Çocuklarının akıbetini öğrenme yolunda yaşamını yitiren ve mücadele eden tüm annelere!
BOZAN TEKİN
Bugün 10 Haziran. Veysel Güney yoldaşın idam edilişinin 43. Yıldönümü. Anısı önünde saygıyla eğiliyor, anısına özgür Kürdistan, demokratik Türkiye’yi mutlaka kuracağımıza olan inancımı belirtiyorum. Cumartesi Anneleri 1002. Haftasında “Veysel Güney nerede?” diyerek Veysel Güney’i sordu. Sömürgeci soykırımcı Türk devleti ve hükümeti, sanki bu yüreklerin derinliklerinden gelen, acıyla yoğrulmuş, ama umudu da ifade eden soruların muhatabı kendisi değil de başkasıymış gibi yine sessizdi. Sessizliği, bundan sonra da böyle insanlık suçlarını sürdüreceklerinin itirafı anlamına gelmektedir.
Eğer bugüne kadar Türkiye’de bizzat devlet binlerce devrimciyi gözaltında işkencehanelerde katledip cenazelerini kaybettiyse ve 1002 hafta boyunca, anne yürekleri, kardeşler, kız kardeşler, kaybedilenlerin çocukları, ilk günkü acıyla “çocuğum, annem, babam, abim, ablam nerede?’’ diye soruyor ve karşısında bir duvar sessizliğiyle karşılaşıyorsa, bunun başka bir anlamı olamaz.
Televizyonu açmış, haberleri izliyordum. Cumartesi Anneleri’nin haberi bu kez beni alıp yıllar öncesine götürdü. Çünkü annelerimiz bu kez, sömürgeci Türk devletinden “Veysel Güney”i soruyorlardı. Özellikle Veysel Güney’in yeğeninin mektubu, haber geçilmesine rağmen, beni televizyon önünde uzun süre durdurdu. Başka haberler vardı, ancak ben halen Veysel Güney’in haberinde takılı kalmıştım.
Veysel Güney, 12 Eylül askeri faşist cuntasının en saldırgan olduğu dönemde Dîlok’ta (Antep) düşmanın saldırısı sonucunda yaralı yakalanmıştı. Ağır işkenceli sorgudan sonra Dîlok 5. Zırhlı Tugay Komutanlığının içerisinde bulunan cezaevine getirilmişti. Birbirine yakın iki cezaevi vardı. Biz ilk askeri cezaevinde esaret altında bulunuyorduk. Veysel Güney yoldaş ise aşağı cezaevi dediğimiz, yeni açılan bir cezaevine konulmuştu. Orada 10 tane hücre vardı. Dîlok’ta bulunan iki cezaevinde de çoğunluğu PKK’liydi. TKEP, Devrimci Sol, Emeğin Birliği, DHB, TKP, Kurtuluş, Halkın Kurtuluşu, Partizan, Acilciler, Devrimci Yol gruplarından da yoldaşlar vardı. Veysel Güney de Devrimci Yol’dan bir yoldaşımızdı.
Bulunduğumuz eski cezaevinde hemen hemen her ranzada iki arkadaş yatıyordu. Koridor, hücreler ve hatta yemekhanelerde bile arkadaşlar yerlerde yatıyorlardı. Ranzalarda çoğunlukla yaşlı, hasta ve yeni sorgudan gelen arkadaşlar kalıyordu. Onun için de faşist cezaevi yönetimi, hücreye almak, özel olarak işkence yapmak istedikleri insanları yukarı cezaevinden alıp, aşağı cezaevine götürüyorlardı. Bu nedenle de aşağı cezaevinde ne olup-bittiği konusunda gecikmeli de olsa haberler alabiliyorduk. Zaten radyo, televizyon, gazete, dergi yasaktı.
Veysel Güney’in kaldığı hücrelere bir seferinde beni de götürdüler. Eğer yanlış hatırlamıyorsam bir hafta-on gün kadar o hücrelerde kaldım. Hücreye alınmamdan kısa bir süre önce Veysel yoldaşı idama götürmüşlerdi. Onun için aşağı cezaevinde Veysel yoldaşa ilişkin anılar canlılığını koruyordu.
Ancak daha Veysel yoldaş idam edilmeden önce de aşağı cezaevine gelip giden yoldaşlar olduğundan, onun hakkında bazı bilgilerimiz oluyordu. Şöyle diyordu yoldaşlar, “Antep’teki çatışmada yaralı yakalanan Veysel isminde bir arkadaşı aşağı cezaevine getirmişler. Alçak Erkan yüzbaşı her fırsatta gidip ya hakaret ediyor, psikolojik işkence yapıyor, ya da bizzat işkence yapıyor. Ama Veysel arkadaşın tavrı iyidir. Bir de Veysel hemen hemen her gün ‘Benim meskenim dağlardır’ türküsünü söylüyor.” Veysel’in bu türküyü çok içten, dokunaklı söylediğini anlatırlardı.
Hücreye gittiğimde ise… Gardiyanların olmadığı zamanlarda hücre bölümünün kapısına yoldaşlar geliyor ve birbirimizi duyacağımız şekilde konuşuyorduk. Bir arkadaş, “senden önce burada Veysel kalıyordu. onu idama götürdüler” demişti. Yine onun hücredeki yaşamına, duruşuna ilişkin hep olumlu anılar anlatıyorlardı. Yine daha önce duyduğumuz gibi, “Benim meskenim dağlardır” türküsünü çok güzel, içten, dokunaklı söylediğini aktarıyorlardı.
Benim için o günden sonra, artık “Benim meskenim dağlardır” türküsü apayrı bir anlam kazandı. Hele bir de Delîla yoldaş söylemeye başlayınca ve ardından şehit de düşünce o türkünün anlamı daha bir derinlik kazandı. Veysel’den sonra türküyü her dinlediğimde veya kendi kendime mırıldandığımda, istisnasız Veysel Güney, o direngen, başeğmez devrimci aklıma gelirdi, şimdi o türküyü dağlarda söyleyen yiğit, güzel, direngen ve cesur Kürt kadını Delîla da eklendi…
Veysel, Delîla ve Benim Meskenim Dağlardır Dağlar!...
Ancak hiç unutamayacağım gün, Veysel Güney yoldaşın idama götürüldüğü gecedir…Hangi saattir bilmiyorum. Zaten o kadar insanın olduğu yerde uyku tutmuyordu bazen…O gece de uyku tutmaz bir geceydi. Birdenbire aşağı cezaevinden gürültüler gelmeye başladı. Meraklandım ve bir arkadaşın yardımıyla banyonun tam aşağı cezaevinin bütününü ve giriş-çıkış kapısını gören penceresine tırmandım. Sömürgeci askerlerin bir kişinin kollarına girip onu çıkardıklarını gördüm. Onu kapıda bekleyen kalabalık bir sürü de hemen- bağırış-çağırışlar arasında kapısı açık bekleyen bir aracın içerisine itekledi. Sonra da askeri araçlar harekete geçti…
Daha önce aşağı cezaevine gelip-gidenlerden bazı arkadalar, “kesin Veysel’i idama götürdüler!” dediler. Hemen hemen herkes başıyla bu değerlendirmeyi onayladı…Sonra düşman gardiyanlarından durumu öğrendik.
Evet Veysel yoldaş, idama götürülmüştü…
Şeyh Bedrettin…Şeyh Sait… Seyit Rıza gibi…
Deniz, Hüseyin ve Yusuf gibi…
Serdar Soyergin…Necdet Adalı gibi...
Veysel yoldaş, belki birbirimizi görmedik… Belki bizzat sesinden “Benim Meskenim Dağlardır…” türküsünü dinleyemedim… Ama mesajını aldım…
Ve binlerce yoldaşımız dağlardadır… Binlercesi son nefes ve mermisine kadar savaştı ve şehit düştü…
Ve binlercesi savaş tünellerinde yıllardır direniyor. Hem de türlü kimyasal silahına, tankına, topuna, uçağına, termobarik vb. her türlü yasaklı silah ve bombaya rağmen…
Annelerimiz soruyor; her hafta birisini soruyorlar, 1002. Haftasında da sordular: Veysel Güney nerede?
Varsın katiller yaşadıkları karanlıklarda sessizliklerini korusunlar…
‘Veysel Güney Nerede?’ sorusuna kayıtsız kalsınlar, suçlarını gizleyerek korku yaratmaya devam etsinler…
Varsın onu idam sehpasına götürenler, cenazesini kaybedenler, korkularının esiri olmaya devam etsinler…
Cenazelerini gizlice, korkakça gömdükleri yeri söylemesinler.
Varsın hiçbir açıklamada bulunmasınlar…
Biz dağlardan cevap veriyoruz:
Veysel Güney, yüreğimde, yüreğimizde…
Veysel Güney, bilincimizde…
Veysel Güney, gerillanın hesap soran namlusunda,
Veysel Güney, gerillanın yerde ve gökte verdiği savaşında,
Veysel Güney mücadelemizde yaşıyor…
Veysel Güney ve annelerimizin her hafta, bıkmadan sorduğu, aradığı her insanımız sömürgeci soykırımcı Türk devletinin çetelerine sıkılan her kurşunda yaşıyor ve sonsuza değin yaşayacaklardır…
Anıları ölümsüzdür!