Demokratik Modernite’nin Öncü Komutanı ve Sanatçısı: MİZGÎN

 

Kürdistan direnişinin ve dirilişinin sesi olan Mizgîn arkadaş 11 Mayıs 1992 yılında Bitlis’in Tatvan ilçesinde son kurşuna kadar kahramanca direnerek şehitler kervanında yerini almıştır. Bilindiği gibi gerek TEV-ÇAND gerekse de Kevana Zêrîn; Hozan Mizgîn’i Devrimci Kültür ve Sanatın çizgisi olarak kabul eder ve bütün çalışmalarını bu çizgi ve perspektif üzerinden örgütler. Bundan dolayı da Mizgîn yoldaşın şehadet yıldönümü olan 11 Mayıs gününü; Şehit Mizgîn yoldaş şahsında, bütün ‘Kültür-Sanat şehitlerini Anma Günü’ olarak kabul eder ve ona göre anma etkinlikleri yapar. Bu anmalarda başta Kürdistan, Avrupa olmak üzere birçok alanda kapsamlı etkinlikler düzenlenir.  Bu etkinliklerde; şehit düşen sanatçılarımızın yarattığı kültürel ve sanatsal değerlere vurgu yapılarak, onların takipçisi olma, yarattıkları devrimci kültür ve sanatın öncülüğünü yerine getirme sözü verilir. Mizgîn yoldaş özgür sanat ve özgür yaşam yaratımlarının ortak ve bütünleştirici değeri anlamına geliyor. Bu anlamda bu yüce değerlerin bileşkesi, büyük sanatçısı, komutan ve toplumun öncüsü olan Mizgîn yoldaşı ve Mizgîn yoldaş şahsında her biri yıldızlaşan sanatçı şehitlerimizi anmak, anlamak ve anlatmak devrimci kültürün sürdürülüp yaşatılması için çok önemlidir. Bunu yeni kuşaklara aktarmak için; içerik olarak, yani devrimci kültürün ve sanatın komple kişiliğini özellikle vurgulamak yeterli olmasa da, yine de gücümüzün yettiği kadar anlatabilmek daha da önemli ve de gereklidir.

Mizgîn yoldaş üzerine bir şeyler konuşuyor ve yazıyorsak ya da Mizgîn yoldaşı anıyor ve anlatıyorsak, öncelikle belirtilmesi gereken; bütünlüklü bir kişilik, bir militan, yani komple bir insan olduğu gerçeğinin altını çizmek olmalıdır. Hozan Mizgîn; adı gibi ozanlığın ( Kürtçede; xwezanlığın) yani kendini bilmenin, kendi olabilmenin ve gerçekleştirmenin adı oluyor. Kendini bilen biri ancak komple bir kişilik olabilir. Kürdistan toplumu yüzyıllardır hem kültürel hem fiziksel soykırımlarla yüz yüze kalmış, derin bir asimilasyona uğramış ve Kürt kişiliği adeta paramparça edilmiştir. Bunun karşısında Mizgîn yoldaş bu toplumsal gerçekliği alt üst edercesine komple bir kişilik olmayı başarmıştır. Bir kadın olarak bu topraklarda büyük bir komutan, yaratıcı bir sanatçı ve toplum öncüsü olmak bile kendi başına bir mucizedir.

Mizgîn yoldaş ister askeri, ister siyasi ya da toplumsal alan olsun hangi çalışmayı yürütmüşse o alanda toplumu etkilemeyi, insanların vicdanına, ruhuna ve zihnine dokunmayı başarmıştır. Hem savaşçılarında hem yoldaşlarında hem de yurtsever halk üzerinde büyüleyici bir etki bırakmıştır. Bu yüzden diyebiliriz ki Mizgîn yoldaş, tıpkı adı gibi bir özgürlük müjdecisidir.

Değerleri paramparça edilmiş, çalınmış, talan edilmiş, tarihi beton altı edilerek tarihsizliğe mahkum edilmiş bir ülkedir Kürdistan. Adını zikretmek bile belaların en büyüğünü göze almaktır. Böylesi bir ülkede doğmak, böyle bir ülkede bırakalım özgür yaşamak adına yaşam bile denilemeyecek bir can çekişmesinin içinde olmak ve tüm bunlara meydan okuyarak, hakikat arayışında bulunmak ve özgür yaşam mücadelesine girişmek gerçekten de bir mucizeyi başarmaktır.

Öyleyse nasıl oluyor da bir kişilik böylesi bir coğrafyada kkültür – sanat çizgisi, onun devrimci öncüsü durumuna gelebiliyor? Ataerkil zihniyetin kendisini en keskin bir biçimde yaşattığı bir toplumsal gerçeklikte nasıl oluyor da kadın özgürlük zihniyetinin meşalesine dönüşebiliyor? Nasıl oluyor da Kürdistan’ın öz değerleri ile yaratıcı tanrıça kültürünü buluşturup adeta kendisini küllerinden yeniden yaratabiliyor? İşte bizler bu mucizeyi bilince çıkartmalı, anlamalı ve bu anlamın takipçisi, sürdürücüsü olmalıyız. Ancak o zaman Mizgîn yoldaşın yol arkadaşı, yoldaşı ve anlamdaşı olabiliriz.

Kendini bilmek (xwezan), kendin olmak nedir? Buna nereden başlanılır? Benliğinde bireyciliğe, egoya dair bir şey bırakmamaktır. Kendini aşarak, kendi özünü açığa çıkartarak toplumsallaşabilmektir. Bir şeye ya da birilerine hele hele egemen zihniyetin yarattığı kişiliklere benzememek demektir. Bireyciliğe, benciliğe dair her şeyi bertaraf ederek kendini özgür bir kişilik olarak yaratmaktır. Mizgîn yoldaş, erkek egemen sistemin yarattığı ve tüm topluma dayattığı özellikleri en keskin bir şekilde reddetmiş ve kendisini tamamen davaya adamış bir militandır. Mizgîn yoldaşın sırrı da buradadır. Zaten başka türlü de böylesi komple bir kişiliğe ulaşılmaz, bu mümkün değildir. Önderliğimizin de belirttiği gibi; “sanatçı olmak, hakikat ateşini yakmak ve gerektiğinde o ateşte yanabilmektir.” Hozan Mizgîn de tam olarak bunu yapmıştır; hakikat ateşini yakmış ve bu ateşte kendini eritmiştir.

Peki, ne anlama geliyor bu ateşi yakmak ve içinde erimek? Sanat bir gerçekleşme olayıdır. Mevcut olanı reddederek yeniyi yaratma eylemidir. Geri, kötü, çirkin ve yanlış olanı yerle bir ederek; güzel, iyi ve doğru olanı yaratma eylemidir. Toplumda kördüğüm haline gelmiş olan tüm sorunlara çözüm gücü olma ve bunun eylemini en estetik şekilde gerçekleştirme olayıdır. Maddi olan zeminlerden sıyrılarak, toplumsal duyguyu, düşünceyi, yaşamı yaratmaktır. Yaşadığımız yüzyıl kendisini maddi zeminler üzerinden ayakta tutmaktadır. Sanatı da bu yönlü kullanmaktadır. İnsan değerleri bu zeminde alınıp satılmaktadır. Böylesi bir çarkın içinden sıyrılmak, kendini aşmak ve topluma adamak neredeyse imkansız bir durumdur.

Popülizme asla pirim vermeyerek, sanatta bir yıldız gibi parlamak, yetkisiyle değil de öncü ve örgütlü kişiliğiyle; ortak aklı oluşturup kitleyi ve savaşçıları eğitip özgürlük ve direniş cephesine çekmek büyük bir yetenek gerektirir. Bunun için zaman zaman ya da bazı yerlerde değil her zaman ve her yerde militan olabilmek, Önderliğin ortaya çıkardığı muazzam özgürlük değerlerini kendinde sürekli oluşturarak, bunun sürekli yaratıcısı haline gelmek, en küçük bir imkandan tutalım da en büyük olanakları devrimin hizmetine koyabilmek önemlidir.  En olmaz durumlarda şikayet eden, havale eden ya da tavırsız kalan değil de çarenin kendisi olmak, en zor durumlarda bile her olayı devrimin lehine çevirmek için her kaosu fırsat olarak görmek ve bunu yaratıcı bir şekilde çözebilmek özgür bir kişiliği gerektirir. Özgür kişiliği yarattığımız anda başarıyı sağlamak mümkündür.

Mizgîn yoldaşın yüreğinde bencilliğe, ikircikli duygulara, arzulara asla yer yoktur. Yüreği özgürlük aşkı ile dolup taşmıştır. Bunu da stranlarına, şiirlerine, söylemlerine ve en önemlisi de pratiğine yansıtmış, yaşamıştır. Özgürlük ilkesini yaratan, bütünlük haline getiren insanlar müthiş çekici ve etkileyicidirler. Hangi işi, görevi yaparlarsa yapsınlar; başarı kaçınılmazdır. Dokundukları her insan, gittikleri her ortam güzelleşmeye başlar. Mizgîn yoldaş da böylesi erdemlere sahip olan bir yoldaştır. Yani etik ve estetiğin somutlaşmış yüzüdür. Kolektif çalışmanın, partili olmanın, özgür kadın olmanın ve özgür insan olmanın ispatı, mucizesi ve müjdecisidir. Bu yüzden Mizgîn yoldaşın şahsında dile gelen ve görünen, mekanın ve zamanın ötesinde ve güncelle bütünleşen sanatında ve yaşamında duyduğumuz ve gördüğümüz; Sakine ve Mazlum yoldaşın direnişi oluyor, Agît ve Zîlan komutanlığının yansıması, binlerce yıldır soykırıma uğramış Kürdistan toplumunun, kadının çığlığı ve bu çığlığa cevap olmak için 51 senedir nefes nefese hakikati ören Önderlik gerçeği, parti gerçekliği ve pratiği oluyor. Mizgîn yoldaştan bize kalan miras budur; komple, bütünlüklü bir kişilik olarak kendine başarıdan başka şans ve alternatif bırakmamaktır. Bu onurlu direniş yolunda buna denk bir anlam ve pratiğin sahibi olabilmektir.

Biz de Devrimci Kültür ve Sanat emekçileri olarak ‘11 Mayıs Kültür – Sanat Şehitlerini Anma Günü’ vesile ile Mizgîn yoldaşı ve Mizgîn yoldaş şahsında bütün kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor ve başarı sözümüzü yeniliyoruz.

                                                                                                                                               Serhat ZANA