Bugün kendini bir devlet adıyla var etmeye çalışan ve Türkiye devletiyle haşır neşi...
Dilzar DÎLOK
Her biri güneşi gözlerinde doğurtan, her sabah gözlerini ateş topunun doğuşuyla yeniden yaratan ve kutsayan, her akşam güneşi uğurlarken gözlerinin ferini bir sonraki güne devreden tanrıçalar… Sevê, Fatma ve Pakize…
Kürdistan kadınlarının kendi analarından doğduğu kadar, kendilerini kendi varlık ve özgürlük arayışlarından doğurtuşlarının en güzel örneklerindendir Sevê, Fatma ve Pakize’nin direnişi. Dağ başlarını direniş kalesi bilen ve yönünü dağlara çeviren Kürdistan kadınları kadar halkının soluğunun yanı başında direnişi yükselten, demokratik siyaseti özgürleşme mücadelesinin temel bir alanı bilen Kürdistanlı kadınlar bu alandaki direnişi büyük bir irade, onur ve coşkuyla yükselttiler.
Kürt halkına karşı yürütülen soykırım yeniden fiziki soykırım çemberine girmiştir. Kürdistan tarihinde belki de bir tekerrür yaşıyoruz. Zalim Dehak’ın her gün iki Kürt gencinin beynini yiyerek var olduğunu söyler Newroz destanı. Bugün de her gün iki, üç, dört Kürt gencinin, çocuğunun ve kadınının beynini tüketiyor saray köleleri ve saraya sunuyor başarı diye. Her gün bilançolar veriliyor ve her gün kahramanlık nişanesi diye anlatılıyor çocukların, kadınların katledilişi. Ölülerimizin bedenlerini dahi tüketmek istiyor bu çağın zalimden öte yalancı, zorba ve çirkin Dehakları.
Mafya devlet sözünü ilk duyduğumda bunun devlete ağır bir eleştiri olduğunu düşünmüştüm. Yanıldığımı anlayalı epey bir zaman oldu. Mafya devlet demek mafyalara dahi bir hakarettir ve devletin tecavüzcü, katliamcı, şiddeti zevk aracına dönüştürücü, kadın düşmanı, doğa ve çocuk düşmanı, hırsız ve yalancı yanını masumlaştırmaktır.
Devlet mafya olamayacak kadar büyük bir kötülüktür
Bugün kendini bir devlet adıyla var etmeye çalışan ve Türkiye devletiyle haşır neşir saldırılarıyla gündeme giren DAİŞ’in kafa kesmesiyle, AKP’li faşist çetelerin, Sarayın paralı kölelerinin kafalara kurşun yağdırması arasında sadece biçimsel bir fark var. Her ikisi de zihniyeti öldürmeyi hedefliyor ve özgürlükçü zihniyetlere tahammül edemediklerini gösteriyor. Her ikisi arasındaki benzerlikler giderek gün yüzüne çıkıyor. DAİŞ’in kadın düşmanı açıklamalarına şoklar geçirirken en son Türkiye cumhuriyeti diyanet işlerinin yayınladığı fetvalar karşısında artık insanlığın sınırının çoktan aşıldığını ve çok gerilere düşüldüğünü bir kez daha gördük. Çünkü diyanetin fetvaları egemen erkekliği, tecavüzcü erkekliği yücelterek kadın düşmanlığının yanında kız çocuklarına olan düşmanlığı daha da büyütmekte ve bu düşmanlığı aile içine çekmektedir.
Faşist Hitler iktidarını kat be kat aşan AKP iktidarı, saraylıların egolarına teslim olmakla birlikte tüm ülkeyi de bu faşizme teslim etmiş durumdadır. Bir söz, bir özgür nefes, anında karşılık olarak basın üzerinden linç etme ve kelepçeyle karşılık bulmaktadır. Saray soytarıları giderek artmakta, soytarılık için sahneye ihtiyaç duyulmamakta ve bu soytarılıklar köle basın kuruluşları tarafından kirli bir şekilde dillendirilmektedir. Tabii ki soytarılıktan ihanetçi ve işbirlikçi Kürtlere de pay verilmekte ve sarayın basamaklarına birkaç tane de böyle tip yerleştirilmektedir.
Tüm bu kirliliklere, tüm katliamlara, tüm zorbalıklara ve yalancılıklara karşın Kürdistan kadınları direniyor. Canları pahasına direniyor. Bataklığa dönüştürülen bir coğrafyada Kürdistan kadar güzel yüreklerini temiz tutarak direnişi öğretiyorlar. Sevê, Fatma ve Pakize bir yol öncüsü oluyor ve nasıl yaşayacağımızı, nasıl direneceğimizi, onura nasıl sahip çıkacağımızı anlatıyorlar. Direnen halklara miras bırakıyorlar. Kadınlara tarihsel bir mesaj, aslında mesajdan öte bir vahiy bırakıyorlar. Yarısından fazlası yok olmuş bedenleriyle bize bir şeyler söylüyorlar.
Kadınlar, bedenlerinde bir rahim taşıdıklarından her gün belleklerinde yaşattıkları varoluş ve kendini yaratma sancılarının sonucunda yeniden doğururlar kendilerini. Her gün yaşananlar, her bir kadının varoluşuna yazılır. Direnenler, şehit düşenler, “beni bırak, arkadaşlara yardım et” diyen kadınların toplumsal ve tarihsel analıkları her bir kadının belleğine yazılır, her bir kadının zihniyetinde onlardan bir hücre, onlardan bir atom çekirdeği ya da onlardan bir molekül kendi kendini var eder. Tıpkı bir tanrı parçacığı gibi.
Sevê, Pakize ve Fatma arkadaşlar da kendi direnişleriyle birer tanrı parçacığı yarattılar belleğimizde. Yeni bir varoluş, direniş ve kadın özgürlük mücadelesi tarihimizde yepyeni bir alan açtılar. Gözlerinden güneşi doğurttular ve doğum sancıları kadar yeni doğumların parıltılarını da bizlere ulaştırdılar. Berivanların, Binevşlerin, Beritanların, Zelallerin ve Agirîlerin yolundan yürüdüler, yolu büyüttüler. Bundandır ki onlar ölümsüzdür.