ölümü çoktan

Azrailden önce söylenmiş talimatı olur